BEHDİNAN – KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok, Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit politikalarına karşı gençliğin sorumluluklarını, atanan kayyımlara karşı gençliğin direnişini ve son günlerde akp/mhp faşist bloğunun bazı aileleri HDP il binasının önüne göndermesindeki amacı ve buna karşı gençliğin yol haritasını değerlendirdi.
Nûçe Ciwan Ajansının sorularını yanıtlayan Ok, “Kürdistan gençleri elbette isteyerek ve bilerek gerilla saflarına katılmaktadır. Zulme ve zorbalığa başkaldırmanın onurlu bir duruş olduğunun farkındadırlar. İşgalci-sömürgeci güçlerin hemen her gün halkımızın onuruyla, değerleriyle oynadığı, baskı ve zulümde sınır tanımadığı bir dönemde Kürdistan gençlerinin Kürdistan’ın dağlarıyla buluşması kadar doğal ve onurlu bir şey olamaz. Hiç kimse zorla savaştırılamaz. Savaş bir kararlılık ve inanç işidir. Kimse ölüme zorla gitmez. Kimse zorla öldürmeye de gönderilemez. Kimse zorla zorluklara karşı tutunamaz. Büyük bir amaç, büyük bir hedef, büyük bir inanç ve kararlılık olmazsa bunlar mümkün değildir. Bu anlamda AKP-MHP faşizminin çocuklar kandırılarak dağa götürülüyor propagandası düpedüz bir yalandır, sahtekarlıktır” dedi.
Özgürlük hareketiniz bugün Ortadoğu halkları için bir alternatif oluşturmuştur. Bunun güçlü dayanakları da olduğu bilinmektedir. Özellikle Önder Apo’nun Paradigmasını çekingende olsa kabul eden güçler vardır? Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Özgürlük hareketinizin bugün Ortadoğu ve Kürdistan’da geldiği durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kapitalist modernite sistemi ve ideolojisi liberalizm ve neoliberalizmin silah sanayi, nükleer silahlanma, yarattığı tüketim toplumu ve sahte özgürlük arayışlarıyla dünyamızı ve insanlığı nasıl kirlettiği, çözdüğü ve çökertmeye çalıştığı ortadadır. Var olan çevre kirliliğinden, doğa katliamından tutalım bireyle toplumu karşı karşıya getiren her türlü etnik ve mezhepsel milliyetçiliği kışkırtarak halkları ve milletleri birbirine boğazlatan kendi gübreliğinde DAİŞ vb. faşist çete güruhlarını insanlığın başına bela eden kapitalist modernite sisteminin insanlığın yaşadığı tüm sorunların esas nedeni olduğu açıktır. Kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite perspektifiyle anti kapitalist, anti vurguncu, anti sömürü ve anti soyguncu tüm devrimci, sosyalist, çevreci, feminist güçler ortak mücadele ve tam bir dayanışma içinde hareket etmek zorundadırlar. Bunun için Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik ulus ve demokratik modernite perspektifi ve modernitesi büyük önem taşımaktadır. Eski dar sınıf bakış açısı, dogmatik ve pozitivist anlayış ve yaklaşımlarla kapitalist modernite gerçeğini doğru çözümleyip sağlıklı ve sonuç alıcı bir mücadele geliştirmek zordur. Bu açıdan PKK’nin her türlü milliyetçilikten uzak demokratik ulus perspektifiyle geliştirdiği mücadelenin kapitalist modernite ve ulus devletçi sistemine karşı alternatif bir sistem oluşturduğu doğrudur.
Ortadoğu’da halklar, topluluklar ve kültürler birbirleriyle sürekli çatışma halinde olup kan gölünü andıran gelişmeler yaşanırken milliyetçiler üstü demokratik ulus paradigmasının tüm yetersizliklerine rağmen inşa edilmeye çalışıldığı Kuzey-Doğu Suriye’de Kürt, Arap, Çerkez, Çeçen, Türkmen halklarının demokratik ve ortak yaşamı örgütlemiş olmaları hem önemli hem de oldukça cezbedici olmaktadır. Ezilen ve mücadeleci Ortadoğu halklarının Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik ulus ve demokratik modernite perspektifine karşı heyecan duymaları, benimsemeleri ve içinde yer almaları elbette anlaşılırdır. Bu açıdan belirtiğiniz gibi Önder Apo’nun paradigması Ortadoğu’da gerçekten bir demokratik yaşam alternatifi olmuştur. Egemen güçlerin bu gerçekliği ne kadar gördükleri, gerçeğe saygı gereği bunu ne kadar itiraf ettikleri ayrı bir konudur. Fakat çok iyi bilmekteyiz ki kapitalist-modernist güçler bunu kolay hazmedemeyecek ve sürekli bir karşı mücadele içerisinde olacaklardır; nitekim olan da budur. Ancak önemli olan bu güçlerin ne düşündüğünden ziyade halkların Önder Apo’nun paradigmasına nasıl yaklaştıkları ve ne düşündükleridir. Bu perspektifle baktığımızda Ortadoğu halklarının kendi özgür ve demokratik geleceklerini Önder Apo’nun demokratik ulus paradigmasında gördüklerini rahatlıkla belirtebiliriz. Zaten PKK de gücünü halkların bu devrimci istek ve iradesinde almaktadır. Bunun içindir ki PKK bugün Ortadoğu’daki dengeleri etkileyen, bazen de gelişmelere yön verebilecek bir güce ve niteliğe kavuşmuştur. Bu anlamda Ortadoğu’nun demokratikleşmesi kaçınılmazdır. PKK’nin ortaya çıkardığı halkların mücadele ruhu ve iradesi dışında başka güçlerin kalıcı ve sonuç alıcı politikalar yürütmesi de mümkün değildir. Bu Önder Apo’nun Ortadoğu halklarına kazandırdığı en büyük değerdir.
Aslında Bugün Özgürlük hareketinize ve kazanımlarına karşı şiddetle karşı duran bir Akp-Mhp faşist ittifakı var. Ve bu faşist ittifak saldırı konseptini oldukça genişletmiştir. Fakat 40 yıllık mücadele tarihinizde buna benzer süreçlerin yaşandığı ve bu süreçlerden daha fazla güçlenerek çıktığınız bilinmekte? Akp-Mhp faşist ittifakının bu saldırılarının sonuç alması ne kadar gerçeğe yakındır?
PKK zorun zorunu başaran bir harekettir. İnançla, ideolojiyle, örgütle halkın gücünü ortaya çıkararak gelişen ve büyüyen bir harekettir. Önder Apo mücadeleye sıfırın altında bir mirasla başladı dersek yanlış olmayacaktır. TC işgalci sömürgeci devletin Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirdiği kırmızı ve beyaz katliamlar bilinmektedir. Kırmızı katliamla kast ettiğimiz Dêrsîm’dir, Koçgiri’dir, Ağrı’dır, Zîlan’dır. Bu katliamların sonucunda Ağrı dağında “muhayyel Kürdistan burada meftundur” denilmiştir. Yani onlara göre Kürdistan mezara gömülmüş üstü betonlaştırılmıştır. Beyaz katliamla kast ettiğimiz Kürt halkı üzerinde inanılmaz düzeyde geliştirilen asimilasyon ve entegrasyon politikalarıdır. Kürdü Kürtlüğünden utandıran, atomlarına denk parçaladığı, böldüğü, paylaştığı ve üzerinde rahatlıkla ve vicdansızca sistemini yürüttüğü bir Kürdistan! Önder Apo bütün bu acılı, tarihsel süreçlerden sonra ortaya çıkmıştır. Yani bizim gelişme diyalektiğimizde kolay olan hiçbir şey yoktur. Her şey dişle, tırnakla, iğne ucuyla kuyu kazarcasına büyük fedai ruhla ve sayısız bedellerle kazanmıştır. Daha ilk doğuşunda bu biçimde şekillenen ve kimlik kazanan bir PKK gerçekliğine öyle tarihte olduğu gibi üç ayda, beş ayda, beş yılda, kırk yılda bitiririm ve sonunu getiririm anlayışıyla yaklaşmanın beyhude bir çaba olduğu 45 yıllık mücadele tarihimizde onlarca kez kanıtlanmıştır.
