HABER MERKEZİ – Bu dosyada kimyasal silah kullanımının yanı sıra nükleer patlayıcı kullanımına da özel bir önem verilmiştir. Elbette nükleer silahlara sahip devletler, özellikle de karşılarındaki devlet de bu silahlara sahipse, bu silahları diğer devletlere karşı bu kadar kolay kullanmaya cesaret edemeyebilirler. Peki ya azınlıklara, devrimci hareketlere, devrimci bir topluma karşı hareket eden devletler ne olacak? Bunlara nükleer silahlarla karşılık verilmesi beklenmemelidir….
Genel olarak, bilgi birikimine ve birçok eleştiriye rağmen, halkın tepkilerinden belli bir “devlete bağlılık”, devlete ve yasalarına köklü bir inanç olduğu varsayılabilir. Pek çok kişi kabul etmek istemese de, bu savaş suçlarına tepki gösterilmemesi uluslararası kamuoyunun bazı kesimlerinde bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Kürdistan’daki toplumların tepki vermemesi (ya da çok az tepki vermesi) devletin kitlesel baskı ve şiddeti ve bundan duyulan korkuyla ilişkilendirilebilir, ancak uluslararası düzeyde toplumların tepki vermemesi de (bir önceki bölümde bahsedilen liberalizm ideolojisine ek olarak) bu gerçeklikle ilişkilidir.
Sosyalist hareketler kendilerine ve sosyalist devletteki güçlerine çok fazla inandılar ve koruma ve savunma mekanizmalarını örgütlemediler ya da çok zayıf bir şekilde örgütlediler.
Özgeçmişin ilk bölümünde adı geçen düşmanın gerçekliği kabul edilmelidir, faşist sistem hiçbir zaman durmadı, toplumsal kamuoyunu aldatmak için biçim ve yol değiştirdi. Kendi iktidar arzularını yaşamak için kendi yarattıkları ve ilan ettikleri kuralları ve sınırları ne ölçüde aşabilecekleri, demokratik toplumun reflekslerinin biçimine bağlıdır.
Politikleşmiş ve örgütlenmiş bir toplum, herhangi bir devletin özel savaşıyla bu kadar kolay kandırılamaz. Politikleşmiş ve örgütlenmiş bir toplum, devletlerin güçlerini insan etiğinin kural ve yasalarını bu şekilde çiğneyecek kadar genişletmelerine izin vermez. Politikleşmiş ve örgütlü bir toplumun yokluğu bu savaş suçlarında açıkça görülmekte, toplum içinde buna karşılık gelen tepkilerin yokluğu da bu gerçeği ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, özellikle gençler, toplumun öncüleri olarak, toplum içindeki görev ve misyonlarını yerine getirmemiş ya da getirmeleri gerektiği ölçüde yerine getirmemişlerdir.
Çünkü eleştirileriyle, tepkileriyle, direnişleriyle toplumdaki mağduriyetlere işaret eden ve bunlara karşı harekete geçenler her şeyden önce gençlerdir. Toplumu daha iyi bir geleceğe taşıyacak olan, toplumu güçlendirecek olan ve kendilerini doğru bir şekilde eğitip örgütledikleri takdirde gelişimini ileriye taşıyacak olan her şeyden önce gençlerdir.
Gerillalara karşı 14 Nisan 2022’den beri ama aslında uzun yıllardır devam eden savaş suçları bu anlamda gençliğin özeleştiri konusudur. Gençlerin toplumsal sorumlulukları çerçevesinde yapmaları gereken bir özeleştiri. Sözlerle değil, eylemlerle gerçekleştirilmesi gereken bir özeleştiri.
Elbette dünyanın her yerinde gençler büyük bir baskı altında. Medya ve genel özel savaş, asimilasyon, yabancılaştırma, aldatma ve baskı bombardımanı bağlamında, gençler kendilerinin ve toplumlarının içinde bulunduğu gerçekliği hızla gözden kaçırmaktadır. Rolleri ve misyonları hakkındaki farkındalıklarını kaybederler ve başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair umutlarını ve inançlarını yitirirler.
PKK’nin inşası, HPG ve YJA Star’ın toplumsal savunma birimlerinin örgütlenmeleri, Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın varlığı, Rojava’daki devrim, dünya halklarının umut ve inancını elinden alma girişimlerine karşı durmaktadır. Varlıklarıyla, işgale ve soykırıma karşı direnişleriyle, faşizme karşı verdikleri savaş ve mücadeleyle, emperyalist güçlerin her türlü saldırısına göğüs geren ve kazanımlarını bugüne kadar binlerce genç savaşçının kanıyla savunan örnekler oldular.
Gençliğin bu gerçeği gözden kaçırmaması, bu devrime öncülük edenlerin kendileri olduğunu, Kürdistan dağlarında direnenlerin kendileri olduğunu unutmaması çok daha önemlidir. Rojhilat’ta devrimi yürütenlerin onlar olduğunu, Rojava’da devrimi toplum içinde ve savaş cephelerinde savunanların onlar olduğunu unutmamalıdır. Avrupa alanındaki eylemlere öncülük eden ve kamu gündemini belirleyenler onlardır. Bu yüzden gençlik bu kadar kitlesel bir saldırıya uğruyor, bu yüzden gençlik sadece Kürdistan’da ya da Ortadoğu’da değil, tüm dünyada kendini, toplumu ve değerlerini savunmak zorunda.
Bu anlamda Şehîd Sara Tolhildan Goyî ve Şehîd Rûken’in 26 Eylül 2022’deki fedaî eylemi, sadece düşmana haddini bildirme ve zayıflığına tepki gösterme eylemi değil, gençliğe ve özellikle genç kadınlara bu düşmanın varlığı gerçeğine nihayet tepki göstermeleri ve kendi rollerini yerine getirmeleri için bir çağrıdır.
Şehîd Sara Tolhildan Goyî ve Şehîd Rûken, büyük bir cesaret, inanç, soğukkanlılık ve kararlılıkla düşmanlarının üzerine açıkça yürüyerek fedakârlık ruhunu gösterdiler. İnisiyatifi ellerinde tuttular ve düşmana önce tabancayla sonra da otomatik silahlarla ateş ettiler. Sorumluluklarının farkına vardılar ve başkalarını beklemediler ya da herhangi bir devlet siyasi kuruluşundan medet ummadılar. Kendi güçlerine ve PKK’nin, Rêber APO’nun ve şehitlerin gücüne güvendiler.
HPG, Şehîd Sara Tolhildan Goyî ve Şehîd Rûken’in eylemi hakkında şunları söyledi;
“Soykırım bıçağı halkımızın boğazına dayanmışken, zindanlarda direnişçilere karşı insanlık dışı uygulamalar geliştirilirken, mazlum Kürt halkı her gün ve farklı biçimlerde katledilirken, yoldaşlarımız kimyasal silahlarla şehit düşerken Apocu fedai militanların farklı davranmasını kimse beklemesin.”
Kürt toplumuna karşı soykırım yapılırken, faşizm tüm dünyaya yayılırken ve kapitalist modernitenin emperyalist sistemini dünyanın her yerine yaymaya çalışırken, doğaya ve topluma karşı katliamlar yaparken gençliğin sessiz kalmasını kimse beklemesin. Kimse partileri PKK, faşizm ve emperyalist güçlerle varlık yokluk savaşı verirken gençlerin sessiz kalmasını beklemesin. Önder Apo, yoğun tecrit altındayken gençlerden ve toplumdan koparılmak istenirken gençliğin sessiz kalmasını kimse beklememelidir. Kürdistan dağlarında kimyasal silahlardan yasaklı bombalara kadar uzanan savaş suçlarıyla katliam saldırılarına maruz kalan gençlerin sessiz kalmasını kimse beklememelidir. Kürdistan’da 44 yılı aşkın bir süredir devam eden devrimleri böylesine büyük saldırılarla karşı karşıyayken gençlerin sessiz kalmasını kimse beklememelidir. Enternasyonalist bir devrim olan Rojava’daki devrim faşist bir rejim tarafından yerle bir edilmeye çalışılırken enternasyonalist gençliğin sessiz kalmasını kimse beklememelidir.
Bu anlamıyla Şehîd Sara Tolhildan Goyî ve Şehîd Rûken’in Şehîd Zîlan’ın çizgisini temel alarak geliştirdikleri çizgi tüm gençlerin ve genç kadınların örnek alması ve layık olması gereken bir çizgidir. Bu iki genç özgürlük tanrıçası sürecin ihtiyaçlarını fark etmiş ve inançları ve kararlılıklarıyla buna göre hareket etmişlerdir.
Bu dosyayı Şehîd Sara Tolhildan Goyî’nin sözleriyle sonlandırıyoruz:
“PKK’nin anlamı ve önemi ne kadar tanımlanırsa tanımlansın eksik kalıyor. Bu gerçeği en çok yaşayan gerilla ve gerilla gerçeğidir. Bu anlamda hakikat, insanın kendi doğasına dönüşü, kendine ait olması, kendi değerine ve tarihine sahip olmasıdır. Kendi tarihimizi yazıyoruz bundan daha anlamlı ve değerli bir şey yok.
Bu, zirveye ulaşma anında olduğumuz zamandır. Omuzlarımıza düşen, zafer gerillalarını şahsımızda inşa edebilmektir. Önderliğimizin içinde bulunduğu koşullara, tecrit ve işkenceye dur demeli ve bu duruma son verebilmeliyiz. Bunun için Kürdistan’ın dört parçasında halkımıza ve hareketimize yapılan saldırılara karşı kişiliğimizi daha da ileri götürmeli, inşa etmeliyiz. Çağın bize yüklediği görev ve sorumluluklar, temelinde kendimizi hazırlamalıyız.”