HABER MERKEZİ – KONGRA-GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, açlık grevi direnişleriyle birlikte Kürdistan ve Avrupa’da gelişen direnişleri, direnişin bir sonucu olarak Halklar Önderi Abdullah Öcalan ile gerçekleşen görüşmeleri ve ve işgalci Türk devletinin Efrîn’deki işgalini değerlendirdi.
-Büyük bir direniş sürecinin Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kırdığı bir süreçten geçtik. Bu süreçte işgalci Türk devletinin saldırıları karşısında, anneler öncülüğünde gelişen direnişleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Annelerin öncülük ettiği direnişin büyüklüğünü anlayabilmek için öncelikle annelerin yüreğini yakan ve sokaklara çıkmalarına neden olan açlık grevi direnişlerinin kararlılığından bahsetmek gerekir. Kürdistan ve dünya tarihinde çok sayıda açlık grevi var. Ancak 8.11.2018 tarihinde Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevi direnişleri bütün yönleri ile bir ilktir. Açlık grevine katılanların sayısının sürekli çoğalarak binlerce direnişçiye ulaşması, direnişin çok geniş bir coğrafyaya yayılarak Kürdistan, Ortadoğu, Avrupa ülkeleri, Kanada başta olmak üzere tüm dünyada ses vermesi ve Türk devletinin direnişi kırmak için yaptığı tüm oyunlara rağmen hedefine ulaşmayı başarması açısından eşsiz bir eylem olarak tarihteki yerini aldı. AKP 12 Ocak’ta yani direnişin 66. gününde kardeşi Mehmet ile aile görüşü yaptırarak eylemi kırmak istedi ama başaramadı. 25 Ocak günü yani eylemin 79.gününde Leyla Güven’i tahliye ederek eylemin bitmesini hedefledi ama yine başaramadı. Mart ve Nisan aylarında tecride karşı yapılan fedai eylemleriyle kararlılık en üst boyuta ulaştı. 30 Nisanda yani direnişin 174. gününde 15 kişilik bir gurup eylemlerini ölüm orucuna dönüştürdü. Zindanlardan yeni cenazelerin çıkması halinde olası gelişmelerden korkan AKP 2 Mayıs günü ilk avukat görüşmesine izin verdi. 2 Mayıs görüşmesine rağmen AKP’ye güvenmeyen direnişçiler 10 Mayısta 15 kişilik 2. ölüm orucu gurubunu başlatarak bir kez daha kararlılık mesajını verdiler. Bu kararlı irade karşısında mecbur kalan AKP 22 Mayıs günü 2. avukat görüşmesini de yaptırmak zorunda kaldı.
Annelerin direniş faşizmi zorladı ve İmralı kapılarını açtı
Annelerin direnişine güç veren, anneleri ayağa kaldıran, evlatlarının 14 Temmuz direniş ruhu olarak ifade ettikleri kararlılıklarıydı. İmralı tecridini kırmak için her türlü bedeli ödemeye hazır olan evlatlarının bu kararlı iradesine en yakından tanık olanlar annelerdi. Ya direniş amacına ulaşacaktı, ya da şahadetler kaçınılmazdı. Bu kadar görkemli bir direnişin dışarıdaki halk desteği ise zayıftı, sokaklar ve meydanlar sessizdi, böyle giderse evlatları için tehlike kapıdaydı. Anneleri sokağa çıkaran bu sessizlikti. Özellikle de sürece öncülük etmesi gereken gençlerin sessizliği kabul edilemezdi. İşte anneleri ayağa kaldıran, kendilerine yönelik her türlü tehlikeyi göze alarak sokaktaki direnişin öncülüğünü yapmaya mecbur bırakan bu sessizlikti. Annelerin direnişi bu sessizliğe tepkidir. Başta gençler olmak üzere tüm halkımız bu gerçeği doğru anlamalıdır. 14 Temmuz ruhuyla her türlü bedeli ödemeye hazır, tecridin kırılması temelinde başarıya kilitlenmiş bir direnişin amacına ulaşmasında, annelerin direnişi belirleyici bir rol oynadı. Evlatlarının direnişi gibi annelerin direnişi de çok görkemli oldu. AKP polisinin hakaret düzeyine varan saldırılarına rağmen annelerin geri adım atmaması, iç ve dış kamuoyunu etkiledi, AKP-MHP faşist ittifakını zorladı ve İmralı yolunu açtı. Annelerin kararlı ve inançlı direnişi, bu süreçte başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm halkımıza başarının yolunu gösteriyor.
– Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri son buldu ama Kürt halkının direnişi yeni bir boyut kazanıyor. Bu direniş Kürt halkı ve gençleri tarafından nasıl geliştirilmeli?
Bu süreçte “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistanı özgürleştirelim” şiarıyla yürütülen mücadelenin ilk adımında başarıyla sonuç alındı. Elbette tecrit tamamen kalkmadı, ama kırıldı, faşist devlet rejimi geri adım atmak zorunda kaldı. Halkların Önderi Rêber Apo’nun mesajları halkımıza, hareketimize ve kamuoyuna ulaştı, bu oldukça önemli bir kazanımdır. Artık gelinen bu aşamada süreç yeni bir boyut kazanmıştır, faşizmin yıkılması sürecin ana hedefidir. İçinde bulunduğumuz bu süreçte halkımızın kavraması gereken en önemli husus, 100 yıllık Kürt inkarı ve imhasına dayalı faşist devlet rejimi çöküş ve dağılma sürecindedir. Kürt halkına yönelik yürütülen topyekûn savaşın yarattığı ekonomik çöküş ile birlikte, faşist devlet rejimi siyasal olarak dağılma sürecindedir. Özgürlük ve demokrasi mücadelesini yükselterek faşizmin çöküşünü hızlandırmalıyız. Bunun için Avrupa’da yaşayan halkımız ve gençlerimiz bu süreçte tarihsel rolünü oynamalı, faşizmin yıkılması mücadelesinde seferber olmalıdır. Kürt halkı Avrupa’da oldukça önemli bir kitle potansiyeline sahiptir. Kürdistan’ın dört parçasından gelen halkımız ulusal birlik temelinde Türk devlet faşizminin yıkılması için rolünü etkili oynamalıdır. Faşist Türk devlet rejiminin yıkılması sadece kuzey için değil, Kürdistan’ın tüm parçalarında sömürgeciliğin yıkılmasının önünü açmaktadır. Gençlik hareketi, Önderlik paradigması temelinde Avrupa’da Kürdistan’ın tüm parçalarından gelen gençlere ulaşmayı hedeflerken, diğer yandan da faşizme karşı mücadelede enternasyonal dostlar ile en geniş birliğe ulaşmalıdır.
-2 Mayıs ve 22 Mayısta Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mesajlar Kürt halkı ve gençleri tarafından nasıl okunmalıdır? Avrupa’nın son gelişmelere karşı tutumu nedir?
Kürt halkı ve gençleri olarak mesajlardan çıkarılması gereken sonuçlar;
-Önderliğin ilk mesajında 7 madde ile belirttiği İmralı duruşu, 2013 Newroz deklerasyonundaki duruşun daha da güçlendirilmiş şeklidir.
– Mesajlarda belirtilen görüşleri Kürt halkı ve gençler olarak iyi kavramalı, kamuoyuna ve ilgili çevrelere mal edilmesi için yoğun çalışmalıyız.
-Önder Apo kendisinin özgürlük paradigması temelinde gerek Kürt sorununda gerekse Suriye başta olmak üzere bölgesel sorunların çözümünde iddialı olduğunu, demokratik siyasal çözümün kaçınılmaz olduğunu, bu temelde sürece güvenmemizi ve yoğun çalışmamızı istiyor.
-Önderlik “Benimle yürüyebilecek hale gelmeliler” diyor, yani zihniyet ve ruh birliği temelinde birlikte olmamızı, yol arkadaşlığı için ideolojik ve felsefi olarak güçlenmemizi istiyor. Bunun için özgürlük paradigmasını mutlaka özümsemeliyiz.
-Basın açıklamasına yanındaki üç arkadaşı ortak ederek verdiği mesaj; bulunduğumuz her alanda arkadaş yapısı ile ortaklaşmamızı, kararlarda ortak iradeyi büyütmemizi, tekçi dar yönetim tarzımızı terk ederek demokratik siyaset kültürünü ve işleyişini esas alarak toplumsal mücadeleyi geliştirilmemizi istiyor.
-Görüşmeler müzakere değil, 30-40 gün zarfında durumu anlarız demesi, herhangi bir sürecin olmadığını gösteriyor. Zaten görüşmelerin olduğu günlerde başlatılan yoğun operasyonlar ve güneyin işgali devam ediyor.
– Avrupa’nın son gelişmelere karşı tutumu nedir?
Altı ay yirmi gün süren açlık grevlerinin kararlı iradesi ve haklı talepleri Avrupa kamuoyunda güçlü bir şekilde yer aldı. Önder Apo’nun mücadelesi ve düşünceleri ilk kez bu kadar geniş bir şekilde Avrupa medyasında işlendi. Sivil toplum örgütleri, akademisyenler, Nobel ödülü kazanmış dünyaca tanınan bilim insanları, farklı siyasi partilere mensup çok sayıda parlamenterler bu sürece destek verdiler. Tecridin kalkması için Avrupa Konseyi karar aldı, Galler parlamentosu karar aldı, İngiltere başbakanı Theresa May çağrı yaptı. Tecridin kalkmasına ilişkin bu çerçevede birçok gelişme oldu. Açlık grevleri ile birlikte Önder Apo’ya yönelik tecrit konusunda duyarlı bir kamuoyu oluştu. AKP’ nin geri adım atmasında bu kamuoyu baskısının etkisi oldu. Ancak bununla birlikte kapitalist dünya merkezi olan Avrupa devletlerinin Türkiye ile çıkara dayalı ilişkileri nedeniyle Kürt sorununa mesafeli duruşları devam ediyor. Ancak Türkiye’nin S-400 füzeleri nedeniyle ABD ve NATO ile yaşadığı kriz, Kürt karşıtlığı temelinde yürüttüğü Suriye politikalarının yarattığı kriz, müttefikleriyle ilişkilerini zorlamaktadır. Türkiye’nin sebep olduğu bu krizlerin nedeni, Kürt sorununun çözümsüzlüğüne dayalı yürüttüğü politikalardır. Ancak Türkiye’nin kabul etmek istemediği bir gerçek var, Kürdistan özgürlük mücadelesinin ortaya çıkardığı gelişmelerle Kürt sorununda yaşanan çözümsüzlük aşıldı. Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden kriz aşılamaz, PKK olmadan da Kürt sorunu çözülemez gerçeği, artık günümüzde kendisini kabul ettiren bir durumdur. Önümüzdeki süreçte bu durumun Avrupa ülkelerinde de daha çok görünür olacağına inanıyorum.
-Halklar Önderi Abdullah Öcalan ile gerçekleşen görüşmeler nasıl değerlendirilmeli? Görüşmelerden sonra Medya Savunma Alanları’na (Xakurke) işgalci Türk ordusu tarafından saldırı düzenlenmesi ne anlama geliyor.? T:C ne hedefliyor?
Önder Apo’nun açıklamasında avukat görüşmelerinin müzakere veya mutabakat olmadığı nettir, yani bir süreç yoktur, devletin Kürt halkına karşı yürüttüğü topyekûn savaş politikasında da bir değişim yoktur. Bakûr, Başûr, Rojava, Rojhilat yani her tarafta devletin Kürt düşmanlığı devam ediyor. TC her tarafta ekonomik-siyasal büyük bir tıkanmayı ve çöküşü yaşıyor. Xakurkê de yaptığı işgal operasyonları ile gündemi değiştirmek, medyada yoğun yürüttüğü özel savaş propagandası ile İstanbul seçimlerini kazanmak, Xakurkê alanında geniş bir alanı işgal ederek medya savunma alanlarında etkili olmak istiyor. Ancak bilinmeli ki, evdeki hesap çarşıya uymaz, ava giden avlanır. TC’nin işgal operasyonları özgürlük gerillası için büyük bir fırsattır, düşmana ölümcül darbe vurma ve faşizmin çöküşünü hızlandırma fırsatıdır. Gerilla bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirecek, TC’yi oraya gittiğine pişman edecektir. Bu faşizmin çözüşünü hızlandıracaktır.
-İdlib’te işgalci Türk devleti ve çetebaşı Erdoğan’ın Esad rejimi ve Ruslara karşı kaybettiği belirtiliyor. Türk devletinin Suriye’deki son durumuna ilişkin neler söyleyeceksiniz?
Faşist Türk devlet rejiminin Suriye politikası çöktü. Rusya ve Şam rejimi kendi çıkarları temelinde Türkiye’yi kullanarak tüm muhalif güçleri İdlib’te topladılar. Gelinen bu aşamada Türk devleti İdlip’te ya selefi guruplarla ya da Rusya ve Şam rejimi ile karşı karşıya gelecek. Her iki ihtimal de de Türkiye için ciddi sorunlar vardır. Yeter ki Kürt bir şey kazanması anlayışıyla her kesle ittifak yapan TC faşizminin Suriye politikası çöktü. Önümüzdeki süreçte çetelerin işgal ettiği tüm yerleri ya Rusya ve Şam rejimine ya da Kuzey-Doğu Suriye güçlerine terk etmek zorundadır. TC çeteleri Suriye’de işgalci bir güçtür. Bunu ne Şam rejimi ne de Kuzey-Doğu Suriye yönetimi kabul eder.
-İşgalci Türk devleti ve çetelerinin Efrîn’deki soykırım saldırıları sürüyor. Buna karşın uluslararası güçlerin pozisyonu nedir? Efrîn şahsında Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi üzerinde ne tür planlar var? Sizlere yansıyan bir şey var mı?
Rusya’nın hava sahasını açmasıyla Efrîn Türk devlet çeteleri tarafından işgal edildiğinde, Efrîn’in hava sahası Rusya’nın kontrolündedir diye Kürtlere yardım edemem diyen ABD, Efrîn’in daha da batısında olan İdlib’te Rusya’ya rağmen rejim güçlerine müdahale etti. Esas mesele Efrîn’i işgal eden TC olduğu için ve ABD’ nin de çıkarına olmadığı için çatışmak istemedi. Hem uluslararası koalisyon güçleri hem de Rusya ve Şam, farklı nedenlerden dolayı Efrîn’in işgal edilmesine onay verdiler. Efrîn’in işgali, halkının zorla göçertilmesi, halka yapılan her türlü vahşete sessiz kalınmasının nedeni de budur. Efrîn’in durumu ile Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesinin koşulları farklıdır. Yani Efrîn üzerinde oynanan oyunları Fırat’ın doğusunda yapamazlar. Efrîn’in özgürleşmesi Kürt halkının en temel hedefidir. Bölgede güç dengeleri sürekli değişiyor. Efrîn’i etkileyecek önemli gelişmeler gündemdedir. İdlib krizinden başlayarak Türk çetelerinin Suriye’de işgal ettikleri alanlar giderek sürekli daralacak. Ekonomik ve siyasal olarak giderek daha çok daralan ve çöküşe giden faşist Türk devletinin çeteleri Efrîn Kurtuluş Güçleri karşısında direnemez. Efrîn’i özgürleştirme konusunda belirleyici güç, halkımızın örgütlü mücadelesidir.