HABER MERKEZİ – PKK felsefesi, yaklaşımı, yaşam tarzı deyip geçmeyin. PKK’nin bugün artık bir gerçekleştirmesi vardır. Kendime dayanarak da söyleyebilirim; biz bir yoluz ve bu yolda ne savaştan, ne amacımıza ulaşmaktan bıkmış değiliz. Kaldı ki, her gün adımlarımız daha büyük bir tempo ile hedefe doğru yol almaktadır. Siz de bu yolun içindesiniz. Şimdiye kadar yaptığınız; “söylediğim olamaz” yollarını, yol saymaydı. Vazgeçmenin gereğini çok açıkça gösterdim. Doğru yolun da amansız gerekliğini çok açıkça gösterdim, hatta kanıtladım. Başka türlü olmaya kimin haddine düşmüş, başka türlü söylemeye veya yaşamaya? Yol bu kadar kesin ve net iken, irade bu kadar aman tanımaz iken, sen kendini ne ile kandıracaksın? Hangi sahte dille artık gerçeklerle oynayacaksın? Önderlik gerçeğinde başka hiçbir şey dediğinde, bu yok olma yoluna da girmek demektir. Veya “tercihim, büyük özgürlük yoldur” dediğinde onun bütün renklerine, insanın en büyük yetenek olduğuna emin olarak gireceksin.
Özgür insan, onurlu insan, yaşamaya değer insan, saygıya, sevgiye de insanca anlam bulabilen insan budur. Ekmeği de bulacak, mağarayı da bulacak. İnsan böyle yola girerse, ona yaklaşmaya, onu elde etmeye, onu gerçekleştirmeye muktedir insandır. “Halen yakıştıramıyoruz bunu kendimize” dersen, tamamen tokatlıksın. “İflah olamam, ıslah olmama” dersen; ya seni düşman döver, ya örgüt döver. Başka sana hiçbir yol yoktur. Biz insandan, dolayısıyla da kendimizden umut kesemeyiz. Umudu kesmek demek; maalesef hayvanlığa yol açmak demektir. Çok ayıp ve çok esef verici bir durum. Mevcut insan toplumunda hayvanca yer edinen demeyeceğim de, yönetilen bir acayip halk ve bu da herhalde lanetli olmanın en kütü biçiminin bizi bulması demektir. İnsanlar alemi içinde insana benzeyen hayvanlar! Çok acı bir hükümdür ve eğer yıkmasak bu hükmü, bir gerçektir.
Şimdi diyeceksiniz ki; “sen neden bu kadar direndir?” Ben ki, çok zavallı bir çocuktum, dayanabileceğim hiçbir şeyim yoktu. Ne aile, ne sınıf, ne ulus temeli diye bir şey yoktu. Ne de elimden tutan vardı. Hepsi açısında talihsiz ve yoksunum. Peki, buna rağmen nasıl çıkışı gerçekleştirdim? Bunun temelinde bazı güçlere de dayanarak çıkış yapmam değil, bu öfke duyulası, bu en lanetli hükmü yaşamama, bu hükmü kendim için geçerli kılmama, bu inceliği, duyarlılığı göstermek benim için çok ciddi bir çıkış ifadesidir. Ve tabii bundan sonrası, madem bu büyük davayı benimsedim o zaman nasıl derler; “anyayı, Konya’yı öğreneceksin” ben de bu yolun gereklerini öğrendim. Bazılarınıza bakıyorum, hazırdan bile değerlendiremiyor. Var olmayandan veya bazı matematik hesapları vardır. Türevler, küçükten büyüğe doğru çıkış yapma, bu böyle bir hesaptır. Hazır olanı görememe, hatta varolanı küçültme bu felsefemizde yoktur.
Felsefemizin bir özelliği; neredeyse yok olmak üzere olandan, büyüklük yaratma felsefesidir. Gerçekliğimize göre bu kaçınılmazdır. Dayanağı nedir? Dayanağı; insan olma iddiasından vazgeçmeme, yaşamın kabul edilebilir özelliklerinden vazgeçmeme, hatta buna rağmen en ilerisini tercih etme, bu düşürülmüş insandan en yüce bir insana çıkış yapmak. Bu iddian bu kadar büyük olduktan sonra geriye bir hayalci, bir kendini kandıran değilsen, o zaman işte “bu kıyamet yolunda nasıl yürümem gerekir?” dediğinde her taraf yanıyor, yakılıyor, ufacık seni yakmayacak yer buldun mu basacaksın oraya. Bu çok anlaşılır bir husustur.
Yoksunsun her şeyden. Ufak bir olanak buldun mu, müthiş yöneleceksin. Bu da işin doğası gereğidir. Bir küçük silah, bir küçük özgür ortamdan büyük değerler deyip alacaksın. Yani bu yola girmenin doğal bir anlayışı budur. Bunu şunun için söylüyorum; halen bu yolun gereklerini anlayamama, nasıl amansız zorluklar, ateş var, o kadar yoksulluklar ortamında yer aldığımızı bilememe var. Bunun yerine işte; “var olan olanaklara dayanarak ucuz yaşadık.” Lanetli münafığın yaşam tarzı. Yani içindedir, etrafta düşman yaşamı öyle gözükür gibi kendini ortaya koyar, ama özünde başka bir şey yaşar. Bunlar var içinizde, tabii bunları affedemeyiz. Bu yol, bu yaklaşım yaşam sahiplerini affetmiyor. Kuvveti nereden bulacaksın? Kendinde yaratacaksın. Benim için en önemli sorun; düşünce üretecek kadar mideyi çalıştırmak. Bunu sağlıyoruz. Ondan sonra ne gerekli? Somut işler gerekli, örgüt gerekli, tabii yapacaksın. Su içer gibi yapacaksın.
Örgüt için eğitim, örgüt için yer, bunlar sorun bile değil. Diyorum ya; havayı solar gibi kendiliğinden yapacaksın, savaşta da kendiliğinden doğruyu bulacaksın. Doğru savaşım tarzı benim için ekmek-su gibi bir şeydir.
Ben, savaş tarzımızı hiçbir zaman kitaplardan da anlamadım. Kitapları okudum, biraz kafam karıştı. Daha sonra kendi hayat okulumuzdan savaş tarzımızı öğrendim. Ve dikkat edersek, düşman şimdiye kadar bana ulaşamadı. Neden? Çünkü hayat okulumuza göre bu işler bir çırpıda öğrenilmek zorunda. Bakarım öğrenirim, hep hissederek, bugüne kadar gelmedik mi? Demek ki, hayat okulumuz bizi buna mecbur ediyor. Çok zordasın ve mutlaka yaşamak zorundasın. Bu seni savaşı hızla kavratmaya götürür. Onun için; “savaş sorunlarında tıkandım” demek, kendi kendini aldatmaktır. Diğer yandan yaşamdan da haberiniz yok, bu da büyük bir sahtekarlıktır. Biz ki, hemen herkesten daha fazla yaşama muhtacız, yaşama mutlaka saygımız olacak. Ve gerçekleştireceğiz.
Ülke içinde yaşamayı bilememek ne demek? Aramızda yaşamın anlamını, ki özgür yaşam ekmek-sudan önce gerekli. Çünkü ekmek-su da özgür yaşamla bağlantılı. Bundan habersiz olmak hiç düşünülebilir mi? Adı bile söylenmez, üzerinde tartışma yapmak bile olmaz. Eskiden derlerdi; günahtır, münafıklıktır. Diğer bir deyişle, felsefeyi, yaklaşım ölçülerimizi yakalamaya, kendimizde egemen kılmaya en başta özen göstermek gerekir. Özenden öteye de, temel yapmak gerekir. Eğer bunu sağlarsanız politikada, askerlikte, kültürde, ekonomide her şey sağlam zemine dayalı olduğu için yeşerir ve birbirini tamamlar. Bundan kaçınmak demek, yaşamdan peşinen vazgeçmek demektir. Hangi yol, hangi yöntemle olursa olsun, bu daha da anlamsızlaştırmak demektir ki, bunun da sonu yoktur.
O halde partimizin ve savaşımızın temelinde egemen olan önderliksel anlayışı, mutlaka sonuna kadar düşüncemize, ruhumuza ve eylemimize mal edelim ki, büyük önderler, dolayısıyla savaşçılar çıkarmayı başaralım.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan
23 Ağustos 1996