HABER MERKEZİ
Alman Devleti’nin Kürtlere karşı yürüttüğü politikayı anlamak çok önemlidir. Almanya’nın Türk Devleti’yle çok derin ve karanlık ilişkileri vardır. Öyle ki 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’yle kurduğu ittifak halkların felaketiyle sonuçlanmıştır. Ermeni soykırımı Almanya’nın onayı ve göz yummasıyla gerçekleşmiştir. Aynı felaket Rum halkının da başına gelmiş, Asurilerin temizlenmesine kadar gitmiştir. Yüzyıldan fazladır Türkiye Kürt halkı üzerinde bir soykırım stratejisi uyguluyor. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar resmi olarak Kürtler inkar edilmiş, katliam ve göçe tabi tutulmuş, asimilasyona hiç ara verilmemiştir. Bu soykırıma karşı 1970’lerin ikinci yarısından başlayarak bir var olma ve soykırımı durdurma mücadelesi başlatılmıştır. Türkiye’de katliamlar eşliğinde 1980’de askeri darbe düzenlenmiş, Türkiye demir yumrukla yönetilmiş yine Kürtlerin payına inkar katliam ve şiddet düşmüştür.
Kürtler, PKK öncülüğünde bütün zorluklara karşı dürenmiş ve 1984’te gerilla savaşına başlamışlardır. Türk Devleti’nin yüzyıllık inkar ve imha savaşına karşı Kürtlerin kurduğu en büyük ve en uzun süreli ayakta kalan örgütü PKK olmuştur. PKK sıradan bir direniş, gerilla hareketi oluşturmanın çok ötesinde bir halkın imhasına müdahale etmiş ve o halkın siyasi, ulusal kimliği haline gelmiştir. Almanya gibi devletlerin Kürtleri ve örgütlerini tanıma ve sahiplenmesi gerekirdi. 20. yüzyılın son çeyreğinde bir jenoside, tarihin en eski halklarından biri olan Kürtlerin yok edilmesine destek vermemesi gerekirdi. Maalesef Almanya 1990’lardan başlayarak PKK’yi yasaklamış, sürekli krıminalize etmiş ve terörist olarak ilan etmiştir. Dolayısıyla Türk Devleti’nin Kürtler üzerindeki inkar ve jenosidini onaylamış, destek vermiş ve meşrulaştırmıştır.
Türk Devleti’nin karakol ve cezaevlerinde yaptığı zulüm dünyaya nam salmıştır. 1990’larda Kürdistan’da 4 binden fazla köy yakılıp yıkılmıştır. Binlerce insan kurşunlanarak infaz edilmiştir. Kürt halkı üzerinde sistematik ve organize biçimde terör estiren Türk Devleti hep kabul görmüş, buna karşı duran örgütlü Kürt güçleri teröristlikle suçlanmıştır. Almanya açıktan mazlumların değil zalimlerin tarafında yer almıştır.
Almanya’nın Kürt politikası ve Türkiye ile ilişkileri bir makale konusu olmanın çok ötesindedir. Çok boyutlu araştırmayı ve tartışmayı gerektirir. Bu açıdan biz Alman hükümetlerinin kendi ülkelerine gelmiş Kürtlere ve gençlerine yaklaşımını kısaca irdelemek istiyoruz. 1960’lardan sonra Türkiye’den gelen işçiler arasında Kürtler de vardı. Ancak 1980 faşist darbesi ve 1990’lardaki katliamlar ve köy yakmalar yüzünden birçok insan yerlerini ve yurtlarını terk ettiler. Bunların bir kısmı Avrupa’ya geçti. Şimdi Almanya’da bir milyonun üzerinde Kürt yaşıyor.
Almanya’ya gelen Kürtlerin çoğunlukla işkence görmüş, yakınlarını kaybetmiş, köyleri yakılmış, özcesi savaş mağduru, politik bir bilinci ve tercihi olan insanlardır. Bu insanların bir kısmı Almanya’daki demokratik sol ve aydın çevrelerin desteği ile dernekler kurdular, bir biçimde örgütlendiler, seslerini Alman toplumuna ve dış dünyaya duyurmak istediler. Türk Devleti 1920’lerden beri Kürtleri köylerinde ve dağlarda kıstırarak katlederek topraklarından sürüyordu. Kürdistan dünyaya kapatıldığı için kamuoyunun olan bitenden haberi olmuyordu. Bu defa bilim ve teknolojinin gelişmesi, Kürtlerde okur yazar oranının artması, PKK’de yaratılan bilinçlenme, Kürtlerde kendini dünyaya tanıtma, seslerini duyurma arayışını getirdi. Kürtler için bundan daha doğal ve haklı bir şey olamazdı. Almanya gibi devletlerin Kürtleri anlama, hak arayışlarına saygı gösterme ve destekleme görevi vardı. Bu kadar zulümden kaçmış, başına felaket gelmiş bir toplumda tepkilerin ve öfkenin olması da anlaşılırdır. Yer yer eksikleri, hataları olsa da çözülemeyecek herhangi bir sorun olmaz. Almanya da adeta Türk devleti gibi devletin zorunu ve yasağını Kürtlerin karşısına çıkarmıştır.
Kürt gençlerine karşı Alman yönetiminin, polis ve mahkemelerinin tavrı hep sert olmuştur. Almanya’da büyüyen Kürt gençleri kendi kültürünü tam olarak alamıyor. Aynı biçimde Alman da olamıyorlar. Ne tam Kürt ne tam Almandırlar. Parçalı, çelişkili ve çatışmalı bir yapı ortaya çıkıyor. Bazen şiddet eğilimi, öfke ve tepki öne çıkıyor ya da kaba Kürtlük , bazen de dışlanmış, kabul görmemiş, içe kapanık, tepkisel boyuta gidiyor. Kürdistan’da olan bitenleri duyduklarında, ailelerinin başına gelenleri dinlediklerinde, Türk Devleti’ne karşı öfke ve tepkilerinin ortaya çıkması anlaşılırdır. Tarih bilinci, toplum analizi derin olmadığı için reflekslerinin ve tepkilerinin duygusal olması da şaşırtıcı olmaz. Alman hükümetleri her yıl ülkelerine gelenleri sistemlerine entegre etmek için milyarlarca Euro harcıyor. Kürt gençlerinin kimliklerine sahip çıkma, Türk Devletinin suçlarına tepki gösterip arayışlara girme hakları vardır. Bu gayet normal, insani bir tepkidir. Bir halkın ülkesi yağmalanıp savaş alanına çevrilmiş, halkı şiddet ve imhayla karşılaşmışsa gençlerinin buna seyirci kalması, bir şey olmamış gibi davranması düşünülemez. Kürtlerin başına getirilenler Alman halkının başına getirilseydi gençlerinin tutumu ne olurdu? Almanya’yı yönetenlerin çokça dile getirdikleri empatiyi Kürtler içinde uygulaması gerekiyor. Örneğin Ukrayna halkı direniyor, gençleri eline silah alıp savaşıyor, bulundukları ülkelerde protesto gösterileri yapıyorlar. Almanya bunu destekliyor, Ukrayna’ya silah ve para yardımı yağdırıyor ama iş Kürtlere geldi mi soykırımcı, faşist DAİŞ’in ittifakı Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’yi destekliyor. Erdoğan şimdi Ukrayna ve Rusya arasında sözde arabuluculuk yapmaya, savaşı durdurmaya çalışıyor. Utanmadan barış savunuculuğu yapıyor. Ama aynı zamanda Türkiye’deki Kürtler üzerine zulüm yağdırıyor. Suriye’ye saldırıp İslamcı çetelerle birlikte Kürtlere karşı etnik temizlik uyguluyor. Güney Kürdistan’da, yani resmi olarak Irak sınırları içinde onlarca askeri üs kurmuş, tanklar, uçaklar, helikopterler, on binlerce askerle Kürt coğrafyası ağır bir savaş alanına çevrilmiş. Almanya ve Avrupa’nın diğer devletleri Kürtlere karşı yürütülen bu büyük ölüm oyununu büyük bir pişkinlik ve küstahlıkla izliyorlar. İzliyor demekte aslında yanlıştır. Tersine Türkiye’yi destekliyor. Erdoğan gibi faşistleri ayakta tutuyorlar.
Almanya’daki Kürdistanlı ve Türkiyeli gençler bu gerçekler ışığında kendilerini eğitme ve örgütleme durumundalar. Ayrıca Almanyalı gençler, demokratik çevreler, vicdan ve adalet sahibi olanlar kendi hükümetlerinin haksız, ikiyüzlü politikalarına karşı itiraz etmek zorundalar. Kürtlerin kriminalize edilmesine karşı durmak, dayanışmak ve desteklemek görevleri vardır. Kürdistan’ın dört parçasından yüzbinlerce Kürt genci Almanya ve diğer ülkelerde. Onlar da ülkelerinde yürütülen direnişi sahiplenmeli, yürekleri direnenler ile birlikte olmalı. Herkesin mutlaka yapacağı bir şeyler vardır. Kimisi ülkelerine dönüp direnişe katılabilir kimileri de Avrupa’da örgütlenerek direnişi halklara taşırmak, enternasyonal dayanışmaya öncülük etmek ve Kürdistan’daki soykırımı durdurmak için seferber olmalılar. İnsanlar yoksulluk ve zorluk içinde yaşayabilirler ama onursuz ve vicdansız yaşayamazlar. Maddi bazı olanakların peşine takılmak yerine insani erdemlere sarılmak gerekiyor. Kürdistan’da sergilenen kahramanlıklar, halkın özgürlük çığlığı, vicdanı ve kimliği olan herkes için büyük bir çağrıdır. Bu açıdan herkes görev başına diyoruz.
Muzaffer Ayata