HABER MERKEZİ
Gezi direnişi, halkların ve düşüncelerin isyanı, direnişi idi. Gezi de birlik ve direniş tarihi yaşandı.
2013 yılında rantçılık ve kentsizlişme projesi adı altında faşist Akp’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Taksim Gezi Parkında korumada olan ağaçları kesmesiyle başlamıştı. Ayların ve yılların yasak ve faşist saldırılarının getirdiği bir birikim vardı. Gezi Direnişi ise Alevi, Sünni, Kürt, Türk… Yani Türkiye halklarının, isyana kalktığı direniş idi.
Gezi Direnişinin başlamasına öncülük edenlerden biri de dönemin BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’di. Gezi Direnişi dönemine sorular sorarak hatırlamaya devam edelim.
Gezi neydi?
Gezi, halkların ve düşüncelerin mozaiği, birlik ruhuydu. Gezi ‘Faşizme karşı omuz omuza!’ olma haliydi. Gezi diktatörlüğe ve tekçi faşist sisteme karşı başkaldırıydı.
27 Mayıs günü parktaki ağaçların kesileceği haberini alan ‘Gezi Parkı Koruma Vakfı’ platformu, gençleri parkta nöbet tutmaya başladı. Faşizm geri kalmadı gençlere vahşice saldırmaktan. Ne de olsa kimdi bu kendini bilmez gençler(!). Faşist Erdoğan’ın rant ve kentsizleşme kasasının önünde duran yaşanan saldırı ardından Sırrı Süreyya Önder dozerlerin önünde duracaktı.
Erdoğan tüm işgüzarlıgı ile sahnedeydi. Bitmeyen sözde hizmetlerinden olan yol ve köprü ucubelerinden birinin açılışında, ‘Biz kararımızı verdik.’ Konuşması aslında kim ne yaparsa yapsın her yeri bina yapacağım umurumda değil demeye getiriyordu. Erdoğan’ın işgüzarlığından cesaret alan faşist polis sonraki gün aldığı emir doğrultusunda tekrardan parka saldıracak ve bir yurttaş yaralanacaktı.
31 Mayıs günü sabah saatlerinde faşist Türk polisleri eylemcilere saldırarak, çadırlarını ateşe verdi. Yanarak çoğalan bir toplum olduğumuzu unutmuş olsalar gerek Sivas’ta yaktıkları bugün onbinler olup Gezi’de tek ses, tek slogan, tek direniş ile birlikteydi. Tek, yek olmayı başarmışlardı. Çadır yakma görüntüleri sosyal medya da yayınlanması üzerine binlerce kişi Taksim’e akın etti ve akşam saatlerine kadar direniçiler ve faşist Türk polisleri arasında çatışmalar devam etti. Taksim’e çıkan bütün yollar kapatılmış olsada kitle durmadan alana akın ediyordu.
Faşist polisleri saldırısında aralarında Ahmet Şık ve Sırrı Süreyye Önder’inde bulunduğu bir grup yaralandı. Faşizm kan ve insan canıyla beslenmeye başlamıştı. Direniş her geçen gün büyüyor bir dalga misali, Ankara, Adana, Mersin, İzmir gibi büyük şehirlere yayılıyordu.
Erdoğan faşizmi artık geri adım atmak zorunda kalıyordu. 1 Haziran günü binlerce kişi Anadolu yakasına toplandı ve faşist polis geri adım atmak zorunda kaldı. Taksim meydanını boşaltan faşist polis Gezi Parkını direnişçilere bıraktı. Gezi Parkı 15 gün boyunca direnişçilerin elinde kaldı. Erdoğan faşizmi iyice köşeye sıkışmıştı. Dönemin Başbakanı olan faşist Erdoğan biber gazı kullanımının yanlış olduğunu dile getirdi. Ankara’da toplanan bir grup direnişçi TBMM’ye yürümek üstedi. Faşist polisin saldırısıyla karşılayan kitleden 500 yurttaş gözaltına alındı.
Faşist Erdoğan 2 Haziran günü yine safını değiştirip direnişçiler karşı şu sözleri dile getirecekti “Açık söylüyorum; birkaç tane çapulcunun o meydana gelip insanımızı, halkımızı yanlış bilgilendirmek suretiyle tahrik etmesine pabuç bırakmayacağız.”
Bu sözler her yerde ses uyandırırken aynı zamanda faşizm talimatını vermişti. Artık kan daha fazla akacaktı. 3 Haziran’da ilk canlar düşecekti toprağa Ümraniye’de bir aracın TEM otoyolunu kapatan protestocuların üzerine sürmesiyle 19 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş; Antakya’da da polisin attığı gaz fişeğiyle vurulan 22 yaşındaki Abdullah Cömert hayatını kaybetti.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan: Direnişi selamlıyorum
Halklar Önderi Abdullah Öcalan Gezi’de tek sesle haykırılan ‘Faşizme karşı omuz omzua.’ Sloganına selam göndermiş. Halkların direnişini selamlaşmıştı: “Direnişi anlamlı buluyor ve selamlıyorum. Elbette ki bu duruş yeni bir siyasal kırılma yaratmıştır. Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı” dedi.
8 Haziran’da Beşiktaş, Galatasaray, Fenarbahçe taraftarlarıda alanalardaydı. ‘İstanbul United’ adıyla Taksim’e yürüdü. 11 Haziran sabah vaktine kadar birçok barikat ve faşist polis engelini aşarak direnişin mekanı olan Taksim’e vardılar. Çatışmalar alevlendi ve gün boyu İstiklal Caddesi başta olmak üzere birçok yerde çatışmalar yaşandı.
Erdoğan, ‘İkiyüzlülğe’ devam dedi
12 Haziran’da Gezi Parkı direnişçilerinden oluşan 11 kişilik bir grup, faşist Erdoğan’la bir araya geldi. Görüşmenin ardından yapılan açıklamada, faşist Erdoğan’ın Topçu Kışlası projesi için referandum önerdiği ve direnişçilerden Gezi Parkı’nı boşaltmalarını istediği belirtildi. Direnişçiler ise görüşmede bu konunun toplantıda gündeme gelmediğini ve bu alanın park olarak kalmasının yanı sıra faşist polis şiddetinin durdurulması yönündeki taleplerin dile getirildiği ifade edildi.
Faşizm her zaman ki gibi ikiyüzlülüğünü oynamaya devam ediyordu. Her yerde kendini iyi göstermek isterken gerçekliğini halktan gizleyemeyeceği bir süreçti Gezi Direnişleri.
Ethem Sarısülük yaşamını yitirdi
13 Haziran’da ise Ankara’da düzenlenen eylemlerde faşist polisin açtığı ateş sonucu başından ağır yaralanan Ethem Sarısülük’ün beyin ölümü gerçekleşti.
Direniş soluksuz bir şekilde sürdü
14 Haziran’da faşist Erdoğan, “Mesajı aldık. Yargının kararını bekleyeceğiz. Daha ne diyeyim” diyerek direnişçilere çağrıda bulundu. Faşist Erdoğan’ın çağrısı sonrası bir araya gelen Taksim Dayanışması üyeleri atılacak adımları belirlemek üzere Park’ta toplananlar arasında forumlar düzenledi. Forumlarda, eylemlerin devam etmesi ve Gezi Parkı’ndan ayrılmaması kararı alındı. Faşizm gerisin geri kaçarken, direniş üstüne gitmekten geri adım atmıyordu.
14’ünde bir yürek vuruldu
Gezi Direnişi sırasında 16 Haziran 2013 tarihinde Okmeydanı semtinde evden ekmek almaya giden 14 yaşındaki Belkin Elvan, faşist polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. 269 gün komada kalan Berkin, 11 Mart 2014’te Şişli’deki Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 15 yaşındayken 16 kiloda hayatını kaybetti. 14,15,16 sonrası derin bir sessizlik. Ne denirdi ki faşizm celladı kan içmekten doymamıştı. Çocukların korkutuldukları 21.yy Dehak’ıydı Erdoğan.
Gezi’de kurulan yaşam herkese yeni bir yaşam alternatifi olduğunu gösterdi. Direnişin uzakta değil vicdanlarda olduğunu bir kez daha şahitlik etti. Gezi Ali oldu, Ethem, Berkin, Medeni, Mehmet, Abdullah, Ahmet oldu. Gezi direnişçilerin, umudu toprağa ekenlerin, halkların oldu. Faşizme diz çöktüren halkların direnişi hala bir yerlerde saklı, faşizm vahşileşirken halkın ayak sesleri duyulmaya başlanır. Gezi ruhu ile umuda koşmanın, kavga atılmanın, sevgiyi dünyayla bütünleştirmenin zamanıdır şimdi.
NC/Faraşîn Sîdar