Cezaevlerinde 46 tutsak süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde. Toplamda 9 cezaevinde açlık grevi var. Leyla Güven’in grevi 46’ıncı gününde. PKK ve PAJK zindan komiteleri, grevlerin yayılacağını duyurdu.
HABER MERKEZİ – PKK ve PAJK Zindan Komitesi üyeleri Eylem Kasım ve Piro Dersim Dengê Welat Radyosunda özel bir programa katılarak zindanlardaki direnişi değerlendirdi.
Her iki yetkili, cezaevlerindeki mevcut direnişin boyutlarına ilişkin bilgi verirken, Dersim önümüzdeki günlerde gruplar halinde süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerinin yayılacağını açıkladı.
TECRİT ORTADOĞU HALKLARINA YÖNELİK
Tecridin Kürt özgürlük hareketi ifade ettiği anlam ve tecride karşı Kürt halkının direnişine ilişkin konuşan PKK Zindan Komitesi üyesi Piro Dersim, “Şuanda İmralı’da 3 yılı aşkın önderliğimiz üzerinde bir tecrit uygulanıyor. Aslında tecrit sadece önderliğimize değil önderliğimiz şahsında bütün demokrasi güçlerine, Ortadoğu halklarına, Kürdistan halklarına, Türkiye halklarına yapılmaktadır” dedi.
Dersim, bu konuda şöyle devam etti: “Biz bunu belirtirken öylesine dile getirmiyoruz. Şuan uluslararası komplocu güçler Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek istiyor. Bu yeni dizayn sürecinde halklara dayatılan sadece işbirlikçilik, teslimiyet, iradesizleştirmedir. Buna karşı halklar lehine, halkların demokratik birliğini isteyen, demokratik ulus projesi etrafında kendi çıkarlarını koruyabilecekleri, sistemlerini koruyabilecekleri sistem sadece Rêber Apo’nun projesi ve sistemidir. Dolayısıyla bu tecridi uluslararası güçlerden bağımsız ele alamayız. Bu süreçte Önder Apo’ya böylesine yoğun bir tecrit aynı zamanda Önder Apo’nun bu sürece müdahil olmamasını amaçlıyor. Önder Apo’nun müdahil olmaması demek halklar lehine oluşacak demokratik ulus projesinin önüne geçmek anlamına geliyor. Yani şuanda Ortadoğu’da uluslararası güçler, komplocu güçler kendi politikaları karşısında sadece Önder Apo’nun alternatif olabileceğini bildikleri için Türkiye ile birlikte Önder Apo üzerinde katı bir tecrit uyguluyorlar. Bunu böyle ele almak lazım.”
ULUSLARARASI KURUMLAR NEDEN SESSİZ?
Uluslararası kurumları tecrit karşısındaki sessizliğini değerlendiren Dersim, bu sessizliği Türk devleti ile yapılan bir anlaşma ile açıkladı.
Dersim şöyle konuştu: “Dikkat edilirse kendisine insan haklları savunucusu diyenler, İşkenceyi Önleme Komitesi diyenler daha farklı adlarla kendisini uluslararası kuruluş olarak sayan kurum ve kuruluşlar Önder Apo’nun tecridi karşısında sesizdir, üç maymunları oynuyorlar. Bu da şu anlama geliyor; Türk devleti ile Önder Apo’nun tecrit edilmesi noktasında bir uzlaşmaları var. Bir anlaşma var, bir hemfikirlik var. Çünkü Öder Apo şu anda onların Ortadoğu’da yapmak istediklerini bozabilecek, onlara alternatif projeler üretebilecek yeni çözümler, yeni demokratik oluşumlar oluşturabilecek önderliğin projesidir. Bunun için önderlik üzerinde böyle katı bir tecrit uygulanması, susturulması, sürece müdahil olmasının önünün alınması bu süreçte uygun görülen bir yaklaşımdır. Türk devleti açısında da öyledir. Yani Türk devleti açısında da şuanda Anadolu’daki Türkiye’deki diğer tüm halklara dayatılan şudur; demokrasi dışı tamamen AKP-MHP faşizminin hakimiyetini, üstünlüğünü kabul ettirecek bir yaklaşım içindeler. Kürtlere de soykırım ve imha dayatılıyor sadece şuanda. Böylesi bir süreçte çıkış yaptırabilecek tek güç Önder Apo’dur. Yani hem Kürtleri bu imha ve soykırım politikalarından kurtarabilecek hem Anadolu halklarının Kürtlerle birlikte demokratik ulus adıyla demokratik bir birlikteliğe, çözüme götürebilecek tek kişi Önder Apo’dur. Biraz bunu bildikleri için onlarda bu süreçte Önder Apo üzerinde katı bir tecrit uygulayarak başlangıç yapmak istiyorlar. Dikkat edilirse, AKP-MHP faşizminin ‘Diz Çöktürme’ planıyla yeni bir konseptle girdikleri süreçte ilk yaptıkları şey Önder Apo üzerindeki tecridin yoğunlaştırılmasıdır. Eğer Önder Apo tecrit altına alınmaz ise eğer Önder Apo dışarıya ulaşabilirse kendileri de çok iyi biliyorlar ki bu süreç başarıya gitmez. Bunun için tecridi derinleştiriyorlar”.
