İSTABUL
Mor Dayanışma Sözcüsü Gamze Özkök, ajansımızın sorularını yanıtladı.
Gamze, ilk olarak Mor Dayanışmanın çıkışından dernekleşmesine dair olan süreci değerlendi.
“İstanbul’da yeni dernekleştik fakat bunun öncesi var. Mor dayanışma Türkiye’nin bir çok yerinde mücadele yürüten bir kadın örgütüdür. Elbette başka başka yerlerde dernekleşmeye gidildi ama bunun öncesi var. Sokak, mahalle, ilçe ayağı var. Biraz oraya değinmek gerekiyor. Mor dayanışma 4 yıldır kurulmuş bir örgüt. Bunun çok çok öncesi var. Bizler Mor dayanışma kadınları olarak Gezi süreci döneminde oradan yükselen kadın dinamiğini görüp oraya oturan ve oradan yola çıkış sağlayan bir kadın örgüttür Mor dayanışma.”
AMAÇ: TÜM KADINLARA CEVAP OLMAK
Kuruluşundan bu yana dernekleşme sürecini açan Gamze, yerel örgütlemeleri esas aldıklarını ve mahallede kısır günleriyle bugünlere geldiklerini dile getirdi ve devam etti, “2015 yıllında Mersin’de bir kadın kampı ile aslında kuruluşunu ilan etti. Ondan önce Gezi sürecinde Adana ve Antakya’da dernekleşmişti faaliyetini oradan yürütüyordu. Ve ardından aslında 2015 yıllında Türkiye’nin her yerinden kadınların öz örgütü olma iddiasıyla yola çıktı. 2015 yıllı bizler açısından çok önemli bir yıldı. Şuradan doğru çok önemli duruyordu, şiddetin, tacizin tecavüzün gittikçe artığı kadınlara yüklenen rolün gittikçe artarak ve kendini geliştirerek ilerlediği özellikle Akp’nin kadın düşmanı politikaları söylemlerinden doğru en çok kadınların etkilendiği ve buraya yoğunlaştığı bir süreçte Mor dayanışma çıktı.
Çıkışı önemliydi. Tabi ki beli iddialar ve başlıklar yola çıktı. En büyük iddiası tüm kadınların sesi, nefesi olabilmek tüm kadınların sorunlarına cevap üretebilmekti. Özellikle kendi tartışma ve gündemlerimiz de şunu uzun uzayı tartıştık sadece belli yerlerde,belli illere konumlanmış, belli merkezi yerlerde çalışma yürütecek bir kadın örgütü olmaktan çıkartmak, kadın hareketini özellikle mahalleler, taşralarda, kentte, fabrikalarda, atölyelerde, evlerdeki kadınların problemine cevap üreten bir kadın örgütü olma iddasıyla yola çıktı ve bu zamana kadar yani 4 yıllık sürecinde bunu gerçekleştirmeye çalıştı şöyle gerçekleştirmeye çalıştı aslında mahalleler de kadınlarla kısır günleri yaparak başladı Mor Dayanışma. Bizim açımızdan kısır günleri anti-politik bir yerde duruyor ama kadınların toplandığı önemli toplaşmalarda biri aslında. Kısır günleri, düğünler…
Daha sonra ücretsiz gazete dağıtarak ve film günleri, atölyeler yaparak da örgütlenmesine devam etti. Kadınların, kadınlık durumlarında dolayı problem yaşadığı, her şeye cevap üretebilen ve özellikle mahalledeki kadınlarla buluşan ve önüne bunu koyan bir hareketti Mor Dayanışma.”
