HABER MERKEZİ
Ulus Devlet İdeolojisinde Eğitimin İşlevi
Devlet olgusu tarih boyunca süreklilik arz eder. Bu sürekliği rahatlıkla tespit edebildiğimiz bir alanda kuşkusuz eğitimdir. Yazının icat edilmesinden bu yana devlet insanları kendi ihtiyacı doğrultusunda eğitmektedir. Devlet eğitim politikalarında her zaman toplumun en dinamik gücü olan gençliği ehlileştirmeyi esas almıştır. Devletçi uygarlığın biçimine girmemiş olan gençliği eğitip sistem içine çekmek temel hedeftir. Çünkü toplumu kontrol altına alabilmek için öncellikle gençleri yönlendirmek gereklidir. Bu açıdan devlet tüm araçları ile erken yaşlarından itibaren etkilemek ister ve eğitim bunun en temel yöntemidir. Eğitim kurumları da gençliğe göre biçimlendirilir.
Yaygın eğitim yani kitlelerin eğitimi ise kapitalist moderniteye özgün bir durumdur. Ulus devlet öncesi eğitim sadece seçkinleri ve üst tabakayı kapsamaktaydı. Devletin kendine bürokrat yetiştirmesi eğitimin öncellikli hedefiydi. Bu nedenle sadece dar bir eğitim sistemini yeterli görüyor hatta özellikle okuryazarlığı sadece bazı sınıflarda tekelleştiriyordu. Bu merkezi uygarlık sisteminin kapitalist öncesi evreleri için topluma dayattığı ideolojik üstünlük için yeterli oluyordu. Devletçi güçler toplumun her noktasını hükmetmeyi akıllarından bile geçirmiyordu. Sömürü sistem için dolaylı egemenlik yeterliydi.
Kapitalist modernitenin gelişimi ise devletçi güçlerin eğitim yaklaşımında köklü bir değişiklikle beraber ilerledi. Toplumun bütününe hâkim olmak isteyen ve sınırsız kârı hedefleyen kapitalist tekeller bu çerçevede bir eğitim sistemi oluşturdular. Bu sistemin kapsamlı analizi kuşkusuz bu yazının kapsamını aşmaktadır. Fakat kapitalist tekellerin yaygın eğitim ile toplumsal tüm güçlerin zihin dünyasını şekillendirmek istemelerinin iki nedeninin altını çizmek gereklidir. İlk neden sistemi üst sınıfların çıkarı doğrultusunda işleyen bir makine şeklinde dizayn etmeyi amaçlamasıdır. Ve bu makinedeki her parçanın rolünü bilmesi ve bu rolünü oynayabilmesi için eğitim görmesi şarttır. Vasıfız işçiden mühendise, fabrika işçisinden kamu emekçisine toplumun tüm kesimler i kendi mesleği için en azından standart okuryazarlık bilgisine sahip olmalıdır, bu sistemde. Zaten egemen güçler bu eğitim sürecinin kârlarını artırdığını gördükçe her yere okullar açmışlar ve zorunlu eğitim sistemini kapitalist ilerlemenin en önemli şartı olarak ele almışlardır. Yoksa egemenler bilgiyi tekellerinde tutmaya her zaman dikkat ederler. Kapitalist sistemde eğitimin yegâne amacı insanları sistemin işlevli bir dişlisi haline getirmektir. Sistem insanların bilgili olmasını değil, sistem çıkarına çalışabilmesi için bir şeyler bilmesini istemektedir. Devlet okullarındaki eğitimin bunun ötesinde çok bir anlamı yoktur. Bu nedenle ulus devlet sisteminde eğitim yorumlamaya ya da bilgi arayışına değil, ezbere dayalıdır.
Yaygın eğitimin ikinci temel nedeni ulus devletin neredeyse dini konumundaki milliyetçiliktir. Tek tipleştirme ve sahte kutsallıklar yaratma üzerinden tanımlanan üstün bir ulusun özünü oluşturduğu milliyetçilik, ırkçılığı her zaman içinde barındırdığı gibi aynı zamanda farklı olana düşmanlığı yani şovenizmi topluma yayar. Yüceleştirilen ve devletin temeli olduğu sürülen milliyetçilik, egemen sınıfların sömürü sisteminin en önemli örtüsü konumundadır. Milliyetçiliğin topluma yayılmasının ve farklılıkları eritmenin temel yöntemi yaygın eğitimdir. Kapitalist tekelci güçlerin yaygın eğitim sistemini esas almalarında milliyetçilik zehrinin topluma enjekte etme isteği belirleyici bir rol oynamaktadır. Ulus devletin insanlığa karşı işlediği en büyük suçlardan biri olan asimilasyon da bu eğitim sistemi sayesinde gerçekleştirilmiştir. Yüzlerce halk, binlerce dil bu sistem çerçevesinde ortadan kalkmıştır. İnsanlara bilim öğretiyorum iddiasıyla insanlar makineleştirildiği gibi aynı zamanda kendi özlerinden uzaklaştırılmıştır. İşte Türk devletinin kapitalist moderniteden kopyaladığı eğitim sisteminin cevheri bu olmaktadır.
Kürt Halkına Eğitimle Yapılan İlk Saldırı: Aşiret Mektepleri
Osmanlı Devleti 18. yüzyıl boyunca Avrupa devletleri karşısında hem ekonomik hem de askeri olarak sürekli gerilemiştir. Bu durum Osmanlı yönetici sınıfını bir arayışa sokmuştur. Egemen sınıflar, kapitalist dönem öncesi şekillenmiş olan imparatorluğun varlığını korumasının tek yollunun kapitalist sisteme eklemlenme olacağı sonucuna varmışlardır. Osmanlı Devleti 19.yy. başından itibaren kapitalist modernitenin kurumlarını kopyalamaya başlamıştır. Kapitalist merkezi devletlerden bire bir alınan kurumlarda öncelik ordu ve eğitime verilmiştir. Bu temelde sınırlı sayıda da olsa “modern” okullar açılmıştır. Ordunun örgütlendirilmesi ve silahlandırılması da yenilenmeye çalışılmıştır.
“Batılılaşma” denen politikaların özü devlet sisteminde yapılan bu değişimlerdir. Tekelci güçler arasında tartışılan ve ayrılıklara yol açan nokta sadece bu politikaların nasıl hayata geçeceğidir. Kendini Osmanlıcı veya İslamcı olarak adlandıran zihniyetlerde bu ortak amacı paylaşırlar. İtirazları yönteme ilişkindir. Bu açıdan Türk devletinin politikaları iktidar ve anlayış değişimlere rağmen Osmanlı’dan itibaren son 200 yılda bir süreklilik arz eder. Bu sürekliliğin temel göstergesi de sürekli devletin bekası için tehlike olarak gördükleri Kürt varlığını ortadan kaldırma amacıdır.
Osmanlı Devleti kapitalist modernitenin kapsamına girdikçe Kürt halkına öncellikle Kürdistan’ın özerkliğini ortadan kaldırarak, saldırmaya başlamıştır. 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren gelişen bu saldırılara karşı direniş öncellikle Kürt aşiretlerinin öncülüğünde gelişmiştir. Bu isyanlar türlü hile ve zorla bastırılsa bile Kürt halkının direniş gücünü devlete göstermiştir. Osmanlı Devletini bu direnişi kırmak için asimilasyon politikalarını devreye koymuştur. Kürt halkının toplumsallığını dağıtıp yönetilen konumuna sokabilmek için tüm araçlar kullanılmaya başlanmıştır.
Zorla bastırmanın yeterli olmadığı görülünce ideolojik saldırılar katliam politikalarıyla beraber yürütülmeye başlanmıştır. Kürt halkının öncüsüz bırakılması için 19.yy. sonlarına doğru iki kritik adım beraber atılmıştır. İlki 1890 yılında kurulan Hamidiye Alaylarıdır. Bu askeri oluşum, Kürt aşiretlerini Ermeni halkı tehdit gösterilerek Osmanlı devletinin resmi olarak silahlandırılması ile meydana gelmiştir. Fakat esas amacının bu olmadığı bilinmelidir. Asıl amaç bu yöntemle beli başlı Kürt aşiretlerini devlete sadık birer hançer haline getirmektir. Zaten günümüzdeki koruculuk sistemine benzer olan bu alaylar en çok Kürt halkına zarar vermiştir. Hem iç sorunları derinleştirmiş hem de devlet bağlı işbirlikçi bir kesimi Kürt halkı içinde palazlandırmıştır.
İkinci ve konumuz açısından önemli olan adım, 1892 yılında Aşiret Mektebi sisteminin oluşturulmasıdır. İstanbul’da kurulan bu “modern” okula Kürt ve Arap halkının önde gelen aşiretlerinin çocukları alınmıştır. Her ne kadar Arap halkından öğrenciler de bu okula alınsa bile bu hamle ile hedeflenen esasta Kürt halkıdır. Kürt halkının geleneksel medreseleri dışında eğitim gören istisna dışında ilk mensupları bu okula giden kişiler olmuştur. Kürt halkının önde gelen bireylerinin beyinlerinin ele geçirilmesi ve bu kişilerin Kürt toplumsallığından uzaklaştırılması amacı Kürtlere modern bilimler öğretilecek propagandası ile gizlenmeye çalışılmıştır. Bu okulda okuyan öğrenciler Avrupa okullarına da gönderilmiştir. Bu gençlerin zihin dünyasında olumlu Türk devleti algısının oluşabilmesi için tüm imkânlar seferber edilmiştir.
Bu okullardaki eğitimin Kürt halkının tümden inkârı üzerine değil, daha çok “İslamcılık” görünümlü bir ideoloji üzerine kurulmuş olması, asimilasyonu hedeflemediği anlamına gelmez. Zihin işgalinin ve beyaz soykırımın ilk saldırısı olan bu okulla hedeflenen, Kürt aristokrasisinde cılızda olsa gelişen Kürtlük bilincini ortadan kaldırmaktır. Osmanlı gibi(Osmanlı’nın Türk’e dönmesi çok uzun sürmeyecektir.) düşünen, yaşayan ve konuşan aynı zamanda kapitalist moderniteye özenen bir Kürt kesimini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Nitekim bu okulda okuyan kişilerin çoğu halkından kopup devletin hizmetkârları haline gelmiştir. Aşiret Mektebinin 16 yıl içinde kapanmış ve az sayıda kişinin bu okullarda okumuş olmasına rağmen Kürt işbirlikçi sınıfının kurumsallaşmasında çok önemli bir etki yaratmıştır. Aynı zamanda neredeyse çeyrek asırlık(1890-1910) bir dönem Kürtlüğe dair kültürel ve edebi çalışmaların dibe vurmasında da Aşiret Mektebinin belirgin bir etkisi vardır.
Devam Edecek…
Kendal BAGOK