BEHDİNAN – Nûçe Ciwan Ajansı olarak Komalên Ciwan Koordinasyon Üyesi Özgür Şerker ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Sorularımızı özgürlük dağlarından yanıtlayan Özgür Şerker Kürdistan’da gelişen direnişe, gençlik mücadelesine, yaklaşmakta olan 2021 newrozuna ve son gelişmelere ilişkin önemli değerledirmelerde bulundu.
Önder APO’ nun bugün evrensel hale gelmiş özgürlük önderliği tersine çevriltilemeyecektir diyen Komalên Ciwan Koordinasyon Üyesi Özgür Şerker “Kürdistan gençliği kendisini bilinçli, iradeli ve inançlı hale getirirse özgürlük hiç de uzak olmayacaktır” vurgusu yaptı.
Komalên Ciwan Koordinasyon Üyesi Özgür Şerker ile yaptığımız röportajın ilk bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.
1. Önder APO’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak amacıyla başlatılmış olan “DEM DEMA AZADİYÊ YE” hamlesi 6 aydır devam etmekte. Bu temelde zindanlarda ve sokaklarda eylemsellikler devam ediyor. Buna ilişkin neler belirtmek istersiniz?
“Topyekün bir tasfiye konseptinin anı anına yürütüldüğü bir süreci yaşıyoruz. Halkımızın varlık ve özgürlük mücadelesi bastırılmak, yok edilmek istenmektedir. Dünyada eşi benzeri olmayan, sadece TC faşist örneğinde görülebilecek bir saldırı dalgası geliştirilmektedir. Halkımız öylesine bir faşist soykırım saldırısıyla karşı karşıyadır ki neticede insanlığa düşmanlık besleyen bir zihniyetle mücadele eder duruma gelmiştir. Diğer bir deyişle TC faşizminin Kürt düşmanlığı, insanlık düşmanlığı noktasına gelmiştir. TC faşist rejimi Kürtler şahsında özgürlüğe, eşitliğe, insanlığın tüm iyi, güzel ve doğru değerlerine düşman hale gelmiştir. TC devleti bu durumla istediği kadar övünebilir!
Bu noktadan hareketle şu söylenebilir: ‘’Kürtlere dönük saldırı sadece Kürtlere dönük değildir.’’ Özellikle dünyanın evrensel bir köy haline geldiği gerçeği ortadayken bu hakikate kimse gözlerini yumamaz. Kürtler şahsında insanlığın tüm özgürlük birikimi ve değerleri bir daha geri gelmemecesine tasfiye edilmek istenmektedir. Bu insanlığın kıyamet gününden başka bir anlama gelmez. Günümüz sözümona ilerici, modern dünyasının dehşeti, cehennemi bu değilse nedir? Erdoğan ve Bahçeli faşist ikizleri birer cehennem zebanisi gibi, talancı Moğol orduları gibi tarihin tüm özgürlük mirasını yakıp yıkmak istemektedirler. Meşhur Ortaçağ gericiliği bile bu faşist kafaların gericiliğine rahmet okutur. Gelinen aşama bu durumu her yönüyle ispatlamıştır.
“Özgürlükte kararlaşıyoruz”
Kürtler öncülüğünde Kürdistan özgürlük mücadelesi işte tam da bunun özgürlük savaşını yürütmektedir. Eşsiz bir fedakârlık, çelikten bir irade ve muazzam bir sorumluluk bilinciyle bu mücadelenin öncülüğünü üstlenmektedir. Ateşten gömlek giymek buna denir. Kapitalist modernite dünyasının insanları bireycilikle zehirlediği, maddiyatla gözünü kör ettiği, akıl ve yüreklerini teslim almaya çalıştığı bir çağda Önder APO liderliğinde PKK devrimci mücadelesi herkese nefes borusu olmaktadır. İnsanlığın yüz akıdır PKK. Tüm tarihin gelmiş geçmiş en devrimci mücadele gücü olmaya hak kazanmış bir duruşun adıdır. Dünyada paranın ve gücün egemenliğini elinde bulunduran güçler her ne kadar ‘terör yaftası’ vurmaya çalışsalar da PKK devrimci ve özgürlükçü hakikati çarpıtılamayacak, karartılamayacaktır. Hakeza Önder APO’ nun bugün evrensel hale gelmiş özgürlük önderliği tersine çevriltilemeyecektir.