Amed zindanında PKK’nin bitirilmek istenildiği bir yerde Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Ferhatların, Saraların gösterdiği direniş Türk sömürgeciliğini ideolojik yenilgiye uğratmıştır. 15 Ağustos şanlı tarihsel atılımımız bu direniş geleneğine dayanmaktadır. Uluslararası komployla “baş gitti, gövde ölüdür” denilmiştir. Ancak Önder Apo öyle bir halk ve öyle bir parti yarattı ki komploların sayısı ve acımasızlığı ne olursa olsun asla sonuç alamayacaktır. Bu Önder Apo’nun bir uluslararası komployla İmralı zindanına derdest edildiği dönemde dağlarda, şehirlerde, zindanlarda, yurtiçinde ve yurtdışında onlarca ölümsüz kahramanın “güneşimizi karartamazsanız” şiarıyla bedenlerini cayır cayır ateşe vermesiyle bir kez daha kanıtlanmıştır. AKP-MHP faşizminin yüzyılın faşizmi olarak İmralı eksenli halkımızın ve hareketimizin üzerinde tam bir bitirme, irade kırma ve tasfiye etme savaşını yürüttüğü açıktır. AKP-MHP faşizmi bunun için peşkeş çekmediği, pazarlamadığı hiçbir şey olmadığı gibi tüm gücünü her düzeyde seferber ederek savaşı yürütmektedir. Ahlaksız, kuralsız bir savaştır. Hiçbir savaşta şehitliklere saldırılmamıştır, cansız bedenler tanklarla sokakların ortasında sürüklenmemiştir. Kuşkusuz bütün bunların hepsi planlı ve bilinçli yapılmıştır. Bununla halkımızın iradesi kırılmak istenmiş, direniş gücünden düşürülmesi hedeflenmiştir.
Özellikle son 5 yılda Önder Apo üzerinde uygulanan tecrit ve izolasyonun savaşın dışarda halkımıza ve hareketimize karşı nasıl bir inat, ısrar ve acımasızlıkla sürdürüleceğinin işareti olmuştur. 24 saat köylerimiz, dağlarımız, şehitliklerimiz bombalanmıştır. Legal siyaset tümden tasfiye edilmek istenmiş, özgür Kürt her türlü zorbalığa mübah görülmüştür. Özetle özgürlük hareketini bitirmek ve tasfiye etmek için başvurmadıkları yöntem, kullanmadıkları silah, seferber etmedikleri hiçbir güç ve imkanları olmamıştır. AKP-MHP faşizminin başlattığı bu savaş belki de bir final savaşıdır. Kırılacaklarını ve yenileceklerini bildikleri için tüm imkanlarıyla sonuna dek savaşacaklardır. Ne var ki çare yoktur, AKP-MHP faşizmi yenilecektir. Rezervleri tükenmiştir. Ekonomileri büyük bir kriz içerisindedir. Siyasetleri tıkanmıştır. Psikolojileri bozulmuştur. Dayanakları her gün erimekte ve zayıflamaktadır. Daha fazla uzun süreli bir savaşa güçleri yetmeyecektir. Bunun içindir ki her şeylerini seferber ederek kısa süreli bir savaşla sonuç almak istemektedirler. Savaşın şiddeti bununla bağlantılıdır. Savaş uzadıkça direniş yaygınlaşıp süreklileştikçe faturası AKP-MHP faşizmi için ağır olmaktadır. Bizce AKP-MHP faşizmi çözülmüştür, tasfiye sürecindedir. Gerisi tüm anti faşist güçlerin daha kararlı bir mücadele vermeleri ve sadece bir zamanlama sorunudur. Bu da halkımızın ve tüm anti faşist, demokratik güçlerin geliştireceği mücadele düzeyine bağlıdır.
Akp-Mhp ittifakı bir özel savaş ittifakını da temsil ediyor aynı zamanda? Özellikle bugün her taraftan özel savaş politikalarıyla saldırıyor. Başure Kürdistan’ı işgal saldırıları, kuzey-doğu Suriye’ye dönük tehditler ile amaçlanan nedir?
AKP-MHP faşizmi 18 yıllık iktidarları boyunca hiçbir zaman bugünkü kadar savaşa ve işgale muhtaç olmamışlardır. AKP-MHP faşizminin argümanları çökmüştür. Savaş ve şovenizmin ipine sarılmaktan başka seçenekleri kalmamıştır. Türkiye halklarına yaşam standartlarını yükseltme diye bir sorumlulukları ve imkanları yoktur. Demokratik siyaset dertleri yoktur, bilakis var olanı da ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Yani genel olarak topluma verecekleri bir şeyleri kalmadığı gibi herhangi bir vaatleri de olmayacaktır. Ancak sadece terör ve terörist argümanlarıyla iktidarda kalmaya çalışmaktadırlar. Gerçek de budur; ya işgal ve savaşla ömürlerini uzatmaya çalışacaklar ya da tasfiye olacaklardır. Belirttiğimiz gibi tasfiye sürecine girdikleri tartışmasızdır. Elbette güçlü olduklarından değil başka bir seçenekleri olmadığı için savaş ve işgalde ısrar etmektedirler. Xakurkê, Xinêrê ve genel olarak Başûrê Kürdistan’a saldırı ve işgal amaçları budur. İşgalcilere nefes aldırtan ve onları rahatlatan KDP ve Başûr yönetiminin olumsuz ve uğursuz politikaları olmasaydı işgalci güçler Başûr’da bir an bile olsun duramazlardı. Buna rağmen Xakurkê’de çakılıp kalmışlardır. Gerilla her gün ölümcül darbe vurmaktadır. Heftanîn’de Cenga Heftanîn hamlesi başlatılmıştır. Şimdiden bir bataklığa girdiğini söylemek abartı olmayacaktır. Kuşkusuz direnişimiz kolay olmamakta büyük bedeller pahasına işgalci güçler darbelenmektedir. Fakat sonuçta Başûrê Kürdistan üzerindeki hesap ve konseptlerinin tutmadığı ortadadır.
AKP-MHP faşizmi bundan 8 ay önce Kuzey-Doğu Suriye’yi işgal için sınıra büyük bir güç yığmıştı. Şimdi tekrar bir işgal hareketi hazırlığı içerisindedir. Yeter ki özgür Kürt ve Kürtlerin özgür statüsü olmasın. AKP-MHP faşizminin bunun için vermeyeceği taviz, peşkeş çekmeyecekleri hiçbir şeyleri olmayacaktır. Suriye’nin geleceği onlar için önemli değildir, nasıl olacağı da önemli değildir. Onlar için önemli olan tek şey yanı başlarında Kuzey-Doğu Suriye’de demokratik özerk bir statünün olmamasıdır. Bunun için gerekirse Rusya, İran, Beşar Esad, ABD, İsrail aklınıza kim gelirse gelsin herkesle uzlaşmaya ve inanılmaz tavizler vermeye hazırdırlar. Kuşkusuz AKP-MHP faşizmi sadece Kürtlere karşı değil. Aynı zamanda Ortadoğu’nun demokratikleşmesine hizmet eden ve ön açan her şeye karşıdırlar. Bu anlamda Arap toplumuna, Hristiyan halkına herkese karşıdırlar. Kürtlerle dost olan, müttefik olan, demokratik özgür yaşamı benimseyen tüm güçleri hedeflemektedirler. Faşizmin çılgın karakteri bilinmektedir. AKP-MHP faşizminin ekonomik, siyasi ve psikolojik bunalım ve açmazları buna eklenince saldırı tehditlerinin sadece retorik söylemler olmadığı açıktır. Bu nedenle Kuzey-Doğu Suriye halklarının ve savunma güçlerinin olası bir işgal ve saldırı hareketine her an, her düzeyde ve her yerde hazır olmaları varlıklarını korumanın bir gereğidir. AKP ve MHP faşizmi şayet Kuzey-Doğu Suriye’ye işgal girişiminde bulunursa bunu Suriye’yi işgal hareketi olduğu hatta Ortadoğu’yu tehdit ettiği hem Suriye devleti hem de Arap halkları tarafından bilinmeli ve onlarda tepkilerini ve dirençlerini göstermelidirler. AKP-MHP faşizmi sorunları çözme değil Türkiye’deki tüm sorun ve bunalımları Suriye’ye ve Ortadoğu’ya yayarak yükünü hafifletme gayreti içerisindedir. Ancak bu politikanın AKP ve MHP faşizminin çözülüşünü ve çöküşünü daha da hızlandıracağı ortadır.
Akp-mhp ittifakı özel savaş kapsamında her türlü yol ve yöntemi deniyor. Bakur’e Kürdistan’da halkın öz iradesiyle seçilen belediye Eşbaşkanlarının görevleri gasp edildi. Buna gerekçe olarak da HDP’yi özgürlük hareketinizle bağlantılı olarak göstermeleri oldu? buna karşı halk her alanda tepkilerini dile getirdi. Siz bu İrade gasbını ve halkın özellikle gençlerin meşru tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Gençlerin Bugünkü eylemsellikleri yeterli midir?
