HABER MERKEZİ – İşgalci Türk devletinin savaş suçlarıyla ilgili geniş kapsamlı “Sessizlik Öldürür” dosyasında, daha önce farklı yerlerde, farklı zamanlarda yayınlanmış olan bilgiler toplu olarak sunuldu.
Ancak, çok sayıda bilgi, rapor, belge ve kanıta rağmen, kamuoyundan sadece küçük tepkiler geldi. Ta ki 18 Ekim’de HSM’nin kimyasal silahlar ve yasaklı silahlarının kullanımı nedeniyle şehadete ulaşan 17 gerillanın isimlerini kamuoyuna açıklamasına kadar. Ayrıca Şehîd Helbest ve Şehîd Baz’ın şehit düşmeden kısa bir süre önce çekilen görüntüleri ANF haber ajansı aracılığıyla yayınlandı. Görüntüler, iki gerillanın nasıl kimyasal gazların etkisi altında olduklarını açık bir şekilde ortaya koydu.
Toplanan bu iki bilgi toplumda infiale yol açmış ve kamuoyunda çeşitli eylem ve protestolara neden olmuştur. Bununla birlikte, dosya boyunca kimyasal silahların özellikle Kürdistan bölgelerinde Kürt nüfusa karşı birçok kez kullanıldığı da ortaya çıkmıştır. Kimyasal silahlar, son özel videoda da açıkça belirtildiği gibi, Türk işgalci devleti tarafından direniş tarihleri boyunca gerillalara karşı birçok kez kullanılmıştır.
Bununla birlikte, geniş bir toplumsal kitlenin bu tür insanlık suçları karşısında nasıl sessiz kalabildiği de ayrı bir sorudur. Geniş bir toplumsal kitle buna karşı nasıl duygusuz kalabilir. Bu sorunun bir yanıtı, kapitalist modernite sisteminin insanları insanlıklarından o kadar uzaklaştırmış olmasında yatmaktadır ki, insani tepkiler ve duygular artık kendilerini doğal olarak gösterememektedir. Her şeyden önce liberalizm, faşist Türkiye’nin Kürdistan’ın güneyine yönelik işgaline ve NATO’nun desteğiyle, elinde silahı, inancı ve imanından başka hiçbir şeyi olmadan savaşan, çoğunluğu Kürt gençleri ve genç kadınlarından oluşan gerillaya karşı kimyasal silahların yoğun bir şekilde kullanılmasına karşı insanların kayıtsız kalmasında pay sahibidir.
Toplumun liberalleşme gerçeği
Her toplumu binlerce bencil bireye bölen liberalizm ideolojisi, insanların doğal reflekslerini öldürmüş, onları doğal davranışlarına yabancılaştırmış, gerçekliği kabul etmek istememelerine ya da unutmalarına neden olmuştur. İnsan, toplumdan aldığı destek ve güç olmaksızın birey olarak korkak, bodur ve insanlıktan çıkmış bir varlıktır. Liberalizm ideolojisi ile insan bir makineye dönüştürülmüş, kalıplara sıkıştırılmış ve susturulmuştur.
1968’de Vietnam halkının isyanına umut veren Vietnam savaşının ardından öğrenciler eşitsiz savaşı protesto etmek için ayağa kalkmış, “1,2,3 Çok Vietnam yaratın” sloganı öğrenciler ve isyankar gençlik arasında tüm dünyada yankılanmışken, bugün gençlik kimyasal silahların ve yasaklı silahların yoğun kullanımı karşısında yeterli tepkiyi verememektedir.
Kimyasal silahların kullanımının bir ülke için ne anlama geldiğini sadece Halepçe ve Dersim’de gözlemlemekle birlikte ABD’nin Vietnam’da halka ve çevreye karşı böcek ilaçları, yaprak dökücüler ve yangın bombalarının yanı sıra Napalm kullanmasının ve toplumu fuhuş, ajanlık ve uyuşturucu ile başka şekillerde tahrip etmesinin ardından, Vietnam toplumu bugün hala bu savaşın etkilerinden muzdariptir. On yıllar boyunca kirlenecek olan tahrip edilmiş ve sorunlu doğan çocukların sayısının yüksek olması sadece iki örnektir.
Gençler isyan etmeyi bırakırsa, toplum yok olacaktır
Gençler kendilerini eğitmez ve kapitalist modernitenin günlük medya bombardımanına karşı kendilerini savunmazlarsa, yok olacakları ve bu yıkıcı sistemin hizmetçileri haline gelecekleri, doğal reflekslerini kaybedecekleri, neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair anlayışlarının ve buna karşılık gelen tepkilerinin yok olacağı ve her şeyin buz gibi soğuk bir duygusuzluk ya da kendi endişeleri söz konusu olduğunda aşırı bir duygusallık içinde kaybolacağı açıktır.
Bu nedenle gençler kendilerini eğitmeli, gerçeklerle yüzleşmeli, farkındalıklarını arttırmalı ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayarak tepkilerini açık ve kararlı bir şekilde göstermelidir. Eğer gençler isyan etmeyi bırakırsa, toplum yok olacaktır. Elbette kapitalist mordernite topluma karşı açtığı savaşla toplumsal kesimler üzerinde büyük bir etki yaratmıştır, elbette buna karşı mücadele kolay bir mücadele değildir. Ancak özellikle bugün kapitalist modernitenin derin bir kriz içinde olduğu ve çıkış yolları aradığı kesin. Kesin olan şu ki, özellikle gençler bu yolu kapitalist moderniteye bırakamazlar, topluma sunacakları alternatifleri ve yolları kendileri geliştirmelidirler.
Korona olsun, savaşların kışkırtılması ve yeni tehdit senaryoları olsun, modernite korku siyaseti aracılığıyla toplumu her şekilde kontrol etmeye ve kendi değerlerine göre şekillendirmeye çalışmaktadır. Ancak toplum en çok bu sistemden korkmalı ve kendini buna göre örgütlemeli, savunmalı ve korumalıdır.
Özgür dağlarda örgütlenen, kendi yaşamını oluşturan ve savunan gerillalar, kendi toplumlarına önderlik etmek, devrimci mücadeleye önderlik etmek ve nihayetinde moderniteye savaş açmak için sistem dışına bu adımı atmışlardır hiç kuşkusuz. Çünkü bu sistemin toplum için iyi bir şey olmadığını ve asla da olmayacağını anladılar.
Bu devletlerden hiçbir şey bekleyemeyiz, sadece en kötüsünü….
Egemen devletlerin ezilen bir azınlık ya da devrimci bir hareket için hiçbir çıkar gözetmeksizin ayağa kalkacağına inananlar ve bunu umanlar tarihten hiçbir şey öğrenmemişlerdir. Hukukun ve adaletin insan için yapıldığına inananlar, bu yasaların, mülkiyetin gerekçesinin ardındaki nedeni görememişlerdir. HPG’nin gerillalara yönelik kimyasal silah saldırıları karşısında kamuoyunu harekete geçmeye çağırdığı süreçte, demokratik kamuoyunda da devlet kurumlarına duruma tepki göstermeleri için defalarca çağrılar yapıldı. Tabii ki bu, kamuoyu yaratmak, duruma dikkat çekmek ve bu konunun sessiz kalmasına göz yummamak için bir araçtır. Ancak devletlerin tepki göstereceğine, siyasetin Kürtlerin yararına olacak her şeyi yapacağına güvenilmemelidir.
Halihazırda, 19 Kasım’da başlayan ve AB devletlerinin siyasi temsilcileri tarafından desteklenen Rojava’ya (Kuzeydoğu Suriye) yönelik işgal savaşı bunu bir kez daha gösterirken, diğer yandan siyasi partiler “İranlı kadınlar” ile dayanışmalarını ifade etmek için “Jin, Jiyan, Azadî” gibi sloganlarla kendilerini süslüyorlar. Bu amaçla neden Kürtçe bir slogan seçtikleri, sadece Rojhilat’taki Kürt kadın ve gençlerin yanı sıra Tahran’daki öğrencilerin ayaklanmasıyla kamusal alanda yaratılan dalganın üzerine gitme konusundaki yetersizliklerini ifade etmektedir.
Kürt toplumunun varoluşu için bir savaş
Ama konuya dönelim. Bilindiği gibi Kürdistan’daki mevcut durum çok ciddi. Sadece 14 Nisan’da Medya Savunma Alanlarına yönelik işgalin başlangıcından ya da İran rejimi tarafından başlatılan isyancı gençlerin katliamından ya da 19 Kasım’da Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik işgalin başlangıcından bu yana değil.
Bu savaş Kürdistan’da yıllardır sürüyor ve Mezopotamya’nın ve Ortadoğu’nun özgürlükçü toplumları demokratik hakları ve özgürlükleri için savaştıkları ve direndikleri sürece de bitmeyecek. Emperyalist devletler Ortadoğu’da ekonomik çıkarlar peşinde koştukça ve zalim grup, örgüt ve rejimlerin eğitimi ve aktif desteğiyle bölgedeki toplumları yok edip soykırıma sürükledikçe bu savaş bitmeyecektir.
Bu nedenle bugün insanların, özellikle de gençlerin ve genç kadınların insani reflekslerini yeniden hatırlamaları, gençler ve genç kadınlar olarak rollerini ve misyonlarını üstlenmeleri ve durumun ciddiyetinin farkına varmaları her zamankinden daha önemlidir.
Bugün gerillalara karşı, yarın insanlığa karşı
Bu nedenle insanların bugün gerillalara karşı kullanılanların, eğer uluslararası kamuoyundan buna uygun bir tepki gelmezse, yarın sivil halka karşı kullanılacağının farkına varması önemlidir. Bugün çeşitli Avrupa devletlerinin askeri teçhizatı haline gelen Amerika’nın Afganistan’daki insansız hava aracı savaşı böyle başladı.
Bu savaş sadece faşist Türkiye’nin gerillalara karşı savaşı değil, NATO’nun Kürt halkına karşı savaşıdır. Faşist AKP-MHP, Efrîn’de olduğu gibi Kürdistan’ın özgür dağlarında Kürt gençlerine NATO’nun silahlarıyla, Almanya’nın, İngiltere’nin, ABD’nin silahlarıyla saldırıyor. Bu savaş sadece Kürdistan’la sınırlı bir savaş değil, özellikle Kürdistan’ı etkileyen, ancak uluslararası devletlerin ve örgütlerin aktif olarak katıldığı üçüncü dünya savaşıdır. Silahların gerçekte nereden geldiğine ilişkin bölümün de açıkça gösterdiği gibi, Rojava’daki mevcut ve geçmiş durum da açıklığa kavuşturulmuştur.