HABER MERKEZİ –
Bu yaşamın bir günü bence bir ömre bedeldir
İnsanın en büyük teknik olduğunu, bir atom bombasından bile daha etkili olabileceğini asla gözardı etmemelisiniz. Büyük amaca, büyük doğruya bağlanan insan, eğer çalışmasında kusur etmezse o bir atom bombasıdır. Hiç demeyin ki, güç nerededir? Sendedir; yeter ki açığa çıkar, o zaman vuramayacağın bir hedef ve kuramayacağın yeni düzen yoktur. Ama sabırla, ama inatla, ama büyük ustalıkla ve yaratıcı emekle bunu yapacaksın. Bu büyük davanın hatırı için de bunların hepsi görülür, değerlendirilir ve yerine getirilir. Eğer bunun bir kanıtı nerede diyorsanız, benim heyecanıma bakın; bu da sizin için büyük bir güç ifade eder. Hem maddi gücümüz hem manevi gücümüz sizi bin defa yeniden yaratıp en güçlü bir biçimde yaşama çekebilir. Yeter ki kendinize layık gördüğünüz ve düzenden ya da çağdışı gelenekten kaynaklanan her türlü tutuculuğu yıkın ve aşın, yeniliğe ve yaratıcılığa koşun. Benim gibi birisi bunu başardığına göre, bugünkü koşullarda, mevcut olanaklarla sizler daha fazla başarabilirsiniz. İyi niyetinizi ve dürüstlüğünüzü işte böyle doğru temellerde kullanmalısınız.
Ben her zaman tek çarenin devrim olduğunu söyledim. Şimdi bütün dünyayı bana sunsalar bile, eğer bu, devrimle yaratılan bir dünyaysa benim için bir değeri vardır, aksi halde bir hiçtir. Sizin için de böyle bir önderlik temelinde yürütülen bir devrim büyük bir şanstır, hem de hiçbir şeyle değiştirilemeyecek kadar büyük bir şanstır. Bu yaşamın bir günü bence bir ömre de bedeldir. Bunun içinde zorluk varmış, kolaylık varmış; bunlar umurunda bile olmaz insanın.
İşte insana sunulabilecek en değerli yaşam budur. Gerçekten olmayan yaşamınıza karşılık biz size böyle devrimci bir yaşam sunuyoruz; hem de içinde her türlü maddi ve manevi zenginliğin üretilebileceği bir yaşam. Bunu takdir edeceksiniz ve kendinize layık göreceksiniz. Bunun başarısı için ne gerekiyorsa ideolojik, siyasi, örgütsel, askeri düzeyden tutalım, yaşamın en basit istemlerine kadar hepsine ulaşmaya özen göstereceksiniz. İşte kendinizi böyle kattınız mı, bu şansı böyle değerlendirdiniz mi, o zaman büyük başarmamanız için bir neden görmüyorum. Zaten başka bir seçeneğinizin olabileceğini de sanmıyorum. Dolayısıyla bu kadar değeri olana kendinizi layık kılmak için de büyük şansı kullanın. Özellikle 5. Kongre gerçeğinde daha da anlamlı hale gelebilecek şansa kendinizi layık kılın ve onun emrettiklerini amansız yerine getirin! Bu sizin, gerçekten hayal edip de şimdiye kadar ulaşamadığınız her türlü kazanıma yol açabileceği gibi, yine öfke ile vurmak isteyip de kılına bile dokunamadığınız her şeyi yıkabileceğinizi gösterecektir. Yine bununla güzelce inşa etmek ve yaşamak istediğiniz her şeyi elde edebilirsiniz. Bundan daha değerli bir yaşam düşünülemez. Başlangıçta benim yola çıkış tarzımda, çok genel ve çok uzak bir hayal olarak düşündüğüm işte buydu. Ve şimdi bu hayal gerçekleşmeye doğru yüz tutuyor.
PKK bir eleştiri, tartışma hareketidir
PKK; bir eleştiri, tartışma hareketidir ve savaşta bu çok daha gereklidir. Eleştiri ve tartışma ordu içinde geliştirilmeden, ordu ve savaş geliştirilemez. Maalesef görüyoruz ki, neredeyse ağızlarına kilit vurulmuştur. Dolayısıyla aynı kilit, düşünceye de vurulmuştur. Tabii ki bu şekilde de büyük başarı sağlanamaz. Hiçbir komuta düzeyimiz, tek bir fırtınalı toplantı bile düzenleyememiştir. Ama her birisi, kerameti kendinden menkul evliya gibiyken, aslında hiçbir şeyden haberleri, inceleme, düşünme kabiliyetleri yoktur. Ve “ne söylersem odur” diyorlar. Şimdi bütün komutanlar neredeyse böyle.
