Kobanê Direnişi yaşanırken, Kuzey Kürdistan’da yaşanan Serhildanlara tanıklık eden Faraşîn Sidar, “Kobanê küçük bir yer olabilir ama Kürdistan mücadelesinin gösterdiği şey faşizm politikalarını ne kadar farklı farklı yürütse de gençlik dönemin ruhuna göre cevap veriyor. Kobanê direnişi bizim için var olan bir mirasa sahip çıkmaktı. Şimdi ise Kobanê direnişi bizim için önemli bir miras oluşturdu.
HABER MERKEZİ – Kobanê sürecinde Kuzey Kürdistan’da olan sınırda yaşananlara tanıklık eden Faraşîn Sidar, Kuzey’de gençliğin Kobanê’yi sahiplenişini ve Kobanê’yi anlattı.
Türk işgalcileri DAİŞ eliyle saldırı başlattı
Sürecin başlamasının aşamalarını anlatan Faraşîn Sidar, Kobanê saldırısının Önderliğin hayata geçen paradigmasına yapılan bir saldırı olduğuna dikkat çekti. Faraşîn: “Kobanê süreci 2014’te Türkiye’nin DAİŞ’le ortak hareket ettiği bir süreçti. Güney Kürdistan’dan da DAİŞ’in püskürtülmesiyle beraber Rojava topraklarına yine yönelim başladı. Bu saldırıda planın bir parçasıydı. Çünkü Rojava Devrimi uzun bir süredir gerçekleşmişti. Ve Önderliğimizin oluşturduğu paradigma orada canlanmıştı. Bütün dünya Rojava’daki Önderliğin paradigmasının gerçekleşmesine şahitlik ediyordu. Erdoğan buna karşı bir süre çözüm süreciyle birlikte bazı taktikler geliştirdi. Ama mücadelenin büyüdüğünü de görünce DAİŞ eliyle bir yerden saldırı başlatmak istedi. Bunun üzerine DAİŞ Kobanê’yle birlikte Rojava topraklarına büyük bir saldırı başlattı.”
Gençlik sınır nöbetindeydi
Faraşin, işgalci Türk devletinin eliyle DAİŞ’in başlattığı saldırılar karşısında Kuzey Kürdistan gençliğinin sessiz kalmadığını ve buna karşı harekete geçtiğini belirterek, Kuzey Kürdistan gençliğinin yaşanan direnişlerdeki rolüne ve nasıl seferberlik ruhuyla alanlarda olduğunu şöyle anlattı: “Gençlik olarak Kuzey Kürdistan’da meclis çalışmaları, gençlik örgütlemeleri ile Kürt gençliğinin hem Kürdistan topraklarında hem de metropollerde kendi gerçekliğiyle, kendi özüyle buluşması için bir seferberlik başlatmıştık. Yoğun bir şekilde meclis çalışmalarımız sürüyordu. Halk ve gençlik örgütlenmelerimiz devam ediyordu. Halkımızla birlikte Suruç sınırında, Birecik sınırında o hattı korumak, Türk devletinin eliyle gerçekleşen saldırıları engellemek DAİŞ’in geçişini engellemek için. Kobanê halkıyla bir olduğumuzu göstermek için sınırlarda nöbete başlamıştık.”
Kuzey ve Rojava Kürtleri tek yumruk olmuştu
Faraşîn konuşmasının devamında Kürt gençlerinin Kobanê halkıyla tek yumruk olduğuna dikkat çekerek, şunları ekledi: “Kongre süreci gelişti, toplantılar oluyordu. Tabii bir kısım arkadaşımız da aktif bir şekilde sınır eylemlerin de yer alıyordu. Hatırladığım kadarıyla Temmuz sürecinde bir saldırı gelişti. Daha sonra yoğun olarak bir hareketlilik başlamıştı. Buna karşın TC devletinin de saldırıları başlamıştı. Sınıra gelip Kobanê halkıyla birlikte DAİŞ’e karşı mücadele verme azmini gösteren Kuzey Kürdistan gençliğine, halkına da saldırmaya başlamıştı. Sınıra gittiğimizde her gün her gece Türk işgalcilerinin saldırısıyla karşılaştık. Bir yandan karşı tarafta Türk devletinin eliyle saldırıya, katliama başlayan DAİŞ, bir taraftan onun esas sürükleyicisi olan Türk çetelerinin saldırılarına maruz kalıyorduk. Ama pes edilmedi. Sınır da yaşanan şey 40 yıldır Kürdistan halkının mücadelesinin ne kadar doruğa ulaştığını gösteriyordu. Ve bir süre sonra bu mücadele daha da alevlendi, yükseldi. Suruç halkında mücadeleyi sahiplenme düzeyinin ne kadar üst seviyede olduğunu gördük. Kobanê halkının kendi topraklarından çok uzaklaşmadığını Kobanê’den çıkıp Suruç’a yerleşse bile büyük bir heyecan ve özlemle Kobanê’ye dönme arayışını gördük.”
