HABER MERKEZİ- ÖZGÜR BİREY YERİNE DEVLETE GÖRE BİREY
“Okul sistemi kapitalist modernist sistemin yaratım fabrikalarıdır. Burada sistemin yaşam tarzının insanları şekillendirilir. Bu da iyi bir meslek, aile, bireyci yaşama göre şekillenmedir. Özgür irade yerine devlete göre birey yaratılır. Bireyci, tüketici, bencil, empati yapamayan sadece kendini düşünen insan tipidir bu. Çocuklar ve gençler, kızlar üzerinde yıkıcı etkisi olan bu eğitim biçimi kendine güvensiz, bütünü ile sisteme bağlı, sorgulamayan bir kişilik yapısı şekillendirilir. Cinsiyetçilik egemenlikli zihniyetin ve yaşam tarzının köşe taşını oluşturur. Kapitalist modernist sistemin en uç faşist yansıması Türkiye de pratikleştirilmektedir.
Faşist AKP’nin parti olarak iktidar koltuğuna oturduğu süreç, 12 Eylül darbesi ile belirlenen hedeflere ulaşılması açısından önemli bir noktaya ulaşıldığının da göstergesi olmuştur. O zamana kadar siyasal, askeri ve ideolojik olarak olduğu kadar, kültürel açıdan da toplumun yeniden şekillendirilmesinde önemli bir mesafe kat edilmiştir. 12 Eylül’le birlikte şekillendirilmeye çalışılan yeni bir nesil ortaya çıkarılmış ve toplum yaşamı üzerinde etkili hale gelinmiştir. Bu önemli bir husustur. Çünkü o zamana kadar, belirli toplumsal değerler üzerinden biçim kazanan bir neslin yerini, tamamen toplum mühendisliği çerçevesinde yetiştirilen bir nesil almaya başlamıştır beğeniler, ilgiler, alışkanlıklar, istekler, siyasal tercihler vb. buna göre biçim kazanır hale gelmiştir.
Bunun sosyolojik açıdan da dikkatle ele alınması gerekmektedir. Özellikle kapitalist modernite ile birlikte pozitivist bilimlere dayanılarak, topluma karşı geliştirilen politikalar hesaba katıldığında bunun ne kadar gerekli olduğu anlaşılacaktır. Unutulmamalı ki, kapitalist modernite toplum üzerindeki egemenliğini sadece askeri ve bürokratik zor aygıtlarına dayanarak kurmamaktadır geliştirdiği pazar ilişkisi, alışkanlıklar, davranış biçimleri ve kabul ettirişler de burada rol sahibi kılınmışlardır. Bu şekilde bir biçimiyle sömürü ve egemenliği topluma “benimseterek bunu gerçekleştirmektedir. Bunu sağlarken de başta ideolojik ve kültürel araçlar olmak üzere, birçok yol ve yöntemi kullanmaktan geri kalmamışlardır. Bu konu da ilk sınıflı/egemenlikli uygarlıktan bu yana büyük bir deney ve birikimin sahibi haline gelmişlerdir. Sümer rahiplerinin sömürü ve egemenliği nasıl topluma benimsettikleri hatırlandığında bu çok net bir şekilde anlaşılacaktır.
Faşist AKP iktidarı döneminde de aynı yol takip edilmiştir. Egemenlikli, sınıflı, devletli uygarlık esas alınmıştır. Türkiye’de 12 Eylül’le birlikte uygulamaya konulan politikalar devralınarak varlık gösterilmiştir. Bunun içinde son derece elverişli koşullarda hareket edilmiştir. Bastırılmış ve buna göre yeniden biçimlendirilmeye çalışılan bir toplum üzerinde iktidar olunmuştur. Zihniyet ve düşünsel alanda toplumsal direnç noktalarının zayıflatılmış olmasından yararlanılmıştır. 12 Eylül ve sonraki süreçlerde toplumun zihin ve düşünce gücü üzerinde kurulan baskı ve kırılmayı, kendileri için bir fırsat olarak görmüşlerdir. Adeta ortamı kendileri için boş bulmuşlardır. Doğan bu boşluğu ideolojik ve örgütsel oluşumları ile doldurmak istemişlerdir. Sadece bununla da kalınmayarak iktidar olmanın avantajlarını da kullanarak toplum içerisinde kendisine dayanaklar oluşturmaya başlamışlardır. Bu konuda, daha fazla büyümek ve güç haline gelmek isteyen orta sınıflara ait kesimler içerisinde de karşılık görmüşlerdir.
Toplumda tam bir tüketim kültürü ve para kazanma hırsının geliştirilmesine paralel olarak da yeni bir zihniyet inşasına girişilmiştir. Bu çerçevede Türk-İslam sentezi ile kapitalist modernitenin pozitivist paradigması harmanlanarak topluma sunulmuştur. Öyle ki, giyimde, kuşam da, yaşamda hangi kültüre ait olduğu belli olmayan ucube bir şekilleniş ortaya çıkarılmıştır. Kendileri için farklı yaşam alanları yaratılmaya başlanılmışlardır. İslami- giyim altında son derece garip bir moda, İslami- modern yaşam adı altında da son derece ucube bir yaşam biçimi ortaya çıkarılmıştır. İslami ibadet biçimleri, ritüelleri Hac ziyaretleri, Namaz kılışlar ve İftarlar vb. leri bile, İslami olmaktan çıkarılmış, tam bir gösteri, ticari, istismar ve tüketim aracı haline getirilmişlerdir. Bunlara TV’lerde yayınlanan dizi filmleri eşlik etmiştir. Bu dizi filmleriyle de topluma yeni(?!) bir yaşam tarzı kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bunu da topluma çekici kılmaya çalışmışlardır. Bunu gerçekleştirirken de özel olarak eğitilmiş ve görevlendirilmiş kişileri, eğitim sistemini, medyayı, reklam şirketlerini ve sözde düşünce kuruluşlarını etkili bir şekilde kullanmışlardır.
Böylece harekete geçirdiği değişik araçları da kullanarak toplumu meydana getiren temel yapı taşlarına karşı saldırıya geçmişlerdir. Bu şekilde adeta toplumun genleriyle oynanmıştır. Yeni alışkanlıklar, refleksler, düşünceler, davranışlar vb geliştirilerek toplum yeniden inşa edilmek istenilmiştir. Bunu yaparken de toplumu belleksiz hale getirmeyi, her şeyi kendileriyle başlatmayı ve çıkarlarına uygun olmayanı da yok saymayı esas almışlardır.
KÖKLERİNDEN KOPARILMIŞ KÜLTÜR
Aslında buna Kültürün gerçek anlamıyla karşılaştırıldığında toplumun kaynaklarından, köklerinden koparılmaya başlatılma ya da kültürsüzlük süreci demek daha doğru olmaktadır. Bunun da gerçekleştirilmeye çalışılan Toplum Kırımın ne kadar tehlikeli bir boyuta vardırılmış olduğu anlamına geldiği açıktır.
Türk özel savaş rejiminin Toplum Kırım biçimini aldığı ve özelliklede AKP hükümetleri sürecinde yaratılmaya çalışılan toplum inşası sürecinde Kültür tamamıyla kendi gerçekliğinden uzak kılınmış, her şey yapay hale gelmeye başlamıştır. Kavram olarak bile kültür gerçek anlamı dışında algılanır bir hal almıştır. Kavram olarak anlamı daraltılmıştır. Toplumun belleğinde de buna göre yer edinmeye başlamıştır. Bu çerçevede de genel olarak gelenek, görenek, alışkanlık, hal ve davranışlar, vb. olduğuna dair yapılan tanımlamaları söz konusu olmaktadır. Bu şekilde, kültürün bir anla, dönemle sınırlı tutmanın olanaksızlığı, toplumun dününü, bugünü ve geleceğe uzanan yönlerini temsil ettiği, toplumun maddi ve manevi alanda kendisini var etmesi ve bunun bir birikime dayanmış olduğu gerçekliği unutturulmak istenilmektedir.
Türkiye’de Faşist şef Erdoğan’ın iktidarı ile birlikte Devlet yapısının bütünüyle Türk-İslam sentezi temelinde değiştirilmeye çalışıldığını artık herkes bilmektedir. Kemalizm bile Türkiye’de şekli bir hale gelmiştir.”