Artık herkes AKP-MHP faşizminin hiç fark gözetmeden topyekun Kürtlere savaş açtığını görmek zorundadır. Zaten bunu açıkça söylemektedirler. Yani Kürtler özgür düşünmeyecek, özgür yaşamayacak, demokratik siyaset yapamayacaklardır. İstedikleri ölü Kürt’tür. Kürtlüğünden kaçan Kürt’tür. Bırakalım Kürtlerin değerlerine ve iradesine saygılı olmayı açıkça basbayağı Kürt düşmanlığını yapmaktadır. Son kayyum atamaları bunun örneğidir. Yani Kürdün iradesi yoktur, irade sahibi olmayacaktır. Olmak istese de buna müsaade edilmeyecektir, demektedir. Kürdün haysiyetiyle oynamaktır. Bu bir boyun eğdirme, sindirme ve teslim alma hareketidir. Saldırı sadece HDP’ye ve seçmenlere karşı değil tüm Kürtleredir. Kürtlerin şahsında tüm Türkiye halklarınadır. Bu bir zorbalıktır. Tek seçenek direniştir, başka yolu yoktur. Hiç kimse kendini kandırmasın, ortada elini boynuna koyan bir cellat vardır. Seni boğmak istemektedir. Konuşmana ve nefes almana imkan tanımamaktadır. Yapacağın tek şey son nefesine kadar direnmektir. Kürdistan’da her gün onlarca isyan ve serhildana kalkmak için yüzlerce gerekçe vardır. İşte örgütlü toplum tam da bunun için olmalıdır. Mücadelenin yöntemleri vardır. Çok yönlü mücadele gerekmektedir. İsyan ve başkaldırı için daha ne lazımdır. Halkımız elbette inatla direnmektedir ve bu çok değerlidir. Fakat bu direnişin hem daha çok yönlü hem de daha çok radikal olması gerektiği açıktır. Bu korku saldırısıdır. Onlar korkmaktadır. Halkımız onların bu korkusundan daha fazla cesaret almalıdır. Çektiği acıların özgürlüğün doğuş sancıları olduğu bilinmelidir. Bu anlamda inancını, inadını ve kararlılık düzeyini her zaman yüksek tutmalıdır. Aynı zaman bir sinir ve psikolojik savaş verilmektedir. Bu konuda da güçlü olmak gerekmektedir. AKP-MHP faşizminin “HDP PKK’dir” söylemi bir yalandır, çarpıtmadır.
HDP 6 milyonu aşkın insanın oyunu almış, demokratik siyaset yapma hakkını kazanmış meşru bir partidir. Söylemleri de, eylemleri de HDP’cedir. AKP-MHP faşizminin bu söylemleri elbette terörize etmek amaçlıdır. Hatta HDP’nin kapatılması da hedeflenecektir. Gerçekten zor zamanların mücadelesi içerisindeyiz. Olağanüstü zamanın olağanüstü yurtseverliği, devrimciliği, direnişçiliği gerekmektedir. Kürt gençliğinin mücadelesini selamlıyoruz. Beraberindeki tüm devrimci-sosyalist gençleri selamlıyoruz. Gençliğin duruşu, direnişi, eylem gücü ve potansiyeli toplumun direniş gücünü ortaya çıkaracak, örgütleyecek ve sürecin yönünü belirleyecektir. Bu önemde baktığımızda gençlerin yönünü Kürdistan’ın özgür dağlarına çevirmesi hem kutsal bir hak hem de tarihsel bir görevdir. Kürdistan’ın dağlarına ulaşamayanlar her mahallede, her şehirde, her okulda kısaca bulundukları her yerde mutlaka hızla örgütlenmeli ve direnişlerini çok yönlü yöntemlerle kesintisiz biçimde ortaya koymalıdırlar. Üniversiteler direniş alanına çevirmeli, sokaklar demokratik mücadele alanlarına çevirmeli, her yerde direnmeli. Büyük-küçük demeden, önemli-önemsiz demeden direniş etrafında kenetlenmeli, mücadele süreklileştirilmelidir. Faşizmi baskılayacak bizler direneceğiz. Direniş arttıkça baskı artacaktır, baskı arttıkça direniş büyüyecektir. Gelişmenin diyalektiği de budur. Gençlik tüm fikirsel ve fiziksel gücünü ve hiçbir şeyini esirgemeden örgütleyerek bu zorlu ve tarihsel sürece öncülük görevini layıkıyla yerine getirmelidir.
