HABER MERKEZİ
Halkların tarihinde çok önemli büyük olaylar her zaman yaşanmıştır olaylar bazen çıkış, hamle, kuruluş, varoluş büyük başarılar, zaferler üzerine olur. Bazen de büyük yıkımlar, felaketler, kayıplar, yenilgiler üzerine olur. Tarih bir bütündür, doğrularıyla, yanlışlarıyla, kazanımları ve kayıplarıyla kendi iç örgüsü içerisinde elverilerek günümüze kadar gelir.
ADIM ADIM 1982’YE
Hareket çok daha yeniydi. Gençti. Kökleşmemiş fazla deneyim kazanmamıştı evet bir ideoloji, bir programı ve örgütlenme vardı. Belki Kürt tarihinin en derli toplu düşünce gücüne kavuşmuş program ve stratejisi belirlenmişti. Örgütsel hatları çizilmiş, çağa uygun bir hareket. Halk desteği henüz yok. Ama düşünce gücüyle militan özüyle kısa zamanda gelişmeler sağlandı.
Türk Devleti de işte 12 Eyül’de 1980 darbesi ile buna cevap verdi. Darbenin amacı tabii Türkiye de genel anlamda demokratik muhalefeti ezmek, tasfiye etmek. Uluslararası emperyalist devletlerin desteği ile Ortadoğu da gerici biraz da pekiştirerek içeri de Türkiye’nin en çok korktuğu, tehlike olarak gördüğü Kürtlerin uyanışıydı. Kürt hareketlerinin ortaya çıkıp kendisini örgütlemeye başlamasıydı.
12 Mart’tan çıkarılan derslerle de ki 12 Mart’ta devrimci gençlik liderleri idam edildi, katledildi. Fakat toplumun tüm dinamikleri bastırılamadı. Darbe sınırlıydı yani. Bugünün koşullarında onu yeterli gördüler. Kürt hareketinin büyümesi bölgedeki gelişmeler de dikkate alındığında Kenan Evren önderliğindeki askeri cunta iyi hazırlıkla ama son derecemi militarist faşist ırkçı bir zihniyetle devleti yeniden sıkılaştırmayı dizayn etmeyi antidemokratik militarist bir zihniyet üzerine anayasal sistemi oturtmayı esas aldılar.
Pratik uygulamada var olan bütün örgütler de dağıtarak bertaraf ederek sindirerek Kürtleri de yok ederek tekrar tarihin derinliklerine gömmeyi esas aldılar. Çok kısa süre de Türkiye’deki muhalefeti bastırdı. Sol demokratik hareketlere ezdiler Kürdistan’daki devrimci örgütümüz de içeri de cevap vermeye durdurmaya tasfiye etmeye yetmedi. O düzeyde bir güç hazırlık da yoktu. Kadrolarımızın birçoğunu hapisteydi. Darbeyle beraber var olan güçler de il dışına çektirildi.
Darbenin ayak seslerinin hisseden Önder APO Temmuz 1979’da önderliği güvence altına almak için Türkiye’den çıkmıştı. Suriye’ye geçmişti. Devrimimizin en büyük güvencesi ya da geleceğin garantiye alınması aslında bu adımla sağlanmıştır. Çok kısa sürede toplum bastırılmış, sindirilmişti. Medyasıyla, kurumlarıyla teslim alınmış, darbecilerin emrinde her şey onların hizmetinde ağızlarından çıkan söz, yasa, anayasa emirdi. Büyük bir öz güvenle artık hedeflerinin tek tek gerçekleştirmeye başladılar. Hedeflerinden birisi de cezaevleriydi. Çünkü cezaevlerinde çok büyük bir devrimci potansiyel vardı. Türkiye devrim hareketinin liderlerinin çoğu Mamak, Metris gibi İstanbul Ankara cezaevlerine toplanmıştı.
PKK gibi bir hareketinde önder kadroları Kürdistan’ın işte en büyük merkezlerinden biri olan Diyarbakır’da toplanmıştı. Diyarbakır’a Kürt hareketini, PKK’yi yurtseverliği Kürdistanı sosyalizmi tümden hedefleyerek yok ederek beton duvarlar arasına gömmeyi esas aldılar. Bunun için çok özel önlemler aldı, hazırlıklar yaptılar. Eskiden Özel Harp Dairesi Başkanı olan sonra da Kıbrıs CON planı yapılan KEMAL Yamak Diyarbakır sıkıyönetim komutanı olarak gönderildi. Ekini hazırladılar Esat Oktay Yıldırım iç güvenlik amiri olarak işkenceci tam tipik bir Türk ırkçı subayı. Dışarıda dediğimiz gibi bir toplumsal hareket muhalefet hapishaneleri ses verebilecek güç verebilecek bir durum yoktu. Hapishaneler tamamen bir tecrit altına alınmıştı, dışarı ile örgütsel bağlar tamamen koparılmıştı. Diyarbakır’da da özel bir politika uygullandı. Pilot bölge tarzında yaklaştılar. Mesela Mamak’ta Metriste baskıları var işkenceleri var. Fakat onlara Kürdistan’daki gibi Diyarbakır’daki gibi bir ihanetçillik, itirafçılık dayatılmadı.
Özellikle PKK şahsında devrimce hareketlere, örgütlere olan güveni tümden yok etmek, direnişin sesi olan mahkeme kürsülerine ihanetin teslimiyetin sesi’ne çevirmek, halka da iş te güvendiğiniz arkasından gittikleriniz bakın nasıl devlet karşısında diz çöküyorlar boyun eğiyorlar. Onları çok güvenmeyin. Gerekirse partiler, politikacılar da tepeleriz bu devletin sahibi biziz. Kimse herhangi bir hayale ve umuda kapılmasın. Aslında verilmek istenen mesajı kısaca böyle özetleyebiliriz. Diyarbakır’da çok fazla insan öldürme yerine aslıda hepsini inceleyerek sentezleyerek daha çok ideolojik siyasi katliamı esas aldılar. Bunu gerçekleştirmek için de sindirme, korkutma, güçten düşürme, aç bırakmak, psikolojik saldırılar maddi, manevi anlamda kullanarak insanları örgütsüz bırakamaya, inançsızlaştırma’yı çökertmeyi içini boşaltmayı hedeflediler.
14 Temmuz zindan direnişi bizim parti tarihimizde büyük ölüm orucu diye adlandırdığımız Diyarbakır zindandaki Kemal, Hayri, Akif ve Ali Çiçeğin şehit olduğu bir kısım arkadaşında sakat kaldığı ölüm noktasından döndüğü eylem yaratığı sonuçlar itibari ile sergilenen militanlık ölçüleri itibari ile Kurdistan devrimine PKK militanlığına partinin var olmasına parti tarihine büyük izler bıraktılar.
14 Temmuz nasıl gündeme geldi bu olayları tarihse koşuları içerisinde ortamında doğru ele almak lazım. Diyarbakır’daki direnişler 1981 Mayıs’ında kırıldı. Ölüm oruçlarının 1981’de sonlandırılması ile sözlerinde durmadılar. Birinci direniş 81’de sona erdi. Cezaevinde devlet büyük avantaj elde etti. Hakimiyeti ele geçirdi. Bununla yetinmeyerek adım adım işkence ve baskıları artırarak insanları fizikken ve sinirsel açıdan zayıflatarak ihaneti dayattı. 1981’in sonlarına doğru insanlar açıktan sorguya alınarak işkenceye alınarak ihanetçi olmaları yönünde baskı kuruldu.
İnsanlar öyle kolay vazgeçmediler. Büyük bir iç hesaplaşma vardı tabii örgütsel yapı dağıtıldığı için dışarı teslim alındığında içeri izole edildiğinden her koğuş kendi içinde ayrı izole edildi.
İnsanlar müthiş bir kuşatmaya alındı bu şartlarda itirafçılık dayatılınca Önder kadrolarda arayışlar başladı. Dirilişin olmayışı veya kırılması hiçbir zaman normalleştirilmedi. Bu yaklaşım sürekli eleştirildi. Hazmedilmedi kabul edilmedi. Çünkü PKK militanlarının aldığı kültür genel olarak Önderliğin şekillenmesine bağlı hem yaşam hem ruhi yaşamı hem direniş kültürü hiçbir şeyi teslim olmaya göre değildi. Dolayısıyla hiç düşünmeden direnmeden yaşamak bizim için büyük bir yüktü.