KENAN EVREN’İ YENEN DİRENİŞ RUHU, AKP-MHP FAŞİZMİNİ DE YENECEK
Piro Dersim, PKK ve PJAK’lı tutsakların hangi şartlarda açlık grevine girdiğini, Kürt özgürlük mücadelesinde zindanların nasıl bir rol oynadığını ise şu ifadelerle ele aldı:
“Bilindiği gibi zindanlardaki açlık grevi eylemleri devam ediyor. Şuanda zindanlarda 46 arkadaşımız süresiz dönüşümsüz açlık grevindedir. Aynı zamanda onbini aşkın PKK ve PAJK’lı tutsağın 27 Kasım itibariyle başlatmış oldukları 10’ar günlük dönüşümlü açlık grevi eylemleri de devam ediyor. Yani şuanda cezaevinde bulunan tüm arkadaşlarımız bir direniş süreci içerisindedirler. Şimdi herşeyden önce şuna bakmak lazım, zindanların tüm devrimci mücadelelerde ciddi bir yeri var, ciddi bir etkisi var. Fakat Kürt özgürlük mücadelesinde zindanların yeri çok daha farklıdır. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, 40 yıllık PKK mücadelesi 3 temel ayak üzerinde yürümüştür. Bu üç ayak Önder Apo öncülüğünde yürümüştür. Bir dağ yani gerilla ayağıdır, ikincisi kente ve kırsalda halklarımızın büyük bir fedekarlıkla büyük bedeller ödeyerek ortaya çıkardığı direniş, üçüncüsü de zindanlardaki yoldaşlarımızın direnişidir. Yani bu üç ayak 40 yıllık PKK mücadelesinin bu günlere gelmesinin belirleyici üç ayağı olmuştur. Şuanda da zindanlar aynı şekilde kendi tarihsel misyonlarını oynamak üzere hareket ediyorlar. Aslında bu süreci 1980’lere benzetmek yerinde olur. Nasıl ki 80’lerde kapkara bir faşizm varsa, faşizm her şeyi teslim almak istiyorsa deyim yerindeyse herşeyin üzerinden buldozer gibi geçmek istiyorduysa şuandaki koşullarda ondan daha kötü ve aynı şehi yapmak istiyorlar. Dikkat edilirse, AKP-MHP faşizmi Kenan Evren faşizmini çok çok aşan bir faşizmdir. Yani Kenan Evren’in bile başvurmadığı şeyleri şuanda AKP-MHP faşizmi çok rahatlıkla yapıyor. Tümden Kürtlerin fiziki soykırımından tutalım da kültürel soykırımına kadar her türlü yol ve yöntemi denemekte sakınca görmüyor. Zindanlardaki direnişin bu tarzda başlaması biraz bununla bağlantılıdır”.
14 TEMMUZ DİRENİŞ RUHUNA BENZİYOR
Zindanlardaki direnişi “14 Temmuz direniş ruhuna” benzeten PKK Zindan Komitesi üyesi Dersim, şunları dile getirdi:
“Yine kapkaranlık bir faşizm vardır ve zindanlar bu faşizmi yenmenin dışarda toplumsal bir hareket yaratmanın öncüsü olmak açısından böylesi bir direniş başlatmışlardır. Bu tarihsel misyonunu iyi görmüşler, o açıdan zindanlardaki direnişi 14 Temmuz ölüm orucuyla insan benzeştirebilir. 14 Temmuz ölüm orucu Kürtler açısından bir direniş ruhudur. Nitekim bugün direnişe giren arkadaşlarımızın esas aldıkları ruh 14 Temmuz ölüm orucunun yarattığı ruhtur. Neydi 14 Temmuz direnişinin yaratan en temel şey? PKK’yi savunmak, Kürt özgürlük mücadelesini mahkemelerde savunmak sadece bu hakkın kendisine tanınması amacıyla yürütülen bir direnişti. Ve bedeller verilerek Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, Mazlum Doğan gibi büyük devrimcilerin yürüttüğü bir direnişti. Yine Sara yoldaşın içinde yer aldığı bir direnişti. Büyük bedellerle aslında Kürt özgürlük mücadelesi 1980’lerdeki 14 Temmuz ölüm orucu direnişini kazanmıştır. Bu gün de tutsaklar aynı bilinçle, aynı ruhla, aynı duyguyla böylesi bir sürecin içerisine girmişlerdir. Bu süreç bizce Önder Apo üzerindeki tecridin kırılması ve faşizmin yıkılması boyutuyla kendi rolünü yerine getirecektir. Şimdiden birçok sonuç ortaya çıkarmıştır, önümüzdeki süreçte çok daha büyük sonuçlar çıkaracaktır ve faşizmin yıkılışının başlangıcı olacaktır”.
KASIM: GÜVEN’İN EYLEMİ ANLAMLIDIR, ÖNDERLİĞE YAKLAŞIMDIR
PAJK Zindan Komitesi üyesi Eylem Kasım, özellikle HDP’li vekil Leyla Güven’in öncülük ettiği açlık grevi eylemlerine dikkat çekerek, kadının kendi tarihine sahip çıktığını bu direnişle gösterdiğini söyledi.
Kasım, şöyle konuştu: “Leyla Güven mektubunda ‘ben yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin yoldaşım’ diyerek 14 Temmuz direniş ruhunun sürdürücüsü, sürdürücüleri olduklarını sadece söylemde değil şuan pratiğiyle ortaya koymuştur. Leyla Güven bu sözüyle birlikte kendi tarihini de ortaya koyuyor. Leyla Güven bir içanadolu Kürdüdür. İçanadolu Kürtleri sürgün yaşamışlardır, bu anlamda çelişkilerin yoğun olduğu bir ortamda gelişen, büyüyen bir kadındır Leyla Güven. Bu anlamda bu sürgün ve baskılar Leyla Güven’de bir yitme, bir zayıflama, bir asimilasyona değil tam tersi bir dirence dönüşmüştür. Bu anlamda Leyla Güven geçmişten günümüze kadar hep bir direniş içinde olmuştur. Erkek egemen sistemine karşı, baskılara karşı, asimilasyon politikalarına karşı sürekli bir direniş içinde olmuştur. Aslında bu mücadele geleneğinden kaynaklı günümüze kadar gelmiştir. Mesela gerek kendi ailesi içinde gerek siyasi mücadelesinde hiç bir şekilde taviz vermeyen, haksızlığı kabul etmeyen, en üst düzeyde bunun mücadelesini vermiştir. Bu gün içinde bulunduğumuz koşullarda özellikle Amed zindanında böylesi bir eyleme girmenin kendi başına manevi olarak anlamı farklıdır. Çünkü Amed zindanı 14 Temmuz direnişinin gerçekleştiği ve aynı zamanda Sara arkadaşın izlerini taşıdığı bir zindandır. Böyle bir zindan da böyle bir eyleme karar vermek bize şunu gösteriyor; bayrak elden ele devam ediyor, direniş ruhu devam ediyor. Bu ruh hiç bir zaman kaybolmayacak ve devam edecek. Bu anlamda Leyla Güven’in eylemi anlamlıdır. Leyla Güven’in eylemi önderliğe yaklaşımıdır. Kürt halkına, gençlere ve kadına yaklaşımıdır.”
GÜVEN’İN GREVİ KRİTİK AŞAMADA
“Leyla Güven’in eylemi 46’ıncı gününe girdi, şuan kritik durumdadır” diyen Güven, şunları ekledi: “Leyla Güven’in ciddi anlamda sağlık sorunuda var. Beyninde bir ur var, yani her gün alması gereken ilaçları var. Bu ur’un büyümesini engellemek için ilaçlarını alması gerekiyor. Fakat ne bu ilaçlarını alabiliyor, nede beslenebiliyor. Bunun için her gün durumu kritikleşiyor. Bunu bilmesine rağmen siyasi sürecin kritik olmasından kaynaklı, önderlik üzerindeki tecridi daha derin okuyaraktan aslında halk üzerinde, kadın üzerinde, demokrasi üzerinde tecride karşı bu iradeyi göstermeye çalışıyor ve bunda ısrar ediyor. Biz bu eylemi anlamlı ve derin bularak selamlıyoruz.”
DERSİM: AÇLIK GREVLERİ YAYILACAK
Bu ifadelere ek olarak Dersim, açlık grevlerinin yayılarak devam edeceğini kaydetti. Dersim şu bilgileri paylaştı:
“Basından takip ettiğimiz kadarıyla yaklaşık 46 arkadaşımız şuanda cezaevlerinde süresiz-dönüşümsüz açlık grevindeler. 16 arkadaş da dışarda bu süreci götürüyor. Şuanda toplamda 9 cezaevinde arkadaşlarımız açlık grevini yürütüyorlar. Bunlar: Van, Diyarbakır E tipi, Diyarbakır D tipi, Patnos Cezaevi, Elazığ Cezaevi, Trabzon Beşikdüzü Cezaevi, Gebze Cezaevi, Kandıra Cezaevi, Bakırköy Cezaevi bu 9 cezaevinde toplamda Leyla Güven arkadaşla birlikte 46 arkadaşımız süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemindedirler. Elazığ Cezaevindeki 6 kadın arkadaşımızın başlatmış oldukları açlık grevi bu gün itibariyle 50’inci gününde, Leyla Güven arkadaşımızın eylemi 46’ıncı gününde 39 PKK-PAJK’lı tutsağın eylemi bügün itibariyle 8’inci gününde tabi dışarıda da var. Hewler’de HDP parti meclis üyesi Nasır Yağız’ın başlatmış olduğu eylem 33’üncü gününde, Strasburg’daki yurtsever arkadaşlarımızın başlattıkları eylem 7’inci günündedir. Yani Deniz Kaya’nın yaptığı açıklamada da anlaşılıyor ki önümüzdeki günlerde gruplar şeklinde bu süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemleri büyüyecek. Yani veri olarak insan bunları belirtebilir.”
DIŞARIDAKİLER ROLÜNÜ OYNAMALI
Zindan direnişinin yanı sıra direnişin dışarıdaki ayağına dikkat çeken Piro Dersim, şunları belirti:
“Şunu söylemek gerekir; cezaevleri bu süreci başlattı, bu eylemler sürecek ve giderek büyüyecek. Fakat bunun gerçekten dışarı ayağının iyi örgütlendirilmesi gerekiyor. Dışarda tutsakların bu eylemi etrafında kenetlenmek gerekiyor. Bu noktada sanki yetersizlikler var. Şuan dışarda Kürdistan’ın dört parçasında ve Avrupa’da açlık grevlerine sahip çıkma var, fakat bunlar şuan itibariyle yeterli değildir. Daha da büyütülmesi, güçlendirilmesi gerekiyor. Sahip çıkma sadece açlık grevleriyle de değil onun dışında da yürüyüşten