HABER MERKEZİ
Özsavunma ve özgürlük birbiriyle iç içe geçmiş hayati olgulardır. Bir yerde özgürlük varsa öze saygı vardır ve öz varlığını sürdürebiliyor demektir. Ancak bir yerde öze saldırı varsa orada öz başkalaşıma uğratılmakta, sahteleştirilmekte, hakaret ve saldırı altına alınmış olmaktadır. Bu özgürlüğün elinden alınmış olması anlamına gelmektedir. Orada özü yani özgürlüğü savunmak hayati bir konu olarak devreye girer. Hiçbir varlığın özüne yani özgürlüğüne saldırıyı kabullenmesi, benimsemesi ve onunla yaşamayı kabul etmesi düşünülemez. O yüzden özsavunma hem kadın, hem toplum için özünü yani özgürlüğünü koruma ve onu yaşatma mücadelesi olmaktadır. Bunun yakıcılığını Kürt kadınları ve halkının ne düzeyde yaşadığı bu gün vermekte olduğu mücadele de görülmektedir. Mücadelenin ortaya çıkardığı gelişmelerin bölge kadınları ve halkı başta olmak üzere evrensel alanda yarattığı etki ise inkar edilemez bir hakikattir. Kürt kadınlarının ortaya koyduğu bu öncülük ise yüzyılın en çarpıcı ve stratejik gelişmesi olmak kadar geleceğimize yön verecek bir belirleyicilik misyonu ve rolünü de üstlenmiş durumdadır.
Özsavunma başta da belirttik öncelikle öze yönelik bir saldırı olduğunu ortaya koyar ve buna karşı öze saygı da onu savunmayı gerektirir. Önderliğimiz öncelikle biz kadınların tarihsel gelişim içerisinde toplumun özgür ve demokratik yaşamını inşa eden güç olarak tanrıçalıktan egemen erkek aklının oyunları ile tarih içerisinde nasıl özünden saptırıldığı ve başkalaşıma uğratıldığını gün yüzüne çıkardı. Önderliğimiz, egemen erkek sistemin ‘önce kadını vurun’ şiarı ile köleleştirilmiş kadın ve onun üzerinden inşa edilmiş köleleştirilmiş toplumu oluşturmak için kurgulanan kapitalist modernite zihniyetini ve yalanlarını deşifre ederek ve gün yüzüne çıkararak işe başladı. Ve buna karşı mücadeleyi ‘önce kadını kurtarma’ şiarı ile kadının öz değerleri, öz saygısı yani özgürlük değerleri ile büyük buluşmasını ifade eden demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmayı geliştirerek ilerletmektedir. Buradan şunu anlıyoruz kadının özüne saldırı öncelikle zihnine saldırı ile başlamıştır. Yani başkalaşıma uğratılmış, sahteleştirilmiş ve bu sahtelikle yaşamaya mahkum kılınmaya çalışılmıştır. O halde kadınlar olarak öncelikle öz zihniyete, öz bilince ulaşma ile özsavunmayı inşa edebileceğimiz açıktır. Ve kadın kimliği doğru tanımlanmadıkça cins olarak kendi sorunlarını çözmesi ve yine toplumun sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Kadının cins olarak özgürleşmesi toplumun özgürleşmesi olmaktadır.
Kapitalist modernite dediğimiz egemen erkek aklının bugün kadınlar ve topluma en büyük saldırı araçlarının başında liberalizm ideolojisi gelmektedir. Beş bin yıllık erkek egemen aklın belki de en büyük icratlarından olmaktadır. Liberal ideoloji de gözle görülür uçluk, karşıtlık yoktur. Egemen ideoloji muazzam bir muğlaklık yaratarak en karşıtını dahi kafa karışıklığı, muğlaklık yaratma temelinde içine alma ve eritmeyi hedefler. Kişi veya toplum bu çarklarda adeta un gibi öğütülür. Bir örnek vermek gerekirse. Eski dönemleri anlatan bir film veya belgeselde işte bir egemen güç vardır, ordusu ile bir halkın üzerine yürür. Kadınlarına tecavüz eder, ganimet olarak alır, köle pazarlarında satar, o halkı katleder, erkeklerini köle olarak çalıştırır, çocuklarını asimle ederek büyütür ve bunları kendi çıkarları için kullanır hale getirir. Böyle bir film veya belgesel izlendiğinde erkek egemen akla, güce, yöntemlerine büyük bir öfke, kin ve intikam ile bakılır. Ancak bu gün kapitalist modernitenin liberal ideolojisi ile bunu kat be kat aşan bir işgal, tecavüz, soykırım, kendi değerlerine sadece ihanet değil, saldırır hale getirilen bir durum yaşanmaktadır. Ancak bu çoğu zaman fark edilmez bile. Bu yüzden şununla işe başlamak gerekir, özsavunma önce neyin ve nasıl kaybettirildiğini anlamak ile başlar. Diğer bir örnek ise bir kurbağa kaynar suya konduğunda o kurbağa çırpınır ve kurtulmaya çalışır. Ancak bir kurbağa bir suya konur ve derece derece ısısı yükseltilir. O zaman refleksleri yavaş yavaş zayıflatılır ve belki de su daha kaynamadan suyun kaynadığını fark etmeden ölür. Yani liberal ideolojinin yavaş yavaş düşünce, duyguda oluşturduğu uyuşturma, refleksiz kılma ve teslim alma halini iyi anlamak gerekir. Buradan varmak istediğimiz en temel bir konu olarak sistem zihniyetini doğru kavrama ihtiyacı olmaktadır. İşe zihni işgalden kurtarmayla başlamak gerekir.