İşlevsiz kalan sınırlar
Faraşîn sınırdan bahsederken, sınırın Kürtler için anlamını yitirdiğini ve devletlerin yıllardır yürüttüğü sınır politikalarının direnişi kıramadığını belirterek, “Kürdistan gençliği, 300 gençle sınırdan geçerek sınırların anlamsızlığını göstermişti. Kobanê halkına, Kobanê özgürlük savaşçılarına büyük bir destek ve moral olmuştu. Bu bir başlangıçtı bizim için, gençlik hareketi açısından da bir başlangıçtı” dedi. Faraşîn Kürt gençliğiyle bir olan Türkiye ve dünya gençliğinin mücadelesinden bahsederek, “Bir yandan bütün Türkiye gençliğinin de içinde olduğu bir gençlik seferberliği yaşandı. Daha sonra yaşanan Suruç katliamı bile gençliğe dönük yaşanan bir saldırıydı. Suruç saldırısı da zaten ilk tohumunu Kobanê sürecinde atmıştı. Hem Türkiye gençliği, hem de Kürdistan gençliği ve enternasyonel gençlik Kobanê sürecinde aktif bir şekilde halkın yanında yer aldı.”
Dünyanın yarattığı çeteleriyle Kürt gençliği kıyasıya bir mücadele içindeydi
Gençliğin her çalışma da rolünü oynadığını belirten Faraşîn, 6-8 Ekim olaylarının temelini bu sınır direnişinden aldığını söyledi. Gençlik bütün çalışmalar da öncülük ettiğini söyleyen Faraşîn, “Yardım noktasında sürekli gelen yardımları hazırlama, Kobanê halkına ve özgürlük savaşçılarına ulaştırma, paketleme bütün işleri de gençlik üstlendi. Yine aynı şekilde gece nöbetlerinde DAİŞ’in Türkiye tarafından Kobanê’ye geçtiğini görebiliyorduk. Bu gerçeklikte bilindiği için halk ve gençler Kobanê sınırında yatmadan sabaha kadar nöbet tutuyordu. Bir yandan Özgürlük savaşçılarına moral olmak için halaya duruyorlar, bir yandan da örgütlenerek kendisini sınıra tam yerleştiriyordu gençlik. 6-8 Ekim Serhildanları da bunun bir birikmesiydi. Türkiye metropellerin de ve Kürdistan’da Amed’te Wan’da, Cizre’de eylemler oluyordu. Bu yeterli olmuyordu yoğun bir saldırı vardı. Özgürlük savaşçıları kısıtlı imkanlarla dünyanın yarattığı bu çetelere karşı kıyasıya bir mücadele yürütüyordu” diye konuştu.
Ekim Serhildanlarında devlet gençlik karşısında çaresizliği yaşadı
Faraşîn 6-8 Ekim olaylarının DAİŞ ve Türkiye’yi zorladığını, Özgürlük Savaşçılarına moral vermek için gençliğin eylemselliklerini artırdığını söyledi ve devam etti: “Gençlik 6-8 Ekim Serhildanlarıyla çetelere karşı güçlü bir mücadele verdi. Bu direnişle insan görüyordu ki faşizm ne yaparsa yapsın gençlik Özgürlük Savaşçılarının yanında olduğunu sokaklara akarak gösteriyordu. 6-8 Ekim olayları bunun en büyük kanıtı oldu ve devletin bütün mekanizmaları çökecek pozisyona gelmişti. Amed’e gittiğimizde gördük ki sokaklar, caddeler tamamen halkın ve gençliğin elinde devlet tamamen çaresiz bir durumda geri çekilmiş pozisyondaydı. Mücadelenin sonuç aldığını görüyorduk. Eylül ayında DAİŞ’in yoğun bir saldırısıyla birlikte başlayan ve Aralık, Ocağa kadar devam eden bir mücadele süreci oldu ve YPG-YPJ’nin mücadelesi dünya tarafından tanındı. Bu durum şimdiye kadar da devam eden Enternasyonel hareketinin zeminini atıyordu. Yüzlerce genç akın akın sınırlara gelip mücadeleye katılıyordu.”
‘Genç Kadınlar, Önderliğe yakın olan her yerdeydi’
Faraşîn, o dönem bölgede yapılan genç kadın konferansını anlatırken büyük bir direniş olduğunu söyledi. Genç kadınların moral vermek için Suruç sınırındaki seslenişin özgürlük savaşçıları için moral kaynağı olduğunu belirten Faraşîn: “Genç kadınlar olarak o dönemde bir konferans gerçekleştirme kararı almıştık. Bu konferans tabii bizim için tarihiydi. Çünkü hem tarihi Kobanê direnişinin yaşandığı bir dönemdi hemde kararımız Önderliğin köyünde bu konferansı gerçekleştirmekti. Amara köyüne gidip bu hazırlıklara başlamıştık. Uzun bir süre devletin engellemeleriyle karşılaştık. Ama pes etmedik. Aralık ayında konferansımızı Amara köyünde gerçekleştirdik. Bütün yönelimlere rağmen yüzlerce genç kadın otobüslerle Amara köyüne geldiğinde düşmanın artık yapacak bir şeyi yoktu. Genç kadınlar büyük bir moral ve heyecanla bu konferansa katılım gösterdi. Konferans bize direnişin sonuç aldığını gösteriyordu.”
Genç Kadınlar tek yürekle sınırdaydı
Konferanstan sonra Suruç sınırına yürüdükleri söyleyen Faraşîn, Özgürlük savaşçılarına büyük moral verdiğini söyledi: “Suruç sınırına doğru yola çıktık. En güzel anda yüzlerce genç kadının sınırda Kobanê direnişini haykırmasıydı. Genç kadınlar, Özgürlük savaşçılarına destek olmak için sesleniyordu. Bizim için de büyük moral ve çoşku olmuştu. Türkiyeli genç kadınlarda, Enternasyonel genç kadınlar da katılımcı olarak gelmişti. Ve hep birlikte tek yürek olarak Kobanê direnişini selamladılar.”
Kürt halkı nöbet eylemleriyle topraklarını korudu
Faraşîn Kürt halkı ve gençlerinin doğal bir sorumlulukla evlerinde nöbet tuttuklarını söyledi: “Köylerde yaşayan halkımız bile kendi doğal görevi olarak görüp evlerde nöbet tutuyorlardı. Biz bunu bir gece şöyle öğrendik. Telefon geldi. Bir grup DAİŞ çetesinin orada olduğunu ve geçeceğini söylediler. Bu da bize bizimle hiç ilişkisi olmayan halkın bile toprağı için doğal sorumluluk olarak görüp nöbet tuttuğunu gösteriyordu. O gece yoğun bir sis vardı ve gittiğimizde bir araba yoğunluğu olduğunu gördük. Kobanê’den halk DAİŞ’e karşı kendilerini korumak için sisi fırsat bilip Kuzey Kürdistan’a geçmek istemişlerdi. Yani kendilerini korumak için bir süre sınırda kalıyor. Daha sonra şehre geçip direnişe devam ediyorlardı. Bir şekilde direniyorlardı. Ailelerini geçirip kendileri sınırda kalıp nöbet tutuyorlardı. Sınırdaki tellerin ayırdığı akrabalar birbirlerini korumak için her gece bu nöbetlere devam ediyorlardı.”
Kobanê direnişi değerlere sahip çıkmaktı, şimdi Kobanê bir değer
Faraşîn, 27 Kasım kutlamalarının sınırın iki yanında birlikte kutlandığını belirtirken, Kobanê, Özyönetim ve Efrîn direnişinin birbirinin devamı olduğunu söyledi. Faraşîn konuşmasının şöyle sonlandırdı: “27 Kasım PKK’nin kuruluş yıldönümünde karşılıklı kutlamalara şahit olduk. Erdoğan’ın düştü düşecek söylemine karşı iki halkında birbirlerine karşı koşuşlarını, sahip çıkışlarını gördük. Özgürlük savaşçılarının son mermilerine kadar fedaice direnişlerine şahitlik ettik. Şimdi de Efrîn direnişi, öncesinde Kuzey’de Özyönetim direnişleri hepsini birbirini tetikledi. Kobanê küçük bir yer olabilir ama Kürdistan mücadelesinin gösterdiği şey faşizm politikalarını ne kadar farklı farklı yürütse de gençlik dönemin ruhuna göre cevap veriyor. Kobanê direnişi bizim için var olan bir mirasa sahip çıkmaktı. Şimdi ise Kobanê direnişi bizim için önemli bir miras oluşturdu. Bundan sonra Özyönetim direnişi ve Efrîn yaşandı.”