Aslında en Önemli konulardan biri Önder Apo’nun üzerindeki tecrit politikalarının devamıdır. Özel savaş merkezinin bunu özellikle kullandığı biliniyor. Ne zaman Önder Apo’ya görüşmeler olsa Özel savaş bir hamleyle bu görüşmelerin önemini kırmak için saldırılar gerçekleştiriyor. Halkın ve Gençlerin bu konuda nasıl davranması gerekir? Gençlik Önder Apo’nun görüşlerini nasıl okuması lazım? bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz
Önder Apo dünyada eşi-benzeri görülmedik ağır bir tecrit ve izolasyon altındadır. Aslında tüm çelişkilerin yumağı ve direnişin merkezi de İmralı’dadır. Tecritte olan sadece Önder Apo değildir. Toplum tecrit altındadır. Önder Apo tüm zamanlarını halkımıza özgür bir statü kazandırmak için değerlendirdi. Onurlu ve demokratik bir çözüm için büyük sorumluluklar üstlendi. Sadece Kürtlerin değil Türkiye halkların barış içinde demokratik bir yaşama kavuşması için büyük emek verdi. Ancak sömürgeci güç bunu hiçbir zaman benimsemedi, hazmetmedi. Önder Apo’nun görüşleri ve tutumu karşısında akıl almaz bariyerler oluşturdu. Ne çözüm için samimi ve dürüst bir tartışmaya geldiler ne de çözüm adına bir süreç oldu. Aslında hepsi bir özel savaş politikasıydı. Önder Apo Türk devletinin inkarcı, savaşta ısrar eden mantığını deşifre etmek için mücadele etti. Türkiye toplumunun aydınlarını ve çözüm için duyarlı olan kesimleri aydınlatmak, çözüm için hazır hale getirmek ve demokratik bir zemin yaratmak için çabaladı. AKP-MHP faşizmi buna her zaman özel savaş yöntemleriyle karşılık verdi. Faşizm halkların iradesi ve mücadelesi karşısında sonuç alamayacağını görmeyinceye kadar savaşta ısrar edecektir. Dolayısıyla faşizmin iradesi kırılmayıncaya kadar çözüm için bir gelişme olmayacaktır. Mücadelenin sert ve şiddetli geçmesi bundandır. Yoksa Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik çözüm perspektifleri elbette makuldür ve olması gerekendir. Ne var ki mevcut devlet aklı bundan uzaktır. Önder Apo devlet aklını çözmeye çalışmaktayım, demektedir ve çözmüştür de. Başta halkımızın ve gençliğin bunu anlaması gerekir. Tek seçenek örgütlü radikal mücadeledir. Önder Apo’nun görüşlerini ve paradigmasını en iyi ve hızlı bir şekilde anlaması gereken gençliktir. Fikirsel olarak gençlik buna daha çok açıktır. Enerjik olarak bunu uygulayacak olan daha çok gençliktir.
Önder Apo’nun militanları olmak onu anlamaktır. Anlamak ise pratikleşmektir. Bu da örgütlenmek ve sürekli eylemlilik hali demektir. Gençlik fikri ve enerjisi örgütlenmediği zaman dağılmaya açıktır. Örgütlendikçe güç büyüyecektir. Bunun için ideolojik mücadele, muazzam propaganda, 24 saat örgütlenme çalışması ve her an eylemlilik halinde olmak gerekmektedir. Önder Apo’nun hepimize ve gençliğe vermediği ve sunmadığı bir şey yoktur. Verdiği ve sundukları ise 50 yıl bizlere yetecek kadardır. Yoğun okumak gerekmektedir. Okudukça gücümüzün ve farkındalığımızın bilincinde oluruz. İdeolojikleştikçe örgütlenip eylem gücümüzü artırabiliriz. Direnişte öncü, inşada öncü, katılımda öncü, Önder Apo’nun yaşam felsefesinde öncü özetle her konuda öncülük görevi elbette en başta gençliğe düşmektedir. Gençliğin Ali Çiçeklerden gelme büyük ve onurlu bir tarihsel mirası vardır. Büyük direnişlerde büyük bedeller ödenmiştir. Ölçüler nettir. Kararlılık düzeyi nettir. Sadece eğitim, örgütlenme ve eylem diyeceğiz. Gençlik böyle bir tarihsel sorumlulukla karşı karşıyadır. 40 yıllık mücadele tarihiyle bugün bunu daha bilinçli ve daha kararlı biçimde başaracağına inanıyoruz.
