HABER MERKEZİ
Türkiye’de ulusal strateji Kürtleri soykırıma uğratmaktır. Tüm politika ve uygulamalar Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmeye yöneliktir. Siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel, tüm eğitim ve basın kurumları buna göre yapılandırılmış ve bu amaca göre pratikleşmektedirler. Hiçbir kurum bu istisna dışında değildir. Buna çok partili yaşama geçme ve seçimler de dahildir. Türkiye 2. Dünya Savaşı sonrası çok partili hayata geçmiştir. Çünkü Kürtler üzerinde soykırım politikasını yürütmek için Avrupa ve Amerika’nın desteğini almak zorundadır. NATO’ya girmesi de bu amaçladır.
Türkiye’de tüm kurumların karakterini belirleyen Kürtler üzerinde uygulanan soykırımcı sömürgeci politikalardır. Siyasi partilerin varlığı seçimlerle aynı kanuna bağlıdırlar. Türkiye’de Kürt halkının özgürlük mücadelesi gelişmemişse seçimler dünyayı aldatmak ve Kürtler üzerinde soykırımı sürdürmek için kısmi düzeyde eşit bir ortamda yapılır. Devletin temel ulusal stratejisini savunan partiler belli düzeyde eşit ortamda seçime giriyor olsalar da devletin soykırım politikasına destek vermeyen partiler eşit imkanlardan ne yararlanırlar ne de özgür seçim imkanı bulabilirler. Zaten seçimle iktidara gelmiş partiler Kürtlerin mücadelesini engelleyemezse sıkıyönetimler ve darbeler devreye girer. Kürtlerin mücadelesinin yükseldiği koşullarda seçimler kesinlikle çok eşitsiz koşullarda yapılır. Türkiye tarihinde yapılan seçimler dönemindeki siyasal durum ortaya konulduğunda bu gerçeklik görülür.
Kürt halkının özgürlük mücadelesinin son 40 yılına bakıldığında siyasal ortamla seçimlerin yapılış biçimi arasındaki ilişki çok iyi anlaşılır. Kürtler legal siyasi alana girdikleri andan itibaren ağır baskılarla karşılaşmıştır. Uygulamalar ve yönelimlerle açıkça legal siyasal alan Kürtler için değildir; sadece Kürtler üzerindeki soykırım politikasına karşı çıkmayanlar için legal siyasi yapılanma hakkı vardır, denilmektedir. Nitekim Türkiye’deki siyasi partiler oligarşisinin karakteri böyledir. HEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP, BDP, DBP ve HDP bu çizgide olmadıkları için ya kapatılmışlar yada ağır baskılar görmüşlerdir. Kürtlerin legal siyasi mücadele yaptığı partilerin başına her şey getirilmiştir. Yüzlerce üyesi ve yöneticisi katledilmiştir. Katledilenler arasında il, ilçe başkanları ve milletvekilleri de vardır. Bu gerçeklik Türkiye’de demokrasi ve seçimler denen olgu ve kurumların neyi ifade ettiğini gösterir. Türkiye’de var olduğu söylenen demokrasi özel savaşı örtme demokrasisidir. Kürt halkının mücadelesi yükseldiğinde bu da bir tarafa bırakılır.
Son 20 yıla bakıldığında bu gerçeklik görülür. Çatışmasızlığın olduğu koşullarda kısmi olarak HEP geleneğinden gelen partilere örgütlenme ve propaganda yapma imkanı tanınmıştır. Ne zaman ateşkesler olmamış, çatışmalar yaşanmış bu gelenekten gelen partiler üzerindeki baskılar artmış ve adil ve eşit seçime girme imkanı tanınmamıştır. Seçime girildiğinde de çok yoğun hileler ve oy çalmalar yapılmıştır. Hatta kazanılan belediye başkanlıkları ve milletvekillikleri gasp edilmiştir.
Türkiye’deki seçimlerin ne anlam ifade ettiğini en iyi 2019 yerel seçimlerinde görmek mümkündür. Kim 2019 seçimlerine adil ve eşit seçim oldu diyebilir? Taşlar bağlanmış köpekler salıverilmiştir. Eskiden Türkiye’de seçimlerden önce içişleri, adalet ve ulaştırma bakanları değiştirilir, bağımsız kişilikler bakan olurdu. Bu seçimde içişleri bakanının tam da taşların bağlandığı ve köpeklerin salıverildiği deyimindeki köpek rolünü tam tamına üstlenmiştir. HDP’liler üzerinde görülmedik baskı yapılmıştır. HDP yasadışı bir örgütmüş gibi yöneticileri ve üyeleri tutuklanmıştır. HDP’nin tamamen düşman görüldüğü bir yerde seçim adil ve eşit olabilir mi? Kürtlerin özgürlük arayışı beka sorunu olarak görülüyor ve her yolla saldırıya uğruyor. Bu ortamda kim seçimlerin adil olacağını düşünebilir? Bu açıdan Kürdistan’daki seçimlere adil ve eşit seçimler yapılıyormuş gibi bakılmamalı. Ancak soykırımcı sömürgecilik kendisini maskelemek için bazı biçimsel imkanlar tanımak zorunda kalıyorsa bundan yararlanmak da devrimci demokratik güçlerin görevidir. Bu açıdan seçimleri bir mücadele süreci olarak ele almak gerekir. Böyle bakıldığında seçimlere doğru yaklaşılmış olur. Aksi halde soykırımcı sömürgeci güçlerin dünyayı ve Türkiye toplumunu aldatma politikasına zemin sunulmuş olur.
