HABER MERKEZİ – 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişinin yıl dönümü vesilesiyle PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına Deniz Kaya, yazılı bir açıklama yaptı.
Açıklamada, “12 Eylül faşist rejimine karşı başlatılan 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Zindan Direnişi’nin 39’ncu yılını geride bırakırken, Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşların şahsında tüm devrim şehitlerini saygıyla anıyor, ardılları olarak amaç ve ideallerini gerçekleştirme sözünü yineliyoruz” denildi.
14 TEMMUZ’DA DİRENİŞİN TARİHİ YAZILDI
Tutsaklar adına yapılan açıklamada şunlar belirtildi:
Bundan 39 yıl önce 12 Eylül faşizminin zindanlardaki işkence ve iradesizleştirme, teslimiyet uygulamalarına karşı 14 Temmuz Büyük Zindan Direnişi, Hareketimiz ve halkımızın ulusal onur günü olan 14 Temmuz’da direnişin tarihi yazılmış, faşizmin inkar ve soykırım karanlığına geçit verilmemiştir. 12 Eylül faşizminin yaratmak istediği karanlığa karşı zindanda direnişin tarihi yazılarak, Kürdistan ve Türkiye halklarına umut olunmuştur. Önderliğimiz 14 Temmuz direnişçilerinin yarattığı umudu 15 Ağustos Atılımı’yla dirilişe dönüştürmüştür. 12 Eylül 1980 darbesiyle kök salmayı planlayan faşizm, bugün AKP-MHP faşist iktidar bloğunda vücut bulması, TC. devlet geleneğinin politikasıdır. Soykırım ve inkar politikasında 14 Temmuz direnişi sarsılma yaratmıştır. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşların öncülüğünde sonuçlanan direniş, Kürdistan özgürlük mücadelesinde, “Büyük Zindan Direnişi Tarihi” olarak geçmiştir. İnkar, imha ve soykırım politikasıyla iradesizleştirmeye karşı büyük ölüm orucu eylemi, Kürde dayatılan onursuzlaştırmaya geçit tanınmamıştır. Zindan direnişinin yarattığı değerler halkımızın içinde dalga dalga yayılmış, halk serhildanlarına dönüşmüştür. “Mezar taşıma borçlu yazılsın” özgür, anlamlı yaşama adanmışlık inancı, Esat Oktay gibi faşist zihniyetleri dumura uğratmıştır. Faşist-soykırımcı zihniyet dün olduğu gibi bugün de aynı politikaları sürdürmektedir. Türk devlet geleneği, halkımızın uyanışına soykırım ve yok etme ile cevap vermektedir. Düşman zindanda zafer inancına yenilmiş, ihanet ve teslimiyetçiliğe geçit verilmemiştir.
Bugün de başta zindanlar olmak üzere, halkımıza teslimiyetçilik dayatılmak istenmektedir. Uluslararası komplo ile Önderliğimizi esaret altına alan düşman, tarihte benzeri görülmemiş mutlak tecrit uygulamaktadır. Önderliğimizin şahsında halkımız, halklar çaresiz, çözümsüz bırakılmak isteniyor. Direnişin yarattığı değerler çaresizliğe geçit vermeyen düzeydedir. Önderliğimizin eşsiz, muazzam tarihi direnişi, parti ve halkımızın kararlılığı, TC. devleti içindeki çatlakların oluşmasına sebep olmaktadır. Dört parça Kürdistan’da halkımızın özgürlük mücadelesini yürüten Parti ve Önderliğimizin direnişi karşısında Türk devleti kirli ittifaklar arayışında bulunmakta, Kürtler arası çatışmalar için destekçilerini sahaya sürmekten de geri durmamaktadır.
Rojava ve Güney Kürdistan’a yapılan işgali amaçlayan operasyonlar, Kürtler arası çatışma ve Kürde yaşam alanı tanımama amaçlıdır. Irak’ta DAİŞ sonrası yaşananlar ve oradaki halkımızın Kürt Özgürlük Hareketiyle kurduğu yeni bağ, eski düzenin sürmeyeceğinin göstergesidir. AKP-MHP soykırımcı, faşist zihniyeti hem de yerel işbirlikçileri bu gelişmekte olan gerçeği değiştiremeyeceği gibi bunun hesabıyla baş başa kalacaklardır. Kürdün kadim tarihindeki işbirlikçilik ve bunun karşısındaki direnme çizgisi hep var ola gelmiştir ve bugün yine bu çizgiden medet uman hegemonik güçlerin maşası konumundaki KDP’nin ailesel, aşiretsel çıkarlarını esas alan güvencesi olmayan statüyü, ulusal birliğin önüne alan yaklaşımı yeni değildir. 82’deki protokolü hiçe sayan ve 97’de babasının mezarı üzerine söz verip, daha görüşme heyeti arkasını dönmeden Hewlêr’deki gazi yoldaşların kaldığı hastaneden katliamı başlatması, KDP’nin kardeş kavgası, kardeş kanına girmesi Osmanlı’nın bugünkü temsilcisi AKP-MHP faşist, soykırımcı güruhunun aklıyla hareket ettiğinin (iktidar için kardeş katli vaciptir geleneği) açık göstergesidir. KDP’nin yaşanan değişimler karşısında eskide ısrar etmesi, bu uğurda kendi sömürgecileriyle etik ölçülerden yoksun ilişkilerini sürdürmesi halinde yeni süreç karşısında yerle yeksan olacağı aşikardır. Güney halkımız artık bunu kabul etmeyeceğini yaptığı açıklama, eylem ve etkinliklerle ortaya koymaktadır. KDP’nin bu zihniyet ve uygulamalarını terk etmeli ve bir an önce ulusal birliğin vazgeçilmezliğini, elzemliğini anlamalıdır. Bu tavır ve tutumda ısrarı ise kendi halkı tarafından tarihe lanetli olarak geçeceğidir.
Tek adam rejiminin başarısız örneği Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, bütünün aynası mahiyetindedir. Kuzey Kürdistan’da gelişen soykırım, işgal ve bir konsept dahilinde uygulamaya konulan “Çöktürme Planı” ve faşizm karşısında, özyönetim direnişlerinin yarattığı devrimci halk savaşının geliştirdiği tarihi direniş bir bütün değerlendirildiğinde, AKP-MHP faşizminin artık yürümediği, yoğun savaş halinin ülkeyi ekonomik krize götürdüğü gerçeğidir. Bir pandemi gerekçesi nereye kadar ekonomik krizin gerekçesi olarak sürdürülebilir sorusu izahata muhtaçtır. Mafyalaşan bir devlet gerçeğinden beklenti gafletin dibi olsa gerek… Esas buradaki gerçek, Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Önderliğinin artık Ortadoğu’da en önemli aktör olduğu gerçeğidir. Görünürlüğün izafiliğine takılmadan, Kürdistan’ın bütünü düşünüldüğünde misliyle güçlenmiştir. “Tecride, faşizme, işgale son, özgürlüğü sağlama zamanı” hamlesiyle bu durum değişmeye başlamış ve daha da gelişeceği tartışmasızdır. Buradaki en önemli husus mücadelenin sürekliliği hakikatidir.
YÜZYIL ÖNCEKİ POLİTİKA BUGÜN GEÇERLİLİĞİNİ SÜRDÜRÜYOR
Yüzyıl önce uygulanan politika, aynen bugün de geçerliliğini sürdürmektedir. TC. devlet geleneğinde iktidarlar değişebilir, politika aynen devam etmektedir. İktidar kavgaları Kürt özgürlük mücadelesi söz konusu olduğunda bir kenara bırakılmaktadır. 39 yıl önce Amed zindanında Kenan Evren cuntacıları tarafından tutsaklara dayatılan itirafçılık ve teslimiyetçilik, 39 yıl sonra AKP-MHP iktidarı tarafından zindanlarda dayatılmaktadır. Her gün yeni bir infaz paketiyle bir uygulama yürürlüğe koyarak yasal değişiklik diyerek “İyi hal” adı altında kurullar oluşturularak teslimiyet dayatılmak istenmektedir. Zindan içinde tecrit uygulanmakta, insan mahremiyetine saygısı kalmamış kameralarla ortam izleme, aileyle telefon görüşmelerini dinleme, çıplak arama dayatması, “Anne bak kral çıplak” deme cesaretini gösteren milletvekilini derdest edip tutuklama vb. faşizan uygulamalarıyla iradesizleştirmeye çalışılmaktadır.
Hasta tutsaklar ölüme terkedilip, düşman hukukunda bile olmayan uygulamalarla karşı karşıya bırakılmaktadır. En son 26 yıl zindanda hastalıklarla boğuşup yaşamın son evresinde tahliye edilen Hüseyin İdik yoldaşımız, tedavi gördüğü hastanede şehadete ulaşmıştır. 83 yaşında 25 yıldır zindanda ağır rahatsızlıkları olan, tek başına yürüyemeyecek durumda olan Apê Dedomuz, “kaçma şüphesi” gerekçesiyle tahliye edilmemektedir. Önderliğimizin Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Paradigması’nın tüm kadınlara sirayet ettiği gerçeğidir ki 80 yaşındaki Meryem anamızı tutuklama, Şenyaşar ailesinin yüz günü aşan adalet nöbetini görmeyen ulusal medya, kadına çok sınırlı haklar tanıyan İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme… İşte bu korku faşist, soykırımcı AKP-MHP’nin içinde bulunduğu vaziyetin özetidir.
SÜRESİZ DÖNÜŞÜMLÜ AÇLIK GREVİNİ 15 GÜNLÜĞE ÇIKARIYORUZ
Partimizin ve halkımızın inancı, duruşu düşmanın tüm kirli politikalarını boşa düşürmektedir. 14 Temmuz ruhu örgütü parti bilinciyle büyütmek ve iradeyle zafere taşımaktır. 12 Eylül 1980 darbesiyle zindanlarda kesintisiz devam eden Sakine Cansız yoldaşın zindan ve mücadeledeki özgür kadın direngenliği, kızıl Roza oluşudur. 8 Mart’ın görkemli geçmesi, Mazlum Doğan yoldaşın yaktığı özgürlük meşalesidir. 2021 Newroz’unda pandemi ve yasaklara aldırmayarak, akın akın alanlara akan kitle gerçeği, Dörtlerin iradenin örgüt bilinciyle bilenerek mücadele gerçeğiyle buluşmasının sonucudur. Militanca eylemler, zindan direnişinin karakteri ve PKK’nin bir şehitler hareketi olduğu gerçeğidir, 14 Temmuz ruhudur. 2019’da sekiz yoldaşımız zindanda fedai eylem gerçekleştirerek yaşamlarına son vermeleri ve 2020 yılı 27 Kasım tarihi itibariyle süresiz-dönüşümlü açlık grevinin sürdürülüyor oluşu ve Önderliğimiz üzerindeki tecrit aşılana, özgürlüğüne kavuşuncaya dek eylem, etkinliklerimiz devam edecektir. 14 Temmuz 2021 tarihi itibariyle büyük ölüm orucu direnişinin yıl dönümünde beşer günlük süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemimizi süresiz-dönüşümlü olarak 15 günlüğe çıkarıyoruz.
Başta Önderliğimizin direnişi olmak üzere, tüm zindanlarda direnen yoldaşlarımızı selamlıyor. Bu ulusal onur günümüzde 14 Temmuz Büyük Zindan Direnişi’ni saygı ve bağlılıkla anıyor, mücadelelerini büyütme sözünü veriyor, tüm halkımızı, bu coğrafyada yaşayan ben insanım diyen herkesi halklara uygulanan bu zulmün, tecridin sonlandırılması için duyarlılığı yükseltmeye, haklı mücadelemizin etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz. Zaferin tek ve kesin yolu direnmekten geçer. Zafer direnen yoldaşların, halklarındır.”