Yine Bakur’e Kürdistan’da Belediyelere atanan kayyumlara tepkilerin yayıldığı bir zamanda. Özel savaş Merkezi bazı aileleri HDP il binasına gönderdi ve sözde çocuklarının Hdp tarafından PKK’ye kaçırıldığı iddiları var? Bunlar ne kadar gerçeği yansıtıyor?
Sömürgeci Türk devleti yalanlar üzerinde kurulmuştur. Yalan ve demogoji sömürgeci Türk devletinin karakteridir. AKP ve MHP faşizmi bunu çok yüzsüzce yapmaktadır. Kürdistan gençleri elbette isteyerek ve bilerek gerilla saflarına katılmaktadır. Zulme ve zorbalığa başkaldırmanın onurlu bir duruş olduğunun farkındadırlar. İşgalci-sömürgeci güçlerin hemen her gün halkımızın onuruyla, değerleriyle oynadığı, baskı ve zulümde sınır tanımadığı bir dönemde Kürdistan gençlerinin Kürdistan’ın dağlarıyla buluşması kadar doğal ve onurlu bir şey olamaz. Hiç kimse zorla savaştırılamaz. Savaş bir kararlılık ve inanç işidir. Kimse ölüme zorla gitmez. Kimse zorla öldürmeye de gönderilemez. Kimse zorla zorluklara karşı tutunamaz. Büyük bir amaç, büyük bir hedef, büyük bir inanç ve kararlılık olmazsa bunlar mümkün değildir. Bu anlamda AKP-MHP faşizminin çocuklar kandırılarak dağa götürülüyor propagandası düpedüz bir yalandır, sahtekarlıktır. Saf anaların ve ailelerin duygularıyla ahlaksızca ve vicdansızca oynamaktadırlar. Asıl o anaları ve aileleri kandıran AKP ve MHP faşizmidir. Bu aileleri ve anaları HDP binalarının önüne getirmekle sözüm ona HDP’yi suçlamaktadırlar. Bu aslında onların ne kadar çözümsüz ve çaresiz olduklarının göstergesidir. Milletvekilleri, belediye başkanları, yüzlerce ve binlerce üyesinin zindanlarda olduğu bir HDP’nin gerillaya gençleri gönderme gibi ne bir niyeti ne de bir imkanı vardır. Belirttiğimiz gibi hepsi yalandır. HDP’yi kapatmak istiyorlar, yalan söylüyorlar. Anaların ve ailelerin üzerinde duygu sömürüsü yapıyorlar, gerisi yalandır. Tabi bu anaların, ailelerin AKP-MHP faşizminin yaptığı bu kirli oyunu ve senaryoyu artık görmeleri ve fark etmeleri gerekir. Oyuna gelmemeli, Erdoğan ve Bahçeli’ye alet olmamalılar.
Halkımızın onuru ve özgürlüğü için mücadeleye koşan oğulları ve kızlarıyla onur duymalılar. Yoksa bu kirli oyunların sonu yoktur. Ortalıkta sürünüp, eziyet çekmemeliler. Bir tepkileri, duruşları olacaksa faşizme karşı olmalıdır. AKP ve MHP’nin gerçekten anaların duygularına ve özlemlerine saygı duyduklarını söylemek mümkün müdür. Yıllardır Cumartesi anaların başına neler getirdikleri bilinmektedir. Bu anneler ki çocukları, kızları, oğulları, babaları, kardeşleri bizzat devlet tarafından öldürülen, kaybettirilen analar ve ailelerdir. Ne tür baskı ve zulüm karşılaştıkları her gün görmekteyiz. AKP-MHP faşizminin gerçeği buyken HDP binaları önünde oturdukları anaların özlem ve gözyaşlarına saygı duyduklarını belirtmek hiç mümkün müdür. AKP binalarının önünde toplanan asker ve tutuklu ailelerin nasıl bir tahammülsüzlükle karşıladıkları, rencide edildikleri ve kovuldukları gözler önündedir. Belirttiğimiz gibi bunlar yalancıdır. Anaların duygu sömürüsünü yapacak kadar vicdansızdır. Aslında tüm analara düşen görev özgür bir Kürdistan, demokratik bir Türkiye için hepsinin faşizme karşı omuz omuza mücadele vermesidir.
Son olarak Son dönemde Özellikle Bakur’e Kürdistan’da Gençlik’te bir hareketlenme söz konusudur. En fazla kayyumlara karşı tepkilerini dile getiren Gençlik olarak görülüyor. Aynı zamanda bu dönemde Bakur’e Kürdistan’da Gerillaya katılımların artığı biliniyor. Geçtiğimiz 15 ağustosta onlarca genç PKK’ye katıldıklarını ilan ettiler ve bu medya da yansıdı. Siz bu konuda Gençliğe dair nasıl bir mesaj verebilirsiniz? Gençlik Özel savaşa karşı nasıl mücadele edebilir. Gençliğin yapabilecekleri nelerdir?
Biraz önce belirttik; gençlik direnmektedir. Gençliğin çok onurlu, zengin bir tarihsel miras ve tecrübesi vardır. Gençlik elbette direnecektir. Direnmeyen gençlik, gençlik olamaz. Direniş ideolojiktir, teoriktir, yaşamdır, eylemselliktir. Gençlik parti ve Önder Apo’yu temsil edecektir. Genç başladık, genç başaracağız şiarı bu açıdan anlamlıdır. Bir yaşam kılavuzu misali gençliğin elinde, cebinde ya da her halükarda ulaşabileceği şekilde okuyacağı ve yoğunlaşacağı Önderlik manifestoları mutlaka olmalıdır. Okumayan ve kendini eğitmeyen gençlik belki fedakar olabilir, belki direnebilir de ancak Önder Apo’nun başaran militan öncüleri olamazlar. Kapitalizmin popüler kültür ve yoğun bir ideolojik bombardımanla gençliği yozlaştırarak baştan çıkarmaya çalıştığı bilinmektedir. İdeolojik sağlam duruşla ancak buna karşı durulur ve başarılabilinir. İkincisi, örgütlenmektir. Örgütsüz olan hiçbir şey bize ait değildir. Örgütsüz genç de bize ait olamaz. Örgütlemeye en açık olan sosyal kuşak gençliktir. Çünkü gençlik sürekli arayış içerisindedir. Çünkü gençliğin ret-kabul ölçüleri vardır. Çünkü gençlik enerjik ve eylem halindedir. Çünkü gençlik dayatılan kimliksiz ve onursuz yaşamı kabul etmemektedir. Çünkü gençlik mücadele isteği çok fazladır. Bütün bunlar avantajdır. Gerçekten örgütsüz genç kalmamalıdır.
Okuyan gençlik, işsiz gençlik, çalışan gençlik hepsi gençliktir. Örgütleyerek eyleme kaldırmak mümkündür. Örgütleyerek başarılacağına inanmak gerekir. Bir kişi bin kişi olabilir, bu mümkündür. Yeter ki yapmak istesin. Zaten Önder Apo yapamıyorum demeyiniz, demektedir. Yapmak istemiyorum deyiniz, demektedir. Yani istek önemlidir, istek iddiadan gelir. İddia oldukça kararlılık düzeyi ortaya çıkar. Bunlar gençlikte vardır. İnanılmaz mücadelenin potansiyeli ve tükenmez rezervi kuşkusuz gençliktir. Direnmek için herkesin mükemmel eğitilmesi de şart değildir. Sözünü ettiğimiz öncü güçtür. Potansiyelin eylem ve direniş gücünü ortaya çıkaracak olan öncüdür. Yeter ki inandırsın, inanç kazandırsın. Gençlikteki öfkeyi açığa çıkarsın. Yaşam anlamını biraz kavratsın. Gençlik nasıl ayağa kalkmaz, gençlik nasıl direnmez bu hiç mümkün müdür. Gençliğin olmadığı hiçbir mücadele sahası kalmamalıdır. Tüm demokratik mücadele sahalarında, okullarda, iş yerlerinde her yerde örgütlenmelidir. Dünyada hiçbir gençlik hareketi Kürdistan gençliği kadar avantajlı, birikimli, tecrübeli, bedel ödeyerek muazzam tarihsel bir mirasa sahip değildir. Gençlik psikolojisi bazen med-cezir gibidir. Yani dalgalıdır. Mücadele ortamı ve atmosferi kuşkusuz önemlidir. Bazen anı doğru tespit etmek, bazen yerinde kıvılcım olmak büyük gelişmelere yol açabilir. Burada kast ettiğimiz yaratıcılıktır. İnisiyatifli mücadele geliştirmektir. Kürdistan gençliği çok şey başarmıştır. Başardıkları daha büyük zaferler için büyük gerekçelerdir. Tek sorun bunun öncü beynini ve kişiliğini güçlü örgütlemek ve güçlü harekete geçmektir. Bunun daha büyük başarılacağına inanıyoruz.
NC/Andok Özgür