Kemal Söbe’nin kaleminden:
HABER MERKEZİ- Devletli sınıflı sistemlerin toplumsal bir öze sahip olmadığı, toplum üzerinde iktidar kurma ve saltanat sürdürme odaklı olduğu bir gerçektir. İktidar olmayı ve egemenlik sürdürmeyi hedefleyen bir aygıttan topluma hizmet etme gibi bir beklenti içinde olmak, esasen devlet denilen aygıtın kulu olmaktır. Özgücünü ve toplumsal kimliğini kaybetmiş her bireyde bu durumu derinliğine görüyoruz. Özellikle kapitalizmde korkunç bir bireysellik ve egoizm var. Toplumsallığın kırıntısı bile yoktur denebilir. Bireyde, herşeye, kaba maddiyata ve iktidar olmaya dayalı zihniyet şekillenmesi, insani duygu ve değerlerin olmaması toplumsallığın toz haline getirilmesiyle, bitirilmesiyle ilgilidir. Bu durumda, devlete, iktidara ve paraya dayalı insan karşıtı bir sistem insanın içini çürüterek var olmaya devam eder. İnsan sosyal varlık olma gereği bir yönetime ihtiyacı olur ama bunun toplumu ezmeye, sömürmeye, sürüleştirmeye dayalı olması yaşamı zehirlemiş durumda. İnsan iktidara ve paraya, mülke sevdalı oldukça kendi doğallığını kaybetti ve kendi kendine düşman oldu. İnsan, iktidar ve güç olmayla büyüdüğünü sanıyorken aslında küçüldükçe küçülüyor. İktidar olma, maddiyata sevdalı olma, mevki makam sahibi olmak insanı büyütüyor, tam tersi küçültüyor. Burnu havada olmak, gösteriş ve şatafat hastası olmak, makam sahibi olmakla adam olunacağını düşünmek ne anlama geliyor? Geleneksel kapitalist toplum yaşamında görüyoruz, anneler, babalar, çocuklarına, oğlum oku adam ol, paran olsun, makamın olsun, mülkün olsun ve kendini düşün toplumu boşver derler. Bu zihniyet toplumun iliklerine işlemiş, toplumsal ruhu dağıtmıştır. Kapitalizmin ulus devlet eliyle toplum üzerinde iktidar kurması, kapitalist bireyi şekillenmesiyle oluyor. İliklerine kadar iktidarın ve sermayenin kurbanı olan, içi çürümüş insan, maddiyatçı insan, çevresiyle sadece menfaat eksenli ilişkilenen insan topluma ve toplumsallığa düşman olan insan tipidir. Vicdansız ve duygu iflası yaşamış insan kapitalizmin eseri olan günümüz insan tipi olmaktadır. Kapitalist yönetim ve yaşam ilişkileri bu temelde bu insan tipiyle devamlılığını sağlıyor. Burada, demokrasi ve halkın kendi kendini yönettiği büyük bir yalandır.
Göstermelik seçimler ve periyodik hükümet değişimi toplum üzerinde sermayenin varlığını meşrulaştırma ve kamuoyu desteği yaratmak için kullanılır. Cumhuriyet normalde özgürlük anlamına geliyor ama kapitalizmin en çok kullandığı argüman bu değer olmuştur ve bunun posası çıkarılmıştır. Halk özgürmü ki, Cumhuriyetin varlığından söz ediliyor? Kapitalizm bütün toplumsal değerleri topluma hakim olmak için kullanılmaktadır ve bunuda ulusa ait olduğu iddia edilen ulus devletle, vatanseverlik ve göstermelik demokrasi maskesiyle örtüyor. Burada, toplum büyük bir çıkmaza sürükleniyor ve iktidarın bastonu oluyor. Ve toplum, kendi kendini sözde yönetmiş oluyor. Çünkü ne de olsa, seçimler oluyor, siyasal iktidar değişiyor ve bunun adıda demokrasi ve kendi kendini yönetme oluyor. Oysaki halkın iradesi özyönetimde ve komünal ekonomiyi geliştirmededir. Devlet, tarihsel olarak toplum yaşamına adım adım girdi ve toplumun hakimi ve sahibi oldu. Devlet adeta tanrı olarak kabul ediliyor. Özellikle geri kalmış ülkelerde devlete kulluk yapmak ve devleti yönetenlerin karşısında eğilmek bir kültür halini almıştır. Başka türlü, devlet büyükleri, devlet baba kutsaldır sözleri ne anlama geliyor? Güçlü olanın, olanların, seçkin/elit sınıf haline gelip, toplumsallığı yok edip devlet maskesiyle toplumsal emeği her yönden gasp etme durumu var. Toplumun kendini yönetmesi gibi bir durum yoktur ama böyle gösteriliyor. Toplumsal ruhun bitirildiği koşullarda hangi demokrasi ve kendi kendini yönetme oluyor? Kürdistan’da faşist iktidarın kayyum politikasına demokrasi ve halkın kendi kendini yönetmesi mi diyelim?
Öz yönetimin kurulmasından çekinen iktidar zihniyeti, kayyum siyasetiyle bunun önüne geçmeye çalışıyor. Öz yönetim, toplumun kendine güvenidir, toplumsal ruhun yaşama hâkim olmasıdır. Zaten çalışan ve üreten toplum olduğuna göre, yöneten neden küçük bir finans/bürokrat/asker kliği olsun? Toplum politika yapmayı sevecek. Politika toplumsal sorunları çözme sanatıdır, toplumu kandırma vaatleri değildir. Politika sermayenin eline bırakılırsa, toplumsal özünü kaybeder, bir bürokratik aygıtın kullandığı argümana dönüşür. Sınıflı devletli sistemde politika yalancılık olarak bilinir ve toplum bundan uzak durur ama normal hayatta da bunun etkilerini derinden yaşadığının farkında olmaz. Politikaya ilgi duymazsanız, posası çıkarılmış sermayenin kandırma politikasını yaşarsınız. Oysaki toplumsal politikanın geliştirilmesi toplumun eseri olacaktır. Yaşayacaksak özgür yaşayacağız ya da hiç yaşamayacağız. Kürt halkının ulusal varlığının gerçekleşmesi, toplumsal politikayı ve öz yönetim anlayışını geliştirmiş ve toplumun kendi kendisini yönetmesini çok yönlü imkanları oluşmuştur. Her birey kendisinden bir şeyler katarak, fedakarlıkta yarışarak, üretken olarak toplumsal yaşamı geliştirebiliriz. Özgür insanın, özgür toplumla ve kendi yaşamına hakim olmayla olabileceğini bileceğiz. Toplumsal siyaset toplumsal ekonomi, bütün toplumsal değerler özyönetimde ifadeye kavuşur. Devlet yönetimi, seçkin bir sınıfın toplum üzerindeki iktidarıdır. Bundan dolayı, Önder Apo, ulus devleti ret etmiştir, öz yönetim ve komünal ekonomi paradigmasını geliştirmiştir. Özyönetim, toplumun, kendi yaşamına yön verme sanatıdır, eylemidir, küçük bir finans bürokrat asker kliğinin iktidar olması değildir.
Bazı çevrelerde, özyönetim devlet iktidarı olarak anlaşılıyor. Bu yanlıştır. Özyönetim toplumsal yönetim, toplumunun kendini bütün gücüyle ülke yönetimine kattığı yönetimdir. Önce ciddi bir demokratik sistem kurulur ve bununla özyönetim geliştirilir ve toplumun eğitimi sağlanarak, devletin toplum üzerindeki etkileri kırılır kırılır, ve toplumun bilinçlenmesi ve kendi kendini yönetmesi hayat buldukça, tarihsel olarak toplumun eğitimsizliği üzerine kurulan seçkin elit sınıfın toplum üzerindeki hakimiyeti böylece biter. Özyönetimde toplumsal politikayı öğrenmek, devrimci ölçülere sahip olmak, toplumun genel çıkarlarını ön planda tutmak çok önemlidir. Önce toplum sonra birey ilkesi özyönetimde çok önemlidir. Kurtuluşu sağlanamamış toplumun bireyi, toplumsal yaşam için bir tehlikedir ve her an iktidar olma hastalığına kapılıp toplumun zıttına dönebilir ve toplumsal dokuyu parçalayabilir. Özyönetimde bireyin toplumsal kalmasına büyük önem verilmelidir ve toplumun yaşamına zarar verici tutumlardan uzak durulmalıdır. Benim yaşamım değil, bizim yaşamımız değerlidir ilkesini benimseyeceğiz. İnsan ve bütün canlılar ve doğamız değerlidir. İşte özyönetimde insanın, bütün canlıların ve doğamızın değerli olması ve yüceltilmesi hedefleniyor. Devrimci mücadelenin özü insanı yüceltmek, canlıları sevmek ve doğayı korumaktır. Doğal komün yaşam, günümüzün teknolojisini, insana ve doğaya zarar vermeden kullanarak en güzel hayatı insana armağan etmek Önder Apo’nun en büyük uğraşıdır. Önder Apo’nun başarısı, insana ve doğaya verdiği değerde gizlidir.