HABER MERKEZİ
Türk devletinin Kürt halkı üzerindeki soykırımcı sistematiğini anlamak için çok yönlü ve çok boyutlu bir anlayışımızın olması gerekmektedir. Önderliğimiz bu açıdan Türk Devletinin tüm hücrelerine kadar nasıl çalıştığını irdelemiş ve tarihsel evrimini bütünsel bir bakış açısı ile tahlil etmiştir. Kürt soykırımının bu sistemin özü olduğunu gözler önüne sererek bu anlayışı Özel Savaş Rejimi olarak tanımlamıştır. Biz burada bu sistemin “eğitim” politikasını irdelemek istiyoruz. Eğitimin bu sistemin en önemli asimilasyon aracı olduğu yaygın olarak bilinen bir gerçektir fakat bu gerçek sadece yüzeysel bir biçimde ele alınmaktadır. Bu nedenle resmi devlet eğitiminin etkileri ve işleyiş mekanizmasını kavramak önem taşımaktadır.
Soykırımcı TC devletinin kapitalist modernitenin temel devlet şekillenişi olan ulus devlet sisteminin en faşist ve vahşi yansıması olarak görebiliriz. Bu nedenle Türk devletinin eğitim politikalarının anlaşılması için ulus devlet mantığının temel işleyişlerini belirtmemiz gerekmektedir. Ulus devlet, kapitalist sistemin ana omurgası olması nedeniyle işleyişi toplumun her zerresini denetim altına alma amacı doğrultusunda çok yönlüdür. Bu açıdan sadece toplumun bu yönetime boyun eğmesini sağlayan ideolojik aygıtlarından eğitim, incelendiğinde de genel derinliğini hatırda tutmak ve tek başına bir olgu olarak ele almamak gerekmektedir. Yine ulus devletin, egemenlerin topluma karşı açtığı savaş olduğu hakikatini hiç akıldan çıkarmamalıyız. Bu savaş doğrultusunda toplumu oluşturan her insanın zihnini kazanmak için her yöntem kullanılır. Bu genel durumu girişte ele almak Türk devletindeki yansımasını yerli yerine oturtabilmek için gereklidir.
Bunun ardından Türk özel savaş rejiminin neredeyse 200 yıldır sürdürmek istediği Kürt soykırımında eğitimin nasıl bir işlevi olduğuna tarihsel süreçler ışığında yakından bakabiliriz. Bu tarihsel perspektif bize bugünkü politikalarını tam olarak bilince çıkarma imkânı tanıyacaktır. Türk devletinin eğitimle ne yaptığını bunu nasıl gizlediğini ve inceltilmiş beyaz soykırımın bu temel aracının esasını görebilmek bize bu eğitim sistemin toplumumuzda yarattığı tahribatı da gösterecektir.
Ulus Devlet’in İdeolojik Aygıtları
Az sayıda olan üst sınıfların yönetim aracı olan devletler, toplumu temel bir unsur olmakla birlikte sadece kendinde tekelleştirdiği zor araçlarıyla yönetmezler. Önderlik devletçi güçlerin insanların öncellikle zihinlerini ele geçirdiğini ifade eder. Yani toplumda devletin yönetme hakkı olduğu inancı yaratılır. İnsanların devletin varlığını çeşitli nedenlerle meşru görmesi bir devletin kendini sürdürmesi için yaşamsaldır. İşte bu nedenler devletler tarafından topluma inandırılırlar. Bu durum devlet olgusunu gördüğümüz her yer ve her zaman da geçerlidir. Devletlerin resmi ideolojileri dinlere dayanabildiği gibi hanedanlık gibi geleneklere de yaslanabilir. Fakat toplumun zihinsel gerçeklerinin çarpıtılması esastır. Bu durum kapitalist sistemle birlikte daha da önemli hale gelmiştir.
Kapitalist sistem kendi meşruluğunu, ulus devlet mantığı üzerinden salgılar. İnsanlara söylenen devletin yalnızca bir ulusa ait olduğu ve tek ulusun da o devlet sınırları içerisinde yaşayan herkes olduğu söylenir. Bu açıdan ulus devlet her zaman farklılığı karşı asimilasyonu esas alan bir sistemdir. Kabaca devleti seçimler yoluyla ulusun yani herkesin yönettiği ifade edilir. Bunun nedeni kapitalist tekelci güçlerin iktidarının maskelenmesi ve güvence altına alınmasıdır. Ulus devletin toplumu kendi gerçekliğinden uzaklaştırmak ve sürü haline getirmek için kullandığı araçların tümü, onun ideolojik aygıtları olarak ifade edilir. Bunları başta eğitim sistemi olmak üzere, yönetim şekli, hukuk, medya, ordu sistemi, dinlerle ilgili kurduğu kurumlar ve kültürel kurumlar olarak sıralayabiliriz.
Bu ideolojik araçların amacı toplumun içkin özelliği olan farklılıkları silmek ve sisteme bağlı bir topluluk açığa çıkarmaktır. Bunu da esas olarak liberalizm olarak ifade edilen ideolojiye dayalı olarak gerçekleştirir. Devletin ideolojik aygıtları bu düşünce doğrultusunda işlerler. Her ne kadar farklı farklı türevleri olsa bile devlet kaynaklı tüm düşünsel, siyasal veya kültürel akımlar aslında liberalizmden kaynaklanırlar. Ve bu basit bir etkilenme durumu değil tekelci güçlerin bilinçli planlamasının sonucudur. Bu planlama devlete sadık yurttaşlar açığa çıkarma odaklıdır. Kapitalist sistem daha önceki devletçi sistemden farklı olarak toplumun tüm hücrelerine hâkim olmayı amaçlar. Önceki sistemler toplumu yönetebildikleri oranda topluma karşı mücadele ediyor, bu asgari hedeften sonra toplumsallığa saldırmayı aklılarından bile geçirmiyordu. Kapitalizm ise topluma karşı topyekûn bir savaş anlamına gelmektedir. Önderlik bu durumu toplum kırım olarak ifade ediyor. İşte bu topyekûn savaş farklı cepheleri de gerektirmektedir. Devletin ideolojik aygıtları işte bu farklı cephelere göre özgün inşa edilmiş araçlardır. Toplumun temel bileşenleri olan kadın, gençlik için ayrı ayrı bastırma ve yabancılaştırma yöntemleri açığa çıkarmıştır.
Kendal BAGOK