HABER MERKEZİ
Kürt Halkına Eğitimle Yapılan İlk Saldırı: Aşiret Mektepleri
Osmanlı Devleti 18. yüzyıl boyunca Avrupa devletleri karşısında hem ekonomik hem de askeri olarak sürekli gerilemiştir. Bu durum Osmanlı yönetici sınıfını bir arayışa sokmuştur. Egemen sınıflar, kapitalist dönem öncesi şekillenmiş olan imparatorluğun varlığını korumasının tek yollunun kapitalist sisteme eklemlenme olacağı sonucuna varmışlardır. Osmanlı Devleti 19.yy. başından itibaren kapitalist modernitenin kurumlarını kopyalamaya başlamıştır. Kapitalist merkezi devletlerden bire bir alınan kurumlarda öncelik ordu ve eğitime verilmiştir. Bu temelde sınırlı sayıda da olsa “modern” okullar açılmıştır. Ordunun örgütlendirilmesi ve silahlandırılması da yenilenmeye çalışılmıştır.
“Batılılaşma” denen politikaların özü devlet sisteminde yapılan bu değişimlerdir. Tekelci güçler arasında tartışılan ve ayrılıklara yol açan nokta sadece bu politikaların nasıl hayata geçeceğidir. Kendini Osmanlıcı veya İslamcı olarak adlandıran zihniyetlerde bu ortak amacı paylaşırlar. İtirazları yönteme ilişkindir. Bu açıdan Türk devletinin politikaları iktidar ve anlayış değişimlere rağmen Osmanlı’dan itibaren son 200 yılda bir süreklilik arz eder. Bu sürekliliğin temel göstergesi de sürekli devletin bekası için tehlike olarak gördükleri Kürt varlığını ortadan kaldırma amacıdır.
Osmanlı Devleti kapitalist modernitenin kapsamına girdikçe Kürt halkına öncellikle Kürdistan’ın özerkliğini ortadan kaldırarak, saldırmaya başlamıştır. 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren gelişen bu saldırılara karşı direniş öncellikle Kürt aşiretlerinin öncülüğünde gelişmiştir. Bu isyanlar türlü hile ve zorla bastırılsa bile Kürt halkının direniş gücünü devlete göstermiştir. Osmanlı Devletini bu direnişi kırmak için asimilasyon politikalarını devreye koymuştur. Kürt halkının toplumsallığını dağıtıp yönetilen konumuna sokabilmek için tüm araçlar kullanılmaya başlanmıştır.
Zorla bastırmanın yeterli olmadığı görülünce ideolojik saldırılar katliam politikalarıyla beraber yürütülmeye başlanmıştır. Kürt halkının öncüsüz bırakılması için 19.yy. sonlarına doğru iki kritik adım beraber atılmıştır. İlki 1890 yılında kurulan Hamidiye Alaylarıdır. Bu askeri oluşum, Kürt aşiretlerini Ermeni halkı tehdit gösterilerek Osmanlı devletinin resmi olarak silahlandırılması ile meydana gelmiştir. Fakat esas amacının bu olmadığı bilinmelidir. Asıl amaç bu yöntemle beli başlı Kürt aşiretlerini devlete sadık birer hançer haline getirmektir. Zaten günümüzdeki koruculuk sistemine benzer olan bu alaylar en çok Kürt halkına zarar vermiştir. Hem iç sorunları derinleştirmiş hem de devlet bağlı işbirlikçi bir kesimi Kürt halkı içinde palazlandırmıştır.
İkinci ve konumuz açısından önemli olan adım, 1892 yılında Aşiret Mektebi sisteminin oluşturulmasıdır. İstanbul’da kurulan bu “modern” okula Kürt ve Arap halkının önde gelen aşiretlerinin çocukları alınmıştır. Her ne kadar Arap halkından öğrenciler de bu okula alınsa bile bu hamle ile hedeflenen esasta Kürt halkıdır. Kürt halkının geleneksel medreseleri dışında eğitim gören istisna dışında ilk mensupları bu okula giden kişiler olmuştur. Kürt halkının önde gelen bireylerinin beyinlerinin ele geçirilmesi ve bu kişilerin Kürt toplumsallığından uzaklaştırılması amacı Kürtlere modern bilimler öğretilecek propagandası ile gizlenmeye çalışılmıştır. Bu okulda okuyan öğrenciler Avrupa okullarına da gönderilmiştir. Bu gençlerin zihin dünyasında olumlu Türk devleti algısının oluşabilmesi için tüm imkânlar seferber edilmiştir.
Bu okullardaki eğitimin Kürt halkının tümden inkârı üzerine değil, daha çok “İslamcılık” görünümlü bir ideoloji üzerine kurulmuş olması, asimilasyonu hedeflemediği anlamına gelmez. Zihin işgalinin ve beyaz soykırımın ilk saldırısı olan bu okulla hedeflenen, Kürt aristokrasisinde cılızda olsa gelişen Kürtlük bilincini ortadan kaldırmaktır. Osmanlı gibi(Osmanlı’nın Türk’e dönmesi çok uzun sürmeyecektir.) düşünen, yaşayan ve konuşan aynı zamanda kapitalist moderniteye özenen bir Kürt kesimini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Nitekim bu okulda okuyan kişilerin çoğu halkından kopup devletin hizmetkârları haline gelmiştir. Aşiret Mektebinin 16 yıl içinde kapanmış ve az sayıda kişinin bu okullarda okumuş olmasına rağmen Kürt işbirlikçi sınıfının kurumsallaşmasında çok önemli bir etki yaratmıştır. Aynı zamanda neredeyse çeyrek asırlık(1890-1910) bir dönem Kürtlüğe dair kültürel ve edebi çalışmaların dibe vurmasında da Aşiret Mektebinin belirgin bir etkisi vardır.
TC’nin Kuruluş Döneminde Kürtlere Yönelik Eğitim Politikaları
Türk Faşizminin kurucu örgütlenmesi olan İttihat ve Terakki Partisinin iktidarı ile birlikte doğrudan Kürtlere yönelik eğitim kurumları açılmamış olsa da aynı politikalar derinleştirilerek sürdürülmeye devam edilmiştir. Önderliğimiz bu durumu şu şekilde dile getirmektedir:
“İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, yani Beyaz Türk faşizminin çıkış dönemindeki Kürt hareketine yönelik devlet politikaları, Hamidiye Alaylarında ifadesini bulan Kürt politikasının derinleştirilmesi ve çok yönlü kurumlaşmalarla pekiştirilmesidir. Hamidiye Alayları varlığını korudu. Kürt işbirlikçi elitinin çocukları ve gençleri Aşiret Mektepleri yerine resmi okullara daha çok sayıda alındılar.”
Osmanlı’nın yıkılışı ve TC’nin kuruluşu arası dönemde yaşanan kaosun bitmesinin ardından Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi ve soykırımın gerçekleşmesi için devlet harekete geçmiştir. Ulus devlet formuna göre kendini tekrardan örgütleyen Türk Devleti, Kürt varlığını ortadan kaldırma üzerinden şekillenmiştir. Kapitalist sistemin Ortadoğu’daki temel dayanağı olarak kurgulanan TC’nin hem Kürt varlığını ortadan kaldırıp hem de Türk milliyetçiliğini Türk halkının zihnine kazıyabilmesi için eğitime büyük önem vermesi kaçınılmazdı. Fakat Kürt soykırımı için eğitime olan ihtiyacı çok daha kritikti. 1925 tarihinde tekrardan başlayan soykırım saldırıları, Kürt halkının hem fiziki hem de zihinsel varlığını ortadan kaldırmayı amaçlamaktaydı.
Kürt soykırımının anayasası durumunda olan ve sürekli geçerli olacağı önemle vurgulanan “Şark Islahat Planı” Türk devletinin Kürt halkına karşı nasıl bir eğitim politikasını izleyeceğini de ifade etmektedir. Planda Kürdistan’ın belli başlı şehirlerinde kız meslek okullarının açılmasını, bunun bölgenin Türkleştirilmesi için çok önemli olduğu açıklıkla ifade edilir. Anadilinden ortadan kaldırılması için önce kadınların Kürtçeden uzaklaştırılması planlanmıştır. Faşist uygulamalarda dünyada örneği olmayan Kürtçe yasağı ile birlikte eğitimle Türkleştirmenin tamamlanması öngörülmektedir.
Beyaz Türk faşizmi kuruluş döneminde içinde Kürt kelimesi bile geçmeyen hayali bir tarih anlayışı ile Türk milliyetçiliğini kurumsallaştırdı. Bu anlayışa göre tarihteki tüm diller Türkçeden tüm gelişmelerde Türklerden kaynaklanıyordu. Sözde bilimsel teoriler bile geliştirildi. “Güneş Dil Teorisi” ve “Türk Tarih Tezi” gibi abartılı isimlere sahip bu teoriler ırkçı hezeyanlardan ibaretti. Okullara alınan Kürtlere bilim diye bunlar öğretilirken, Türk halkının da tarihsel gerçeklerle bağı koparıldı.
Fakat bu dönemde Kürdistan’da Türk devlet okulları yaygınlaşmadı. “Modern” okullar her ne kadar Türkiye’de de sayıca fazla artmasa da Kürdistan’da bu oran çok düşüktü. Keza soykırımcı zihniyet öncellikle fiziki imhayı gündemine almıştı. Katliamlardan sonra Kürdistan’a Türkler yerleştirilirken, önemli sayıda Kürt aşireti de Türkiye’ye göçertildi. Asimilasyon ağırlıklı olarak bu yöntemle gerçekleştirilmek istendi. Örneğin Dersim’e yapılan soykırım saldırıları “Devlet Dersim’e okul ve yol götürecek” şeklinde ifade edilse de götürülen zehirli gazlarla soykırım ve soykırımdan arta kalan çocukların Türk ailelere verilmesi oldu.
Kürdistan’da okulların açılmasını önerenlere TC’nin ilk Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın verdiği cevap bu dönemin mantığını anlatmaktadır. “Bölgede okul açılmamalı, biz cahil Kürtlerle zor başa çıkıyoruz, bir de okula gitseler hiç başa çıkamayız.” Katliamla sonuç alamaya çalışan ve kendi rejiminin faşist eğitim sistemini bile Kürtlere çok gören bir zihniyet söz konusudur. 1925-1938 yılları arasında Kürt halkına yönelik il il, ilçe ilçe yapılan soykırım saldırıları yüzbinlerce ölüme neden olmuştur. Kuşkusuz buna karşı Kürt halkı her fırsat da şanlı bir direniş göstermiştir. Bu dönemde Kürtlerin sadece bazı şehirlerinde okullar açılırken yaygın bir eğitim politikası uygulanmamıştır. Kürtlerin varlığını koruma refleksinin de bu dönemde henüz diri olduğunu ve kendi Kürtlüğünü inkâr etme durumundan çok uzak olduğunu da belirtmemiz gerekir. Kürtlerin önde gelenlerinin çocukları sadece okula gidiyor oluyor ve toplumun zihni işgali bu kesim üzerinden yapılıyordu.
Devam Edecek…
Kendal BAGOK