Sonuç olarak arkadaşlar yeni bir ölüm orucu direnişine ihtiyaç olduğuna hem fikir oldular. Bu süreç biraz uzadı. Mahkemeler bilerek uzatıldı ki itirafçı sayısı fazlalaşsın. Bu uzatmaya Mazlum Doğan tahammül edemedi. 21 Mart Nevruzunda tarihsel anlamı büyük olan diriliş, direniş, yaşam var oluş, özgürlük günü fedai eylem gerçekleştirdi ve şehit düştü. Arkasından 18 Mayıs’ta dörtlerin eylemi gelişti.
Hayri Durmuş arkadaşın kaygısı daha çok mahkemelerde mütaladan sonra savunma yapalım ya da yapabilirsem savunma hakkını elde edelim “PKK cezaevlerinde ölüm orucu direnişleriyle kendini ispatlamalıdır dışarıda dağlarda değil zindanlarda da amacına davasına bağlılığını göstermede tarihi not düşmede buna önem veriyordu. Bu şehadetlerden sonra savunmaları beklemenin bir anlamı kalmadı.
VE ÖLÜM ORUCU DİRENİŞİ BAŞLADI
Büyük ölüm orucu mahkemede açıklandı açıklamanın içeriğinin esası da şuydu: “Cezaevinde işkenceler var, bizi düşüncelerimizden amaçlarımıza ötürü yargılıyorsunuz ağır cezalar veriyorsunuz ama bizim kendimizi savunmamıza izin vermiyorsunuz. Bu durumda yaşamanın herhangi bir anlamı yoktur. Hakimin müdahalesinden Devrimin karakterinin zorluklarını süreci de işte yok iyi okuyarak hissederek vasiyet niteliğinde ölürsem de mezarıma “halkıma karşı borçlu gitti” diye yazın diyen büyük bir ruhsal dünya bir düşünce gücü arkadaşın şahsında tarihe not düştü.
Direnişin fedakailik düzeyi çok önemli, dikkat edersek bir ihanet ötesi ve kabul edilmiyor. Nasıl bir insan nasıl bir ruh bu şartlarda bu kadar zor bir ölümü tercih edebiliyor, herhangi bir duvar dibine dizip kurşuna dizmiyorlar. Günlerce, aylarca an an eriyerek hissederek acılarını kabullenerek böyle bir ölüme gitmek büyük bir dirayetle, büyük bir sabır, büyük bir ruh, ve büyük bir yürek vardır burada. Bu eyleme başlanırken kesinlikle sonunun ölüm olunacağı biliniyordu yani Türk Devleti’nin normal dışı talepleri karşılayacağı ve uzlaşma gelecek çözecek bir durumu yoktu.
“ETKİSİ VE SONUÇLARI”
Hayri büyük sorumluluk duygusuyla ölmeden önce de sadece hücrede kalan kadrolara bile işkence durdurulur ve savunma hakkı verilirse anlaşabilir eylemi bırakırsınız fazla kadro kaybı can kaybı olmasın diyordu. Her zaman arkadaşların hayatını, hareketin geleceğini düşünen bir sorumluluk duygusunu taşıyan bir insandı. Büyük ölüm orucu yurt dışına gidenlere, gözünü Avrupa’ya değişik yaşam alanları dikenlere kafası karışık olanlara, cezaevinde direnmeyenlere, kendine güvenini yitiren ve umutlarını kaybedenlere bir yaşam çağrısıydı. Bu arkadaşların şehadetinden sonra hem Esat Oktay sistemi yıkıldı hem ihanet ve itirafçılık duruldu. İdeolojik olarak büyük bir zafer, büyük bir başarı sağlandı düşman elindeki büyük güce büyük kuşatmaya rağmen geri adım attı. Türkiye gibi büyük bir NATO ordusu elinde idi ama işte zindandaki bir avuç direnişçinin şahsında o irade kırıldı. İnsanların öleceğini ama ihanet etmeyeceğini gördüler, dünyada da teşhir oldular.
Kürdistan’ın da teslimiyet ve ihanet yerine direniş’in kıvılcımları Diyarbakır’dan dağlara yurt dışına toplumun tüm kesimlerine yayıldı. Tarihi sonuçları büyük olduğu oldu, PKK militanlığı tescil edildi. Partili militan kişiliğin düzeyi belirlendi. Günümüze kadar süren PKK fedai militanlığının temeli mayası oldu.
Muzaffer AYATA