HABER MERKEZİ
Dünya halklarının başına olan birçok salgı hastalık örneği ile yüz yüze kalındı. Binler, onbinlerce hastalık örneği verebiliriz. Son dönemlerde Dünyanın değişmez gündemi haline gelen Koronavirüs’e dair yaptığımız bu çalışmada kılavuzum yine tarih olacaktır.
Tarihten kopuk yaşanmış hiçbir şey olamaz. Bugünümüzün yaratıcısı dünümüzdür. Dünümüzüz yansıması bugün. Öncelikle devletlere değinmek gerekiyor. Devlet dediğimiz olguyu kaba haliyle anlatacak olursak arabanın direksyonu diyebiliriz, vites ekonomi, ön tekerlekler yaşama haklarını oluşturan sağlık, beslenme ve barınma haklarıdır, arka tekerlek ise adalet sistemi (kime göre adalet göreceli bir kavram). Kaba bir benzetmeyle devleti bu şekilde ortaya koyabiliriz. Şimdi sizinle Dünya’nın resmini çizelim, savaş, kan, fabrika, aç insanlar, ölen çocuklar, bilinmeyen zehirler…
Dünya ekonomisi gün geçtikçe kötü bir hal alıyordu, yarattıkları kapitalizm sistemi artık kendini boğmaya başlamış, genç nüfus, genç nüfusa bağlı olarak çalışma gücü azalıyor. Sistem kendi çarkına dişli bulamıyor… Düşünebiliyor musun? Koronavirüs ilk olarak Dünya’da nüfusu en fazla olan Çin’de ortaya çıkıyor, yaşlı nüfus gün geçtikçe artıyor çalışma gücü azalıyordu. Bir şeyler yapmalı dediler, zaten ne deseler itaat ile beyinleri örlmüş halk var karşılarında ne deseler, boyun eğecek…
Dünya her sıkıntıy düştüğünde yeni bir kaos yaratıp kendini devam ettirme derdine düşer, tam da Ortadoğu uyanmaya başlamışken, yeni bir hastalık yayıldı, önce Avrupa, Asya ülkelerinde etkili oldu, ilacını bulması zaman aldı, çoğu ülkede bulunabilmiş değil, önü alınmak istenmedi, bozulan ekonomiyi satılacak olan ilaçlar ve ölen insanların hayatları ile kurtacaklarına inandılar. Küçük bir örnek vermek gerekirse, insanların açlıktan öldüüğü Afrika’nın sömürgeleştirilmesini hızlandıran şu salgına bakalım.
1888-1897 yılları arasında sığır vebası virüsü (rinderpest), Afrika’nın sığırlarının yüzde 90’ını öldürüp Afrika Boynuzu, Batı Afrika ve Güneybatı Afrika bölgelerindeki toplulukları harap etti.
Büyük baş hayvanların yitirilmesi açlığa, toplumda bir çöküşe ve sığınmacıların salgından etkilenen bölgelerden kaçmalarına yol açtı. Mahsul yetişen yerler de etkilendi. İnsanların birçoğu toprağı sürmek için öküze güvendiğinden ekin yetiştirme alanları da etkilendi.
Hastalığın neden olduğu kaos, Avrupa ülkelerinin 19. yüzyılın sonlarında Afrika’nın büyük alanlarını sömürgeleştirmesini kolaylaştırdı.
Planları sığır vebası salgını başlamadan sadece birkaç yıl önce başlamıştı
1884-1885’te Berlin’deki bir konferansta, aralarında Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Portekiz, Belçika ve İtalya’nın da olduğu Avrupa’dan 14 ülke, Afrika üzerindeki emellerini görüştü. Planlar bu konferansın sonrasında resmileşti.
Bu planlar kıtada çok büyük bir etki yarattı. 1870’lerde Afrika’nın yalnızca yüzde 10’u Avrupa kontrolü altındayken 1900’lere gelindiğinde bu oran yüzde 90’a çıkmıştı. Haksız toprak alımı, sığır vebası salgınından oluşan kaos ile desteklendi.
İtalya, nüfusun neredeyse üçte birini öldüren Etiyopya’daki kıtlık nedeniyle başka bir Afrika ülkesi olan Eritre’ye 1890’ların başında yola çıktı.
Devletlerin temel yapı taşı olan sömürgecilik hastalık bahanesiyle kendini yerleştiriken, günümüzde kendini her alanda kullandırtıyor, ekonomi bozuldu, hop kuş gribi, olmadı, domuz gribi… Sağlık sistemleri devletlerin ekonomi ayaklarından birini oluşturdukça bu böyle devam edecektir. İnsan kanı üzerinden her anlamda kendini yaşatmaya devam eden bir sistemden söz ediyoruz kolay olmasa gerek.
Hasta yoksa, ilaç, ilaç yoksa, eczane, eczane yoksa fabrika, fabrika yoksa devlet yoktur.
Hastalık varsa, ilaç, ilaç varsa, eczane, eczane varsa fabrika, fabrika varsa devlet vardır. Bundan da anlayabileceğimiz gibi Korona devletler tarafından biyolojik silah olarak kullanılmakta.
Hadi bakalım neresinden tutalım şimdi? Ha birde Faşizm İmparatorluğu bir psiko manyağı var, kendileri muhterem (!) Erdoğan tabii. Dediklerine göre, tedbirleri çok iyimiş, şakası yok sağlık sektörü o kadar iyi ki, hastanelerde hala kuyruklar oluşuyor, ekonomileri o kadar iyi ki dışarı çıkan 65 yaş üstü insanlara para cezası yazıyorlar, (Bizimde içimiz kötü maksat insanları caydırmak.)
Koronovirüs gizli kapılar ardına saklanmaya çalışıyor hatta insanlrın gözaltına alınma sebepleri bile oluyor. A Haber bunu Erdoğan’ı kıskanıp çekemeyen kötü niyetli vatandaşlar olarak yorumlasa da lagası lugası yok dedirtiyor insana, Türkiye ne gizliyor? Koronavirüs bazı illerde bilerek mi yayılıyor? Wan ve Amed’te sayının artması normal mi? Neden ücretsiz olmuyor temizlik malzemeleri göz boyamak adına dağıtıkları iki üç yardım paketi dönse de televizyonlarda, sokakta ölen insanları unutmadı insanlık, bu insanlar için ne kadar önlem alınıyor?
Hastalıklar kapitalizmin kendine çevirip fırsat olarak kullandığı gibi insan yaşamlarını ticaret masasına yatırabiliyor. Devletlerin halkların başına sardığı bir hastalık olarak yorumlamak gerekiyor kader mi bu yani? Milyonlar ölürken, mikro teknolojinin zirveye ulaştığı bir Dünya’da bir hastalığın çaresini bulmak nasıl bu kadar uzun sürer. Sağlık sektöründe oluşan ekonomik kriz hastalığı demek gerekiyor Koronavirüs’e. Çözüm olarakta halkın iradesi, kararı, kendini yönetebilme gerekliliği de bizim reçetemiz olsun.
NC/Faraşîn Sîdar