Elbette bunu söylerken Kürdistan gençliği, özelde ise soykırımcı sömürgeciliğin merkezi haline getirilmiş olan Bakur Kürdistan’daki uygulamaları çok iyi bilince çıkarmalıdır. Evrensel düzeyde bu kadar gelişme yaratan mücadelemiz, sonuç olarak 40 yıldır Bakur merkezli yürüyen özgürlük ve varlık savaşımımızın köklerine dayanmaktadır. İşte şimdi AKP-MHP faşizmi bu kökleri kurutma amacıyla sistematik bir imha saldırısı yürütüyor. Başta Bakur Kürdistan’daki Kürt gençliği bilmelidir ki bu saldırılar onun varlığına, kimliğine, yurduna yani bir bütün olarak herşeyine yöneliktir. Bu anlamda içinde bulunduğumuz hamle ile varlığımıza sahip çıkıyor, özgürlükte kararlaşıyoruz.
“Faşizmin anladığı tek dil vardır, o da DİRENİŞ’ tir”
‘’Dem Dema Azadiyê ye’’ hamlesi bir Özgürlük atılımıdır. 40 yılı aşan özgürlük mücadelesi gerçeğinin zaferle buluşmasına kilitlenen bir hamledir. İnsanlığın Erdoğan-Bahçeli gibi özgürlük düşmanlarının prangasından kurtularak gerçek bir bayramı yaşaması mücadelesinin adıdır. Nasıl ki insanlık Ortaçağ gericiliğinden kurtularak Rönesans devrimini yaşadıysa şimdi de Erdoğan-Bahçeli faşist soykırımcılığı belasından kurtularak Ortadoğu Rönesans’ı ve dünya özgürlük devrimiyle buluşacaktır. Bu yönüyle ‘’Özgürlüğü Sağlama Zamanı’’ hamlesi Kürtlerin olduğu kadar herkesin hamlesidir.
Ezilenlerin, gençlerin, kadınların, yoksulların özcesi özgürlüğü arayan tüm kesimlerin evrensel hamlesidir. TC faşist soykırımcı rejimine karşı küresel bir direniş cephesi kurularak elbirliğiyle özgürlüğe ulaşma mücadelesini ifade etmektedir. Bir Amedli de, bir Kastamanolu da, bir Qamişlolu da bir Şamlı da, bir Mahabadlı da bir Tebrizli de, bir Duhoklu da bir Bağdatlı da hakeza bir Avrupalı da bir Latin Amerikalı da bu hamleyi kendisine ait görmeli, sahiplenmeli ve farklı yollarla direniş mücadelesine girişmelidir. Çünkü faşizmin anladığı tek dil vardır, o da DİRENİŞ’ tir.