tutalım her türlü yol ve yöntemle, her türlü eylem ve etkinlikle bu sürece sahip çıkılmalıdır. Herkes yapabileceği şeyi yapabilmeli, bu konuda özellikle Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın şuna dikkat etmesi gerekiyor, baskı ve tutuklamalarla düşman dışarda halktan gelişebilecek eylemlerin önüne geçmek istiyor. Gerçekten bu süreçte bizim yurtsever halkımız gözaltı ve tutuklamalardan korkmamalıdırlar. Tarihi bir süreçten geçiyoruz bu süreci eğer kazanırsak gerçekten bu faşizmi yıkacağız. Bu süreci kazanırsak gerçekten demokratik bir çözümü ortaya çıkarabileceğiz, önderliği özgürleştirebileceğiz. Bunun bilinciyle hareket edilmesi gerekiyor. Bu noktada gerekirse bedel ödemeyi göze almak gerekiyor. Nihayetinde şuan cezaevlerinde açlık grevine giren arkadaşlarımız yaşamlarını orataya koyarak bedel ödemeyi göze alıyorlar. O yüzden bizler de dışardaki yurtseverler, aydınlar, demokratlar vicdanlı insanlar olarak tutsakların bu yaklaşımlarına karşı gözaltına alınmayı, tutuklanmayı gerekirse dayak yemeyi, gaz yemeyi, cop yemeyi göze alarak alanlara çıkmalıyız ve bunların etrafında kenetlenmeliyiz. Şu bir gerekçe olamaz yani, gözaltına alınıyoruz, birşey yapamıyoruz gibi gerekçeler çok ciddi ve yerinde olmayan gerekçelerdir. Hiç kimse bunu kendisine yakıştırmamalıdır, tam tersine nasıl ki cezaevlerindeki arkadaşlar kendi yaşamlarını ortaya koymuşlarsa dışardaki insanlarımızda böylesi fedai bir duruş karşısında gerçekten elini vicdanına koyarak daha güçlü bir direnişin içine girmesi gerekiyor.”
FAŞİZMİ YIKMA EYLEMLERİ
Piro Dersim, AKP-MHP faşizmine karşı büyük bir direnişin olduğunu ifade ederek, sonuç alıcı noktaya ulaşması halinde faşizmin yenileceğini vurguladı.
“Yani bir de şunu görmek gerekiyor, şuan bir faşizm var ama bu faşizm karşısında da büyük bir direniş var. Şuan Önder Apo İmralı’da direniyor. Hem de tarihte eşine ender rastlanan bir direniştir. İradi bir direniştir moral, manevi ve düşünsel bir direniştir. Aynı şekilde zindanlarda onbinler direniyor, Kürt halkı dört parça da direniyor. Gerilla fedai çizgisinde direniyor, Avrupa direniyor bunların hepsinin görülmesi gerekiyor. Faşizmin bu kadar saldırgan olması gerçekten çok zayıf olmasından kaynaklanıyor. Artık sadece saldırganlıkla, sadece savaşla kendisini yaşatacak duruma geldiği için saldırıyor. Bu yüzden biz bu direnişi biraz daha yükseltirsek, sonuç alıcı noktaya getirirsek faşizim yıkılır. Bu açıdan bu eylemi çok önemli görüyorum. Bu eylem faşizmin yıkılması eylemidir. Zaten eyleme başlayan arkadaşlarımız ‘Tecridi kıralım, Faşizmi yıkalım’ sloganıyla bu direnişi başlattılar. Dolaysıyla dışarının kesinlikle bu eylem etrafında kenetlenmesi gerekiyor.”
KASIM: HER YER EYLEM ALANINA ÇEVRİLMELİ
PAJK Zindan Komitesi üyesi Eylem Kasım, açlık grevlerinin sonuç alabilmesi için şu çağrıda bulundu:
“Açlık grevlerinin sonuç alabilmesi için öcelikle önderlik etrafında kenetlenmek gerekiyor. Elbette bu kenetlenme sadece zindan direnişleriyle olacak bir şey değil, tüm halkın ve demokratik kesimlerin buna karşı duyarlı olması gerekiyor. Basında da takip ediyoruz, birçok ilde annelerimiz, genç kadınlar, eylemlerde bunların bir duyarlılık boyutu var. Dikkat edilirse, açlık grevine giren birçok insanımız gözaltına alındı. Örneğin barış anneleri vardı, yerde süründürülerek gözaltına alındı. Şunu çok iyi görmek gerekiyor, eğer gözaltında bile bu annelerimiz bu açlık grevi eylemlerine devam edebiliyorlarsa bunun ne kadar iddialı bir eylem olduğunu bize gösteriyor. Annelerimiz, genç kadınlar gözaltında eylemdeyken tekrardan yerlerini dolduran halkımız oldu. Bu çok önemli bir yaklaşımdır. Bu anlamda bunların devam etmesi gerekiyor. Sadece açlık grevleriyle değil çünkü dışarının açlık grevini aşan eylemsellik imkanları var. Bu imkanları daha iyi değerlendirmek gerekiyor, sesimizi daha da yükseltmemiz gerekiyor. Bu şekilde el ele verirsek faşizm yenilecektir. Önderliğe en yakın kesim kadınlar ve gençlerdir. Bu anlamda en çok meydanda olması gereken kadınlar ve gençler olmalıdır. Biz buna inanıyoruz, bu eylem sonuç alacaktır ve öncülüğünü zindanlar yapıyor. Fakat zindanlar dışında bu eylemlerin desteklenmesi gerekiyor. Özellikle gençlik ve kadının bu noktada kendi rolünü oynaması gerekiyor. Gençlik gerçekten Türkiye ve Kürdistan’ın her alanını eylem alanına çevirebilir. Kendi öncü misyonunu yerine getirmelidir. Analarımız, kadın arkadaşlarımız öncülüğünde yürütülen açlık grevi eylemleri var, bunlar daha da büyütülebilinir. Aynı şekilde Avrupa’daki halklar uzun süredir eylemsellik içindeler, eylemlerini daha da radikalleştirebilirler.”
DERSİM: DENİZ KAYA’NIN AÇIKLAMALARI ESAS ALINMALI
Zindanlara yönelik çağrıda bulunan Piro Dersim ise, daha fazla örgütlü hareket etmeye dikkat çekerek şu değerlendirmelerde bulundu:
“Zindandaki arkadaşlarımıza bir çağrımız, bir istemimiz var; arkadaşlarımızın bu süreçte daha fazla örgütlü davranmaya ihtiyaçları var. Duygusal yaklaşımlar, duygusal kararlar, kendi başına hareket etmeler, bu süreç açısından çok doğru olmaz. Sonuç alıcılığı etkiler, bu açıdan örgütlü hareket etmek zindandaki yoldaşlarımız açısından kazanmanın birinci şartı olmalıdır. Biz bunu şunun üzerinden belirtiyoruz, 16 Aralık’ta Deniz Kaya’nın açıklamasında 6 cezaevinde 30 arkadaşın açlık grevine başlayacağı biçiminde bir açıklaması olmuştu. Fakat şuan 9 cezaevinde 46 arkadaşımız açlık grevindedir. Yani duygusal davranan, kendi başına açlık grevine giren alanlarımız, arkadaşlarımız olabiliyor. Bu noktada buna dikkat etmek gerekiyor. Eğer önü alınmaz ise kontrol kaybedilebilinir, kimin nerede ne şekilde açlık grevine girdiği çok fazla anlaşılmaz ve sonuçları kötü olur. Bu açıdan burada cezaevindeki bütün arkadaşlara böyle bir çağrı yapıyoruz; Zaten cezaevindeki bütün arkadaşlarımız direniş içerisindedir. Süresiz-dönüşümsüz açlık grevleri belli bir periyotla yürütülüyor. Bu açıdan her arkadaş kendi temsilcileri olan Deniz Kaya’nın açıklamaları doğrultusunda hareket ederlerse bizce daha doğru olur. En azından dışarda süreci takip eden yoldaşları olarak biz bunu görebiliyoruz. Böyle bir istemimiz olacak arkadaşlarımızdan. Yani bu eylem şuanda bile sonuç almıştır. Fakat önümüzdeki süreçte de dediğimiz gibi bu eylemin sonuca ulaşacağını Önder Apo üzerindeki tecridin kaldırılacağını, Önder Apo’nun sürece müdahil olacağını ve faşizmin bu şekilde Türkiye’de yıkıma uğrayacağını belirtebiliriz.”
ORTAK DİRENİŞ ÇAĞRISI
Dersim, son olarak sol sosyalist, demokrat kurum ve kuruluşları, Kürt siyasetçilerini daha fazla sorumluluk almaya çağırdı:
“AKP-MHP faşizminin şuan ki saldırganlığı gücünden değil güçsüzlüğündendir. Gerçekten saldırganlıkta başka yol ve yöntem bulmadığı için bu kadar pervasızca Kürtleri soykırıma uğratmak için, yok etmek için saldırıyor. Bunu da milliyetçiliği arkasına alarak yapıyor. Ama bunlarda onların son çırpınışlarıdır. Erdoğan’ın dediği gibi aham şaham bir güçleri yoktur. Deyim yerindeyse kendi güçleri pamuk ipliğine bağlıdır. Zaten süreci takip eden herkes de şunu çok iyi biliyor ve görüyor ki artık AKP tek başına iktidar değildir. AKP-MHP’nin eline düşmüştür, artık AKP, Devlet Bahçeli tarafından yönetiliyor. Bu duruma gelmiştir. Bu direniş sürecinde AKP-MHP faşizminin sonu gelecektir. Bu noktada yine diğer kesimlere de çağrımız var. Mesela Barolar çok etkin bir şekilde devreye girmeli. Kürdistan’daki Barolar, demokrat barolar ve demokrat avukatlar çok aktif bir şekilde devreye girmelidirler. Cezaevlerini ziyaret etmelidirler, bu duruma ilişkin kamuoyunu bilgilendirilmelidirler. Barolar kendi görevlerini yerine getirebilmelidir. Yine İnsan Hakları Derneği var, Türk Tabipler Birliği var vb. sayabileceğimiz sürece kesinlikle müdahil olması gereken, kendi görevini yerine getirmesi gereken, kamuoyunu bilgilendirmesi gereken ve tutsakların sesi olması gereken kurumlar var. Bu kurumların şuana kadar kendi görevlerini yerine getirdiklerini söyleyemeyiz. Destek açıklamaları var, bunlar anlamlıdır fakat sadece destek açıklamalarıyla da olmamalıdır. Mesela Tabipler Birliği tüm açlık grevi alanlarına kendi tabiplerini gönderebilmelidir. Bunun mücadelesini yürütebilmelidir.
Mesela bizim basında takip ettiğimiz kadarıyla arkadaşlarımıza B1 vitamini verilmiyor. Mesela Tabipler Birliği bunun mücadelesini yürütebilir. Açlık grevinde her tutsağın B1 vitamini almaya hakkı vardır. Fakat verilmiyor, B1 vitaminin verilmemesinin nedeni arkadaşlarımızı sakat bırakma ve arkadaşlarımızın erken ölümüne yol açmaktır. Yani deyim yerindeyse bir katliam, bir cinayet planlanıyor. Dolayısıyla Türk Tabipler Birliği’nin, Barolar Birliği’nin buna sesiz kalmaması gerekiyor. Yine İnsan Hakları Derneğinin sesini daha da yüksek duyurması gerekiyor. Sadece Türkiye’de değil uluslararası alanda da bunun mücadelesini verebilmelidir. CPT ve Af Örgütü üzerinde bunun mücadelesini yürütebilmelidir. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler nezdinde bunun mücadelesini yürütebilmeli ve tutsakların elinde olmayan imkanlar bu kurumlar üzerinden açığa çıkarılması gerekiyor, bu noktalarda da sivil toplum örgütlerine, demokratik kitle örgütlerine çağrılarımız var. Şuanki destek açıklamaları anlamlı olmakla birlikte yeterli değildir. Daha fazla aktifleşebilmelidirler. Aynı şekilde Kürt siyasetçilerininde daha aktif bir şekilde bu sürece müdahil olması gerekiyor. Yani kimi destek açıklamalarıyla değil, gerçekten bizzat bu sürecin yürütücüleri olmalıdırlar. Bu sürecin katılımcıları olmalıdırlar, yani zengin eylemselliklerle bunu yürütebilmelidirler. Sadece yeri geldiğinde bir kaç açıklamayla işin bir noktaya varması düşünülemez. Bu açıdan demokratik Kürt siyasetinin de bu sürece aktif bir şekilde müdahil olması tutsakların dışardaki sesi, dili yoldaşı olması gerekiyor. Bunlar gerçekten birlikte yapılırsa daha az kayıpla faşizim yenilecektir ve bu eylem sonuca ulaşacaktır.”