HABER MERKEZİ-
…İmkan, düşman karşısında ayakta kalmadır, düşman karşısında direniştir, varlık olmadır ve sönmemedir. Bu imkanı görmezseniz sonunuz ölümdür; ya bir hain olursunuz, ya sizi öldürürler, ya da bu ülkeden kaçırtırlar. O zaman ölseniz de, hain de olsanız, kaçsanız da beş kuruşluk kıymetiniz olmaz. Bu tehlike hepiniz için vardır; ya büyük bir yiğitlik yapacak, yaşam yolu açacaksınız, ya da hepiniz ölecek, hain olacak ve kaçacaksınız. Diğer yol; ülkede kalma yoludur, direniş yoludur, savaş yoludur, yiğitlik yoludur, büyüklük yoludur. Bu da büyük çalışma yapmayı ister ve başka türlü çare de yoktur.
Kurnazlıkla, aldatmayla siyaset olmaz ve yürümez. Duygusallıkla, çocuklukla, ağlamakla ve kendini ihmal etmekle devrim yürümez. Böyle yapanlar yalnız kendilerine değil, etrafındakilerin kaybına da sebep olurlar. Bunlar asla affedilmezler ve en kötüleridirler. Bunların hiçbirisi de doğru değildir. Önderliğin tarzı, pratiğiyle tarihiyle önünüzde duruyor; biz nasıl yapmışsak, siz de öyle yapacaksınız. Kürtler için bundan başka çare yok, ben ne yapayım. Babalarınız, atalarınız sizlere bir şey vermemişler. Ülke için, insanın şerefi için hiçbir şey yok. Elinizde bir parça ülke olsa da, bağımsız bir soluk alamazsanız şerefsizsiniz demektir. Ülkesiz olan biri namusuz biridir. Gece-gündüz evsiz barksız, sokak ortasında olan birisinin hiçbir değeri yoktur. Ülkesiz biri evsiz biridir. Ülkesiz olan bir halk, evsiz olan biri gibidir, çarşıda satılır. Kürtler böyledir, herkes çarşıda onları satıyor. Sizin gibi birisini çarşıya götürüp birine satsalar, biri bir başkasına satsa, o da bir diğerine satsa sizde hiç hayır kalır mı? Kürt halkı da şimdi böyledir. Tüccarların elinde beş-on liraya satıyorlar; diğeri sekize satıyor, bir diğeri bedavaya veriyor. Bunlar halk tüccarıdır, halkın kanını satıyorlar. Ülkeyi harabeye çevirmişler, halkı düşmanın elinde bırakmışlar. Düşmanın ülkelerine girip bozması, onların umurunda bile değil.
Halk da “biz niye böyle olmuşuz?” diyor. Siz pazarda bir malsınız, satılıyorsunuz, sizin değeriniz ne olacak! Ama ben kendimi çarşı-pazardan çıkarıyorum. Gözüm ülkededir, yönümü ülkeye çevirmişim ve kimse beni satamaz diyorum. Üzerimde çok kişi karar alıyor, her biri bir yandan gelmiş, bu nerededir ve nasıl satılır diyorlar. Önceleri bazı kişiler böyle yapardı, şimdi bunu devletler yapıyor. Ben halkçı bir önderim, güçlüyüm ve bağımsızım. Eğer bunlar beni satmak istiyorsa, kendimi bunların elinden nasıl kurtarayım, onlara nasıl darbe vurayım, ıslah olanları da ülke yoluna nasıl sokayım diyorum. Benim derdim budur. Başka türlü hayırlı yolda olduğumu, bir yiğit olduğumu söyleyemezsiniz. Önderliğin böyle yapması gerekir.
Gençsiniz, gücünüz varsa kendinizi doğrulara verin, kendinizi ölçüp biçin, olumsuzluklarınızı giderin, eksik yanlarınızı tamamlayın. Savaş önünüzdedir, yapabilirseniz düşmanın üzerine gidin. Bir gün ülkeye ulaştığınızda kendinizi şanslı sayacaksınız. Ülke doruklarına silahla gitmek az değildir, kendini o yüce dağlara yerleştirmek büyük bir şanstır. Yirmi üç yıldır bu şans için çalışıyorum. Bir gün dağlara nasıl çıkacağımın özlemiyle yaşıyorum. 1970’de bu soruyu kendime sordum ve şimdiye kadar da soruyorum. On beş yıldır da bu sahadayım, kendimi dağlara nasıl ulaştıracağım diyorum. Halkın yüzünü dağlara döndürdük, hepiniz dağa ulaştınız, ben halen kendimi ulaştırmaya çalışıyorum. Bunca yıl nasıl sabrettim, dağlara nasıl yol açtım, ülkede hepinize nasıl yer yaptım? Bir insan soluk soluğa amacının peşindeyse böyle yapar. Büyük davalarla yürüyen insanlar kendi üzerlerinde böyle dururlar. Eskiden tarikat, şeriat derlerdi, şimdi de Kürtlerin tarikatı, şeriatı budur.
Diğer yöntemlerle yürüdüklerini sananlar kendilerini kandırıyor ve her gün bir yana çark ediyorlar. Bu doğru değildir. Bizim yürüyüşümüz bu kadar yıldır soluk soluğa devam ediyor ve sonuçta hepinizi yürüttüğümüzü görüyorsunuz. Önemli olan yaşamın esaslarına ulaşmaktır. Bunun dışında başka şeylere beş kuruşluk değer vermiyorum. İyilik, güzellik “çok yemişim, çok içmişim, keyfim çok yerine gelmiş” demekle olmaz. Ne kadar amacın peşindeyseniz, ne kadar bunun yolunda yürüdüyseniz size vereceğimiz kıymet de o kadardır. İyiliğiniz, saygınız, sevginiz, duygusallığınız kısaca her şeyiniz ne kadar amaç doğrultusundaysa, o kadardır. Kendinizi böyle tanıyın, şeref ve nefsinizin sahibi olun ve yürüyün. Doğru olan yol budur. Başka türlü kimse bir şey beklemesin, “biri gelip beni iteklesin, önüme zaferi getirsin” demesin. PKK’de bunlar mümkün değildir. Herkes yaptığı işe göre şeref alır, başarı alır. Başarı kadar da yaşamı yakalar.
15 Ağustos Atılımının onuncu yılına girerken, parti ilanının da on beşinci yıl dönümünü yaşıyoruz ve yeni bir yıla giriyoruz. Yeni yıl, savaşımı güçlendireceğimiz yıldır. Gerilla savaşını adım adım düzenli savaşa doğru ilerleteceğiz. Önce yarı-gerilla, yarı-düzenli savaşı, yani hareketli savaşı geliştireceğiz. Hareketli savaş; ne tam gerilla, ne tam düzenli savaştır, sayımızı çoğaltmaktır, ülkenin her sahasına girmektir ve savaşı daha da derinleştirmektir. Düşmanın kendini ulaştıramayacağı bir çok şeyi yeniden yapmadır. Parti öncülüğünü, parti tarzını, parti yaşamını esas almadır, yoksa küçük burjuvanınkini, ağanınkini, sahte olanınkini değil. Parti öncülüğü yüzde yüz Mazlum’un, Kemal’in, Hayri’nin ruhu üzerinde gelişmektedir. Bu temelde kendinizi partileştirmelisiniz. 1994’te de böyle partileşeceksiniz, böyle savaşacaksınız, böyle halk ordusu olacaksınız. Mücadelede eski veya yeni herkes bunu esas alacaktır. Önderlik bir kez daha bu hususlar üzerinde derinlemesine duruyor. Şimdiye kadar kendini tümüyle partiye katmamış olanlar kendilerini partiye ve savaşa doğru katsınlar ve kendilerine böyle bir başlangıç yaptırsınlar.
Gençsiniz, ama gençlik başı boşluk, keyfilik ve düzensizlik değildir. Tam tersine büyük hedefe, resmiyete, düzene ve halk ordusuna katılmadır. Kendinizi böyle katın, kendinizi yük etmeyin, aksine arkadaşların yükünü hafifletin ve zaferden başka hiçbir şeye imkan vermeyin. Gece-gündüz yoldaşlarınızla ilgilenin, onlarla ilişkilerinizde sürekli başarıyı esas alın. Önderlik böyledir, şimdiye kadar da böyle yaptık ve başardık. Şimdi herkesten daha güçlü olduğumu görüyorsunuz. Siz de böyle yaparsanız güçlenirsiniz. Güçlenme tarzı budur, bunun başka tarzı da yoktur. Ağaların, beylerin, memurların tarzıyla devrimde yer tutmak mümkün değildir. Bunların hepsi aldatmacadır ve zarar verir. Böyle şeylere kesinlikle tenezzül etmeyin ve başkalarına fırsat tanımayın. Her ilişkiniz yoldaşlık temelinde olmalıdır. Kendini partide böyle yaşatanlar gerçek partilidirler; gerçek partili olanlar da hangi sorunun üzerine giderlerse gitsinler sorunları çözümlerler, kendilerini kuvvet haline getirirler. Düşmanı ortadan kaldırır, zafere ulaşır, bağımsızlık ve özgürlük yolunda büyük mesafeler kat ederler.
1994 yılı sizin de yerinde ve hızlı bir vuruş tarzıyla kendinizi katmanızın yılıdır. Bu yılı partinin, Kürdistan’ın yılı yapmanız gerekir. Hepinize bu yılla birlikte başarılar diliyor ve bütün arkadaşları selamlıyorum.
29 Aralık 1993 – Önder Apo