“Kürdistan gençliği herkesten daha fazla özgürlüğe aç ve sevdalıdır”
Kürdistan da bu hamlenin öncülüğünü kesinlikle devrimci ve yurtsever gençlik yürütecektir. APOCU düşünce kaynağından beslenen Kürdistan gençliği herkesten daha fazla özgürlüğe aç ve sevdalıdır. Mücadele nasıl olmalı? sorusu çok önemlidir. Yaşamın her anı mücadeleye hizmet etmelidir. Eğer bir genç kölece bir yaşamdan kurtulmak istiyorsa yaşamında buna karşı mücadeleden daha önemli bir şey olamaz. Kişinin kıblesi mücadele olmalıdır. Düşüncede, duyguda ve eylemde faşist düşmanın her şeyiyle savaş içinde olmalıdır. Düşmanın istediği gibi devletin uysal bir vatandaşı olmamalı, varlığını imha etmek isteyen saldırılara karşı sessiz kalmamalı, başını aşağı indirip onursuzlaştırmaya karşı olur vermemelidir. Yine düşmanın istediği gibi sahte duyguların peşine takılmamalı, devlet kademelerinde kariyer yapma bencilliğine düşerek oyuna gelmemeli, en soylu duygu olan özgürlüğün peşinden gitmelidir. Özcesi bu hamleyle her bir Kürdistanlı genç düşmanını iyi tanımalı, düşman gerçeğinin gençliği teslim almak için kurduğu tuzakları bilince çıkarmalı, düşmana karşı savaşı birinci önceliği haline getirmelidir.
Bu duygu ve düşünceyi kuşanan Kürdistan gençliği hamlenin de en radikal mücadele gücü olacaktır. Hem kendini eğitip örgütlemede hem de düşmana karşı intikam eylemlerinde öncülük yapacaktır. Hem Kürdistan halklarının hem de insanlığın özgürlük hedefi yükü Kürdistan APOCU gençliğinin sırtındadır demek yanlış ve abartılı olmayacaktır. Kürdistan gençliği kendisini bilinçli, iradeli ve inançlı hale getirirse özgürlük hiç de uzak olmayacaktır. Erdoğan-Bahçeli faşistlerinin musalla taşı Kürdistan gençliğinin eliyle dikilecektir.”
2. Avrupa gençliği hamleye etkili bir katılım yaptı ve öncülük rolünü oynadı. Yine enternasyonal gençlik örgütleride eylemsellik içerisindeydi. Bu noktada gençlik açısından önemli bir süreç oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Avrupa, küresel kapitalist sistemin hem laboratuvarı hem de merkezidir. Özellikle devrimci özgürlükçü hareketlerin mücadelesini sistem içine çekmede ve kendisine benzeştirerek içeriğini boşaltmada usta haline gelmiştir. Kapitalist modernite sistemine ve onun liberal yaşam tarzına karşı sınanma mekanı olarak görmek gerekir. Bir devrimci mücadelenin kapasitesi ve ideolojik gücü buradan doğru çözümlenmelidir. Bu yönüyle bakıldığında her ne kadar zemin ülke dışı olarak görülse de ideolojilerin büyük çarpışması Avrupa da yaşanmaktadır. Kürdistan gençliği de Avrupa’daki mücadelesine bu gözle bakarsa doğru yaklaşmış olur.
Özgürlük zamanı hamlesine gençliğin güçlü bir başlangıçla katılması da bu bilincin bir düzeyde gelişmiş olmasıyla bağlantılıdır. Kapitalist sistem Avrupa’da gençliğe tamamen sahte bir özgürlük anlayışı aşılamak istemektedir. Liberal ideolojiden kaynağını alan bireyci, bencil, maddiyatçı ve sanal ortamlarda yaşamın canlı, sıcak hakikatinden kopan bir zihniyet hakim kılınmak istenmektedir. Özcesi gençliğin gençlik özelliklerini bir yana bırakarak yaşlanması dayatılmaktadır. Bir genç açısından yaşlanmak dinamizmini kaybetmek, sorgulama gücünü yitirmek, arayışlarını sınırlandırmak ve özgürlük ruhunda çürüme yaşaması anlamına gelir. Zamana yayarak öldürme biçiminde nazikçe bir ölüm, büyük bir yaşam fırsatı olarak Kürdistan gençliğinin önüne sürülmektedir. Bu açıdan Kürdistan’dan Avrupa’ya gitmek zorunda kalan her bir genç kısa bir zaman da geçmiş olsa ruhunun eridiğini, nefes almakta zorlandığını hissetmektedir.
