HABER MERKEZİ
Ölüm en büyük ve belirleyici öğretmendir. En yakınından birisini aldığında yaşama dair tüm keskin kararlarını sorgulamaya başlarsın. Toyluğun getirdiği sertlikten arınırsın ve kalbin yumuşar. Çaresizliği iliklerinde hissedersin, bir türlü inanmak istemezsin ama kalbinden bir parça koparıldığının da farkındasındır. 23 Nisan 2016 günü sıradan bir güne uyandım. Her zaman yaptığım gibi telefonuma baktım. Birkaç arama ve onlarca mesaj vardı. Mesajların ilkini açtım ‘’Delil…’’ diyordu.
Devamına gerek yoktu. Ne dil yeterdi bunu ifade etmeye, ne de yürek dayanırdı. Delil şehit düşmüştü… İnanmak istemezcesine soruyordum. Bir yanlışlık olsun istiyordum ama kalbimin kabul etmek istemediğini beynim kabul etmiş olacak ki göz yaşımda boğuluyordum. Yola düşmek istiyorum bir yandan, bir yandan vücudundaki yaraları düşünüyorum. Bu yaraları çıplak gözle görmenin dehşetini düşünüyorum. Tekrar eden ağlama krizleri içinde yola düşüyorum. Yol uzun, düşünmeye çok vakit var. Hele ki o çocukluk gülüşünü, içtenliğini…
Onunla lise sıralarında tanışmıştık. Sorgulamayı, öğrenmeyi ve tartışmayı seven çocuklardık. Tanışıklığımızın henüz bir haftası dolmadan bana bir hediye getireceğini söylemişti. Doğrusu bir kitap bekliyordum çünkü aramızda çok kitap transferi olmuştu. Ancak getirdiği şey kendisinin çizdiği bir PKK bayrağıydı. O bayrakta bulduğumuz şey samimiyetti. O bayrakta bulduğumuz şey yaşamları gibi ölümleri de öğretici olan, her biri bir parça özgür vatan olan şehitlerimizdi. Zaman içerisinde birbirimizden ayrılmaz olmuştuk. İkimizden birini ananlar diğerini de beraberinde anıyordu. Böyle olunca da ilk politik eylemlerimizi birlikte planlamış ve katılmıştık henüz çocuk yaşlarda.
Okulda küçük çaplı boykotlarla başlayan eylem arayışlarımız, ulusal mücadele üzerine daha fazla aydınlanmamız sonrası daha radikal bir hal almıştı. Delil arkadaşın en belirgin özelliği haksızlığı kabullenemeyişi ve dolayısıyla Kürdistan üzerinde en barbar, en ahlaksız savaşı ve etnik soykırımı yürüten düşmana karşı öfkesiydi. Yaşam bu ya hiçbir şey her zaman yolunda gitmiyor. En son 2011 Newroz’una birlikte katılmış, aynı gün şehitler olmasına rağmen halay çekilmesine son derece üzülmüştük. Zamanla hiç görüşemez ve de haber alamaz olmuştuk. Katılım yapmış olabileceğini değerlendiriyorduk ancak haber alamıyorduk. Bir süre belirsizlikten sonra katılım yaptığını öğrenmiştim. Daha sonra sistem medyasında gerilla kıyafetli bir fotoğrafını görmüştük. Doğrusu aramızda kırgınlık olmasına rağmen ona dair hasret duygum hiçbir zaman yitmemişti.
Liseden kalma arkadaş grubu ile her oturduğumuzda, onu hasretle anmak, ona dair bildiklerimizi birbirimize anlatmak değişmez bir ritüel gibiydi. 7 Haziran seçimleri pek çok açıdan tarihi bir şekilde sonuçlandı. Kürtler önlerine çıkarılan seçim barajını yerle bir etmekle kalmamış, Batı ve Güney Kürdistan’daki bazı gelişmelerle birlikte bölgenin en büyük gücü haline gelmek konusunda ciddi bir mesafe kat etmişlerdi. Bu durum Kürdistan devriminin şartlarının pek çok açıdan olgun bir hale geldiğini gösteriyordu. Dolayısıyla Türk devletinin saldırıları ve Kürdistan kentlerinde barikatların yükselmesi söz konusu olmuştu. Mevcut süreci algılamakta güçlük çekiyor ancak Türk devletinin neyi amaçladığını fazlasıyla algılaya biliyorduk. Kızışan savaşın içerisinde Delil arkadaş daha çok aklımıza düşüyor, çeşitli yollarla hakkında bilgi edinmeye çalışıyorduk.
Şehadetinin yakınlaştığını içten içe hissettiğimizi söyleyebilirim. Çünkü Kürdistan’da saldırı ve direnişin eş zamanlı geliştiği bu günlerde onun bir barikatın başından başka bir yerde olduğunu düşünmek delilikti. Şehadetinden aylar sonra Gever’lilerden dinlediğimiz kadarıyla Gever sokaklarındaki her bir barikatta emeği vardı. Her evin kapısını en az bir kez çalmış, süreç hakkında bilgilendirmede bulunmuştu. Yurtsever Gever halkı onu disiplinli ve zaferden emin olarak niteliyorlardı. Gever sonrası Wan’a geçmiş ve burada şehir savaşı pratiğinin içinde yer almıştı. Wan’da farklı bir yöntem uygulandığının farkındaydık ve doğrusu meraklanıyorduk da. 19 Nisan günü ajanslara Wan’da bir eve yapılan baskında bir PKK gerillasının ve aynı mahallede oturan hamile bir kadının şehit düştüğü, en az bir polisin de öldürüldüğü haberleri geçiyordu.
Biz tam dört gün sonra şehit düşen PKK gerillasının ismini öğrenecektik. O isim yoldaşımız, dostumuz çocukluğumuz Delil Akyüz’den başkası değildi. Çeşitli kentlerden yollara düştük. Aklımızda ona kavuşmak. Kalbimizin bir köşesinde ‘’Böyle olmamalıydı’’ adlı bir isyan… Yol bitmek bilmiyor bir türlü. Sanki dünyanın en uzun yolculuğuna çıkmışım gibi. O aklımdan çıkmıyor… Anılar birer birer tazeleniyor zihnimde. Tepelere çıktığımızda kendimizi uçuyor sanırdık, Amed’in dar sokaklarından süzülüp geçerken o büyük komutanların bir gün bu taşlara dokunacağını hayal ederdik… Onun uğruna savaştığı ve öldüğü topraklarda bir parça özgür vatan toprağı o şimdi.
Her ülkede insanlar yaşar, Kürtlerin Kürdistan’ı ise kalplerinde ve bilinçlerinde yaşar. Bu bilincin en keskin ifadesi ise düşmanlarımıza vatanımızın sahipsiz olmadığını öğretmiş bulunan şehitlerimizdir. Sen bu topraklar için bir savaşçı olmaya gönüllü olduğundan beri bir an bile aklımdan çıkmadın. Sana özlemle birlikte kıskançlık da duydum. Gerilla şarkıları dinlediğimizde bir kuş gibi uçup giden kalplerimizi hatırlarım. Lice kışında paylaştığımız bir ateşi hatırlarım. Yokluğun içimizi bir kor ateş gibi yakıyorsa da onurumuz senin mezarına gözyaşı dökmeyi engelliyor. Bedenindeki kurşunlar sana yakılan ağıtlarla birer çiçeğe dönüşür, kıpkızıl bir karanfil açar yaralı göğsünün üzerinde ve ben birlikte güldüğümüz o günleri hatırlarım.
Ruhun şad olsun Heval Agir… Ruhun şad olsun büyük yoldaş… Şehit Resul’a, Şex Seid’e ve Koçgirili Alişer’e varana dek devrimci selamlar olsun…