HABER MERKEZİ – Önder Apo bir halkı savunma kitabında ‘’Toplumsal gerçeklikten kaçmak zannedildiğinden daha zordur. Özellikle bireyi olunan soy toplumu için bu böyledir’’ belirlemesini yapar. Gerçekten bir halkı savunmak için yapılan bu belirleme oldukça önemlidir. Bu belirleme aynı zamanda tarihsel bir derinliği ve geçmişi olan bir belirlemedir. Önder Apo’ya bu belirlemeyi yaptıran güç ise hiç kuşkusuz ki toplumsal gerçekliğine ve tarihe olan derin bağlılığıdır.
Önder Apo’nun yaratmış olduğu özgürlük hareketi tarihsel dayanakları ve devrimci mirasa olan bağlılığı oldukça derindir. Bunun içinde devrimci mirasa sahip çıkarak devrim mücadelesindeki görkemli yürüyüşünde bu devrimci mirasa olan bağlılığı oldukça belirgindir. Peki Önder Apo’nun yapmış olduğu bu belirlemeyi biz gençlik hareketi olarak nasıl okuyor, nasıl yorumluyor ve devrimci yaşamımızı belirlerken nasıl bir perspektif olarak ele alıyoruz. Bu belirleme biz gençlik hareketi için oldukça önemlidir. Gençliğin toplumsal kimliği tarihsel akış içerisinde her zaman öncülük düzeyinde olmuştur. Bu gençliğin sahip olduğu dinamizm, mevcut egemen zihniyete karşı her zaman muhalif olması ve vicdani- ahlaki olarak mensubu olduğu toplumun acılarını ve sorunlarını derinden hissetmesinden kaynaklanmaktadır. Hiç şüphesiz ki bu kimlik gençliğin mensup olduğu toplumsallık içerisinde de kabul görmüş ve toplumsallığı onu bir umut kaynağı olarak görmüş geleceğini gençliğin öncülüğüne emanet etmiştir. Bunun farkında olan gençlik ise toplumunun yaşamış olduğu zulümlere, katliamlara, sömürülere, her türlü düşürücü saldırılara karşı kayıtsız kalmamıştır.
Hem tarihin belirli kesitlerinde hem yakın geçmişte ve günümüzde gençlik bu görev ve sorumluluklarına sahip çıkmayı başarmıştır. Yani gençlik geçmişte tarihte, yakın geçmişte, günümüzde ve gelecekte de bu görev ve sorumluluklarına her zaman sahip çıkacaktır. Çünkü bu görev ve sorumluluklara sahip çıkmak demek aynı zamanda gençlik kimliğini korumak demek dolayısıyla mensubu olduğu topluma sahip çıkmak demektir. Fakat günümüzde her ne kadar gençlik kendisine biçilen görev ve sorumlulukları devrimle taçlandıramamışsa da her zaman bu sorumluluğun farkında olmuştur. Bunun için gençliğin yakın geçmişi derslerle doludur. 68 gençlik kuşağının yaratmış olduğu devrim rüzgarı adeta gençliğin yüzyılı olarak tanımlanmıştır. 68 kuşağının yaratmış olduğu devrim rüzgarı sadece bir kıta bir ülke bir bölgeyle sınırlı kalmamıştır. Aksine bu rüzgar gençliğin olduğu bütün toplumlara doğru esmiş ülke ülke büyüyerek geniş alanlara yayılmıştır. Adeta fırtınalar koparmıştır. Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Ortadoğu’dan Asya’ya, Türkiye ve Kürdistana yayılmış. Kelebek etkisi yaratmıştır. Böylesi bir devrim rüzgarından Türkiye ve Kürdistan Gençliği de etkilenmiştir. Ve muazzam bir etki yaratmıştır.
Türkiye’de de bu devrim rüzgarından etkilenen gençlik geniş kitlelere ulaşmış öncülüklerinde yüz binlerin alanlara akmasını sağlama gücünü göstermiştir. Peki, 68 kuşağının öncüleri kimlerdi ve 20. yy ortalarında böylesi bir devrim kuşağının çıkmasına vesile olan koşullar nelerdi. Bunları iyi bilmek durumundayız. Her şeyden önce 68 gençlik kuşağı eylemci, örgütleyici, pratikçi, cesaretli, kin ve öfkesi daha büyüktür. Devrimci duyguları daha canlıdır. Refleksleri sorunun çözümünde belirleyicidir. Kaygısız ve gözü karadır. Amaç ve hedefinde nettir. Eyleminde ikileme yer vermemiştir. Ve bundan dolayı da tarihte ilk kez gençlik kimliğiyle dünya devrim sahnesine çıkmıştır. Yani burada belirleyici olan gençlikteki ruh ve heyecandır. Coşku ve akıcılıktır. Dakik ve sürekliliktir. 68 kuşağı bu özellikleriyle tanınmaktadır Fransa’dan başlayıp dünyanın dört bir yanında etki yaratan gençlik eylemlerinin tek ve ortak paydası daha özgür bir dünya görüşüdür.