Tarih boyunca şunu görüyoruz egemen güçler kadınlar, halklara yönelik büyük zulümler, katliamlar, soykırımlar yapmıştır. Ama zihnini işgal edemediği hiçbir yerde kendini sürdürememiştir ve sökülüp atılmıştır. O yüzden egemenler savaşlarla kesin sonuçları almanın mümkün olmadığını görmekte ve zihinleri işgal etme temelinde kendi varlığını ebedi kılmayı arzulamaktadır. Egemenlerin meşruiyetini zihinsel işgale dayandırmaya yönelik çabalarını anlatan uzun bir tarihsel geçmişleri vardır. Ancak bu kendi başına oldukça uzun bir yazı konusu olduğundan burada buna girmeyeceğiz.
Nitekim güncel politika ve uygulamalarına bakarak da tarihsel geçmişini anlamak mümkündür. Egemen güçlerin stratejik hedeflerinden en önemlisi gençlik olmakta bunun içinde genç kadını daha da özel bir biçimde hedeflemektedir. Gençlik tabiatı gereği arayışçı, sorgulayıcı, asi bir ruha sahiptir ve dinamik bir güçtür. Yani öze, özgürleşmeye en yakın güç ve potansiyeldir. Bu haliyle bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve harekete geçmesi halinde toplumun öncü gücüdür. Bunun için egemen güçlerin en büyük hedefi gençlik olmaktadır. Gençliği zihinsel işgali altına alarak, gücü ve potansiyelini çıkar siyasetlerine göre yönlendirme temelinde topluma en ölümcül darbeyi vurmak istemektedir. Eğitim sistemini buna göre düzenlemektedir. Kurumsallaşmasını buna göre geliştirmektedir. Sosyalitesinden, spor, müzik, sanat, edebiyat yani yaşamın her alanında gençliği denetime almaya ve çıkarları uğruna yönlendirdiği bir araç haline getirmeye çalışmaktadır. Gençliğin bir kesimini kendisini kurumsallaştırmak için kullanırken bir kesimini de topluma hakimiyet amaçları için yönlendirir. Devletinin hizmetinde, topluma hayırsız, vefasız bir gençliği hedefler. İşte bunun için gençliğin zihnine, kişiliğine, arayışlarına, enerjisine, ahlakına egemen olmayı ve kendi çıkarları temelinde yönlendirmeyi ve kullanmayı esas alır. Bu konuda aldığı sonuçlar da azımsanmayacak düzeydedir. Ancak gençliği merkeze aldığı tüm saldırılara rağmen tarih boyunca ve günümüzde gençlik gibi hayatın en arayışçı, dinamik, akışkan, enerjik döneminde bunu başarmak öyle kolay olmamıştır.
İşte geçmiş dünya devrim tarihlerine baktığımızda tüm devrimlerin öncülüğünü gençliğin yaptığını görmekteyiz. Egemen sistemin tüm saldırılarına rağmen gençlik özgürlük ve demokrasinin öncü neferleri olmaktadırlar. Yani egemen sistemin ezeli ve ebedi olmadığı ve olamayacağını en fazla da gençlik duruşuna bakarak değerlendirmek mümkündür.
Kapitalist modernite güçlerinin özelde gençleri hedefleyen sistem içselleştirme saldırılarına tarihte ki en güçlü cevap Önderliğimiz tarafından verilmektedir. Önderliğimiz 45 yıllık özgürlük mücadelemizin özünü gençlik ruhuna oturtmuştur, Ve bunu ‘’genç başladık, genç başaracağız’ sözleri ile şiarlaştırmıştır. Bu özgürlük mücadelesinin genç olma, genç kalma ve genç yaşama felsefesi olarak somutlaşmasını ifade etmektedir. Özgürlük gençlik, gençlik özgürlük olmalıdır. O yüzden gençlik öze saygıyı ve özü savunmayı özgür yaşam felsefesi ve mücadelesi olarak görmeli ve pratikleştirmelidir.
Demek ki öze yani özgürlüğe saygı onu savunmaktan geçer ve genç olmanın yaştan önce en temel kıstası bu olmaktadır. Dikkat edersek sistem yaşı genç ama ruhu tükenmiş insan yaratmaya çalışıyor. Bir gençliğin tüm değerleri ellerinden alınırsa o ruhen yaşlandırılmış ve tükenmiş olmaktadır. Bir gençlik kendine ait olma ve değerlerine sahip çıkmaya, onu savunmaya geçtiği andan itibaren gençlik ruhunu koruyabiliyor ve yaşatabiliyor. Yani gençlik yaşla ilgili yönleri olsa da gençliğin asli yanı hakikatle yaşam tutkusu ve mücadelesi olmaktadır.
Şimdi burada da bir örnekle bunu açabiliriz. Gerek Türkiye devleti ve ordusuna karşı gelişen direnişte, gerek daiş ile mücadele ve ona karşı kazanılan zaferde kendini savunan kadının, toplumun ve ülkenin savunması olduğu hakikati 21. Yüzyılın en büyük kazanımlarından biri olarak tarihe mal olmuştur. Bu hakikat egemen güçlerin zihinsel kodlarına vurulmuş en stratejik ve büyük darbelerden olmaktadır. Elbette sistemin bunu hazmetmeyeceği, büyük bir öfke ile saldıracağı açıktır. Ve bu konuda hedef kitle gençlik özelde de genç kadın olmaktadır. Biz tarihsel geçmişine çok fazla girmeden özelde son on yıllık uygulamalara baktığımızda bunu çok bariz görmekteyiz.
Özelde de Türk devletinin eliyle gerek Kürdistan ve gerekse Türkiye metrepollerinde genç kadına yönelik son on yıllık saldırılara odaklandığımızda düşmanın kendini savunan kadından ne kadar büyük bir korku içinde olduğunu görüyoruz. Son on yılda genç kadını düşünme, sorgulama, arayışçılıktan uzaklaştırma ve yozlaştırma amaçlı adeta bir seferberlik içerisine girmiştir. Günübirlik düşünce, duygu ve güdüselliği şahlandırmakta ve bununla genç kadınları kişiliksizleştirmeyi hedeflemektedir. Bilinci yönlendirilen insanın, irade yani kişilik sahibi olması beklenemez. O yüzden her türlü kullanıma açık hale getirilir. Bu gün özelde de genç kadınların kültürel, ahlaki çöküntü içine çekilmeye çalışılmasının amacını bu konuda net anlamak gerekir. Öz bilincini oluşturamayan öz saygısını oluşturamaz o yüzden öz savunmasını da yapamaz. Çünkü insan tarihsel geçmişi, güncel ve gelecek düşüncesi olan bütünlüklü bir varlıktır. Tarihinden, köklerinden koparırsan hafızasızlaştırmış olursun. Tarihsiz olmak hafızasız olmaktır.
Bir insan düşünün kafasına yediği bir darbe ile hafıza kaybı yaşamış olsun. Anne, baba, kardeş, akrabalarını tanımaz hale gelir yani kendisini tanımaz, kim olduğunu bilmez hale gelir. O yüzden ona ne yalan söylenirse doğru kabul eder, tabi olur, o yalanla yaşar ve hatta çevresini de o yalanla yaşatmaya çalışır. Bu yalanı ne zaman anlar, hafızası geri gelmeye başlayınca. Şimdi bir Kürt kızı tarihsel bilincinden kopuk olsun, kimlik, dil, kültür, ülke bilinci olmasın o zaman egemen erkek zihniyeti ve onun soykırımcı, sömürgeci güçleri onu tüm bu değerlerin dışında ve hatta bu değerlerin tam tersi bir konumda tutar hatta değerlerine karşıt hale getirir ve kullanır. Ne zaman bu yalanı fark eder kendi öz bilincini yani kimliğini, kişiliğini, dilini, kültürünün farkına vardığı ve bu temelde toplumsallığını oluşturduğu anda bunu fark eder ve bu yalancı, zalim sisteme karşı durur. İşte bu yüzden öncelikle öz savunma yalanla, zulümle yaşamayı kabul etmeme, ona boyun eğmeme ve ona karşı mücadele etme tutumu olmaktadır.
Bu anlamda başta Kürt kadınları olmak üzere tüm halklardan genç kadınlarımızın öncelikle yalanla yani kapitalist modernite ile yaşamama tutumu ve buna karşı mücadelesi ÖZSAVUNMA BİLİNCİ, ÖZE YANİ ÖZGÜRLÜĞE SAYGI olacaktır. Genç kadınların sistemin zihniyeti, kirli oyunlarına karşı bilinçlenmeleri, tüm kadınların, toplumun yaşadığı sorunlara duyarlı, ilgili ve sorumlu yaklaşarak çözümünde kendi öncülük misyonlarını tanımlamaları ve buna göre çözümü oluşturacak pratikleşme içerisinde olmaları büyük önem taşımaktadır.
Önderliğimiz 21. Yy kadın özgürlük çizgisinde kazanılacağını ifade etti. Genç kadınların bu tarihi görev ve sorumluluklarını Sara’lardan, Beritan, Zilan, Arin, Awesta’lara uzanan mirasın gücü ile ÖZSAVUNMA çizgisinde başarıya taşıyacaklarına inanıyor ve sevgiyle selamlıyorum.
Kawende Herekol
Kaynak/Komalên Jinên Ciwan