Şırnak, Hakkari ilçeleri, Muş, ve Urfa’daki seçim sonuçları Kürdistan’da seçimin adil olmadığının somut kanıtıdır. Kürt halkına karşı savaş yürütüldüğünden bazı yerlerde belediye yönetimlerinin HDP’ye verilmemesi kararını almışlar ve uygulamışlardır. Tüm Kürdistan’da aynı şeyi yapsalar bu gerçeği herkes görecek ve seçim oyunlarının bir anlamı kalmayacaktır. Kürdistan’da HDP’nin kazandığı yerlerdeki sonuç da böyle ele alınmalıdır. Eğer adil ve eşit bir seçim olsa buralarda HDP’nin oy oranları daha yüksek olurdu. Tüm baskılara ve özel savaş oyunlarına rağmen Kürt halkının iradesinin tamamen özgür ve demokratik yaşamdan yana olduğu bir daha görülmüştür. Kürdistan’ın önemli şehirlerinde tüm baskılara ve hilelere rağmen ya oylar artmış yada 2014’e göre aynı kalmıştır. Amed ve Batman’da önemli artışlar olurken Mardin, Siirt ve Van’da ise ya biraz artmış yada aynı kalmıştır. Tüm baskılara rağmen mızrak çuvala sığmamış; Kürt halkının iradesi oraya çıkmıştır. Kürtlerin bulunduğu Türkiye’nin metropol ve büyük şehirlerinde HDP’nin sonuçları belirlediğini herkes kabul ediyor; bu nedenle AKP-MHP faşizminin Kürtler ve demokrasi güçlerinden intikam alabilecekleri söyleniyor.
Şu gerçek bilinmelidir; Türkiye’nin bazı kurumlarında derin devlet güçleri vardır. Bunların başında YSK gelmektedir. YSK ve il seçim kurullarında doğrudan derin devletin adamları vardır. YSK ve il seçim kurulları her zaman derin devletin istekleri doğrultusunda hareket etmiştir. Özellikle Kürdistan için devletin izlediği politika seçimlerde YSK ve il kurulları tarafından uygulanmaktadır. Derin devlet zaten Kürdistan’daki seçimlere müdahale etmek için YSK’ya adamlarını yerleştirmiştir. Bu gerçeklik bilinmeden Kürdistan’daki seçim sonuçlarını değerlendirmek Kürdistan’a yönelik özel savaşı ve Türkiye’deki özel savaşı maskeleyen demokrasi oyununu görmemek olur.
Türkiye’de durum biraz farklıdır. Çünkü özel savaş esas olarak Kürdistan’da uygulanmaktadır. Kürdistan’daki savaşı ilgilendirdiği kadar Türkiye’de de özel savaş uygulanmaktadır. Metropollerde ve büyük şehirlerde seçim sonuçları özel savaşı yıpratıcı görüldüğünden şimdi Türkiye’deki seçimlere de Kürdistan’da olduğu gibi müdahale edilmektedir. İstanbul bunun kanıtıdır. Yine eskiden olduğu gibi Mersin ve Akdeniz ilçesinde de bu yönlü müdahaleler vardır. Her halde bundan sonra YSK ve il seçim kurulları müdahale alanına Türkiye’yi de ekleyeceklerdir. Çünkü Kürtlerle demokrasi güçlerinin ortaklığı ve halkların kardeşliğinin gelişmesi Kürt soykırımı üzerine kurulmuş devleti ve derin güçleri buna yöneltecektir.
Türkiye’de var olan sistem demokrasi değildir. Türkiye’deki siyasi sisteme demokrasi demek; eksik de olsa demokrasi olduğunu söylemek demokrasiyi inkar etmek, demokrasiyi yozlaştırmaktır. Çünkü Türkiye’de kurumsal faşizm ve faşist diktatörlük vardır. Sadece dünyayı aldatmak için demokrasinin bazı kurumlarını biçimsel olarak oluşturmuşlardır. Türkiye’de Kürt soykırımı üzerine kurulmuş özel savaş devletini anlamadan hiçbir kurum ve kavram doğru anlaşılamaz. Anlaşılmazsa da doğru politika ve doğru mücadele verilemez..
Ali EREK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi