HABER MERKEZİ – 21. yüzyıl Ortadoğu ve Kürdistan coğrafyasında hem halklar hem Kürt halkı açısından büyük gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu gelişmelerin getirdiği en büyük kazanım 20 yüzyılın ulus devletlerinin iflası idi. Tüm dünyada toplumsal sorunların ve katliamların kaynağının bu sistem olduğu görülmüş ve bunlara karşı büyük başkaldırılar yaşanmıştır. Birçok diktatör ve sistem birer birer yıkılırken büyük gelişmelerin yaşanması için imkanlar doğmuştur. Bu sürecin diğer kazanımı ise küresel emperyalist güçlerinin olaylar ve gelişmeler karşısında çözümsüz kalışı ve çaresizlik için de kaosu derinleştirerek zaman kazanma çabasıdır. Küresel emperyalist güçlerin ideolojisi, bilimi, kültürü, siyaseti ve kurumları anlamsızlaşıp, sorunlar karşısında alternatifsiz kalışı ve halklara hiçbir umut verememesi toplumsal arayışları derinleştirmiştir. Sistemin tamamı sorun yumağına dönüşürken kaosun devreye girmesi kaçınılmaz bir durum olmaktadır. Böylesi durumlarda kaos kesinlikle büyük gelişmelere gebe, büyük imkan ve kazanımların yaşanabileceği süreçler olmaktadır. Eğer halklar doğru örgütlenir ve doğru ittifaklar kurabilirse kaos büyük devrimlerin doğum anına tekabül gelir. Tabi her doğum sancılı ve acılıdır, önemli olan sağlıklı doğumun koşullarını yaratabilmektir.
Bu kaosun en fazla yaşandığı alan ise coğrafyamız olmaktadır. Ülkemizin jeopolitik konumu, halkımızın bu coğrafyada yaşadığı tarihi ilişki ve çelişkileri bizi bu kaosun merkezine taşımaktadır. Zaten son yüzyıl da ulus devletlere huzur vermeyen isyan ve direnişlerimiz bu kefenin yırtılmasında önemli bir role sahip olup, halklara umut olma noktasında öncü olmuştur. Yaratan ve gelişmelerin öncüsü olan bu zaman dilimin de kaosun bu coğrafya da büyük gelişmelere vesile olmasında katkı payı büyük olan Kürt halkı büyük kazanacak mı ve gelişmelerin öncüsü olacak mı sorusu karşımızda durmaktadır. Önder Apo, “yaşadığımız coğrafya neolitik devrim ile binlerce yıl süren bir gelişme yaratıp halkların baharını getirmiştir” tespitini yapmıştı. Demokratik Uygarlığın şafağında aynı cesaret ve güçle büyük kazanımları hem kendi halkına hem de tüm dünyaya yaşatacak mı?
Günümüz gelişmelerini anlık değerlendirmeyen tarihsel bir perspektifle ele alan, çağa cevap veren bir paradigma ile iddiasını ortaya koyan, demokratik konfederal sistem ile toplumların bir arada yaşaması için seçenek sunan, demokratik ulus şiarı ile toplumlara ortak bir ruh ve amaç kazandıran, yürüttüğü mücadele ve verdiği bedellerle bunun günlük mücadelesini veren özgürlük hareketi Kürt halkı ile bu devrime öncülük etme iddiasındadır. Ancak yaşadığı en büyük zafiyet ise Kürt gerçekliğinin yaşadığı işbirlikçi çizgi, kendine güvenmeyen duruşları, büyük kazanımları değil de küçük aşiretsel ve ailesel çıkar gruplarının duruşu ve kaostan korkup yılana sarılan ve ondan medet uman duruşlardır. Kürtlerin devlete değil tüm bölge halkının demokrasiye ihtiyacı var yaklaşımı içinde olan özgürlük hareketi, Kürt işbirlikçiliğini bu çizgiye çekebilir ve demokrasi ile değişimlerini gerçekleştirirse tüm halklara büyük devrimlerin kapısını açacaktır.
Bu gelişmeleri en iyi gören ve bu temel de stratejik hamleler yapan Önder Apo ve Özgürlük Hareketi karşısında büyük kaybetmek istemeyen sistem öncelikle İmralı tecridini ağırlaştırdı. Kendi deyimleri ile dünyanın başına yeni bir Lenin’in bela olmaması gerekir, Mussolini’nin faşist zindanlarında Gramsci için ‘bu beyin yüzyıl susturulmalı ve kimse duymamalı’ ya da gerçek toplumsal aşkın Kürdistan da yeşermemesi için ‘Mem’in bedeni zindanda çürümeli, o bedende umut var’ diyen Botan Mir’inin yaptığı ile bu gün İmralı da uygulanan politikalar aynı olmaktadır. Bu saldırı politikalarının temel amacı ise halkların büyük devriminin eşikte olması ve öncülerinin bu devrime hazır ve donanımlı olmasıdır. Sistem yek vücut olup açığa çıkan gücü ve iradeyi kırmak için stratejik ittifakı olan yerel ulus devletlerle tüm çelişkilerini bir kenara bırakıp özgürlük hareketini tasfiye etmek isterken, Truva atına da büyük görevler ve rol misyon vermektedir. Hem faşist ulus devletler eliyle hem de yerel işbirlikçiler eliyle hareketi çembere alarak teslim almak istemektedir. Özellikle Rojava ve Başur’da gelişen operasyonlar ve politikalar özgürlük hareketini kısıtlama, halkların özgürlük umudu olan hamlelerden uzaklaştırma olarak okumak gerekir.
Kürdistan’da demokrasi eksenli gelişen bir devrimde KDP gibi mezhepçi, tarikatçı, sınıfsal reflekslerle hareket eden ve işbirlikçi bir eğilim yaşayabilir mi? Ya da küçük grupların kazanımını amaçlayan, aşiretçi ve aileci eğilimler soluk alabilir mi? Araplar, Farslar, Türkmenler ve diğer halklar içinde faşizm yeşerebilir veya savaşlar yaşanabilir mi? Kadın yaşamda bu kadar düşürülebilir ve sistem dışına itilebilir mi? Doğa katliamı yaşanabilir mi? Bunun için diyoruz ki PKK kazanırsa herkes kazanır kadınlar, gençler, halklar, farklı inançlar, kültürler ve tüm doğa kazanır, tabi egemenler ve emperyalistler hariç! Herkesin kazanmaması için çoğu kes özgürlük hareketine saldırmaktadır. Hatta özgürlük hareketini halklara ve Kürt halkına zarar veren bir hareket olarak lanse etmek istemekteler. Yürüttükleri özel savaş politikaları ile gerçeği manipüle etme ve yalandan gerçek yaratma çabası için yoğun bir çaba içindeler. Özellikle son birkaç ayda Suriye ve Rojava üzerinden bu tür özel savaş politikaları ile özgürlük hareketini dünya kamuoyu nezdinde yalnızlaştırma ve kriminalize etmek istenilirken, Başur’da ise PKK’nin işgal saldırılarına neden olduğu, Başur kazanımlarını tehlikeye soktuğu haberleri ile Kürtlerin iç kamuoyunu manipüle etme ve özgürlük hareketi karşıtı bir iç ittifak arayışına girmişlerdir.
Özgürlük hareketi Suriye’de ne zararlar verdi; birinci zarar, tüm halklar rejim ve çete gruplarının olduğu alanda birbirini katlederken, hareketin koruduğu alanlarda halklar barış içinde yaşadı ve kendi öz sistemini kurdular. İkinci zarar; Suriye’de tüm şehirler yerle bir olurken, tarihi ve kültürel alanlar yerle bir olurken özerk alanlarda bu en aza indirgendi ve yaralar sarıldı. Üçüncü zarar; farklı halklar ve farklı inançların Ortadoğu’da en özgür olduğu alanları yaratıp, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün çıtasını yükselti. Dördüncü zarar; Ortadoğu da hiçlikle tanımlanan Kadın ve gençliği sistemin öncüleri olarak görmüş, toplumun en fazla ezilen bu kesimlere özgür yaşamı sunmuştur. En büyük zararı ise DAİŞ’i bitirmesi oldu. Özgürlük hareketi bu kadar zararına(!) rağmen halklar içinde itibarsızlaştı mı, dünya kamuoyunda yalnızlaştırılıp, kriminalize edilebildi mi?
Suriye de bu kadar büyük zarar veren özgürlük hareketi Başur alanında verdiği zararlara bakalım. 1945 Mahabat Cumhuriyeti generali iken devrim daha direnişte iken Mola Mustafa’ya devrimi bırakıp, peşmergeleri ile birlikte Irak Kralı Faysal’a af mektuplarını yazmasını tabi ki PKK önermiş ve Mahabat Cumhuriyetinin düşüşünü hızlandırmıştır. Irak da krallık sistemin yıkıldıktan sonra Başur’da gelişen devrimci ve sosyalist gelişmeleri tasfiye edip işbirlikçi, tarikatçı ve aileci çizginin gelişmesinde özgürlük hareketi henüz kurulmadan sebep olmuştur. Kürdistanlı devrimcilerin kalesi olan Zagros eteklerine konumlanarak sömürgeci devletlerin siparişi üzerine Süleyman Muinin, Sait Elçi, Sait Kırmızıtoprak ve daha nice devrimci öncüleri katletmesi kimin aklı idi? Devrimcilerin konumlanması ve Kürdistan’ın özgürlüğü için stratejik önemde olan Zagros eteklerini tarikatçılık ve aşiretçilikle devrim kıyım alanlarına çevirmesini kiminle izah edeceğiz. Bu alanlarda farklı komplolar ile kaç yurtsever aşiret önderi katledildi, ulusal kurtuluş için bu alanlara gelen kaç hareket ve devrimci kişilik tasfiye edildi. Henüz PKK’nin kuruluşuna yıllar kala bu kadar ihaneti kiminle izah etmek gerekir? Henüz PKK’nin kuruluşunun ilk yıllarında ulusal güç birliği adında bir oluşama giderek – TC siparişi üzerine- elliden fazla Kürdistan devrimcisini bu çetelere katledilmesini de müsebbibi yine PKK miydi? PKK’nin sadece Başur’da değil dört parça Kürdistan’da verdiği en büyük zarar KDP ve onun gibi gerici ve yobaz oluşumları teşhir etme, onlara karşı devrimci sosyalist eğilimi geliştirip gerçek yurtseverliği açığa çıkarmak olmuştur. KDP’nin direniyor ama elinden bu gelir yalanına karşı Şengal ve birçok alanda yapılacak çok şeyin, direnilecek çok mevzinin, daha fazla kazanımın hem Kürtler hem de halklar için mümkün olduğunu göstermiştir. Zagros’lar da direnişi devam ettirerek Güney kazanımların koruma, Doğu devrimini gerçekleştirme, Kuzey ve Rojava devrimin sürdürme gibi büyük bir zarar vermektedir tüm Kürt halkına. PKK’nin Ortadoğu ve Kürdistan’a verdiği zararları anlatmakla bitmez(!)
Ama keşke her oluşum, hareket, parti PKK’nin verdiği zararın yüzde biri kadar zarar verseydi de dünya daha huzurlu ve yaşanılır bir yer haline gelseydi.
Şahin BARAN/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi