Özsavunma Nedir?
Öncelikle Öcalan’a ve Kuzey Suriye/Rojava Federasyonu’ndaki uygulamaya dayalı olarak özsavunma konseptini nasıl anladığımı ortaya koymak istiyorum.
Kuzey Suriye/Rojava Federasyonu’nda halkın öz savunma görevini üstlenen farklı güçler var. Tümü genel toplumsal örgütlenmenin yanı sıra özgün örgütlenen kadın güçlerine de sahip: HPC Jin/HPC, Kadın Asayişi/Asayiş ve YPJ/YPG. HPC Jin (ParastinaJin)/HPC; komünlere bağlı savunma meclislerinin yürütücü gücü olup öncelikle mahallelerdeki savunmadan sorumludur. Kadın Asayişi/Asayiş; özgürleştirilmiş şehir ve köylerin savunmasından sorumlu. YPJ/YPG; özgürleştirilmiş bölgelerin dış hatlarının savunulmasından sorumlu.
‘Klasik’ anlamda savunma için görevlendirilen güçler bunlardır. Ancak öz savunma konseptine dayalı olarak, ideolojik ve örgütsel zeminde, Rojava ve Kuzey Suriye devriminin ataerkil karşıtı ideal ve hedeflerinin savunulması için çalışma yürüten bazı farklı güçlere değinmek istiyorum: Jineolojî Akademisi ve Kongreya Star.
Kongreya Star; kadın özgürlüğü için çalışan bütün örgütlü güçlerin çatı örgütüdür. Kongreya Star’ı savunma gücü olarak saymamın nedeni, örgütleme gücünü simgelemesidir. Örgütleme derken kastedilen, kolektif bilincin geliştirilmesi ve ortak bir şekilde geliştirilen bu bilincin hayata geçirilmesi için kolektif bir güçtür. Kongreya Star, kadınların bir araya geldiği, ortak güçlerinin farkına varabildiği, paylaşılan sorunların görünürlük kazandığı, sorunlarının çözümü için ortak tartışabildiği ahlaki-politik toplumun alanların yaratıyor. Her seferinde bu alanların çokluğu ve çeşitliliği karşısında hayranlık duyuyorum. Her şehirde, her köyde, çok farklı zihniyetlerin hakim olduğu her yerde, yapıcı ve pozitif mücadelesi ile bir enerjinin hissedildiği alanlar yaratılıyor. En azından kendini özgürleşmiş sanan küresel kuzeyde- kadınların siyasi durum, ortak tarih ve güncel sorunları ortak bir şekilde tartışmak için bu kadar bir araya geldiği başka bir yer tanımıyorum.
Jineolojî Akademisi; demografya, etik-estetik, ekonomi, eğitim, sağlık, başta olmak üzere sosyal bilimler alanında kadın bakış açısıyla müdahalede bulunuyor. Jineolojî, kadınların tarihi, tarihsel toplumların yaşam tarzları, ataerkilliğin gelişimi, günümüz kadın ve toplumların durumunu inceliyor. Aynı zamanda özgür bir toplumda özgür ortak yaşamın nasıl olabileceğine dair yaklaşımları araştırıyor. Öcalan’ın özgür eş yaşamı, ataerkil ailenin adım adım aşılması, cinsiyetçilik ve rol modellerinin aşılmasına ilişkin önerilerini derinleştiriyor ve ekonomi, siyaset, tarih, demografya, ekoloji, eğitim, sağlık, etik ve estetik alanında ataerkil karşıtı temel biçimler geliştirmeye çalışıyor. İnşa edilmiş cins kimlikleri derin bir sorgulamaya tabi tutup, belirli rol modelleri analiz ediyor ve özgür bireye nasıl ulaşılabileceğine dair bilgi topluyor. Kadınların kendini tanımasını sağlayacak olanaklar arıyor. Özgürlük nedir? Yaşamın anlamı nedir? Nasıl bir toplumda yaşıyoruz? Onurum nedir? Ne istiyorum? Ataerkil karşıtı bir özgürlük savaşı nasıl olmalı?
Bütün bu sorgulamaların sonucu kendi sistemine, alternatifine, şiddet sarmalından ve Ortadoğu hatta bütün dünyadaki kaostan çıkış yoluna sahip bir güç ortaya çıktı. Kuzey Suriye/Rojava Federasyonu’nda bu yeni sistem yaşanıyor ve savunuluyor. Savunma, savunduğu toplum ve ütopya olmadan düşünülemez. Ve ütopya da, yani özgür bir toplumun inşası, onu savunan güçler olmadan düşünülemez. Çünkü Suriye, Rojava, Bakur, Ortadoğu’da kendini gösteren, barış içindeki toplum ile pasifize olmuş toplum arasındaki farktır. Pasifize edilmiş, iradesiz kılınmış, itaatkar bir toplum, içinde yaşadığı baskıcı sistemi artık sorgulamadığı için, o toplumla mücadele etmek gerekmez. Toplumların kendini gelişmiş ve ilerlemeci algıladığı küresel kuzeydeki mevcut durum budur. Pasifize edilmiş insanlar, ne için yaşadıklarını artık bilmiyorlar. Gördüklerini engelleyebilecek herhangi bir araca sahip olmadıklarını bildiklerinden artık haber bülteni izlemeyen insanlar. İşini kaybetme korkusuyla ‘gönüllü’ olarak hastayken bile işe sürüklenen insanlar. Kariyeri engellediği için çocuk doğurmak istemeyen insanlar. Fırtına nedeniyle işe bir saat geciktiklerinden dolayı birbirinin boğazına yapışan insanlar. Çok fazla insanın aynı sorunu yaşadığını fark edemeyecek kadar sürekli olarak kendileriyle ilgilenen insanlar. Ne kendine ne de başkasına artık inanmayan, güvenmeyen insanlar. Birbirinden korkan insanlar. Dünyanın bozulmuşluğunu öylece kabullenmiş insanlar. Bize, bunun barış olduğu yalanı yutturulmak isteniyor.
Rojava ve Kuzey Suriye’de kendine inanan, yaşamın değerini ve kendi onurunu bilen insanların nasıl bir güç geliştirebileceği her seferinde yeniden gözler önüne seriliyor. Bu insanlar nasıl yaşamak istedikleri konusunda bir fikre ve başlayabilecekleri bir noktaya sahipler. Benim için, bu güç hakkındaki bilgi veya farkındalık, özsavunmanın gerçek özüdür. Bakur’da devlet doktrinine uymayan bir toplumun iradesine ne kadar hızlı ve acımasız saldırılar düzenlenebildiğini görebiliyoruz. Ve tam da bu nedenden ötürü fiziki savunmaya da ihtiyaç var. Yoksa hemen söndürülecekse yaşam onurumuza yeniden kavuşmamız ne işe yarar? Bütün gücümüzle siyasi çözümler için mücadele yürütsek de, kapitalizmin ve devletin temelinde yatan zihniyetin şiddetçiliğini unutmamalıyız ve her zaman şiddetin yeniden yükseltilmesine hazır olmalıyız. Küresel kuzeyde yaşayanlar olarak da günümüz kapitalist ulus-devletlerimizin vahşi tarihleri, özellikle de ‘cadıların’ küresel düzeyde imha edilmesi ve o cadıların bilgisi olmadan varlık kazanamayacağını bilmeliyiz.
Bugünkü ‘barışçı’ yaşamımız bunun üzerine kurulmuştur ve bakış açımızı küresel düzeyde genişletirsek kapitalist devlet sistemindeki yaşam için, yerinden etme, talan ve savaşın hala gerekli koşullar oluşturduğunu görürüz. Pek tabii bir şekilde şiddetsizlik hakkında konuştuğumuzda, bu gerçeği unutmamalıyız.
Bakur ve Kuzey Suriye/Rojava örneklerinde görüldüğü gibi, fiziki ve zihinsel öz sa- vunma arasında bağ vardır. Şimdi tekrar fiziki olarak da savaşan savunma güçleri Parastina Jin, Asayiş ve YPJ’ye dönebilirim. Neyi savunduklarını, dolayısıyla ne için savaştıklarını, yani Abdullah Öcalan tarafından önerilen ve Jineolojî tarafından derinleştirilen özgür toplumun temellerini biliyorlar. Günlük olarak buna nasıl ulaşabileceklerini sorguluyorlar. Aslında aşmak istedikleri yöntemleri hala kullanmak zorundalar. Silahı mümkün oldukça nasıl asgari düzeyde kullanabileceklerini tartışıyorlar. Başkalarına karşı egemenliği devralmadan devrimci güç olmanın ne anlama geldiğini tartışıyorlar. Devrimci kişilikler olarak, onları daha fazla özgürlük, sevgi ve güzelliğe götürecek yolu topluma açma sanatı üzerine konuşuyorlar. Devrimci kişiliğin temel özelliklerini, paylaşılan devrimci değerleri, bu değerlere birlikte ve toplumla paylaşım içinde nasıl yakınlaşabileceklerini tartışıyorlar. Öz savunma bu temelde yaşamın bütün alanlarında gerçekleşmelidir.
Yvonne Heine