HABER MERKEZİ – Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
Partimizin kuruluşunun 19. yılını geride bırakırken, 20. kuruluş aşamasında büyük çalışma ve başarılı bir savaşla, bütün halkı ve arkadaş yapısını kutluyoruz.Partinin kuruluş yıldönümleri; tarihi yıl dönümlerdir, savaş yıldönümleridir ve başarı yıldönümleridir. Halk tarihlerinde, parti tarihlerinde bazı yıldönümleri vardır ki, onun öncesi ve sonrası arasında büyük farklar oluyor. Parti‟nin kuruluşundan veya ilanından önce diyebiliriz ki; halkımızın tarihinde bizim için olmayan bir yaşam ve çalışma vardı. Sonuna kadar düşman için olan, sonuna
kadar düşüş olan, dünya halklarından daha geri, daha kötü bir durum söz konusuydu. Parti‟nin kuruluşunu kavrayamazsanız, hiçbir şeyi tanıyamazsınız. Hatta kendinizi bile tanıyamazsınız. PKK‟nin kuruluşu; Kürt olsun mu olmasın mı, Kürt yaşasın mı, yaşamasın mı, Kürt‟e insanca bir yaşam olsun mu, olmasın mı sorularına cevaptır. Bir çok şeyi derinlikli anlamak ve kavramak lazım. Kendini tanımayan birinin, tarihte, ülkede ve toplumda insan olduğunu söylemeye hakkı yoktur. İnsanlıktan bir şey de isteyemez. Bunun için partinin kuruluşu tamamen;
biz insan mıyız değil miyiz? Dünyada bir yerimiz var mı, yok mu? Kendimize bir yer yapma imkanı var mı, yok mu? Hatta yerden önce kendimize bir ad takabilir miyiz? Tüm bunları göz önüne getiriyor. Çalışmasız ve savaşsız insanız diyebilir miyiz?Seni her tarafta düşüren ve sende bir şey bırakmayan bir düşman karşısında, sen yine “Ben insanım, ben yiğidim” dersen, bu bir gaflettir. Bu, sonuna kadar bizde yaşanıyordu. Bizim içimizde, Kürtlük adına düşman hizmetinde olanlar vardı. İnsan şaşırıyor; ihanet neden bu kadar yaşatılıyor? Önceden, siz de bu ihanete bağlıydınız. Önceleri, sizin zemininiz üzerinde bunlar kendilerini büyüttüler. Sizin zemininiz üzerinde bunlar düşmana ulaştılar ve düşmanı yıllarca güçlendirdiler. Burada kusurun büyüğü ihanetin değil, bizimdir. Bilinçsiz bir halk, yanlışı doğruyu birbirinden ayıramayan, her şeyi ucuz ve yüzeysel ele alan bir halk gerçekliğimiz söz konusu. Sonuç itibarıyla yaptığı işi düşman bile yapamıyor. Maalesef bu birincisi. İkincisi; biz kendimizi önceden akıllı sanıyorduk. Kendimizi ne kadar ucuz bir şeye bağladıysak, bir aileye, eve ve bir kabileye, o düzeyde kendimizi çok güçlü görüyorduk. Fakat ortaya çıktı ki; bu düşünce ve yaşam düşmanı güçlendirmedir. Bizim en büyük zayıflığımız bu yönlüdür. Düşman da bundan büyük fayda görüyor. Bizim üzerimizde bu büyük zulmü ve sömürgeciliği uyguluyor. PKK‟den önce yanlış fikir ve dağılmış bir ruh hali vardı, hepinize boğazınıza kadar hakimdi.İnsan, kendisini dürüst itiraf etmezse iflah olmaz. Cahil birisi kendisini bilinçli sanıyorsa, o iflah olmazdır. Çaresiz biri kendisini güçlü sanıyorsa, o iflah olmazdır. Kendisini çaresiz bırakan ve bunu kabul eden daha kötüdür, sonu da tehlikelidir. PKK‟nin çıkışıyla, bir çok soruyu size sordum. Cevabı da sizden isteniyor. Siz şimdi kendinize bakıp utanıyor ve “Bu ne haldir” diyorsunuz. Evet, bunun sebebi düşmandır, fakat çaresizliğiniz de buna bir sebeptir. Ağlamanız da yine kötü durumunuzla bağlantılıdır. Kendisini savunamayan, düşüncesiz olan, „ben kimim, neyim‟ diye sormayan, kendini tanımadan kimseden bir şey isteyemez. Hatta sonu da kötülüğe gider, yanlışa gider. Her zaman bir şey istese de bu, kendini kandırmadır.PKK‟den önce yaşam böyleydi. PKK‟yi her yönüyle derinlikli anlamak ve kavramak lazım. Tanıyamazsanız, nasıl ki bizim arkadaşlarımızın başına bela
olmuşsa, bu yaklaşımlarınız sizin de başınıza bela olacaktır. Biz korumasak halkımız, eski Kürtlükleriyle ve kişilikleriyle düşmanın hizmetine girecekler. Diğer yönüyle bu ihanet zemini altında birbirlerini öldürecekler. İçinizde bundan başka bir şey var mı? Çalışmama ve sağlıksız olma, boğazımıza kadar bizde yaşanılıyor. Bunun bir kader olduğunu söylüyorsunuz. Bunların hepsi yalandır, ahlaksızlıktır, düşkünlüktür ve kendi kendisinin ihanetidir.
PKK kendi ideolojisiyle ve düşüncesiyle bambaşkadır. Yani PKK‟nin çıkışı, PKK‟nin kuruluşu bir kaç kelime düzeyindedir. Bir kaç nokta üzerine düşünme, kavrama ve yeni bir yaşama ulaşmadır. Nedir bu? PKK, içinde bulunduğunuz yaşamı kabul etmiyor. Bunu ne kader görüyor, ne de kendisinin üstünde görüyor. Razı olunan bu yaşamı kötü görüyor. Eğer düşünce buysa, pratik kendiliğinden gelir. Yanlışlığı ve bilinçsizliği kabul etmeyen büyüyebilir.Yüzyıl içinde yaşadığınız bir ulustur. Büyük bir ihanet içindesiniz, bu büyük bir ayıptır. Niçin, biz insan değil miyiz? Dünya halkları nereye ulaşmış, biz hangi düzeyde kalmışız? Bunlar önemli yıllardır. Bu yılları kendine sormayan birini, ben insan kabul edemem. Hiç kusura bakmayın, bazen bunları kendime de soruyorum. Bizim nazarımızda bilinçsizlik ve çaresizlik çok kötüdür. Biz, kendimize gerekçe de bulamayız. Biz neden bu durumdayız? Namussuzluğun ve arsızlığın gerekçesi olamaz. Kötüysen, kendini güçlendireceksin. Düşman karşısındaki çaresizliğini bir sebebe bağlayamazsın. “Neden yürüyemiyorum, neden kendi başıma bela olmuşum” demek de büyük bir namussuzluktur. Kesinlikle bunu görmek gerekiyor. Bunda ısrar edersen, en büyük namussuz
sensin. Bu bir insanlık davasıdır. Birisi size kendinden olumlu bahsetmişse ve durumundan memnunsa, bunu
size söyleyenin kim, ne olduğuna ve bizi ne durumda bıraktığına bakın. Bu konuları şimdiye kadar kendinize sormuyordunuz. Tamam, sizin yaşınız büyüktür, buna saygım var. Fakat bu durumunuzu bir çocuk bile kabul edemez. Bu kadar büyüyorsunuz ve ondan sonra da düşmanın önünüze koyduğu yaşamı bir kader olarak görüyorsunuz. Çaresizler gibi ağlamanız en büyük ayıptır. Biryiğitlik varsa kendi kendinize soracaksınız; bu ne durumdur? Bunu kendinize yakıştırmayacaksınız. Aslında ben de zor durumdayım. Fakat bu benim kişiliğimle ilgili bir darlık değil, bu darlık arkadaşlarımızın ve bir parça da sizindir. Bunlar nasıl çocuklardır ki, bizden yaşam istiyorlar, bir ulus, bir kimlik istiyorlar, ama istedikleri şeylere göre de çalışma yapamıyorlar. Kendilerini insan sanıyorlar, fakat insanlık çalışması yapamıyorlar. Güzel bir yaşam istiyorlar, ancak bu yaşam için bir şey yapmıyorlar. Bu ya ahmaklıktır, ya fesatlıktır ya da yüzeysel bir yaklaşımdır. İnsan bununla kendisini büyütemez. Eğer PKK‟yi anlamak istiyorsanız ve parti çalışmasına değer veriyorsanız, sorduğum bu sorulara kendiniz cevap
vereceksiniz. Başka türlü iflah olamazsınız.Şimdi İslam dinini savunuyorsunuz, keşke İslam dinini tanısaydınız. Keşke Müslüman olsaydınız, Müslümanlığın özünü bazı yönleriyle yakalasaydınız. Sizin elinizde bu da yok! İslam‟da ne kadar olumsuz bir şey varsa, İslamiyet maskesi altında almışsınız. Bu derin bir ihanettir ve bunun sorumlusu da sadece siz değilsiniz. Atalarımızdan beri süregelen bir durumdur. İslamlık bu değildir. Dini ve imanı olan, kendini böyle çaresiz, böyle yorgun, ülkesiz ve özgürlüksüz bırakmaz. İslamiyet‟in çıkışının kendisi, bütün insanlığın yücelişidir. Sonuna kadar büyüklük ve yüceliktir. İslamiyet‟in askeri yönü güçlüdür, İslamiyet devlettir.
Bizde bu tür şeyler var mı, biz neyin askeriyiz, biz neyin devletiyiz? Bu unutulmuş. İslamiyet elbisesini sonradan giymişiz. Başka da bizim fikrimiz kavmiyet fikridir, sosyalizmin fikridir. Fakat bunlar da doğru anlaşılmamıştır.
Sosyalizmin fikriyle bir çok devlet kuruldu, kavmiyet fikriyle bir çok devlet kuruldu. Halkımız içinde bu fikirlere sahip olanlar şimdiye kadar ne yaptılar, hiçbir şey. Burada da her şeyden önce biz kendimizi kandırmışız. Burada
sorumluluk kime aittir? Biz her şeyi düşmana, kadere mi bağlayacağız? Hayır! Düşman, bizde bir hayır bırakmamış, kendisinde de bir hayır bırakmamış. İşte bu noktada Önderliğe saygınız var. Uzun bir yoldan geliyorsunuz. Bizden bir şeyler almak istiyorsunuz. Önderlik nedir? Bu durumlara karşı sizin gibi davranmamaktır. Ot gibisiniz, bu
yaşamdan hiç bir sonuç çıkarmıyorsunuz. Bu düşüştür, gönülden yaptığınız hiçbir şey yok, güzellik ve iyilik adına bir şey yok. Bu durum ise, sonunda kendini inkar etmedir, düşmana hizmet etmedir. İşte ben bu tür şeyleri kabul etmedim ve bunların doğru olmadığını söyledim. Tabi bu, tek başına yetmezdi. Önderlik, çocukluğundan şimdiye kadar kendisi için yaşamadı. Çocukluğumdan itibaren „bu yeterli değil‟ dedim. Peki doğru şey nerededir? Biz kendimizi bu yalandan nasıl çıkardık? Çalışmalarımız, büyük bir sabırla, emekle ve büyük bir araştırmayla, iğne ucuyla kuyu kazar ve bir suya ulaşır gibiydi. Yıllarca buböyleydi. PKK‟den önce kendimi yapılandırmak için tek başıma yirmi yıldan fazla çalışma yürüttüm. Hatta buna on yaşımdan itibaren başladım. Sizin yaşadığınız şeylere karşı savaş açtım. Yapmasaydım ben de sizin gibi olurdum. Şimdi siz kendi durumunuzdan memnun musunuz? Bizim arkadaşlarımız da savaşı güçlendiremiyorlar. Bizim korumamız ve yönetimimiz olmasa yirmi dört saat bile ayakta duramazlar. Siz de şimdi herkesten şikayet ediyorsunuz? Bunlar sizin çocuklarınızdır, neden ağlıyorlar? Onları siz yetiştirdiniz. Neden içlerinden yiğit bir kişi çıkaramıyorsunuz? Ben de insanım, ama bizim bir farkımız var. Nedir o fark? Ben kendimi büyük geliştirmek istedim. Doğrular üzerine beynim çalışacak, dilim çalışacak. Bu herkes için, düşüşü engellemek içindir. Sizin buna saygınızın olması gerekiyor. Eskiden sizin bu temel hususlara saygınızın olmaması gafletten ve fesatlıktan ileri geliyordu. Tekrardan böyle yaparsanız, bu fesatlığınız ve münafıklığınız bizi iflah etmez. Bırakalım içimizdeki gafleti ve yetersizliği, arkadaşlarımız üzerinde büyük bir titizlikle duruyorum. Ölüm kaderdir derseniz, elinizdeki her şey gider. Düşmana karşı durmak için bir çare bulmak zorundasınız. Çareler de çoktur. Biz bunu da ispat ettik. Yokluktan bu duruma geldik. Neden bu imkanlarla kendinizi koruyamıyorsunuz? Benim şu anda en büyük savaşımıma karşı siz diyorsunuz ki; “Biz ölüme de razıyız, bu savaşa da.” Ben de şunu diyorum; siz kendinizi kandırmışsınız, kendi şahsınızda beni de kandırmak istiyorsunuz. Kendiniz düşmüşsünüz, kendi düşürülmüşlüğünüzle beni de düşürmek istiyorsunuz. Üstelik benim silahımla, benim yardımımla. Ben bunu kabul edemem. “Bırak beni, bir gün yaşayayım yeterdir bana, ben savaştım, şerefe de ulaştım, rüyalarımda görmediğim şeyi gördüm, artık bundan sonra ölsem de gam yemem” diyor. Siz, düşmanınıza
vurdunuz mu vurmadınız mı? Şerefli bir yaşamı yakaladınız mı yakalamadınız mı? En temel sorular bunlardır. Siz bunlara cevap veremezseniz, yakanızı bırakmam. Evet eski ağalar gibi sizi sopalarla dövmüyoruz. Fakat bizim siyasetimizin kendisi en büyük vuruştur.Bizim siyasi vuruşumuz sadece düşmana karşı değildir. Biz kendi siyasetimizle düşmana vurduğumuzda, bunu halk adına yapıyoruz. Sonuna kadar düşmanını vuran bir halk yaratmak için bunu terbiye edeceğiz. Siyasi terbiyedir. Halk savaşında buna askeri terbiye diyoruz. Siz bu terbiyeyi alacaksınız. Almazsanız, “Parti çizgisinde dürüst yürüyoruz” diyemezsiniz. “Biz parti çizgisine namuslu ve şereflice bağlıyız” diyorsunuz. Hayır! Kendine bahane arayanlar için bu bir kandırmadır. Ve neden yapamıyorumun bahanesini bulamazsın kendine. Siz insan değil misiniz? Tarihte büyük insanların nasıl çıktığına bakın. Zor bir durumdaysanız ve özgürlük her şeyden önceyse; o zaman ilk başta bu özgürlük savaşınızıyürüteceksiniz. Sizin yemeniz içmeniz özgürlük savaşına bağlıysa, siz kahraman bir savaşçısınız, siz halkın savaşçısısınız. Bunu yapmazsanız sahtekarsınız ve sizin hakkınız ölümdür. Tarih bunları söylüyor. Gerekçe bulmak doğru değildir.
Halk savaşlarında, parti çalışmalarında böyle şeyler olmaz.