MAHALLEDEN, İLÇEYE UZANAN ÖRGÜTLENMELER
Yerel yönetimlerin kadınlar açısından önemine değinen Gamze muhakkak mahalle meclislerinin olması gerektiğine ve ilk çalışmalarının bu olduğuna dikkat çekti, “Şu an İstanbul’da Gebze hattından tutalım Bağçılar’a kadar kadınlarla buluşmalar gerçekleştiriyor. Meclisler kurmaya çalışıyor aslında mahalleler de. Önemli mekanizmalardan biri aslında kadın meclisleri. Ve bütün gündemleri kadınlara dair mahalleye dair gündemleri burada tartışıyoruz, buralardan karar alıyoruz. Kadınlar olarak önümüze koyduğumuz hedeflerden en büyüğü meclisler. Maalesef Türkiye’de bunu gerçekleştiren sol-sosyalist hareketlerinden tut kadın örgütlerine kadar çok az. Çünkü kadınlar için meclis çok çok hayati bir yerde duruyor. Biraz sonra belki şiddeti konuştuğumuz zaman sa buraya değineceğiz. Mahallede yaşanan olaylara ani bir refleksle aniden cevap üretebilmenin yeri meclisler çünkü mahallelerde kadınların evlerden dışarı çıkamadığı, mahalleye dair bile hiçbir şekilde söz üretemediği o karar mekanizmalarının içerisinde yer alamadığı, yerel yönetimlerle buluşamadığı bir süreç var ve meclisler kurulduğu zaman buraya aniden bir müdahale edecek, yerel seçimleri geçirdik ve yerel seçimlerde aslında belirlenen bütün belediye başkanlarının yerel yönetimlerin belirlediği iddaalar ve talepler kadınlardan bağımsız belirlenmiş talepler. Kadınlara gelinip sorulması gibi bir durum yok yani. Ulaşım probleminden tutalım kaldırım problemine, kaldırım probleminden, aydınlatma problemine kadar kadınlarla tartışılmadan karar alınan bir idda da kalan ya da vaatte kalınan bir durum var.”
KADIN DÜŞMANLIĞINA DEVAM EDİYORLAR
Amed, Wan ve Mêrdîn’de yaşanan kayyım işgaline karşı olduklarını belirten Mor Dayanışma sözcüsü Gamze Kök, eşbaşkanlık sistemini neden olarak gösteren faşist Süleyman Soylu ve grubunun kadın düşmanlığına devam ettiğini söyledi, “Mor Dayanışma olarak bizim yıllardır mücadele ederek kazanmış olduğumuz eşbaşkanlık, aslında orada kadınların bir mücadelesi var. Kayyım atamalarını doğru bulmuyoruz hiçbir şekilde. Hem gerek halkın iradesini yok sayan ve yukarıdan bir dayatmayla kayyım atanması, halkın hiçbir şekilde kayyım atanmasını doğru bulmuyoruz.
Süleyman Soylu’nun eşbaşkanlık sistemine saldırması tesadüf değil hiçbir şekilde. Zaten Süleyman Soylu ve onun temsil ettiği arkasında yer alan güruh kadın düşmanı ve o kadın düşmanı politikalarını uygulayan bir güruh var ve eşbaşkanlığa saldırması çokta tesadüfü değil. Biz kadınlar olarak aslında o hakkı tırnaklarımızla kazıya kazıya kazandık ve mücadele ederek. Gerek Doğu ve Güneydoğu’da gerek Anadolu’da gerekse Batı’da bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Kadınların iradesini yok sayan her türlü baskı ve uygulamanın karşısında yer alıyoruz. Mor Dayanışma olarak hem bu sürecin takipçisi hemde ana aktörlerinden biri olmaya devam ediyoruz.”
