Bir süredir HDP Amed İl binasının önünde oturan analar özgürlük hareketine katılan evlatlarının geri dönmesi için eylem yapıyorlar. Her halinden Özel Savaş Merkezlerinde planlandığı belli olan bu eylemi faşist Erdoğan da “Analar destan yazıyor.” diyerek selamladı. Bununla da yetinmedi bu anaları on yıllardır devlet tarafından kaybedilmiş, katledilmiş çocukları için eylem yapan “Cumartesi Anneleri” ile kıyaslama yüzsüzlüğünü de gösterdi. Her şey bir yana çocukları HPG’nin elinde esir olan anaları bir kez bile kabul etmeyen ya da onların acısını dindirebilmek için tek bir adım atmayan bu şahsın acıları ağzına alması bile abestir. Faşist bir diktatörün yalancılıkta, pişkinlikte ve insan aklıyla alay etmesinin bir örneği olarak geçen bu tutumunu yaymaya da gayret etti. Başta Bahçeli olmak üzere tüm faşist demagoglar bu konuda tahlil yaptı, ahkâm kesti. Sanat ve sanatçılıkla uzaktan yakından alakası olmayan bir şekilde televizyona çıkmış ya da ekmeğini magazinsel rezaletlerden çıkaran ünlü müsveddeleri da iktidara yaranmanın bu altın fırsatını kaçırmadılar, bu ailelerle görüntü vermeye Amed’e koştular. Öte yandan HDP sözcüleri bu aileleri saygılı bir şekilde barış mücadelesinin bir parçası olmaya ve bu çerçevede eylemlerini doğru yerlere taşımaya davet ettiler.
Çocukları adli meseleler nedeniyle evi terk etmişlerden, kameraların çekiciliğine kapılıp çeşitli nedenlerle oraya koşanlarla beraber iyice mizansen alanına dönen bu girişimi sorgulamak önemini koruyor. Çünkü bu aynı zamanda faşizmin aile gibi analık gibi değerleri nasıl çürütüp tükettiğini de gözler önüne seriyor.
Bu olayı faşizmin kafa bulandırma arayışından bağımsız, orada bulunan ailelerin kendi iradeleriyle başlattıkları bir eylem olarak görmek gaflettir. O ailelerin arasında iyi niyetle oyuna gelenler olabilir. Fakat bu durum, demokratik siyasetin alanını daraltmayı analık olgusuna geliştirdiği saldırıyla gerçekleştirmek istediği gerçeğini gölgelemez. Sadece kayyum saldırıları sonrası gelişen direnişin ardından gelmesi bile bu olayın siyasi saldırı niteliğini üzerinde fazlaca durmaya değmeyecek bir şekilde gösterir. Ama bu etkinlik güncel siyasi saldırılardan daha derin mesajlar barındırmaktadır.
Faşizmin toplumsallığı çarpıtmakta sınır tanımaması doğası gereğidir. Devletin topluma karşı savaşı olan faşizm için iyi, doğru ve güzeli temsil eden her şey düşmandır. Her tür aydınlık ona vurulmuş bir darbedir. Bu nedenle toplumda olumlu olan ne varsa onu ters yüz etmeye, gerçek anlamından koparmaya çalışır. Bu örnekte bu sefer hedeflediği “analık” kavramıdır. Daha birkaç ay önce açlık grevi direnişinde analığın kutsallığını her türlü insanlık dışı saldırıya karşı dünyaya gösteren Kürt analarının duruşuna faşizm bu şekilde cevap vermektedir. Bir yanda 70-80 yaşında bir ana polisin copuna gazına suyuna hakaretine karşın oğlunun, halkının davasını sahiplenmesi var. Diğer tarafta halkına her gün işkence eden, her gün öldüren cellatlardan takdir alan birileri var. “Analık” kavramının uzun uzadıya açmak çok gerekmiyor ama sadece kadının toplumsallığı yeniden üretmesinin temeli olduğu belirtmek yeterlidir. Bu temelde evladı savaşta yer olan her ananın yüreği yanar fakat bu acı ancak toplumsal bilinçle harmanlanırsa anlam kazanır. Peki, bu olayla sergilenen, tanımlanan analık nasıldır? Bencil güdülerle çocuklarını kendi mülkleri olarak gören bu anlayış nasıl bir toplumsallık üretebilir?