“Özgürlük hamlesine sürekli bir eylem ruhuyla yüklenmesi çok anlamlıdır”
Tüm bu nazikçe öldürme saldırılarına karşı Kürdistan gençliğinin özgürlük hamlesine sürekli bir eylem ruhuyla yüklenmesi çok anlamlıdır. Öyle anlaşılmaktadır ki Avrupa kapitalizmi APOCU ideolojiyle kendisini eğitip örgütlemiş gençliği yutamamakta, sistem içine çekememektedir. Ülkesinde özgürce yaşama iradesine zincir vuramamaktadır. Bu da kapitalizme dert olsun diyesi geliyor insanın. İşte APOCU felsefe ve ideolojinin gücü buradan bile anlaşılmaktadır.
Şüphesiz bu mücadelenin bir boyutudur. Diğer yönden Avrupa’daki Kürdistan gençliği hiçbir zaman kendisini yeterli görmemeli, oldum tamamlandım yaklaşımına girmemelidir. Hamlesel mücadeleye öncü düzeyinde katılımın yarattığı gelişmelerden büyük dersler çıkarılmalıdır. Demek ki istenirse sistemin beyninde ve yüreğinde de gelişme yaratılabilirmiş. Bununla beraber sürekli hamlesel mücadele içerisinde olunması gerektiği açığa çıkmıştır. Yani Avrupa da sürekli dinamik olmak, yeni arayışlar içinde olmak ve her mücadelenin öncüsü bilinciyle yaklaşmak olmazsa olmazdır.
“Kürdistan gençliği kendisini eğitip örgütlemeyi süreklileştirebilmelidir”
Eylemsel yönden olduğu kadar Kürdistan gençliği kendisini eğitip örgütlemeyi ve ideolojik mücadeleyi de süreklileştirebilmelidir. Yani yaşamda ne kadar ideolojik mücadele yürütüp kendisini sistemin kirinden pasından korursa, o düzeyde örgütlü güç haline gelerek sisteme karşı daha etkili bir mücadele içerisine girmiş olur. Asıl devrimcilik bu gerçeklikte saklıdır. Bir insan reddettiklerinin büyüklüğü oranında büyük bir devrimci olabilir. Fakat reddedilen kadar kişiliği inşa etmek, yıkılmaz bir örgütlülük yaratmak ve ses getiren eylem sahibi olmak da belirleyici olmaktadır.
İdeolojik çizgimizin ve mücadelemizin önderi RÊBER APO’dur. Avrupa da halen de ciddi bir yetersizlik olarak öne çıkan husus Önderlik düşüncelerinin layıkıyla insanlığa taşırılamamasıdır. Şunu belirtmekte fayda görüyoruz. Belki sistemin ruhunu tamamen esir aldığı bazı gençler de istenen etki olmayabilir yalnız bu dünyada Önderlik düşüncelerini okuyup da devrimci ruhu kabarmayacak hiçbir genç yoktur. Önder APO eğer İmralı gibi bir tecrit ve işkence merkezinde evrensel bir önderlik haline gelmişse bu yarattığı düşüncelerin gücüyle bağlantılıdır. Önderlik düşünceleri İmralı duvarlarını parçalayıp un ufak ederek insanlığa mal olmuştur. Bunu önemini yeterince anlamadığımız görülmektedir.
“Önder APO’nun fedaileri olarak…”
Önder APO’nun fedaileri olarak bu düşüncelerin tüm insanlığa özellikle tüm Avrupa ve Latin Amerika gençliğine taşırılması özgürlük zamanı hamlesinin temel görevlerinden biridir. Avrupa da bu hamleyi başarıyla sürdürmenin kriteri budur. Kürdistanlı gençlik bunu yaptığı oranda Önder APO’ya ve kahraman Kürdistan özgürlük mücadelesi şehitlerine layık bir mücadele sergilemiş olur.