Sistem nedir, düzen nedir, aklına bile getirmez ve maalesef bize şimdi yakıştırılan da budur. Bu hangi parti öncülüğünde oluyor? PKK gibi tarihin tanıdığı en eleştirisel bir parti öncülüğüne dayatılarak oluyor. Bunun ne kadar vahim bir yanılgı olduğunu herhalde kavrıyorsunuz.
Bizim en büyük savaşçılık dönemlerimizden birisi, aşağı-yukarı 1970’lerden 1980’lere kadar sürdü. Her şeyini gün be gün hatırlıyorum. Bu, çok yönlü bir savaştır. Tartışma savaşıydı. Ben bir masaya gittiğimde, bütün gruplar neredeyse masayı boşaltırlardı. Yani dayanacak güçleri yoktu. Ankara’daki günlerimi hatırlıyorum ve gruplar arasındaki tartışmalarda, egemen güç bizdik. Hiçbir düşünce bize dayanamıyordu ve bu daha sonraki pratiğimizi de öyle belirledi. Şimdi sizin konuşmalarınıza bakınca, çok hiddetleniyorum. Bu kadar dağ gibi PKK materyali üzerinde kendinizi eğitiyorsunuz ama hala ağzınızı açamıyorsunuz. Bu ağzı değiştirin. Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Hem bizim geçmiş parti oluşturma tarihimizi göz önüne getirmeyeceksiniz hem yılların emeği olarak size sunduğumuz malzemeleri, belgeleri, kitapları değerlendirmeyeceksiniz hem de PKK’li olduğunuzu sanacaksınız! Bu ikiyüzlülüktür, kendini aldatmaktır. Siz bizden daha mı değerlisiniz? Ben bu kadar büyük eleştiri ve tartışmayla PKK’yi PKK yapmışsam, rolümü oynamışsam, neden siz doğruları söylemek konusunda biraz kıyamet koparmayacak ve bizim çalışmaya benzer bir çalışmaya sahip olamayacaksınız? Diliniz mi incir, gırtlağınız mı yırtılır, ağa-paşa çocuğu musunuz? Değilseniz, peki nedir bu suskun, dilsiz ezop gibi haliniz? Bu haliniz önderlik gerçeğimize, parti gerçeğimize yakışıyor mu? Hiç olmazsa partimizin, önderliğimizin tarihi gelişim özelliklerine saygılı olalım.
Pratik, ancak eleştirisel yaklaşımlarla önü aydınlatıldığı oranda gelişiyor veya eleştiri geliştirildiği oranda pratik gelişiyor. Pratiğin ortaya çıkardığı sorunlar da sürekli eleştiriyle çözmeye çalışılıyor. PKK’de yöntem bu ve böyle bir gelişme özelliğine sahiptir. Bazılarının “yalnız doğruları söylerim, gerisi gelir” tutumu da yapımızda kendini çokça ortaya koyan bir husus olmakla birlikte, doğru bir tutum değildir. Çünkü doğruları söylemekle arkasından pratik gelmez. Ama çoğunuzda hakim olan diğer bir yanlış anlayış da budur. Oysa doğruları eleştiriyle hem açığa çıkarabilirsin hem de büyük bir tartışma gücüyle kabul ettirebilirsin. Kendiliğinden hiçbir şey kabul ettirilemez. Bunu yapamadın mı, insanı kazanamazsın ve eyleme çekemezsin.
Eleştirdiğin, doğruyu ortaya çıkardığın ve bunu da propagandayla kabul ettirdiğin oranda örgütlersin, eylemi geliştirirsin. Bu PKK’nin gelişim diyalektiğidir. Hatta bunu daha da genelleştirirsek; Kürdistan’da gerçeği ortaya çıkarmanın diyalektiği, usulü, yöntemi budur. Başka türlü Kürdistan’da hiçbir gerçeği ortaya çıkaramazsın. Dini temelli veya burjuva-milliyetçiliğini esas alan yine buna benzer her türlü sözümona ideolojiler var. Niye hiçbirisi Kürdistan gerçeğini bütün yönleriyle ortaya çıkaramadı? Çünkü PKK gibi yapamadılar. PKK’nin büyüklüğü, gerçeği, tümüyle tarihi bağlantısı içinde hiç korkmadan, ödün vermeden dobra dobra söylemesi ve bir de gereken neyse onu yapma cesaretini, özverisini göstermesidir. PKK’yi PKK yapan bu temel özelliğidir. Hiç kimse PKK’nin bu temel özelliğini gözardı ederek PKK’lileşebileceğini sanmasın. Diğer örgütler neden PKK gibi gelişemediler? Her türlü olanakları bizden fazla olduğu halde yöntemleri böyle geliştirmedikleri, soruna yaklaşımı, ele almayı ve sonuçlarına katlanmayı PKK tarzında bilemedikleri için gelişemediler.
Çoğunuzun sandığı gibi, biz sırf silahla gelişmedik veya silah da, kitle de kendiliğinden elde edilmedi. PKK’nin bu yöntemi sayesinde hem para hem silah ve hem de savaşım gücü kazanıldı. Yoksa bu güç önceden vardı da ve biz öyle büyüdük, diye bir şey yoktur. Çok iyi biliyorsunuz ki, bizden önce kıpırdayan bir yaprak bile yoktu. Gelişmenin nedenini doğru anlamalıyız ki, biraz gelişme mümkün olsun. Şimdi ülkemize damgasını vuran bu diyalektik yöntem ise bunu kendi kişiliğimize uygulamayı mutlaka becermeliyiz. Yoksa kimse, hiçbir konuda başka şekilde bir gelişmeyi sağlayacağını sanmasın.
Açık ki, pratiğin diyalektikle böyle bir bağlantısı vardır. Bu savaş pratiği olur, siyasi pratik olur, örgüt pratiği olur farketmez. Herhangi bir pratik Kürdistan’a uygulanan bu yaklaşım sayesinde gelişir ve belki de zafere ulaşır.
Şimdi bunu bir de şunun için özenle vurgulamak gerekir: Bazıları pratiklerinin PKK’nin teorisiyle, ideolojisiyle ve eleştirisel yaklaşımıyla bağlantısının ne olduğunun farkında bile olmuyor ve “PKK pratikten anlar, askerlikten anlar” deniliyor. Şimdi burada büyük bir yanılgı var. Belirleyici, başlatıcı ve bağlayıcı olan ideolojik, siyasi düzey ve onun eleştirisel ifadesiyken, nasıl oluyor da senin bu kör pratiğin rahatlıkla anlam bulabiliyor ve sen de “ben pratikçiyim, teoriden anlamam” diyebiliyorsun!
Şimdi partimizde bir de bu yönlü tam bir ucubelik var. Kısaca teoriden anlamayanların pratikten anlayabileceği yalanı söz konusu ve buna da neredeyse yapımızın yüzde doksanı kendini inandırmış. Neden bu pratikler, bu kadar isyan ettiğimiz hataları doğuruyor? Çünkü; onun ideolojik, siyasal, eleştirisel gerçeklikle bağlantısını koparıyorlar, kör pratik uyguluyorlar. Mesela, kontrolü kaybeden bir şoförü düşünün; eğer gittiği yol düzse biraz gider ama yol zikzak çizerse yuvarlanır ve uçuruma düşer. Nitekim kadro ve savaşçılarımızın da pratik yürüyüşleri böyledir.
PKK’nin ideolojik, siyasi eleştirisel yaklaşımı nedir? Yolu sürekli aydınlık tutan, dolayısıyla kaza yapmaya imkan vermeyen ve direksiyona hakim olan bir yaklaşımdır. Hem aydınlatır, hem direksiyona hakimdir. Gerisi pratiktir, yani arabanın sallanışı, gidişidir. Şimdi kadro ve savaşçılarımıza, arabayı kendiliğinden düz bir yola koyup, ilk vitesi verdin mi, benzini bitinceye veya gideceği kadar gider. Birçok kadro ve savaşçımızın durumu böyledir. İdeolojiyle, eleştiriyle bağını koparmak başka anlama gelmez. Bunların ne kadar tehlikeli bir durumda oldukları son derece açıktır ve ben bu yüzden kıyameti koparıyorum.”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 5. Kongre’ye sunduğu Politik Rapor’dan derlenmiştir