Her halktan herkes kendini Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın etrafında ateşten bir çember olacaktı
HABER MERKEZİ
Kürt halkı 1998’de başlayan ve 1999 Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın esaretiyle sonuçlanan devletlerarası komployla büyük acılar yaşadı. Kürtler hakkında verilen ölüm fermanına karşı Kürt halkı da “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla fedai bir direniş içine girdi.
Gelişen bu eylemsellikleri ise komplocu devletlerin çabasını boşa çıkarmaktaydı. Devlet her geçen gün görmekteydi Abdullah Öcalan halkların umudu, güneşiydi ve halklar hep bir ağızdan bağırıyordu: ‘Güneşimizi Karartamazsınız!’ Ateş direniyor, ateş gürleştikçe, umut yeşeriyordu. Fedailer alanlardaydı. İnsanlar akın akın sokaklara akıyor fedailik boy gösteriyordu.
O güne kadar süren fedai direniş yeni bir fedai ruhla canlanmıştı. Acı ne olursa olsun, Kürt halkının varlığı kesin korumaya alınana ve özgürlük kazanılana kadar fedailer ateş topu olup devletleri yakmaya devam edeceklerdi.
15 Şubat Karanlığını Umudunun Yaktığı Ateşle Boşa Çıkaran Devrim Neferi: Serpil Polat
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a karşı 15 Şubat 1999 tarihinde gerçekleşen devletlerarası komplo, sadece yüz binlerce Kürdü ayağa kaldırmadı. Her halktan insanlar Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın etrafında ateşten bir çember olacaklardı. Halklar özgürlüğün ve barışın kimden geçtiğini biliyorlardı.
Türkiye’de de Sakarya Cezaevi’nde tutuklu bulunan Marksist-Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB) Onur Üyesi Serpil Polat’da, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın, ABD, İsrail ve Türkiye‘nin başını çektiği devletlerarası bir komployla tutsak edilmesine tutsak koşullarında olmasına rağmen devrimci bir ateş yakarak, devrime bir değer daha kattı. İnancı ve umuduyla devrim sevdalılarına yeniden umut aşıladı.
Marksist-Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB) Onur Üyesi Serpil Polat, komploculara ve 15 Şubat karanlığına devrimci cevabı 17 Şubat 1999’da Sakarya Cezaevi’nde bedenini ateşle buluşturdu yeniden filizlendirdi devrim fidanlarımızı.
Yoldaşlar, kendimi anlatmanın dilini ve zamanını yakalayamadım. Ancak anlaşılacağıma inancım tamdır
Serpil’in yoldaşlarına bıraktığı mektup ise şöyle:
“Yoldaşlar;
Sizi sürecin sıcaklığıyla, mevcut eksiksiz tamamlanan özgün durumumuzun gücünde, zafer yürüyüşümüzün coşkusuyla, ateşte selamlamaya hazırlanırken; ses vermeye çalışıyorum. Hepimize, öncü savaşı yürüyüşümüzde dopdolu anlar yaşamayı diliyorum.
Sesim yeterince güçlü değil. Çünkü silahlarımızla dağ doruklarında, gerilla birliklerindeki yerimi alacağım zamanı beklemiyorum. Alanlarda düşmanla göğüs göğüse çarpışmayı, sömürü ve zulüm düzeninin sahiplerini, para babalarını inlerinde titretecek eylemlerde olmayı; sınıfla, fabrikalarda, alanlarda kavga türkülerini çağırmayı, halaya durmayı; Önder Mahir’le yoldaşlığı büyütecek Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi’ni birlikte hayata geçiren çalışmalar içerisinde olmayı ve daha nice şeyi beklemiyorum.
Kendi içinde çelişik bir durum bu…
Ancak, devrimci önderlere yönelik saldırılara verilen yanıta baktığımızda, tarihimizde Kızıldere’de yaratılan; devrimci önderlerden Deniz, Yusuf ve Hüseyin yoldaşlara yönelik saldırıya verilen onurlu bir direniş destanını bulmak örnek oluyor.
Aynılaştırmıyorum, buna hakkım yok… Fakat bulunduğum koşullarda düşmanı yakmanın, saldırıya karşılık savaşı kendimde büyütmenin, bir ateşli yolu bu…
Anlayıp kucak açmanızı bekliyorum. Zafere kilitlenmişliğimiz de, devrimin sarp ve dolambaçlı yollarını aşarken, devrimci kurtuluş bayrağını ben de taşımak istiyorum.
Yargılanamaz şafakların kızıllığından bir parça kızıl verin, dağ doruklarından savurun, yaylaların pınar suyundan bir yudum su, sokaklardan çocuk gülüşleri, Cumartesi Anaları’nın sevgi dolu yüreği, yoldaşlığın büyüklüğü, grev çadırlarındaki sınıfın dost sıcaklığından, layık olduğum oranda verin…
Suni dengeyi parçalayan öncü savaşımızın neferi olmak istiyorum.
Hep Parti-Cephe çizgisinde yürümek isteğime, örgütsel kimliğimin büyüklüğü yanıt oluyor.
Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliğine üye adayı olarak, üyeliği hak etmediğime inanıyorum.
Emperyalizmin, Oligarşi’lerin, devrimci önder Abdullah Öcalan şahsında genelde halklara, özelde Kürt halkına yönelik saldırılarını kınıyor, devrimci önder Abdullah Öcalan’ın yargılanamayacağını belirterek, öfkemin büyüklüğünü bedenimdeki alevle düşmana kusmanın hazırlığını tamamlıyorum.
Yoldaşlar, kendimi anlatmanın dilini ve zamanını yakalayamadım. Ancak anlaşılacağıma inancım tamdır.”
Sizleri ve tüm dostları devrimci onurumla tekrar selamlıyorum.
-Devrimci önderler yargılanamaz!
-PKK Genel Başkanı serbest bırakılsın!
-Kahrolsun Oligarşi, Yaşasın Devrimci Kurtuluş!
-Kahrolsun Emperyalizm!
-Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!
-Yaşasın Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği!
Devrimci Selamlar
17/02/1999
NC/Faraşîn Sîdar