BEHDİNAN – Yazılı bir açıklama yapan PAJK Koordinasyonu, açlık grevlerine ilişkin yaptığı açıklamada, Mayıs ayı “devrim şehitlerini” de andı.
Açıklama şu ifadelerle başladı: “Mayıs ayı vesilesiyle büyük devrim şehidimiz Haki Karer şahsında bu ayı direnişin ve halkların kardeşliğinin mücadele zamanı haline getiren Denizleri, İbrahim Kaypakkayaları ve tüm devrim şehitlerini büyük bir saygı ve minnetle anıyoruz. Uğruna savaştıkları özgür yaşamı yaratma sözü veriyoruz.
Önderliğimize karşı TC devletinin ’96 yılında geliştirdiği 6 Mayıs komplosunu bir kez daha nefretle kınarken komplocu devletlerden hesap sorulacaktır diyoruz.”
ULUSLARARASI KURUMLAR SEYİRCİ KALAMAZ!
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, süresiz-dönüşümsüz açlık grevleri, ölüm orucu ve uluslararası güçlerin sessizliğine dikkat çekilen açıklamada şunlar belirtildi:
“Reber Apo üzerindeki tecridin kaldırılması amacıyla Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevi direnişi altı aydır büyük bir irade ve devrimci duruşla zindanlarda, Kürdistan’da ve yurt dışında devam ediyor. Direnişin altıncı ayında 15 PKK ve PAJK’lı tutsak yoldaşımızın ÖLÜM ORUCU eylemine başlaması herkesi büyük bir sorumluluk altına koymuştur. Türk devletinin faşizan politikayla tecritte ısrarı ve şimdiye kadar direnişçileri muhatap almaması, adım atmaması, tersine halkın sahip çıkma eylemlerine saldırması direnişi ÖLÜM ORUCU eylemine vardırmıştır. Başta Türk devleti olmak üzere Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, CPT ve uluslar arası kurumlar yaşanacak olumsuz sonuçlardan sorumludur. Demokratik toplum da, seyirci kalamaz, sesini daha gür çıkarabilmelidir.
İMRALI, ESARET SİSTEMİDİR
yaşam koşullarına aykırı her yönüyle özel dizayn edilmiş İmralı tek kişilik tutukevi, kendi başına hukuk dışı, yasa dışı uygulama olup tecrit ve izolasyon sistemidir. İmralı, kişiye özel yasalarla yönetilen esaret sistemidir. İmralı tecrit sisteminden uluslar arası kurumlar da sorumludur. Önderliğimizin yirmi yıldır insan yaşamına aykırı en sağlıksız şartlarda tutulması ve güvenliğinin tehdit altında olması hem Türk devletinin hem yetkili uluslar arası kurumların suç işlediklerini gösterir. Önderliğimizin aleni hakları gasp edilerek 2015’ten bu yana yeni bir suç eklenmiştir. Önderliğimizin avukat ve aile dahil, dışarıyla tüm iletişiminin kesilmesi insanlık dışı uygulama olup ağır suç işlemekteler. Bu, mutlak tecrit uygulanması asla kabul edilemez. Suçlu olup hukuk dışı davranan AKP iktidarı, CPT ve uluslar arası kurumların hesap vermesi gerekirken, hem tecrit sistemini normalleştirmeleri hem tecride karşı yükselen eylemleri görmezden, duymazdan gelmeleri yeni ölümlere davetiye çıkarma tutumu ve politikasıdır. Bu Kürt halk Önderliği şahsında halkımıza ve halklara soykırım uygulamasıdır.
TECRİT TAHAMMÜL EDİLEMEZ AŞAMADA
Önderliğimiz, yirmi yıllık İmralı sürecinde her türlü uygulamaya rağmen halklar adına çözümü geliştirme yaklaşımından taviz vermedi. AKP iktidarının savaş dayatmalarına, ‘çözüm’ adı altında komplo planlarına karşı sürekli mücadele içinde oldu. Ancak komplo içinde komploya dönüşen görüşme ve diyalog süreçleri, halka ve hareketimize dönük tasfiye, katliam politikaları ve Önderliğin durumunun gün gün ağırlaştırılması ile sonuçlandı. Bu yıllar boyunca devlet İmralı sisteminde her türlü işkenceyi denedi. Önderliğe zehir verildi, defalarca hücre cezasına çarptırıldı, haber alma özgürlüğünden görüşme hakkına kadar tüm hakları gasp edildi. 2015’ten beri ise bu tecrit ağırlaşarak tahammül edilemez aşamaya ulaştı.
FAŞİZM TC TARİHİNİN EN ÜST AŞAMASINA VARDI
Önderliğimize dönük tecrit uygulamaları, Kürt halkına ve Türkiye toplumuna dayatılan bu vahşet, katliam, soykırım ve sömürü politikaları, TC devletinin Kürt politikasından ve özgürlük karşıtlığından kaynaklanmaktadır. AKP-MHP iktidarı sürecinde faşizm TC tarihinin en üst aşamasına varmıştır. Soykırım politikaları, anti-demokratik uygulamalar, faşizan baskılarla toplum tümden teslim alınmaya çalışılmaktadır. Bu faşizme karşı Leyla Güven’in başlattığı eylem Önderlik üzerindeki tecridin kaldırılması kadar halkların, kadınların ve demokratik kesimlerin faşizme karşı onurlu duruşunu temsil etmektedir. Türkiye’de demokratik yaşamın gelişmesi, Kürtlere dayatılan soykırımın son bulması Önderlik üzerindeki tecridin kalkması ile bağlantılıdır. Bu nedenle tecridin sürmesi faşist düzenin sürmesi, demokrasinin engellenmesi, halkların düşmanlaştırılması, ölümlerin çoğalması ve savaşın derinleşmesidir.
BU İRADE DAHA FAZLA SINANMAMALI
Bu büyük direniş eylemleri karşısında TC devletinin, uluslararası kurumların sessizliği, talepler karşısındaki duyarsızlık Önderliğimiz üzerindeki komplo ve tecridin uluslararası niteliğini göstermektedir. Devletin kendi yasalarının gereklerini yerine getirmesi için binlerce insanın bedenini açlığa yatırmasına rağmen Önderliğimizin durumuna hukuki değil siyasi yaklaşıldığını bir kez daha göstermiştir. Bu tutum karşısında açlık grevi eylemlerini ölüm orucuna dönüştüren PKK ve PAJK’lı tutsaklar yaşanan çözümsüzlüğe açılım yaptırmak amacıyla ve kendi kararlarıyla eylemi yeni bir aşamaya tırmandırdılar. Bu irade daha fazla sınanmamalıdır. Önderliğimiz üzerinde gelişen tecrit son bulmalı, en meşru ve hukuki hakları derhal tanınmalıdır.
DİRENİŞ KAZANDIRACAKTIR
Açlık grevindeki binler, ölüm orucuna başlayan direnişçiler ve “direne direne kazanacağız” diyen anaları kimse haklı mücadelelerinden vazgeçiremez. Aylardır sergilenen direniş göstermiştir ki eylemler amacına ulaşana kadar sürdürülecektir. Ölüm orucunun başlamasıyla artık herkesin üzerine düşen, bu direnişte haklının yanında saf tutmak, mücadele etmektir. Kadınlar ve gençlik öncülük misyonunu yerine getirecek, direniş kazandıracaktır.
Önderlik için aylardır büyük bir irade göstererek direnenleri, ölüm orucuna giren yoldaşları, her türlü baskıya rağmen her gün sokakta olan anaları ve direniş mücadelesinde yer alan tüm halkımızı selamlıyor, faşizm yıkılacak, zafer direnenlerin olacaktır diyoruz.”