HABER MERKEZİ
Bilindiği üzere uzun süreli açlık insanın sağlıklı üzerindeki etkisi büyüktür. Açlık grevi eylemlerinin son erdirilmesi ile beraber büyük riskleri kendisiyle beraber getirmektedir. Açlık grevi direnişçilerinin durumlarının yemek yiyebilecek koşulara ulaşana dek beli bir tedavi sürecinden geçmeleri gerekli. Sağlık durumlarının kötüye gitmemesi için özel bir sağlık kontrolünün yapılması gerekli.
Türkiye’deki cezaevlerine baktığımızda sistemin sürekli zindan direnişçilerine fiziki bir zarar vermek için sürekli bir uğraş olduğu görülmektedir. Büyük direnişler gösteren direnişçilere karşı faşist Türk devleti farklı uygulamalarla yenilmenin intikamını alıyormuşçasına saldırmaktadır. 80,90 ve 2002’li yıllarda faşist Türk devleti zindan direnişçilerine yanlış tedavi uygulayarak bir çok direnişçiyi sakat bırakmıştır.
Açlık grevlerinde en çok beyin zorlanır. Grev boyunca direnişçiler yemek yemedikleri için verilmesi gereken B1 vitamini de sınırlı verildiği için Wernicke Korsakof hastalığına kapılırlar. Türkiye’deki cezaevlerinde sürekli baskı olduğu için açlık grevleri de daima olmuştur. 1000 yakın direnişçi açlık grevi direnişinde sonra tedavi edilmediği için bir çok hastalığa yakalanmıştır. Yine bir çok kez bilinçli olarak içinde glikoz olan serumlar direnişçilere verilerek ölüme ve sakatlanmalarına neden olmuştur. Bu durumu yaşayan direnişçilerin sayısı öyle azımsanacak bir sayı değildir,bazı direnişçiler böyle şehit edilmiştir.
Şimdi de 200 güne yakın direnen açlık grevi ve ölüm orucu direnişçilerini geçmiş tarihlerde olduğu gibi yanlış etik olmayan tedavi yöntemleri ile sakat bırakmak istemekteler. İnsan Hakları Derneği’nin raporuna göre bir çok cezaevin de riskli bir durum söz konusudur. İşgalci Türk devleti sadece cezaevi şartları ile değil açlık grevi direnişlerine yanlış tedavi ile de saldırmaktadır. Son araştırmalara göre ortaya çıktı ki bazı cezaevlerinde direnişçiler hastaneye bile götürülmemiş, bazılarında da Şakran gibi götürülmüş ama yanlış tedavi uygulayarak direnişçilerin zehirlenmelerine neden olmuşlardır.
İşgalci Türk devlet cezaevleri şartları ve koşularının yanında sözde hipokrat yeminini etmiş doktorlarının sözlerine uygun davranmamaları da başlı başına bir sorundur. Bunun yanında Türk devleti bir yenilgi yaşadığı zaman cezaevlerine yaklaşımı değişmektedir. Direnişçilere kelepçeli tedaviyi şart koşma, cezaevin de tedavi etme, ihtiyaç duyulan yiyecek ve içeceği vermemek kendiyle beraber büyük riskler getirecektir.
Bu faşist uygulama ve politikalara karşı direniş zamanında direnişçilere nasıl sahip çıkıldıysa bu süreçte de aynı duygusallıkla yaklaşmak gerekir.Tedavinin takibi sadece kurumlar tarafından değil aynı zamanda halk tarafından da devam etmelidir.Bu halkın çocuklarına zarar verecek yaklaşımlara karşı yerinde reflekslerle cevap verilmeli. Bu kirli politikalara karşı nasıl ki açlık grevi sürecinde direnişçilere sahip çıkıldıysa şimdi de aynı kararlıkta sahip çıkılmalı.Tedavi süreçleri sadece kurum ve derneklerle değil halkça takip edilmelidir. Bu coğrafyanın çocuklarına yaklaşımda bir yanlışlık olduğu zaman ona göre bir refkleksin orya konulması lazım.
Bir bütünen toplumun üzerindeki tecridin kaldırılması için böylesi fedaine bir eyleme giren direnişçiler için, bizimde böylesi bir süreçte şehadet ve hastalığın önüne geçmemiz için bütün imkanlarımızla yanlarında olmalıyız.
Açlık grevinin sona erdirildiği gün faşist Türk devleti Xelfetî de onlarca yurttaşı işkenceden geçirdi, yine medya savunma alanlarını bombaladı, ki bu iki örnekten faşist devletin direnişçilere yaklaşmının nasıl olacağını tahmin edebiliriz. Zaten tarihe baktığımızda böylesi bir sürü örnek var. Bundan dolayı direnişçilere her zamankinden çok sahip çıkmak gerekli
Hamza Munzur