Medyalarında bu kişilere mikrofon uzattıkları bir anda aslında tükenmişliğin örneğini de geçenlerde gösterdiler. Bahsettiğimiz örnekte başrolün bir erkek olması şüphesiz tesadüf değil. Ne de olsa erkek zihni güce odaklıdır. Eşi ile gelmiş. Arkasında sıralanmış yüzlerce polis. Bu kişi arkalarında duran devletin çetelerinden gül aldı, sonra mealen şöyle dedi: “Bilsinler ki bizim arkamızda devlet var, güçlüyüz”. Hayran olduğu, kul olduğu devletin dilini öğrenememişti ama kendini güçlü sanıyordu. Devlet büyüktür diyordu. Daha birkaç ay önce analara sokak ortasında el kaldıran polise güveniyor, rahatça HDP’lilere hakaret edebiliyordu. Güçlüydü. Tam o anda arkasından başka bir ana muhtemelen barış analarından biri, partiye girdi. Bir an dönüp ona baktı. Belki adamın söylediklerini duydu. Birinden iğrenmenin resmini o ananın bir saniyelik bakışından daha iyi tarif edebilmek mümkün değil. Bu arada o büyük dediği devletin hali ise ortada. Onun evladı gibi binler ellerinde sadece yürekleri ve iradeleri ile tüm saldırılarını kırk yıldır boşa çıkardı, hala da çıkarıyor. Sadece bu tablo bile toplumsal bir tepki olarak gösterilmeye çalışılan bu olayın toplumsallığa nasıl bir saldırı olduğunu gösteriyor
Bu aileler evlatlarını neye çağırıyorlar? Vaat ettikleri ne? Mesela çocukları özgürce kendi kimliğini yaşayabilecek mi? En basitinden kendi yaşadığı belediyenin başkanını seçebilecek mi? Onların dizinin dibinde nasıl bir yaşam sürecek? Varlığı yok sayılırken aileleri onları neye, nereye çağırıyor? Halkının özgürlük militanı olarak en zor koşullarda mücadele eden evlatlarından ne istiyorlar, tekrar köle olmalarını mı? Zindanlarda yıllarca esaret altında mı kalmalarını? Yoksa bir lokma ekmeği paylaştığı arkadaşlarının kanına girip, ihanet edip devletten takdir almalarını mı?
Başlıkta sorduğumuz soruya dönelim. Bırakalım özgürlük militanlarını yurtsever hiçbir genç böyle bir aile ile yaşamak istemez. Kim devletin aracı olmuş, katillerin merhamet gösterilerine alet olan bir aile ister? Halkına bu denli yabancılaşmış bir aile ile nasıl bir yaşam kurulabilir? Aile hukukuna dayanarak çocuklarını yanlarına isteyen ailelere, evlatları da özgürlük hukukuna dayanarak onlardan en azından düşmanca olmayan bir tutum beklemeleri doğal değil mi? Ailelerinden onları utandıracak bir şeyin parçası olmamalarını beklemeleri hakları değil mi?
Kuşkusuz her yurtsever Kürt genci toplumsallığa bağlı, halkının mücadelesine dâhil olan aileleri olsun isterler. Ailelerindeki yanılgıyı yaratanın da Türk devleti olduğunu bilirler. Bu nedenle öfkelerini de esas suçlu olan devlete yöneltirler. Çok küçük bir kesimi, çeşitli yollarla bu tarz bir eyleme yönlendiren devletin bu oyunu da kısa zamanda çökecektir. Çünkü zaten özgürlük hareketinde mücadele eden on binlerce gencin ailelerinin büyük bir çoğunluğu evlatlarıyla da onların mücadeleleri ile haklı olarak gurur duyuyor.
Kendal BAGOK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi