HABER MERKEZİ
Peki Ne Yapmalı? ve Nereden Başlamalı? Farklılıkların kendiliklerini koruyarak bir arada yaşaması ve yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasına uygun bir çözüm üzerinde duran, sadece Kürtler için değil geliştirdiği dünya görüşüyle sadece Kürt halk önderi olarak tanımlanmasının haksızlık olduğunu düşündüğüm Önder APO’nun görüş ve formüllerinin ufuk açıcı olduğunu düşünüyorum. Kürt özgürlük hareketinin ağır bedellerle eşikten döndürdüğü Kürt bilinci yoğun eylemsel ve politik mücadeleyle tekrardan ivme kazanan ve ağır bedellerle uyanmış bilinç kurumsallaşmazsa yani süreklileştirecek ve koruyacak bir inşa gerçekliğine kavuşturulmazsa hem devletlerin baskı politikaları hem de kapitalist modernitenin hakimiyeti altında olan teknolojik gelişme varlığı ispatlanmış Kürt gerçekliğini tekrardan riske edecektir. Oluşan zihniyetin diliyle bütünleşmesi için ise Kürtçe bir yaşam diline dönmek zorundadır. Burada kast edilen sadece günlük ev içi veya sosyal ortamdaki diyaloglar değildir. Bu konuda yararlı olacağını düşündüğüm Önder APO’nun 5’inci savunmasından bir alıntıyı eklemek isterim; ‘1’inci büyük doğuş, evrensel devrimci ideolojiden ulusal toplum kendiliğinin zihnen doğuşunu ifade eder. İlke olarak Kürtlük esas alınmakta, fakat ortada nasıl bir Kürtlüğün olduğu yoğun tartışılmaktadır. (…) 2005 ve sonrası yılların farkı, oluştan yeni özde kimlikleşme, kalıcı varlık halini alma ve özgür yaşamda ısrardan kaynaklanmaktadır. Yani doğuş, oluş gibi çok sancılı bir süreçten sonra, başarılı geçen bu doğuşun aynı hassasiyetler temelinde öz savunmalı olması, varlığını özgürce ifade etmesi farklılaşarak yaşaması gündemdedir. Sorunlar artık doğuş oluş sorunları değil, büyüme, korunma, farklılaşmadan kaynaklanan öz kimlik ve özgür yaşam sorunlarıdır. Zihnen doğuş yerini bedensel doğuşa oradan bedenin farklı organlarına dönüşmeye bırakmaktadır.’ Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere uyanmış bilinç kendi kurumlaşmasını ekonomiden tutalım sanata, savunmadan tutalım eğitime, sağlıktan tutalım spora kadar kendi öz örgütlülüğü içinde dili korumak ve geliştirmek mümkündür. Evet, Kürtçe ekonomide kullanılmalı, evet örgün eğitimde kullanılmalı, evet sağlıkta kullanılmalı kısacası toplumsal yaşama dair ne varsa kullanılmalı ama sömürgecisinin kurumlarında değil! Nasıl ki bir iklimin çiçeği başka iklimlerde yaşayamazsa bir toplumun dili de kendi kurumlaşmaları dışında başka kurumlaşmalarda yaşayamaz. Yukarıda saydığımız sebeplerden kaynaklı bu sosyolojik açıdan da mümkün değil. Dolayısıyla Kürtçe mücadele ve inşa gerçekliği içinde ele alınmalı ve korunmalı.
Yanılmıyorsam yeni yaşam gazetesinde bir köşe yazısında şeyh Sait isyanı sonrası istiklal mahkemelerinde yaşanan trajik bir olay anlatılmıştı: “Bir gün mahkemeye kara yağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler. Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir ‘Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına..’ Hemen o gece çocuğu götürüp astılar.” Bu örneği niye verdim son zamanlarda dil üzerinden ülkemizin kuzeyinde gelişen ve aslında pek anlamlı bulmadığım Kürtçenin politikleştirilmesine dönük kendi Kürt cenahımızdan yapılan tartışmalara kısaca da olsa değinmek istediğimden bu örneği verdim. Sosyolojik açıdan kültürel Kürtlük ve politik Kürtlük tanımlamaları bir yere kadar anlaşılırdır, ancak bu ayrışım ulusal bilinç ve inşasında bir tehlike olarak da ele almak lazım. Nasıl ki dilden kopuk bir politik bilinci eleştiriyorsak hafızadan kopuk bir dil mücadelesi de aynı şekilde anlamsızdır. Küçük kazanımların bile büyük bedellerle elde edildiği bir halk gerçekliği varken ve sömürgeci devletlerin bu konudaki hem acımasız hem ince politikaları varken ve yaşam alanı tanımıyorken Kürtçeyi sadece kültürel haklar ve hiçbir politik statüsü olmadan aile ve sosyal yaşam ilişki içerisinde kullanımını yayarak(bunlarda çok değerli olmakla birlikte)koruyabileceğini sanmak tam bir politik astigmatlıktır. Kürtçe küreselleşen dünya karşısında zorlanmıyor, Kürtçe bizzat sömürgesi altında yaşadıkları devletlerin baskıcı politikaları karşısında zorlanıyor ve doğaldır ki bu konudaki mücadele ve çabalar , yaşadığı sömürge gerçekliğinden kaynaklı politik olmak zorundadır ve hatta Kürtçenin sadece politikleştirilmesi değil bir direniş diline eylem diline dönüştürülmesi gerekiyor.
Son olarak yukardaki paragrafla ilişkili olarak, Kürtçe sadece kullanılmadığında ölmez, hafızasını kaybettiğinde de ölür. Kürtçe, Türkçe bilmediği için boynuna idam ipi geçirilen genci unuttuğumuz gün ölür! Kürtçe, kemikleri üzerine 45 tl lik fatura yapıştırılmış posta kutusuna yerleştirilerek annesinin kucağına oturtulmuş AGİT’i unuttuğumuzda ölür! Ve Kürtçe, öz-yönetim talepleri ile direndiği için bodrumlarda yakılan gençleri unuttuğumuz gün ölür! Kürtçe 200 yıllık politik mücadele ve ödenen acı bedelleri unuttuğumuz gün ölür!
Barin Bakur