Özgürlükleri kısıtlanmış, özgür düşüncesine ket vurulmuş, işsizlikle cebelleşen toplumsal kaos, kapitalizmin kendini küreselleştirmesi, emperyalizmin giderek azması karşısında gençliğin kayıtsız kalması beklenemezdi. Çünkü dünya 2. Paylaşım savaşından yeni çıkmış, kapitalizm sınırlarımı genişletmiş, ekonomi egemenlerin eline geçmiş, üniversitelerin özgür düşünce ortamlarından uzaklaştırılması gençliğin vicdanını ve toplumsal ahlakını harekete geçirmiştir. Kapitalizm-emperyalizmin bu politikaları gençliğin en temel özelliklerinden biri olan muhalefetiyle karşı karşıya kalmıştır. Gençliğin bu muhalif duruşu görkemli eylemselliklere dönüşmüş. Akabinde gençlik hareketleri doğmuştur. İşte böylesi bir dönemde eylemsellikleriyle ve toplumsal sorunlara olan duyarlılıklarıyla halkın gönlünde yer edinen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan Yusuf Aslan, İbrahim Kaypakkaya ve daha nice devrimci genç önder tarih sahnesine çıkar. Aslında bu yiğit Önderleri önder yapan halka hitap edişleri ve sorunlarına karşı duyarlılıkları onları halkın gönlündeki en güzel yerinde yer edinmesini sağlamıştır. Vahşi TC faşizmi tarafından katledilişlerinin üzerinden 47. Yıl geçmesine rağmen halk ve gençlik hareketleri tarafından bu devrimci önderler unutulmamıştır. Bu gençlik önderlerinin hayallerini gerçekleştirmek için devrim mücadelesi her geçen gün zafere daha fazla yakınlaşmaktadır. Bu devrimci Önderler sadece kendi örgütleri ve kitleleri tarafından değil devrime ve sosyalist mücadeleye inanan herkes tarafından büyük bir saygıyla anılmaktadır. Çünkü bu devrimci önderlerin yaratmış olduğu en önemli gelişme devrimci mücadeleyi sol-sosyalist düşünceye sahip olan herkesi her kesimi birleştirmeleri olmuştur. Ve bunu söz düzeyinde teorik tartışmalardan ziyade bizzat pratiklerinde yapmayı başarmışlardır. Mahir Çayanların Deniz Gezmiş ve arkadaşları kurtarabilmek için canları pahasına gerçekleştirmiş olduğu eylem bunun en açık örneğidir. Her ne kadar örgüt yapılarında ideolojik-teorik farklılıklar olsa da varmak istedikleri amaç aynıdır. Daha özgür bir gelecek ve daha yaşanılır bir ülkedir amaçladıkları. İşte bunun için bir an tereddüt etmeden faşizme karşı ortak mücadelede birleşmeyi kendi pratiklerinden olabileceğini herkese göstermişlerdir. Aslında bu bir ruhtur. Dayanışma ve ortaklaşma ruhudur.
Birinin katledilmesi kalanları daha görünür kılmamıştır. Gerçek devrimci önderlerin katledilmesi birilerine Gün doğdu anlayışını geliştirmemiştir. Kendilerini konuşturma ortamı yaratmamıştır. Aksine diğer devrimci örgütler için bir tehdit olarak algılanmıştır. Bunun içi faşizme karşı ortak mücadele en kaçınılmaz bir çare olarak görülmüştür. Mahir Çayanların denizleri kurtarmak için gerçekleştirdiği eylemin böyle anlaşılması gerekiyor. Dönemin ruhu gençliğin ruhu bunu gerektiriyor. Devrimci önderler birbirlerini sahiplendiği oranda daha güçlü bir devrim mücadelesi yürütüleceğine yürekten inanmıştır. Farklılığın zenginlik olduğunu 68 gençlik kuşağındaki mücadele ruhundan daha iyi görebiliyoruz. Yine Deniz Gezmişler, İbrahim Kaypakkayalar, Mahir Çayanlar salt bir eylemlerle öncülük etmemişlerdir. Pratik eylemleri kadar ideolojik örgütsel-örgütleme tartışmalarıyla da hem dönem gençliğimi hem de halkı eğittikleri de bir gerçektir. Boş teorik tartışmalardan kaçınılmış daha çok pratik sorunlar üzerinden çözüm geliştirebilme gayreti içerisinde olmuşlardır. Bunun için bu devrimci Önderlerin yoğun ideolojik duruşlarıyla üniversiteler toplumsal sorunlara nasıl cevap olunur tartışmalarını hararetli bir şekilde tartışmışlardır. Bir bakıma bu önder devrimciler döneminde üniversite gençliğin denetimindedir denilebilir. 68 kuşağının üniversiteler de liselerde ve mahallelerde yankısı oldukça belirleyici olmuştur. Yani 68 kuşağıyla birlikte üniversitelerde tekrardan bir canlanma meydana gelmiştir. Bu devrimci önderlerin örgütledikleri üniversitelerde, liselerde, mahallelerde keskin bir kutuplaşma olmuştur. Bazı üniversiteler liseler mahalleler ya tamamıyla devrimci gençliğin ve örgütledikleri kesimlerin denetiminde olmuş ya da faşizmin yardakçılığını yapan faşizmden nemalananlar tarafından denetim altına alınmıştır. Her şey çok keskin bir hal almıştır. Devrimci önderlerin görüşleri geniş kitleler tarafından kabul görmüş geliştirdikleri tartışmalar ve önerilerle de halkın gençliğin, işçilerin nasıl örgütleneceklerini nasıl kendi kendine yeteceklerini öğretmişlerdir. Bu çerçevede birçok alanda işçi sendikaları kurulmuş, mahalle komiteleri kurulmuş öğrenci dernekleri kurulmuş. Bu kurumsallaşmalar aynı zamanda faşizme karşı mücadele yürütüldüğü yerler olma özelliğini de kazanmıştır. İşte 68 kuşağının böylesi bir etki alanına sahip olduğunu söyleyebiliriz.
NC/Andok ÖZGÜR