“Dağlar ve ovalar seni müjdeliyor halkına. Emsalsiz gülüşün, yoldaş dolu yüreğin doğuyor şimdi ömrünün en gencinden verdiğin topraklarda. Hakikatle bir olan yüreğine uğurlar olsun yoldaşım..”
HABER MERKEZİ –
Newroz bitiminden sonra Rojava’da soğuk hava kırılmış, yerini baharın yeşilliğine bırakmıştı. Newroz sonrası kampımızın savunma mevzilerini yapmak ve geliştirmek için harekete geçmiştik. Oldukça büyük bir alana kamp kurmuştuk. Bir tabur olarak üç ayrı noktayı tutuyorduk. Bu büyük alan için çalışmak çok zaman istediği gibi çok büyük emekler de istiyordu. Devran arkadaşımız kampımızın mevzilendirme çalışmalarında olduça emek vermişti. Emeğin üzerine doğru yürüyen bir yapısı vardı. Asla bahaneler üretmez ve emek vermekten kaçmazdı. Zayıf vücut yapısına aldırmadan, sabahtan akşama kadar mevziler için torbaları doldurur, tüneller için tuğla pirket taşırdı. Emekçi fedakâr yapısı ile birlikte olduça zeki ve algı gücü yüksek bir arkadaştı. Bilmediği birşeyi kurcalayıp nasıl çalıştığını nasıl kullanılabileceğini kendi kendine çözebilirdi. Bir militanda olması gerek tüm özellikleri bulundurur, bu özellikleri her daim geliştirmekle meşkul olurdu.
İnce espirileri ile yoldaşlarının hafızalarına kazınan biriydi. Her zor ve zahmet anlarda mutlaka bir espirisi ve o ortamı yumuşatacak bir güler yüzü vardı. Gülme ölçüsü her zaman kahkaha atmaktı. Devran arkadaşla beraber faaliyet yürüten hiçbir arkadaş zorluk çekmez aksine sürekli onunla beraber kalmak isterdi. Her bir yoldaşının yapısal kişilik özelliklerini iyi çözmüş ve kontrollü bir ilişki düzeyi kurmuştu. Tabur içerisindeki yaşamı ve pratikleri çok iyi izler ve çözümlerdi. Bireyci bir tutumuna hiç şahit olmadım. Oldukça komünal ve ortak yaşardı. Elindeki ve yüreğindekini yoldaşları ile paylaşmaktan haz alırdı. Devran ile aramızdaki bağ öyle bir ölçütteydi ki; bir konuda veya bir durumda birbirimizin gözüne baktığımızda neler düşündüğümüzü ne anlatmak istediğimizi birbirimize ifade ederdik. Eğer birbirimize baktıktan sonra güldüysek aynı şeyleri düşüyoruz demekti. Pürüzsüz kişiliği ile genç bir savaşçı, bir yoldaştı..
Taburumuz hem kampta çalışıyor hemde gerçekleşen saldırılar ve operasyonlara takım olarak birlik gönderiyordu. 16 Ağustos 2014’te DAİŞ çeteleri kampımıza yakın olan Ercaa köyüne saldırmış, Ercaa- Cezaa arasındaki birkaç köyde kontrol sağlamıştı. Taburumuzdan bir takım arkadaşımız Şengal’de, bir tim arkadaşımız Serêkaniyê’de görevdelerdi. Ercaa’ya karşı yapılan saldırıya karşı kampımıza geri cepheden takviye alıp bir tim arkadaş bırakarak taburca Ercaa köyüne hareket ettik. Her yerde çatışmaların yaşandığı, mayının patlamadığı köy kalmadığı, çatışma görmeyen cephenin kalmadığı bir süreçti. Ercaa’ya vardığımızda gruplar halinde nokta tutmuştuk. Çetelerin kontrol ettikleri köy ve mezralara karşı 18 Ağustos’ta başlatılan operasyonda Şehîd Devran arkadaş saldırı grubu içerisinde yer almıştı. Tabur Komutanımız Ş. Rêber’in grubunda yer alan Devran arkadaş, bu çatışmada sağ kolundan mermiyle vurularak yaralanmıştı. İlk kez yaralanmanın duygusu ile “Evet yavaş yavaş terden daha fazlasını vermeye başlıyoruz bu Devrime” diyordu. Büyük bir yaralanma değildi ve birkaç gün sonra tabura geri dönmüştü. Tabura döndüğü gün, ben ve beş arkadaşımız Güney’den gelen konservelerden kaynaklı gıda zehirlenmesi yaşamıştık. Hastaneden çıktıktan sonra tabura döndüm. Devran taburda yeni gelen arkadaşlara kampı gezdirip nokta nokta tanıtıyordu. Kampa geldiğimde zehirlenmenin verdiği etki ile deyim yerindeyse kılımı kıpırdatamıyordum, vücudum adeta kitlenmişti. Şehîd Devran yattığım mangaya geldiğinde beni görünce şaşırmıştı. “Ne oldu sana imansız” diyerek ilk şaşkın tepkisini belirtiverdi. Durumumu anlattıktan sonra aç olduğumu söyledim. Mutfakta hemen bir tas mercimek çorbası hazırlayıp getirdi. Merhem gibi yaptığı çorbayı yaralı eliyle kaşık kaşık bana içirdi. O anı, o zamanı hiç unutamıyorum. Fedakârlığı ruhuna ilmek ilmek örmüş Devran Yoldaş..
Zaman saldırılar ve çatışmalarla seyir ediyordu. Ağır bedellerle, değerli yoldaşlarımızı vererek kritik savunmayı gerçekleştirmeye çalışıyorduk. Bir beden olmuş taburumuz artık düzenlemelerle ruh bütünlüğünde kalacaktı. Kobanê ve Serêkaniyê savaşı başladıktan sonra taburumuzda epey düzenlemeler oldu. Taburumuzdaki her yoldaşımız birer yıldız gibiydiler, hepsi gayet tecrübeli, çok özel savaşçılar, çok özel insanlardı. Düzenlemeler olduktan sonra yeni eğitimlerini tamamlamış, yepyeni arkadaşlar geldi. Kulağımız ve yüreğimiz Kobanê ve Serêkaniyê’de olan arkadaşlardaydı. Yeni gelen arkadaşları adapte ve eğitmek eski tecrübeli arkadaşların sorumluluğundaydı. Tabi ki bu sorumluluk sevdalısı Devran arkadaşta. Yeni gelen arkadaşları nöbetten mevziye, kamp subaylığından mutfakçılığa, pusudan savunmaya kadar her alanda eğitirdi. Yoldaşlarını kamp sorumluluklarına yönelten ve hareket ettiren bir yapıya sahipti. Başarılı kişiliği ile Kasım 2014’te taburda Tim Komutanlığı görevi aldı. Bu görev onun üstün başarısının bir sonucuydu. 13 Şubat 2015’te Taburumuzda tekrardan düzenlemeler gelişti. Cephemizde Herma’da kurulan yeni Hareketli Tabur’a ben ve 10 arkadaşımızın düzenlemesi yapıldı. Devran’la artık irtibat kurabilmemiz için kullanılmayan bir telsiz frekansı belirledik. Her günün akşam 7’sinde kısa sohbet edecektik. Hedadê kampından ayrılmak hem benim, hem benimle gelen arkadaşlar hem de taburda kalan arkadaşlar için oldukça zor oldu.
Tabura yerleştikten 1 hafta sonra “Til Hemîs – Til Berak Devrimci Operasyonu” başladı. Şehîd Devran bu operasyonda timi ile beraber aktif katılım gösterdi. Savunma hattında Devran arkadaş ve Timindeki arkadaşlar 5 çeteyi sağ yakalayıp, onlarca silah ve mayın ele geçirmiştiler. Başarılı operasyonun sonunda Til Berak’ta yaptığımız morelde tekrardan karşılaştık. Hamlede olanları yaşananları uzun uzun konuşma fırsatımız olmuştu. Gecenin sonunda tekrardan ayrıldık. Operasyondan sonra taburlar cephe hattına kamp kurmaya başladı. Devran arkadaşla aramızda epey mesafe vardı, kampları baya uzaktı hatta telsiz bile iyi çekmiyordu. Birkaç ay geçtikten sonra bulunduğumuz Saha genelinde belli başlı düzenlemeler oldu. Devran ile düzenleme için geldiğimiz Karargah’ta tekrar karşılaştık. Sanki yıllarca birbirimizi görmemişcesine muhabbet ettik, hasret giderdik. Düzenlemesi Saha Komutanlığına bağlı olan bir Hareketli Tabura yapılmıştı. Anlamıştık ki artık birbirimizi denk gelirsek görebiliriz. Düzenleme sonrası herkes taburlarına götürüleceği vakit kocaman derince birbirimize sarıldık birbirimizden hatır istedik. Belki de son görüşmemiz olacağını hissetmiştik. Bundan sonra hamleler ve eğitimler başladı. Hiç denk gelemedik. Aylar sonra akşam haberlerini Ronahi TV’de izlerken şehîd arkadaşların kimlik bilgilerinde Devran’ı gördüm. Televizyonun karşısında donup kalmıştım. Üst üste taburumuzdaki yoldaşlarımız yakın zamanlarda şehîd düşmüşlerdi. Birinin acısı bitmeden diğeri ardında geliyordu. Evindar, Rûken, Şoreş, Egîd ve Devran.. 16 Temmuz 2015’te Serêkaniyê’de şehîd düşmüş. Şahadeti hakkında hiçbir bilgi edinemedim. Tanıdığımız eski arkadaşlarımızdan çoğu şehîd düşmüşlerdi, kalanlar da ne oldu nasıl oldu bilmiyorlardı. Yaraya bir tuz misaliydi bu..
Şimdi onun bende bıraktığı kahkahalar kulağımda, fedakâr yoldaşlığı kalbimin en derinindedir. Her yoldaşımızdan edindiklerimiz öğrendiklerimiz gibi Şehîd Devran yoldaşın da bize kattığı çok şey oldu. Bizde yarattığı yoldaşlığı ve öğrettiklerinin en büyük savunucusu ve yaşatıcısı olacağım. Şehîd Devran yoldaş şahsında tüm Kürdistan Özgürlük Mücadelesi şehîtlerini saygı, özlem ve bağlılkla anarım. Şehît Namirin.
Pirdoğan Serhed
https://www.nuceciwan14.com/2019/01/06/genc-bir-devrimin-genc-emektar-savascisi-sehid-devran-roni/