Son olarak dönemin Hitler’i haline gelen tarihin en büyük faşisti Erdoğan ve rejimine karşı evrensel bir direniş cephesinin önemi ifade edildi. Bu çok kutsal bir görevdir. Bunun için enternasyonal devrimci gençlik öncülük rolüne göre hareket edebilmelidir. Artık bu zeminde de oluşan örgütlülük düzeyinin bir üst çıtaya sıçrama yapması gerekmektedir. Tüm dünyanın anti-faşist, anti-kapitalist, sosyalist ve devrimci gençliğini bir araya getirebilecek bir zemini toplamalıdır. Dünya faşist gericiliği aynen 68 Gençlik Hareketi’nin yarattığı fırtına gibi günümüz devrimci gençliğinin direniş rüzgârında silkelenmeli, halkların özgürlük halayı artık çekilmelidir.”
3. Devrimci gençliğin direniş ruhuna değindiniz. Bununla bağlantılı olarak üniversite gençliğini sormak istiyoruz. Bildiğiniz gibi Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyum rektöre karşı öğrenciler heran direniş içerisindeydiler. Halen de direnişleri devam etmekte. Hem genel olarak üniversitelerdeki direniş geleneğini, yurtsever gençliğin buradaki konumunu hem de Boğaziçi Üniversitesinde gelişen direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Önder APO bir üniversite öğrencisiyken Kürt’ün varlık ve özgürlük savaşının önderi olmuştur”
“Üniversiteler tarih boyunca hem devrimci mücadeleler için hem de egemen devlet güçleri için önemli bir çatışma alanı olmuştur. Faşist TC devleti üniversiteleri kendi ideolojik görüşlerinin yaratılması ve yaygınlaştırılması amacıyla bir meşrulaştırma aracı olarak ele alırken, Kürdistan özgürlük mücadelesi ise bu politikayı boşa çıkartmaya çalışmıştır. Düşünceye vurulan prangaları kırma temelinde oluşan düşünce aydınlanmasını toplumun özgürlük mücadelesine akıtma esas alınmaktadır. ‘’Eğer bilgi yaşamın anlamına varmayı geliştirip özgür yaşama yol açıyorsa anlamlıdır’’ yaklaşımıyla hareket etmiştir. Bilginin iktidarlaştırıcı, bireycileştirici yanlarıyla mücadele ederek üniversite gençliğinin halk mücadelesine öncülük yaptığı bir miras yaratılmıştır. Bu anlamda YCK gençliği tüm üniversite gençliğinin araştırması gereken bir tarihsel kesittir. Hakeza Önder APO bir üniversite öğrencisiyken bu faşist soykırımcı düşmanın pençelerinden sıyrılarak Kürt’ün varlık ve özgürlük savaşının önderi olmuştur. Bu tarihsel bilinci öğrencilerin unutmaması ve unutturmaması gerekmektedir.
Mevcut faşist soykırımcı rejim bu hakikatinin yakın tanığı olduğu için bugün tüm üniversiteleri zapturapt altına almaya çalışmaktadır. Faşist baskı ve zulüm uygulamaktadır. Çünkü üniversite öğrencilerinin kendisini eğiterek örgütlü hale geldiğinde ne saraylar ve ne diktatörlükler yıktığını çok iyi bilmektedir. Bu saldırıların son hedefi de Boğaziçi üniversitesi olmuştur. Bu yönüyle Boğaziçi direnişini selamlıyoruz. Bu direniş her yönüyle bir milat olmuştur. Artık hiçbir üniversitenin durumu Boğaziçi öncesi gibi olmayacaktır. Boğaziçi direnişi gösterdi ki direniş tutumunda ısrar edildikçe faşist rejime karşı bile sonuç alınabilir. Direnişin nasıl gelişme yarattığının çok kıymetli bir örneğidir Boğaziçi. Zamanında Gezi direnişinin yarattığı travmayı şimdi de üniversite direnişi geliştirmektedir.
“Üniversiteler faşizmin altını üstüne getirebilir”
Bu yakılan direniş kıvılcımını tüm üniversite gençliğinin büyütmesi ve yaygınlaştırması hayati önemdedir. Özellikle Kürdistan’daki üniversiteler de bu faşist baskının daha yoğun ve sistematik olduğu biliniyor. Tüm bunlara rağmen yapılması gerekenler de bilinmektedir. Mücadeleyi belli kalıplara sıkıştırmamak önemlidir. Eğer mücadele iradesi ve inancı varsa kampüse sıkışmadan kampüs dışında dar, gizli örgütlülüklerle bir araya gelip mücadele kanalları açılmalıdır. Her şey görünür olmak zorunda değildir. Her şey bilinmek zorunda değildir. Faşizme karşı etkili mücadele halk zemininde gelişir. O zaman üniversite gençliği de sistemin çok bilinçlice aydın gençliği kampüslerle halktan koparma politikasını görmeli ve ona göre bir örgütlenme içerisine girmelidir. Kampüsler devletin denetimindeyse, kampüs dışındaki her yerde bizimdir mantığıyla kendini eğitip örgütlü bir güç haline gelinmelidir. Örgütlülük sayısal bir olay değildir. Yeri geldiğinde 3 kişilik bir birim koca bir birliği tarumar edebilir. Özcesi üniversiteler de bulunan devrimci yurtsever gençlik de dönem itibariyle birer gerilla gibi mücadele tarz ve yöntemleri geliştirerek faşizmin altını üstüne getirebilir.
Gerilla nasıl ki ‘’her yerde ama hiçbir yerdeyse’’ örgütlü gençlik de kendisine bu felsefeyi esas almalıdır. Faşizme 10 vurup hiç kayıp vermemelidir, tutuklanmamalıdır. Bir gözaltıyla sinmemeli, ajanlık dayatmalarına pabuç bırakmamalıdır. Bunların hepsi mücadele kinini ve öfkesini artırarak faşizmden daha büyük hesap sormayı getirmelidir.
“Eylem gençliğin dili ise…”
Üniversite gençliği eylemsiz kalmamalıdır. ‘’Eylem gençliğin dili ise’’ üniversite gençliği bunun öncüsü olmalıdır. Gerilla oğlu Egid’in kemiklerinin postayla gönderildiği gerilla anasının intikam feryadını, eşi ve çocukları AKP’li işbirlikçi kontra Yıldız ailesi tarafından katledilen Şenyaşar ailesindeki ananın intikam çığlıklarını hiçbir şekilde unutmamalıyız. Er ya da geç faşist soykırımcı çetelerin ve ajan işbirlikçilerinin Kürdistan’ da yaptıklarının hesabı en ağır şekilde sorulacaktır. İntikamlarını almadan yaşadığımız her bir günü haram sayacağız ve yapanları doğduklarına pişman edeceğiz. Üniversite gençliği bu bağlamda çevresindeki ajan işbirlikçileri, AKP ve MHP’lileri gizli bir biçimde hedef almalı, bir köşede sıkıştırarak gerekli hesabı sormasını bilmelidir.
Boğaziçi’nde yakılan direniş kıvılcımını Amed’teki Dicle Üniversitesi, Van’daki Yüzüncü yıl Üniversitesi, İstanbul’daki Marmara ve İstanbul Üniversiteleri, yine Adana’daki Çukurova Üniversitesi bir talimat olarak görüp gerekli cevabı verecektir. Yurtseverliğin ve devrimciliğin kaleleri olarak bilinen bu üniversiteler yeni kuşağın coşkusu ve dinamizmiyle birleştirilerek çok daha büyük bir mücadeleye dönüştürülmelidir. Üniversite gençliğinin bunu başaracağına inanıyoruz. Büyük devrimci Che’nin dediği gibi “Sen değilsen kim, şimdi değilse ne zaman” şiarıyla tüm üniversite gençliğini direnişi büyütmeye çağırıyoruz.”
Devam Edecek…