DEVLET KADIN CİNAYETLERİNİ ÖNLEMİYOR, ÖNLEYECEK OLAN YASA VE SÖZLEŞMELERİN DE ÖNÜNE GEÇİYOR
Erkek egemen zihniyetli faşist devlet kadın katliamlarını engellemediği gibi, İstanbul sözleşmesini yokuşa sürerek kadın düşmanlığına devam ettiği hakkında konuşan İstanbul Sözleşmesine dair şu sözleri dile getirdi, “İstanbul Sözleşmesi uzun süredir iktidarın tartıştığı, iktidarın oraya saldırdığı ve bizim artık tekrardan gündeme getirdiğimiz önemli sözleşmelerden biri. Biliyorsunuz 2011 yılında imzalanan bir sözleşme ve içeriği aslında bizim şu an kadın düşmanı politikalardan kaynaklı var olan şiddeti, taciz, tecavüzü doğrudan aslında etki edebilecek azaltabilecek bir yerde dururken iktidar şu an saldırıyor. En son Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesine dair söylediği şey; ‘Bizim aile yapımızı bozuyor, çokta bizim için önemli değil.’ Demesi aslında meselenin iktidarın var olan kadın politikalarını, var olan kadın cinayetlerini ya da kadın düşmanlığına karşı cevap üretme şeklini de gösteriyor. İstanbul Sözleşmesi, 62,84, nafaka yasası, boşanma komisyonun kurulmasıyla birlikte boşanamama yasasını önümüze getirmeleri, müftülük yasası, çocuk istismarlarını önleyeme ve çocuk tecavüzlerine ceza vermeme aslında bu 3 yıldır önümüze getirilen bir yasa dizimi, kadın düşmanı bir yasa dizimi. İstanbul Sözleşmesi kadınlar açısından çok çok hayati bir öneme sahip. Aslında biz Emine Bulut’ta bunu gördük ama kadın örgütleri 3 yıldır bunun için çabalıyor. Bu yasanın geri çektirilmemesi üzerinden takip ediyoruz. Son süreçte sadece Akp yani Erdoğan’nın söylemi değil, Akp kalemşörleri Yeni Şafak, Akit, Sabah ya da Saadet Partisi vekilleri sürekli İstanbul Sözleşmesine saldırıyorlar. Aile yapısını bozmak ve boşanmayı artıracak iddasıyla bu yasayı geri çektirmek istiyorlar ama biz kadın örgütleri olarak bu yasayı çok çok önemsiyoruz.”
ERKEK EGEMEN ZİHNİYETİNİN KADIN DÜŞMANLIĞI
Gittikçe derinleşen artan şiddet meselesi bunu önleyebilecek en önemli yasalardan, sözleşmelerden biriside İstanbul sözleşmesi. 62,84 bizim yıllardır mücadele ederek kazandığımız haklardan birisi ve tırpanlanmaya çalışılıyor aslında 17 yıllık Akp sürecinde bizim kazanmış olduğumuz tüm hakları geriye götüren ve sürekli tırpanlamaya ve yok etmeye çalışan bir guruh var ve biz kadın örgütleri, kadın özgürlük hareketleri olarak karşısında yer alıyoruz, İstanbul sözleşmesi, 62,84 uygulatana kadar mücadele de edeceğiz.
Kadın katliamlarına ve istismarlarına değinen Gamze, erkek devletin cesaret veren dilinin, cinayetleri doğurduğunu belirtti ve bu durumun toplumda normalleştirilmeye çalışılmasına dikkat çekti, “Eskiden 3’ünü sayfa haberlerinde yer alırken şimdi 2’inci ve 1’inci sayfa içerisinde yer alma durumu var, görmezden gelinemiyor. Şiddeti en son Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığı şimdi adı değişti o söylemişti ‘Kadına şiddet yok, kadınların abarttığı bir durum var.’ 2019 yılının son 6 ayına baktığımız da 217 kadın katledildi ve yüzlerce kadın erkek şiddetine uğradı, yüzlerce çocuk çocuk istismarına uğradı. Gittikçe vahim bir şekilde artıyor bu durum. Ve bunun temeline inmek gerekiyor aslında mücadele biçimini önümüze koyabilmemiz için, ‘Nereden doğru bu artıyor? Niye artıyor?’ meseleni kadın mücadelesinin bütün aktörleri bunu tartışmaya açması gerekiyor. Elbette tesadüf değil bunun artması çünkü her gün bir kadın düşmanı söylem üretiliyor iktidar tarafından ve bu bir şiddete dönüşüyor. Erkek egemen zihniyet kadınları yok etmeye çalışıyor.
217 kadını şu odanın içine koysak ve bir anda hepsini öldürsek bunun adını soykırım olurdu ve buna karşı bir yasa tartışmaya açardı iktidar. Ama kadınlar yavaş yavaş öldürüldüğü için görmezden geliniyor. Emine Bulut şahsında aslında bunun tekrardan öne çıktı. Çünkü Emine Bulut’un yaşadığı vahim bir durumdu kız çocuğunun önünde boğazından kesilerek katledildi. Bundan sonra şiddet ve cinayet tartışmaları açıldı. Emine Bulut’tan önce de birçok kadın ölmek istemiyordu ama öldürüldü ya da ceza yaptırımı almadan saldırganlar serbest bırakıldı.”
ÖFKEMİZİ ÖRGÜTLEYELİM
Erkek devlet eliyle hazırlanan kadın cinayetlerine değinen Gamze Kök alternatif olanın örgütlü mücadele olduğuna, öfkenin örgütlülüğe dönüşmesi gerektiğine vurgu yaptı ve ekledi, “Buna karşı alternatif yaşam modellerini aslında kadın özgürlük mücadelesi düzenli olarak tartışıyor bunu. Birlikte Güçlü diye bir oluşum önüne koydu. 5-6 Ocak’ta bir Türkiye kadın buluşması gerçekletirdi önemli bir kadın buluşmasıydı. Tüm kadın örgütlerinin yan yana geldiği bir toplamdı aslında. Kürt, Çerkez, Türk… kadınların yan yana geldiği bir buluşmaydı. Elbette programın devamına dair tartışmalar var.
Biz Mor Dayanışma olarak, Emine Bulut’tada, Münevver Karabulut’tada, Özgecan Aslan’da da biz bunu gördük kadınların bir cinayete daha tahammülü yok. Bunun karşısında sadece öfkelenmek, kızmak yetmiyor. O öfkeyi nerede somutlaştıracağız ve sonuçlandıracağız önemli olan bu.
Sadece 8 Mart’larda 25 Kasım’lar da refkleks olarak binlerce kadının sokağa çıktığı ama o öfkeyi maalesef ki bir örgütlü güce dönüştüremediğimiz de apaçık ortada. Bunu yapmaya çalışıyoruz gerek Kürt coğrafyasında gerek dünyada aslında bu problem tartışılıyor, Ortadoğu’da, Sudan’da hepimiz izliyoruz kadınların barikatın önünde nasıl yer aldığını. Suudi Arabistan’da sadece başörtüsünü çıkarmak üzerinden eylemliliklerini görüyoruz yine Lübnan’daki kadınları. Rojava’daki oluşturulan örnek bizim açımızdan önemli. İsviçre’deki kadınların grev hakkı için mücadele etmeleri bizim açımızdan önemli. Türkiye’deki kadınlarda aslında var olan faşizme karşı müdahale eden en önemli faktörlerden birisi. Elbette farklı toplumsal kesimlerle yan yana gelen ama en önde kadınların yer aldığı bir kadın özgürlük mücadelesi var Türkiye’de. Cevap üretiyor ve iktidar da buradan doğru saldırıyor.”
TOPYEKUN SALDIRILARA TOPYEKUN DİRENİŞ
Erkek egemen zihniyetli devletin yardımı ile gelişen kadına yönelik saldırılara karşı, kadınların mücadelesinin de topyekun olması gerektiğini belirten Gamze şu sözlerle konuşmasını sonlandırdı, “Mücadele biçimlerini hepimiz kadın örgütleri olarak tartışıyoruz ama topyekun mücadeleyi önümüze koymamız lazım. Çünkü topyekun bir saldırı var. Elbetteki Mor Dayanışma bunun karşısında olacak ama yetmez. Bütün o erkek egemenliğin sızdığı yerlere biz nasıl tampon oluşturabiliriz onu önümüze koymamız lazım. Mahalledeki kadınların, işçi kadınların sorunlarına ulaşabilmek ve çözüm üretebilmek. Kürt coğrafyasındaki kadının savaştan kaynaklı yaşadığı problemlere, mülteci kadınlar, göçmen krizi diye bir şey var şu an Türkiye’de var olan ve en çok yine kadınlar zarar görüyor bundan. Taciz ve tecavüzü açık bir şekilde yaşamak zorunda kalıyor. Ve Türkiye’de yaşayan kadınların buna da cevap olması gerekiyor çünkü topyekun bir saldırı var ve bizim bunlara da cevap üretebilmemiz gerekiyor.”
NC/İsmail BARDAKÇI