Nereden geldiğimizi, nasıl bir duruma sokulduğumuzu anlarsak nasıl olmamız gerektiğini düşünebilir ve neler yapabileceğimizi kararlaştırırsak, göreceğiz ki yaşam denilen ölümden beter.
Ulaşacaksak kendi insanlığımıza ve toprakla karışmış özgür kimliğimize, bunun sınırlı bir nefes alış-verişinin bile ne kadar değerli olduğunu mutlaka takdir etmek zorundayız. Bundan da öte büyük bir minnettarlıkla başta şehirler olmak üzere, bu yıllarda anlamlı bir derinişte bulunan herkesin; büyük Newroz şehidimiz Mazlum Doğan’ın, Zekiyelerin, Rahşan, Ronahi ve Berivanların o büyük şahadetlerinin ve hemen her yıl o kutsal serhıldanlarımızın son ifadesi ’90 yıllarındaki Nusaybin, Lîce, Cîzre, Şirnex, Wan ve giderek bütün Kürdistan kent ve köylerinin o şehitlerini de bu Newroz’un özüne yerleştirirsek, göreceğiz ki yaşamın başka türlü anlaşılması, savaşın başka türlü verilmesi gerekiyor. Bu 25 yıl üzerinde sürekli durulmalı ve dersler çıkarılmalıdır. Varsa insanlık iddiamız ve ana topraklarımızda yaşamaya güç yetirmek, bu yılları kendimizi yeniden gerçekleştirme ve yaratma yılları olarak değerlendirmeliyiz. Yine özlü bir düşünceden tutalım, özgür bir nefes alış-verişe kadar kaybolan ve kaybedilen her şeyi bulma yıllarıdır bu yıllar. Savaşın esasta bunun en son çabası olduğunu da anlayabilmelisiniz.
Biz bugüne boşuna PKK ile başlamadık. Aynı zamanda korkunç bitiş ve karanlığın eşiğindeki zayıf insanımızın son defa kendisine dürüst bir ad verilmesidir.
“Ben dürüst olacağım” sözünü vermesidir. Hiçbir umut işaretinin olmadığı bir dönemde bile –inandırıcı, hiçbir şansı olmasa da- “ben, bu kimlikle, bu söz için yaşayacağım, gerekirse savaşacağım” diyebilmesidir.
O günü şu an bile hatırlıyorum; düşmanın pay tahtından silik, iddiasız ve yutulmakla karşı karşıya olan bir gençlik döneminde sömürgeciliğin, o çekici imkanları ile karşı karşıyayken ve ilgiye değmeyecek kadar geri ve yok olmanın eşiğindeyken tercih yaptım. İmhacı sömürgeciliğin yaşamına “Hayır” dedik. Umutsuz, olanaksız ve belki de imkansız gibi görülen bu özgürlük umuduna başlasak ne olur dedik. Hiçbir kesimin inanmadığı, her şeye anlam verseler de, buna anlam veremeyecekleri bir adımdı. Dünyada ve tarihte eşi belki de yoktur. Biz bu kararı verdik. İki sözcükle olacaksa, ana topraklı, kimlikli yaşam gerçekleşecekse, yaşam özgürlüğü ile olsun dedik. Ve o büyük umut savaşına giriştik.
Bunu tarihi bir hitapla dile getirmek şüphesiz mümkün değil. Bu yirmi beş yılı mümkünse sürekli incelemeye, değerlendirmeye almak, gittikçe daha derinleşen teorisini ortaya çıkarmak kadar, iradesi, siyasetteki ifadesi, geliştirmek istediği yaşam, askerlik iradesi nedir, neyi gerçekleştiriyor? Bütün yönleri ile bir değil, bin daire çizerek daha derin ve giderek yükselen bir biçimde bu yılları anlayabilmek, bu yıllarla büyüyebilmek ve bu yıllarla yeniden yaratılmak gerekiyor. Önderlik gerçeği denilen, PKK gerçeği denilen işte bu.
Sema Yüce; bu değerli kadın militan, 21 Mart Newroz akşamı işbirliği temelinde düşmana sığınan lanetli kişiliğe karşı bir eylem olarak kendini yakmış ve uzun süre mücadele verdikten sonra 17 Haziran günü son nefesini vermiştir. Kahramanca bir eylem. Bu tarihte Fikri Baygeldi yoldaş da, bu arkadaşımızın anısına aynı türden bir eylem düzenleyerek sahip çıkmıştır. Şüphesiz üzerinde yoğunlaşılması, mutlak bazı dersler çıkarılması gereken eylemlerdir. Öz iradeleriyle kendini ateşte yıkama gücünü ve güçsüzlüğünü, temizliğini ve kirliliğini ateşle ayrıştırma, netleştirme olarak da değerlendirebiliriz.
Sema’yı biz de tanıdık.
Alanımızda belli bir eğitim almıştı. Sanıyorum o zamanlar ismi de Serhıldan’dı ve sürekli serhıldan ruhunu yaşıyordu. Boyun eğmez, başkaldıran ve gittikçe kendisini anlamlılaştırmak isteyen bir kişilik olduğu kesin. Kapsamlı birçok mektubun ve değerlendirmenin sahibi.
Bütün yaptıklarım, onların anısına biraz yanıt olmak. Şehide saygılı olmayı bilmek gerekiyor, doğru bir saygı duruşuna geçmeliyiz. İşte, bu şehidimizin anısına vereceğim en keskin yanıt; çok dikkatli, duyarlı davranmaktır. Bir militanın yüce anısına bağlı olmak için ne gerekiyorsa o ilgilendirir beni.
Sema: “Zilan’ın eylemine sadece özü ile değil, biçimi itibariyle cevap olmak isterdim” biçim derken pratik yaşam, savaşım noktasında diyor. Fakat zindan koşullarında bu mümkün değil yani “zindan olmasaydı taktikte savaşta zafer, yaşamda özgürlük” bunu denerdim, yani “böyle bir eylemim olmadan da ben bunun gereklerini özgür savaş, yaşam koşullarında yapmayı da çok isterdim” diyor. Sema arkadaş; kendi içinde yoğun hem kadın cinsi savaşını, hem sınıf savaşını yaşatmış bir yoldaş. Belki eylemine karar vermeden önce, düşünsel ve ruhsal hazırlığını önceden yapmış ve tamamlamıştır. Halka hitabı var. Emekçi Anadolu halklarına hitabı var. Hepsi çok değerli ve bir manifesto gibi insanlığa da var, herkese var, en son kadın yoldaşlara mesajı vardır.
Fikri Baygeldi yoldaşı da bir kez daha anmayı görev biliyorum. Bu arkadaşımız, Sema Yüce yoldaşın anısına anında cevap vermiştir. “Benim de komutanımdır” diyor. Anıya bağlılığın çok seçkin bir örneğini göstermiştir, anı anına yanıt olmuştur. Bu, büyük cesaret ve fedakarlık ister. Büyük bir saygıyla anıyoruz.
Fikri Baygeldi arkadaş; eylemiyle komutanlaşan Kürt kadınının sade bir askeri olmaktadır. Şimdi burada tabi anlam derinliği var. Büyüklük burada öyle hemen bir günde hisse kapılarak eyleme geçmemiş. Aydın bir kişilik. Fazla sınıf sorunu, yani maddi zorluklardan ötürü de katılmamış. Son derece inancın ve bilimsel bir ilkenin gereği olarak katılmış. Ve pratikleşmeyi gerçekleştirmiş. Hayli farklı biri ve daha çok da bizim çözmeye çalıştığımız insan olmayı bilmiş “erkek kişiliğindeki eksiklik çok” diyor. Çözümlediğimiz Amed kişiliği temelinde böyle kahramanlık eylemi ile tamamlamayı hem düşünmesi hem onu muazzam hazırlıkla pratikleştirmesi gerçekten destansıdır. Nereden bakılırsa bakılsın, erkek de Fikri Baygeldi’yi hem çok değer veriyor, hem de çok seviyor. Dikkat edilirse sevgi aşk sözcüklerini çok değerli anlamda kullanmıştır. Ve bu kadın yoldaşları da çok incelemiş ve onları özümsemiştir. Öyle cahil birisi değildir. Ulusallık derecesinde görüyor ve bağlanıyor. İşte bizim özlediğimiz bağlılık bu temeldedir. Bunu saflarımızda acaba ne kadar uyguluyorlar. Bir sürü kadın militan var aslında onları ne kadar inceliyorlar somutta olduğu gibi değerlendiriyorlar. Erkek kişiliklerinin de bu yönlü çok önemli görevleri vardır.
Bu çerçeve temelinde eğer söz konusu olan Zilan kişiliğiyse ve onun en güçlü ardılı Sema Yüce ve kısmen de Fikri Baygeldi yoldaşsa, daha özgü olanı da dile getirmekte gereklilik vardır. Genel ilkeye bu yoldaşların bağlılığı tartışmasızdır ve yüce değerdedir. Yüce kuvvette, cesarette, fedakârlıktadır.
İkincisi; bir kadın militanın anısına, bir erkek kişiliğin nasıl iyi bir asker olabileceğidir. Bundan da çıkarılacak diğer önemli bir sonuç; çoğunuzun şimdiye kadar bir kadına gösteremediğiniz saygıyı, Fikri Baygeldi yoldaşımız mükemmel bir büyüklük biçiminde göstermiştir.
Kendi payıma, gücüm ölçüsünde en başta bir parti militanı, bir ordu savaşçısı olarak, hatta bir doğru komuta kişiliği olarak yaşatmaya, gereklerini daha da egemen kılmaya sadece özen göstermek değil, büyük bir örgüt tecrübesiyle oturtacağım ve bunu her kişide görmek isteyeceğim. Bu temelde bu yoldaşları anacağım. Anılarına yanıt olanı değerli bulacağım, selamlayacağım.
Bu kızların militanlığı için çok şey söylenmiştir. Doğrultusu da verilmiştir, özü de gösterilmiştir. Bu değerlendirmemiz bile sorabileceğiniz bütün sorulara yanıttır.
Her savaş, özellikle bizim gibi çok ağır katliamı durdurma savaşı, militan Sema gibi bir kişiliği gerektirir. Sema gerçeği; aşka, güzelliğe, iddialı kimlik sahibi anlamına geliyor. Büyük özgürlük savaşçısı; erkeğe, aşksızlığa teslim olmamış kadın anlamına geliyor. Bu kişiliği kazanmanın dışında hiçbir şey sizi bu savaşta yürütemez. Savaşın özü bunu gerektiriyor.
Gerçek Gerilla Agittir
İşte, ’85 Newroz’unda gerçekten sevdiğim yoldaşım, arkadaşı olmaktan da en çok hoşlandığım biri olan Agit (Mahsum Korkmaz) bir şey söylüyordu; beraberdik, tartışıyorduk bu Newroz’u, ’85 Newroz’unu kazanmaya çalışıyorduk. Daha sonra ülkede, işte bugünde yakamızı bırakmayan, aşağılık hırsızı, köylü kurnazını, kara yürekli ve yoldaş düşmanını, yine kendini eğitmeyen kadroyu tespit ediyor. Biliyorsunuz, Agit 27’yi 28’e bağlayan Mart ayının şehididir. Agit; “her şeyden önce bu köylü kurnazlığını bu partide yaşatmayacağız; iki, bu kadroların müthiş eğitilmesi gerekiyor. Aksi halde bunlar 15 Ağustos hamlesini yenilgiye götürecekler” diyor.
Dedikleri, kelime kelime doğru ve belki de ihanet onu katletti. Onun birliğindeki adamlar onu hiç anlayamadılar ve ondan sonra savaş bozuldu. O bizim “her şeyi yapabilirler” dediklerimiz, çok kötü gittiler. Ortaya çıkanlar da hırsız. Hala çok acı, kişiliklerinizde yaşayanlar az değil. Komutanlığını, birliğini başarıya değil, kötü ölüme göndermek¸ yaşam olanaklarını yoldaşına vermek değil de, canını alarak kendini yaşatmak, böyle anlayanlar az mı? Bunu tartışmak bile bana ne kadar zor geliyor.
Gerillayı ve orduyu bu hale getirenler, ünlü komutan Zeki’nin yaşam tarzına yatanların yaşam tarzı ne kadar yakışıksız. Dağlar kadar o imkanla buluştuğunda bile bir Agit iradesi olmamak veya bütün şehitlerimizin iradesini böyle çiğnemek. Bu ağır suçunuzdur demeyeceğim, acı gerçeğinizdir. Bırakın, gitmeyin savaşa.
Agit ve Zilan…
Gerçek gerilla Agittir ve onun o güzel duyguları, güzel sözcükleri bizim için emirdir. Zilan’ın da öyle. Altın sözleri bizim için bir emirdir ve zaten iyi yürüdüler. Mühim olan çok zaferli olmaları değil, tek de olsa zaferli olmalarıdır. Bunu egemen kılacağız. Kız da erkek de, delikanlı da bunu egemen kılacak. Başka türlü bu ordu içine girilmez, bu ordunun andı bu iki isimdir. Gücünüz varsa gereklerini yapacaksınız, andı için. Ordu işlerini yapmak istiyorsunuz, bunları artık anlayacaksınız. Sizlere parti işlerini de anlattım.
Mazlum parti demektir. Kemalleri, Hayrileri, Hakileri binlerce büyük şehidi daha vardır. Militan onlardır. Ben onların sözcüsüyüm.
Yarın ne olacağım belli olmaz, ama şimdiye kadar sözcülük yaptım. Ordusu da bu, kadın da Zilan, erkek de Agit. İlk adımlardırlar. Son adımları veya birlikte adımları atacağız. Çok eğitime, teoriye ihtiyaç olduğunu da sanmıyorum. Zihin ve yürek açıklığı, ölçülü adımlar gerekli. Zilan yepyeni bir savaşçıydı. Ne kadar kusursuz kendi eylemini örgütledi. Agit kelime hatası bile yapmadı. İlk gerilla birliğini oluşturmasından, son nefesine kadar güzeldi, anlamlıydı. Gerillanın teorisini de pratiğini de iyi yürütüyordu. Vuruldu diyebilirsini, zayıflıkları da olabilir.
Bir gerilla komutanı kolay ölmemeli. Ama oldu, kalanlar var, askerler var, sözcüler var. Onlar ne güne duruyor? Kalanı tamamlayacaksınız, vasiyet değil, emirdir.
Yirmi beşinci Newroz PKK sözü, ordu sözü kesinlikle doğru anlaşılmalıdır. Kimsenin sözü çiğnetmesine de fırsat verilmemelidir. Bu büyük şahadetlere bağlanış halkımızın gerçekten ciddiye alınmasından daha büyük bir görev düşünülebilir mi?”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan