HABER MERKEZİ –
Süreci yoğunca, oldukça kapsamlıca işlemeye devam ediyoruz. Şüphesiz çok gerekli olduğu için bu yoğunlukta çok kapsamlı sorular soruldu. Amacı, kendinizi sorgulamaya tabii tutmamızdır. Kendini kandırmış, yanlış temellendirmiş, yanlış büyütmüş; anladıklarıyla uyguladıkları, özüyle biçimi, sözüyle pratiği arasında uçurumlar olan kişiliği sorgulamaksızın, onu açıp, çözüp yeni temellerde hem öze, hem biçime kavuşturmaksızın, devrim gibi ateşli ve en ince bir sanatı başarıyla yürütenleyiz. Perişan hallerinizi gördükçe, daha böyle nedenlerini anlayarak mutlaka bu koşulları zorlayarak sizleri bir çözüm gücüne doğru götürmeyi ben vazgeçilmez görev olarak görüyorum ve bunun için mutlaka vermem gerekir diye kendimi de kapıyorum.
Artık bırakalım bir halkı, onun çok tanınmaz hale getirmiş tarihini ve güncelliğini çözmek, kendinizi böyle bırakırsanız, en ciddi engellerden birisi olacaksınız. Şimdi bunun da hiç bir gerekçeyle savunulur yönü yok. Kendini çözemeyen ne verebilir? Birçok yönüyle yetersizliği dobra dobra üzerinde akan birisi yine amaçlarına uygun neyi verebilir? Şimdi görebildiğimiz, o açığa çıkan gerçeklik, amacı doğrultusunda kendini bırakalım ciddi ve başarılı vermeyi, onu kemirmeyi neredeyse sanat haline getirmiş ve oldukça da kendini kandıran iyi niyetli kişilikler, ortalığı, ortamı kaplamış gidiyor. Ne olursa olsun burada ister vicdani uyanış, ister bir açılım, günümüzde mutlaka halletmemiz gereken sorunlarımıza, görevlerimize cevap oluncaya kadar burada temellendirmemiz ve ortaya çıkarmamız gerekir.
Devrim ha babam usulüyle yönetilecek bir eylem değildir. Bu yöntemleriniz ha babam yöntemlerinden daha zavallıca. Çok dağınıksınız. Ben devrimin etkili bir kaç kişiliğini gerçekten içinizde göremiyorum. Son yıllarda, bu büyük çabalara rağmen sağanaklardan, dolulardan kaçıp PKK çadırı altına yerleşen zavallılara benziyorsunuz. Cüretkâr, göğüs geren, yürüten bir güç haline gelmeniz ve temsil etmeniz pek gözükmüyor. Şu anda Kürt gerçeğinde en çok iddia edilen; bunların pek adam olamayacağı biçiminde bir yargıdır. Halen alemin tereddüdü var. “Eskiden böyle bir şey yok” denilirdi. “Şimdi varlar, fakat sağlıklı kurtulabilecekleri kuşkuludur” diyorlar. Ve bunun da en temel nedeni sizler oluyorsunuz.
Bakın duyarlı insanlar kendini biçimlendirirken alemin ve yakın çevresinin nazarlarını dikkate alırlar. Sizin durumunuz, bana gerçekten sürekli karşı çıktığım bir durumu hatırlatıyor. Çevresini kendine göre ayarlayan, ama hep verdiği bir şekilsizlik, bir yük, ağırlık teşkil eden kişilik durumu. Bırakalım benim temsil ettiğini PKK’nin bunu çekmesini, halk bile çekemez bu kişiliği. Burada verdiğimiz en önemli bir ders de şu: Biz PKK ortamını, hem içimizi, hem yönettiğimiz halkı, böyle zorlayacak kişilere bırakamayız. Şimdi köylü sığlığınızla veya işte, varsa diyelim, biraz daha kendini kurnaz sanan, yarı aydın kentli demagojiyle bu işin altından çıkamaz. Eski hikayeyi yeni kelimelerle süsleyecek, yeni bir hikaye anlattığınızı sanmayalım. Yani devrim hikayelerini anlatacağınızı ve inandıracağınızı sanmayalım. Zorla güzellik olmaz, istediğiniz kadar ince yöntemlerle bu kişiliği PKK’ye dayatarak sonuç almayacağınızı bilmelisiniz.
Bunun için gerekli olanı vurgulayalım; iyi bir öğrenci, iyi bir dinleyen olabilmek, öğrendiğine tutarlı karşılık vermek. Devrimlerin savaş ve ezici yetkisini biliyoruz, bu bizde tam bir felaket olur. Diğeri de en az onun kadar tehlikeli. Yanı eskiden de kölelik arz eden edilgen, bilgisiz, çaresiz davranışlar; görünüşte ne kadar iyi niyetli de olsa, bunların çok tehlikeli bir alçaklık olduğu hiçbirimizin göz ardı etmemesi gerekir.
Öğrenme işini bu kadar savsaklamak anlaşılır gibi değildir. Meşhurdur, tarihin en büyük kılıcı Hz. Ali’nin deyişi var, “bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum.” Öğrenmeye bu kadar bağlı bir insan tarihin kılıcı ünlerini kazanmıştır. Siz her gün öğrenme ile oynuyorsunuz. Nasıl kılıç olacaksınız? Yani; kendinize o en çok yakıştırdığınız komutan, şervan olacaksınız. Bunu çözmemiz lazım.
Toplumdan kaçtım, PKK’ye yol açtım. Beni PKK’den kaçmaya zorluyorsunuz. Kaçtığım toplum gibi bir topluluk oluşturup, beni bir kez daha kaçırtmak. Tabii ben kaçamam. Ben yeni bir parti içinde parti oluştururum. Bütün anlayışlarınıza -tecrübem de vardır- gerekirse günde bir parti yaratarak karşılık vereceğim. Sizin partiyi sizin başınıza çalacağım. Bunu yapıyorum da. Bu tabii sizi moral bozukluğuna, hayal kırıklığına uğratıyor. Ama unutmayın ki, karşınızda bir parti ustası var. Bunu sağlayabilecek güçtedir. Nerdeyse herkesin kendine göre particikleri var, elbette ki başlarına yıkılacaktır. Sıkılmayın, nedeni sizsiniz. Benim partimin halkın temel hayati çıkarlarına cevap veren bir parti olduğu doğrudur. Zaten ben şu anda halk içinde fazla tartışılmadığım gibi, değerimi koruyorum, geliştirdikçe geliştiriyorum. Parti içinde de istediğim davranış özgürlüğünü, onun eğitimini, örgütlenmesini, eylemini yürütüyorum. Fakat sizler benim kadar rahat değilsiniz. Burada suç kendinizindir. Hangi partide olduğunuzu bilmeniz gerekir.
Benim tespit ettiğim diğer bir husus; çok ataerkil olduğu kadar, çok düzenden kalma oldukça ruhsal ve zihinsel bazı hastalıklarınızı yaşama cüretkârlığını gösteriyorsunuz. Ki, bu inat, keyfilik dediğiniz çok etkili olan, hele yetkiye kavuştu mu daha da kendini dayatan, farklı bir anlayış oluyor. Üst boyutta sorgulama pratiklerimiz bunu daha da netleştiriyor. Bunun kolay olmadığı, yani kendi partileşmesinin anlamlı bir partileşme olmayacağını iyi gösteriyor. Gücünüz varsa, benim partiye gelin. Yani ben kendi partimi savunuyorum ve gönüllüdür, size katılım çağrım. İşinize gelmiyorsa gerçekten hoşça ve boşça yerinizde kalmanızdan da oldukça razıyım. Bir yükten de kurtulmuş olunur. Ama her gün partimizin içinde yeni particikler kurmak akıllılık değildir. Eğer gerçekten partimizde partileşmek istiyorsanız, tepeden tırnağa bu yöntemlerinizi, bu tarzlarınızı, bu yaklaşımlarınızı, bu temponuzu değiştirmeyi göze almanız lazım. Benim sizlere saygım var. Eğer bir başarı olanağımız olsa zaten değerlendiriyorum, onu çekiyorum, % 1’i tutunacak yanların hepsini alıp birleştiriyorum. Değerlendirme hatamın olduğunu hiç sanmam. Ama gelirken bin bir yanlışlıklarıyla, şekilsizlikleriyle, çirkinlikleriyle kendinizi kabul ettirmeyi bekleyemezsiniz. Neden benim partim son yıllarda Kürdistan ufuklarından yükseldi? Çünkü doğru partileşmeydi, çünkü halkın giderek çıkarlarını temsil ettiği bir parti olduğu anlaşılıyordu. Bunu iyi temsil ettiğim anlaşılmasaydı, halkın desteği bu kadar ayakta kalabilir miydi? Hatta dünyada ilk defa sesimize kulak vermeler bu kadar gelişir miydi? Kürt’ün imajı hep ajanlık gibi algılanırdı.
Umut kişiliği diye hiçbir şey düşünülemezdi. Ama bu son yıllarda bu da yıkılıyor. Ve bunların hepsine önderlik ettik. Bütün bunlar kanıtlanmış, doğru parti gerçekliğidir. Hem bunlara inanacak, hem anlam verecek, hem de katılımınızı bu çerçevede giderek kesinleştireceksiniz. Eskici dükkanından aldığınız eşyaları, son düz kumaşla değiştirmeyi öneriyorsunuz bana. Ben ne yapayım, o eski püskü şeylerinizi, giysem iki günde çıplak kalacağım. Savaş gibi bir yerde beni çırılçıplak bırakır düşman karşısında. Bizim elbiseler zırh gibidir. Giyeni her türlü soğuğa ve sıcağa karşı korur. Bunları esas almalısınız. Eğer içinizde “üşüdüm”, “bayıldım”, “sıkıldım” diyorsanız bunun nedeni; PKK elbisesini giyemediğinizden ötürüdür. “Midemde, yüreğimde bir ağrı vardır” diyorsanız, bunun gıdasını almadığınızdan ötürüdür. Kesinlikle, burada bir günde partileşin diyen yok. O, acımasız bir savaşım içindir. Ama bile bile hatada ısrarın da kesin yanlış olduğu, bunun farklı görüşü de demeyeceğim. Farklı bir partileşmeye, hem de çürüğü, çıkığı çok belli olduğu halde.
Esas diğer bir özelliğimiz de, güç getirememedir. Farklı bir partisi olmayanlarla diğer önemli bir özelliği; zavallı yatalak gibi bir durumda olmasıdır. Hasta, yatalak ancak dört kişi onu taşırsa sağına, soluna bakabilir. Çünkü bizim partimizde büyük bir kesimde bu yatalak durumu temsil ediyor. “Ben çok hastayım, parti taşısın beni” demek, yanlış bir seçimdir. Belki özel bir kliniğe alınabilirsiniz ama PKK’nin içinde asla böyle olamazsınız. Adı üstünde PKK; en zoru başaran harekettir. En zoru, yani Kürdistan devrimini omuzlayan insanların hareketidir. En sağlıklı, ruhta, düşüncede ve fizikte en kudretli olanların birleştiği öncü örgüttür. Hastaların burada işi olamaz. İşi olamayanların, neredeyse kusursuz olmaya yatkın adımların sahibi olmayanlar, burada yol alamaz. “Hastayım PKK gelsin beni şifaya kavuştursun.” Şu anlamda belki bunun anlamı vardır: “Yeni geldim beni eğitsin” bunu yaparız. Ama adeta hastalık hastası gibi bir yaklaşım ki bu da ezici çoğunluğu temsil ediyor. Toplumda böyle bir yaşam bulamamışsın, PKK içinde vardır. Bu tamamen bir riyakarlık yani ikiyüzlülük ve belki de düşmanın psikolojik savaşımından içimizde yaydığı, bizzat yaydığı hastalıklardan daha tehlikeli olduğu anlamına geliyor. Ne pahasına olursa olsun bu kişiliği yaşatmayalım. Partileşmeyi dar anlamayalım. Bir kaç tüzük esasları dâhilinde davranmak olarak anlamayalım. Yine bazı genel ilkelerine bağlı olmak biçiminde anlamayalım. Yine sözüm ona, yönetimlerden kaynaklanan emirlerle yürümenin sağlanacağını sanmayalım. Yaşam tarzı, salt yine siyasal bir olay değil, askeri boyutundan, kültür boyutuna ekonomik yaşam tarzından hayallerine kadar komple bir yaşam ve savaş gücü olmayı ifade ediyor. Hele diğer partilerle PKK’yi karıştırmayalım. Zaten, komünist örnekler de dâhil bugün dünya çapında partileri, bir engel olarak değerlendiriyorlar. Klasik sağ-sol, komünist-faşist, bütün partileşmelerin bir darboğazı yaşadığı ve artık insanlığın önünde aşılması gereken engeller olarak dikildiğini, gittikçe sıkça duymaktayız. PKK bu anlamda da klasik partileşmelere benzemez. Belki de PKK’nin en önemli bir özelliği budur. Dolayısıyla birçok partiler aşılır. Ve en güçlü devlet sahibi olanlar bile yıkılırken, PKK gibi en inanılmazı gerçekleştiren dolayısıyla kendini büyüten bir örnek evrenseldir. Daha doğrusu onu kendinde somutlaştırandır. Ve dikkat edilirse, dünyayı bile karşısına alan bu partileşmenin biraz değişme göstermesi, bu temel özelliğiyle bağlantılıdır. Ama sizin PKK’yi anlamanıza bakıyorum; aşiret kişiliğini bile aşmıyor. Bu yaklaşım bir yanılgıdır.
Bu nedenle demek ki, bütün derslerin esası olan PKK’leşmeyi adım adım sağlayacağız. “En PKK’liliyim, en laik olanım” diyen birisi bu anlamda bir PKK’lileşmeyi kanıtlamalıdır. Açık söyleyeyim ki, çoğunuzun ölçüleri bunun çok gerisinde ve hatta çok sapkınlık, sorun teşkil eden bir durumda görüyorum. Bizim sahaya gelirken özellikle, benden gerçekten bir şeyler duymaya çalışan, kişilere de benim verebileceğim en iyi cevap karşılık değeri; “hoş geldiniz partileşmeye’dir”. En değerli karşılaşma budur. Eski yeni, alt üst düzeyde kim olursa olsun büyük bir partileşmeyle karşı karşıya olduğunu asla göz ardı etmemelidir. Partileşmeyi sağlamayanların yaşama hakkı olamaz. En tehlikeli yanılgı partileşme konusunda gösterilen yanılgıdır. Varsa bir iyiliğiniz önce bu partileşmede kendini göstermelidir. Aksi halde bu büyük savaşıma değil güç getirebilmek, 24 saat bile yürütebilmesi mümkün değildir diyorum. Siz tehlikenin ağzında olduğunuz halde, adeta evin başına yıkılacağı bir ailenin yanında habersiz çocuklarına benziyorsunuz. Diyorum ki, düşman geliyor. Belki 24 saat sonra evi de ya yıkarak, ya da yakarak başınıza çektirecektir. Çocukların şenliği ile o evin içerisinde kalınamaz. Ya muazzam bir savunma gücü oluşturur kurarsınız ya da bakarsınız. Başka kurtuluş yolu olamaz. Gerçek budur.
Özellikle ülkeden aldığınız sizlerin de partileşmenin ciddi olarak aşındığı -bu beni ürkütüyor- düşmandan daha fazla partileşmenin aşındığı yerde hayat olmaz; ister özgürlük adına olsun, ister kölelik adına olsun. Kendi koşullarımızda düşman -çünkü ikisine de yer vermiyor- kölelerin köylerini hepsini başına yıkmıştır. Potansiyel suçlular biçiminde çok iyi biliyorsunuz bunu. Diyarbakır manzaralarını sanırım çoğunuz gördünüz. Onlar köledirler. Onların TC’ye herhangi bir karşı çıkma durumları yoktur. Bir kuruşa rahatlıkla kendilerini verebilirler de, satabilirler de. TC de onu vermiyor. Köylülerin de büyük bir kısmı öyledir. Köledirler. Ama hepsinin çatısını başına getirdiler. Neden? Potansiyel suçludurlar diye. Bir gün belki PKK’ye kayabilirler diye. Bu bir gerçek. Peki, içimizdeki köle nasıl yaşayacak bu düşmana karşı? Hele PKK’nin sorumlu kademelerinde bulunanlar bu düşman karşısında nasıl dayanacaklar?
Şimdi bunları “anlayamam, cevap olamam” demekle hiçbir yere varamazsınız. Şans gereği diyorsunuz belki yaşıyoruz. Tesadüfler sonucu ayaktayız. Bunun sağlıklı bir ayakta kalış olmadığı ortadadır. Her an bu şans aleyhinize çevrilir ve çok trajik bir biçimde sonunuz gelir. Aksi halde bu partileşmeye adım atmamak gerekir. Ben ürküyorum diyorum size. Bazılarını yıllardır taşıyorum, onlar için de üzülüyorum.
Beni göreve davet edin. Daha iyi anlatabilmek için, daha iyi bunda yer alıp almayacağınızı yine anlayabilmek için beni göreve çağırın, yerine getirmeye varım. Ama öğrenmemeyi bir hak olarak siz bana dayatamazsınız. Geri, çarpık olmayı da olabilir bir biçimde, bir onayı da bizden bekleyemezsiniz. Hele kendiniz böyle çok sefil, çaresiz ve çok saçma bir biçimde dayatma hakkım da hiç göremezsiniz. “Kürt’tür, böyle alışmış, böyle yönetilmiş. Ne olur sen de biraz böyle yürüt.” Kesinlikle bu olmaz. Baştan beri, yedi yaşından beri diyorum ki, ben böyle Kürt’e isyanım. Büyük savaşçıyı tanımamışsanız, tanıyın. O zaman anladınız mı? Bilmiyor musunuz? TC’nin her gün yayınladığı yazılardan da mı anlamadınız? Yürütülen bu savaştan da mı anlamadınız?
Anlaşılmalı ki, anlattıklarımızın içinde kendinizi bilgilendiren önemli yerler, yönler var. Buna göre kendinizi başlatacaksınız. Gerekirse doğrulayarak ve yeniden. PKK’nin yürüyüşüne inanan, PKK ile bu iş yürüyebilir diyenlere, özellikle bunları vurguluyorum: Yoksa “PKK içinde ben kendimi, alışageldik üzere bütün bu yetmezliklerimi götüreceğim” diyenlere daha değişik yaklaşılır. Onları atacağız. Bunun başka çaresi yok. Ummadığı ve beklemediği bir zamanda, yerde ve biçimde.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan/18 Ocak 1997