STRASBURG – Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride karşı fedaice bir direniş veriliyor. Leyla Güven’in öncülüğünde başlayan süresiz-dönüşümsüz açlık grevine, Avrupa’da sürgünde yaşayan 14 Kürt siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve avukat 17 Aralık 2018’de Strasburg’da katıldı. Bugün 140. gününe giren bu görkemli direnişte yer alan Kürt siyasetçi Mustafa Sarıkaya ile geçtiğimiz günlerde bir röportaj gerçekleştirdik.
Uzun zamandır Çekdar Botan ve Lecwan Munzur’dan bahsetmek istediğini söyleyen Mustafa Sarıkaya, bize işgalci Türk ordusunun 5 Haziran 2016’da Medya Savunma Alanları’na gerçekleştirdiği hava saldırılarında şehit düşen bu iki kahraman Kürt gencini anlattı.
ERKEN ŞEHADETLER ÇOK DAHA AĞIR GELİYOR
Avrupa’dan katılan, beraber bir süre geçirdiğimiz iki güzel yoldaşın ardından konuşmak zor tabii…
Çekdar Botan ve Lecwan Munzur yoldaşlar…
Çok kısa bir sürede şehadete ulaştılar. Yani biz şehadet olayına çok yabancı bir halk ve hareket değiliz tabii. Ama her şehadet ve şehit kesinlikle anlam bulmasına rağmen ağır da geliyor. Hele hele özellikle erken şehadetler çok daha ağır geliyor.
Kuşkusuz bu hareket ve bu halk şehadetin anlamını kavradı ve anlamına cevap veriyor. Baştan şöyle söylemek doğru olur: Kürdistan Devrimi’nde Rêber APO öncülüğünde başlayan bu çığlığın, bu isyanın herhalde en güzel ve en güçlü tarafı şehitliği, şehadeti anlamlandırmasıdır, cevapsız bırakmamasıdır. Bunun da en temel ayağı, elbette süreklileşmiş bir Önderlik, süreklileşmiş bir hareket ve mücadeledir, direniştir.
PKK’YLE BİRLİKTE ŞEHİTLERİN İNTİKAMI ALINDI
Halk tarihimizde yüz binlerce şehit vardır. Ama maalesef her yenilgi, şehadetin intikamının yerde kalması anlamına geldi. Hatta en son, dar ağacına giderken bile Seyîd Rizaların, Şêx Seîdlerin haykırışı ve çığlıkları var. Yine aynı şey Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Qazî Mihemed’de de var. Hep böyle vasiyet bırakmışlardır; bir gün torunlarının, yani gençlerin onların intikamını yerde bırakmayacaklarına dair inançları…
Bir parça da kaldı aslında.
Ama Rêber APO ve O’nun yarattığı Özgürlük Hareketi, PKK direnişi, APOcu Hareket; herhalde bunların tümünün tecrübelerinden çıkardığı, süzdüğü derslerle şehadeti en doğru anlamlandıran hareket oldu. Ve bu neye yol açtı? Tüm şehitlerimizin hem fiziki, hem manevi, hem ideolojik, hem örgütsel ve hem de siyasal intikamlarının almasını getirdi.
ŞEHİT ÇEKDAR YAŞAM DURUŞU VE KATILIMIYLA APOCUYDU
Bu açıdan elbette insan teselli buluyor. Ama aynı zamanda, tabii çok erken şehadetler olmasına rağmen, kısa mücadele hayatlarında Çekdar’ın ve Lecwan’ın bıraktıkları çok güzel izler oldu.
Onları biraz anlatmak istedim hep böyle, ne kadar anlatılabilir bilmiyorum ama…
Mesela Çekdar Yoldaşla başlamak istiyorum.
Çok gençti geldiğinde, ama sanki hareket içinde büyümüş birisiydi. İşin lafzıyla, söz gücüyle, teorisinden ziyade adeta işin içine doğmuş, onun eylemcisi onun yaşayanı gibiydi. Bende en çok iz bırakan da gözleri oldu; cin gözleri vardı. Pırıl pırıl parlayan ve gülen gözler…
Ama aynı zamanda, dediğim gibi aileden mi kaynaklanıyor bilmiyorum, belki de bizim ortamda büyümesinin de etkisi olabilir ya da acaba mücadelemizin ilk kitleselleştiği, ilk kavrandığı, ilk isyana dönüştüğü bir merkezden geliyor olması mıydı? Hilvan gibi bir yerden geliyor, Hilvan çocuğu, genci.
Ama kesinlikle yaşam duruşu ve katılımıyla APOcuydu. Bu var aslında bazen böyle genç yoldaşlarla bu tür çalışmalarda yan yana geldiğimizde. İçlerinde böyle kişilikler öne çıkıyor. Yani nasıl? Sanki işin içinde doğmuşlar, işin içinde büyümüşler, çok da fazla bir şeye ihtiyaçları yokmuş gibi. Yani doğal olarak APOcu doğmuşlar gibi. Bu benim için bir merak konusu aslında. Biraz kafa da yorduğum bir konu oldu, niye böyle? Aslında sonuç insanı bir yere götürüyor. Anlaşılıyor ki toplumsal ahlaktan kopmadığın zaman ya da o toplumsal ahlakın diğer bir ifadesi olarak içindeki arı, temiz çocuktan kopmadığın zaman sen APOcusun zaten. Çünkü o çocuk tepeden tırnağa ahlaktır, toplumsallıktır, vicdandır, isyandır dolayısıyla haksızlığa karşıdır.
ZEKA DOLU MİZAH ANLAYIŞINI KABUL VE RED ÖLÇÜLERİNE İŞLEMİŞTİ
Bu arkadaşta bunu gördüm. Dediğim gibi işin söz gücüyle çok alakalı değildi. Bazı eğitim ortamlarında da beraber olduk. Mesela eğitimi bir yük gibi görüyordu, ama normal de yaşıyordu. Yani cin bir zekası vardı mesela o benim çok dikkatimi çekmişti. Mizah zeka işidir derler ve gerçekten de mizah işiyle uğrasan insanlar tarihte iz bırakanlardır. Sorgulamayı, düşündürtmeyi hep mizah üzeri yapan insanların muazzam bir zeka gücünün olduğunu kabul ediyorum ben.
Çekdar da öyle birisiydi. Yani her şeyi mizaha dökebilen bir arkadaştı. İçindekileri veya çevredekileri, gördüklerini, negatif veya pozitif, olumlu veya olumsuz, katılma ya da reddetme biçimlerini bir şekilde o esprileriyle, işte mizahıyla ifade edebiliyordu.
Bu açıdan gerçekten de zeki bir duruşu vardı. Ama en önemlisi sanırım o içindeki çocuk, o toplumsal ahlak ve vicdan, O’nun PKK’yle ve Rêber APOyla buluşma hali, muazzam bir duruş ortaya çıkarttı. Ve hep bir şeyler yapmak isteyen, anlamak isteyen, ama aynı zamanda kitabi olmayan… Mesela o arkadaşta benim çok dikkatimi çeken şuydu; bu mücadelenin önderlerinin, başta Rêber APO ve öncü şehitlerinin olmak üzere, yaşanmışlıklarını hep pratik boyutuyla öğrenmek istiyordu.
Yani nasıl yaşadılar, nasıl oturup kalktılar, nasıl düşündüler, nasıl yürüdüler, nasıl konuştular ve sonuçta da onların şahsında simgeleşen APOcu yaşam tarzı nedir? Bunlara çok büyük bir merakı vardı, bunu pratik olarak daha çok öğrenmek isteyen bir arkadaştı.
APOCULUĞUN BOŞ KONUŞMAK DEĞİL, HİSSETMEK OLDUĞUNU GÖSTERDİ
Yani bu açıdan bu arkadaşlar çok genç yaşta olmasına rağmen denilebilir ki gerçekten de birer APOcu militan gibi geldiler ve öyle de gittiler. Bu bana şunu bir daha gösterdi; APOculuk, aslında PKKlilik, Kürdistan Devrimcisi olmak, Kürdistan’ın isyancısı olmak, çok boş konuşmaktan ziyade hissetmektir. Hissettiğin zaman, hissettiklerin sana bir biçimiyle kılavuz oluyor. Elbette burada bilme eylemini basite almıyorum, ama histen kopuk bilme gevezeliğe, boşboğazlığa, söyleyen ama yapmayana dönüştürüyor. Ama hissedip de biraz bilen yaşanır hale geliyor, yaşayan hale geliyor, yaşayarak yürümeyi öğretiyor ve dolayısıyla aynı zamanda söz ve eylem gücünü bütünlüyor. Bunu Çekdar Yoldaş’ta görmek mümkündü.
Yani öyle boş konuşan birisi değildi, çok konuşan birisi değildi. Ve çok konuşmayan derken konuşkan birisiydi de, böyle işin teorisine koşan, işi teoriye boğup iş yapmayan bir tarafta değildi. Daha çok işin eylem kısmıyla alakalıydı, ama o eylem kısmı da doluydu aslında. Hisle ilgiliydi, bunu O’nda görmek mümkündü. Bu açıdan devrimcilik biraz da hissiyattır. Halkın yaşadığı trajedileri hissetmek, tarihinde yaşanan acıları hissetmek, kimliksizliğin acısını hissetmek, yokluğun acısını hissetmek, yok sayılmanın acısını hissetmek; bunlar en büyük isyan kaynağıdır. Ama çok ilginç, Önder Öcalan’ı da aslında buraya yönelten ya da böylesine bir isyana götüren, bu büyük hissiyatıdır.
Bu açıdan da şunu söylemek gerekiyor bu yoldaşların anısına, onların şahsında ortaya çıkan, bizim de örnek almamız gereken; bir devrimci hisle başlamalı. Ve dolayısıyla tabii ki hislerini düzelterek işe koyulmalı, aynı zamanda da duygularını düzelterek.
Çok temiz duyguları vardı ve hisleri de temizdi. Çekdar Yoldaş böyle bir kişilikti.
ONLAR BİZİM ÖNCÜLERİMİZ, GÜÇ KAYNAĞIMIZ OLDULAR
Tabii yapacakları çok şeyler vardı, erken gidiş hep böyle bir boşluk bırakıyor. Ama bir miras da bıraktılar tabii ki gençlik açısından, halkımız açısından, bizler açısından. Onlarla belki bir kuşak farkımız vardı, ama mesela yeni gelmelerine rağmen birçok şeyi de öğrettiler aslında. Yani duruşlarıyla, katılımlarıyla, Çekdar Arkadaş’ta bunu gördük.
Hep böyle heyecanlı, hep tetikte, hep bir şey yapmak isteyen, hep bir şeylere çare olmak isteyen, hep mücadelenin gelişimine katkı sunmak isteyen bir duruş, bir yaşam ve bir arayıştı. Avrupa’da kaldığı dönemlerde de hep böyleydi. Eminim dağ süreci de böyle geçmiştir; cıvıl cıvıl ve bir an önce halkımızın Özgürlük Mücadelesi’nin bir neferi olarak yararlı, başarılı bir şey yapma arzusuyla.
Bu açıdan da epey şey vaat ediyordu. Çok şey yapabilecek bir yoldaştı.
Tabii bu erken şehadet duygusal olarak da insanı etkiliyor. Yani ben O’nun şehadetini duyduğumda etkilendim de açıkçası, çünkü beraber bir zaman da geçirmiştik, bir şeyler de paylaşmıştık. Şimdi bu eylemde O’nu anlatıyorum, tam anlatamıyoruz belki, ama onlar bizim kesinlikle öncülerimiz oldular, güç kaynağımız oldular. Yani moral kaynaklarımızdır, çok genç yaşta bunu başardılar.
Çekdar Botan (Ruhat Tabak) ve Lecwan Munzur (Adil Sünger) Almanya’da gençlik çalışmalarında yer almış ve yönlerini Özgür Kürdistan Dağları’na çevirmişlerdi. Stuttgart doğumlu Çekdar Botan ve Leverkusen doğumlu Lecwan Munzur, 5 Haziran 2016’da Medya Savunma Alanları’na işgalci Türk ordusunun gerçekleştirdiği bombardımanda şehit düştüler.
Yarın: Şehit Lecwan’da Dersim’in isyan kişiliği vardı
Kawa ÇEKDAR