HABER MERKEZİ – PKK’li ve PAJK’lı tutsaklar, 24’üncü yılına giren Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim komplosuna ilişkin yazılı açıklama yaptı.
9 Ekim komplosuyla aynı zamanda Kürt Halk Önderi şahsında direnen Kürt halkının ve insanlığın demokratik özgür yaşam umudunun yok edilmesinin hedeflendiğini belirten tutsaklar, Abdullah Öcalan’ın 23 yıldır mutlak bir tecrit altında ve işkence sistemi içinde yaşatılmaya çalışıldığını ifade etti.
Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecridin başta zindanlar olmak üzere toplumun tümüne yansıtıldığını ifade ederek, pandemi gerekçesiyle iki yılı aşkın bir süreden beri zindanlarda tam bir izolasyon yaşandığını; aile ve avukatlarıyla görüşmelerin yasaklandığını, mektuplaşmaların sınırlandırıldığını, basın yayın materyallerinin, sohbet, spor türü etkinliklerin yasaklandığını, kendi hukuklarına bile aykırı olan infaz yakmaların gerçekleştirildiğini aktardı.
Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün yegane amaç ve hedefleri olduğunu kaydeden tutsaklar, “Bu faşist uygulamalarla direniş geleneğimize, kültürümüze bağlılığımızı sınama tevessülleri nafiledir’ dedi.
Mutlak zafer için zindan direnişini yükselteceklerini belirten tutsaklar, “Ben insanım” diyen herkesi Kürt Halk Önderi etrafında birliğe ve mücadeleye çağırdı.
Tutsakların açıklaması şöyle:
“9 Ekim devletler arası komplonun 23. yıl dönümüdür. Komplo 24. yılına girerken, dünya ve bölgemizde çok ciddi, köklü alt üst oluşlar yaşandı ve derinleşerek devam ediyor. 9 Ekim komplosunun amaç ve hedeflerinin çok boyutlu olduğu bir gerçektir. Emperyalizm bölgemize yeni bir nizam verme, yeniden yapılandırma, ki adına da Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) denen bir düzenlemeyi amaçlıyordu. Nedeni uluslararası kapitalist sistemin derin bir yapısal krizi yaşıyor olması ve kaos halinin egemen olduğudur. Dolayısıyla yönetemeyen merkezi sistem kendini restore ederek yönetmeyi amaç edinmişti. Söylemde ‘demokrasi getireceğiz’ denilse de özünde kapitalist modernitenin yaşadığı çoklu kriz ve kaos halinin modeli olan ulus devletin yapısallığıydı. Ulus devlet modeli genel anlamda toplumsal hakikatlerin oluşumlarına aykırı, ters ve toplumlarla savaş halini yaşasa da en fazla Ortadoğu’da derin bir yabancılık, dışardan ve tepeden zorla ulus devletin inşası hedeflendiği için, bölgemizin yüzyıllık savaş durumunun bölge halkları tarafından kabul görmemesi, reddedilmesi ve sistemsel merkezi yönetme tarzını olanaksız hale getirmişti.
Dolayısıyla sistemin kaostan çıkması için öncelikle Ortadoğu’da ulus devletin yapılandırılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Nedeni tarihsel olarak her sistemin Ortadoğu merkezli kurulması ve dünyaya yansıtılması olmuştur. Diğer bir ifadeyle toplumsal hakikatin var oluşu, gelişimi, neolitik devrimle Ortadoğu’da vücut bulmuştur. Bunun odağında Kuzey Mezopotamya veya Kürdistan çekirdeğiyle gerçekleşmiştir. Yine devletçi sistemin beslenme kaynakları da neolitik değerlerin çarpıtılması, toplumsal yarılması da bu coğrafyada gerçekleşmiş olmasındandır. Dolayısıyla devletçi sistemle komünal sistemin karşıtlığı, savaş halinin doğuşu ve gelişiminin mekanı olmasından, günümüzde de bu çatışmayı şiddetlendirmiştir. Kapitalist devlet modeli, özünde beş bin yıllık uygarlık sisteminin vardığı son noktadır.
ÖZGÜR YAŞAM UMUDU HEDEFLENMİŞTİR
Aslında bu sistemin aşılması, uygarlık sisteminin aşınıp demokratik uygarlığın gerçekleşmesi olacaktır. Koşullar bu durumu olgunlaştırmıştır. Tarih adeta tekerrür ediyor. Neolitiğin ilk anavatanı Kürdistan’dır. Aslında o PKK ve Önderlik şahsında vücut bulmuştur. Devletçi uygarlığı derin bir yapısal kaosa sürüklemiştir. Üçüncü Dünya Savaşı’nın temel nedeni budur. Devletçi uygarlık varlığını sürdürmek için Önderliği ve partimiz PKK’yi ezmesi, yok etmesi olmazsa olmazıdır. Ve bu temelde Önderlik şahsında uyanışa geçerek, savaşan Kürt halkını tasfiye etmektir. Çünkü partimiz tarihsel ve güncel koşullar içinde demokratik uygarlığın temsilcisi olarak öne çıkıyor ve tarihin temel çelişkisini veya Gordion düğümünü kesmeye yaklaşmıştır. Bunu ezmek istiyor. Dolayısıyla 9 Ekim komplosu Önderliğe karşı gerçekleştirilen bir saldırı olmakla birlikte, aynı zamanda O’nun şahsında direnen Kürt halk gerçeğini ezerek yok etme ve buradan insanlığın demokratik özgür yaşam umudunu yok etme hedeflenmiştir.
Dolayısıyla komplo derindir, kapsamlıdır ve tarihin temel çelişkisi olan demokratik uygarlık ile kapitalist uygarlık arasındaki savaş halini sona götürmedir. Bu zaferi kim başarırsa, zafer onun olacaktır. Komployla Önderliğe yapılan saldırıyla, merkezi uygarlık zaferi garantilenmek istendi. Ancak Kürt toplumsal varlığının güncellenerek, PKK ve Önderliğin de güncellenmesi, anlam kazanması, beş bin yıllık tarihsel direnişin yarattığı birikimler ve öfkenin yine kazanılan bilinç dünya uygarlık sistemine zaferi tattırmamıştır. Komplonun 23. yıl dönümünde komplocu güçler tam yenilgiye uğratılamasa da ciddi bir yarılma, savrulma, zaferi demokratik uygarlık güçleri lehine gerçekleşme şansını daha da artırmıştır. Önderlik 23 yıldır mutlak bir tecrit altında ve işkence sistemi içinde yaşatılmaya çalışılıyor.
Önderliğe dönük bu işkence saldırısını tek başına TC’nin yaptığı gerçekçi değildir. Uluslararası egemen güçlerin saldırısı oluyor. Özellikle son altı yıldır ‘Çöktürme Planı’ denen saldırıların en çok yoğunlaştığı yer İmralı Adası oluyor. Amaç bellidir; Önderliği çöktüremeyeceklerini iyi biliyorlar. 23 yıllık Önderliğimizin eşsiz tarihi direnişi ve duruşu, komplonun nasıl olduğu, nasıl gerçekleştiği ve sonuç almadığını düşmana göstermiştir. Ancak Önderlik başta Kürt halkı olmak üzere, giderek insanlık üzerinde artan etkisini imkansız kılmak için mutlak bir tecrit uygulamaktadır. Önderliğin sözünün toplum üzerinde büyük bir etki yarattığı tartışmasızdır. İşte o sözün dışarıya ulaşmasını imkansız kılmanın tek yolu mutlak tecrittir.
ZİNDANLARDA TAM BİR İZOLASYON UYGULANMAKTADIR
Önderlik üzerinde uygulanan bu tecrit, başta zindanlar olmak üzere toplumun tümüne yansıtılmaktadır. Pandemi gerekçesiyle de son iki yılı aşkındır zindanlarda tam bir izolasyon uygulanmaktadır. Tutsakların aileleriyle avukatlarıyla görüşmesi yasaklanmış durumda. Çok sınırlı telefon görüşmeleri yaptırılmakta. Yine özgürlük kokusu taşıyan tüm basın yayın materyallerin zindanlara girilmesi yasaklanmıştır. Mektuplaşmalarımız nerdeyse imkansızlaştırılmış. Dışarıyla mektuplaşmalar oldukça sınırlandırılmıştır. Yine daha önce var olan iç sohbetler, spor türü etkinlikler pandemi gerekçesiyle yasaklanmıştır. Dolayısıyla tutsaklar bir de kendi içinde tecrit edilmiştir. Yine TC’nin mevcut hukukuna bile aykırı olan infaz yakmalar gerçekleştiriliyor. 30 yıllık tutsakların, yani ömür boyu cezanın infazı yakılıyor. Mahkemenin verdiği 30 yıllık karar hiçe sayılarak, infaz yakmak suretiyle altı yıl daha zindanda tutulmaya çalışılıyor. Kendi yasalarını bile uygulamıyorlar. Bu biz tutsaklara dönük bir saldırıdır. Umudu kırmadır. Müddetnamede 30 yıl ceza yattıktan sonra tahliye edilir diye yazılmasına rağmen tahliye edilmiyor. İnfazlar yakılıyor.
ONURLU DURUŞUMUZDAN TAVİZ VERMEYECEĞİZ
Düşünsel duygusal ve psikolojik olarak tahliye olmayı beklerken, tahliye edilmeme durumu insanın kişiliğine yapılan bir saldırı olduğu aşikardır. Bizler ‘Mazlum, Dörtler, 14 Temmuz ve Güneşimizi Karartamazsınız hamlesinin öncülleri Aynur, Kurdê ve Halit yoldaşların anılarına bağlılığın gereği, parti zindan tarihçemizin direngenlik ruhu, özgürlük umudu, güçlü ve büyük olan bir geleneğin ardılları olarak, bu faşist uygulamalarla direniş geleneğimize, kültürümüze bağlılığımızı sınama tevessülleri nafiledir’ diyoruz. Biz PKK ve PAJK’lı tutsakların onurlu ve haysiyetli duruşumuzdan asla taviz vermeyeceğimiz iyi bilinmelidir ve Önderliğimizin özgürlüğü yegane amaç ve hedefimizdir.
İHANET DE TÜMDEN TARİHE GÖMÜLECEKTİR
Bu durum faşist, soykırımcı Türk devlet sisteminin yıkıma doğru giderken son çırpınışlarının zirve saldırısı oluyor. Bu durum kaybetme yenilgisinin dışavurumudur. Kuşkusuz bu saldırılar salt cezaevlerine değil, dışarda da Kürdistan coğrafyası işgal edilmek isteniyor, Kürt halkı yok edilmek isteniyor. T.C., medya savunma alanlarında süren işgal girişimlerinde gerilla karşısında yenilgi aldıkça, KDP ipine sarılıyor. Barzani hanedanlığı ile kurulan ekonomik ve diğer çirkin ilişkileriyle ihanet üzeri sonuç almak isteniyor. Türk egemen sistemi bu stratejiyi çokça uygulaya geldi. 19. ve 20. yüz yılda ‘Kürdü Kürde kırdırtarak’ sonuç aldı. Kürt direnişini yenilgiye uğrattı. Ancak partimiz PKK’nin son 50 yıllık direnişi sonucu düşmanın bu politikası büyük oranda etkisiz kılındı. Geriye sadece Barzani hanedanlığının bir kanadı kaldı. Ve bu kanat, bütün geleceğini AKP-MHP faşizmine bağlamış durumdadır. Direnişle de bu ihanetin tümden tarihe gömüleceği, Türk devlet faşizminin aşılacağı başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarının özgürlüğe akışı önündeki temel engelleri ortadan kaldırılacaktır.
ZAFER İÇİN DİRENİŞİMİZİ YÜKSELTİYORUZ
Komplonun 24. yılında Önderliğimize dönük bütün saldırılar, komplolar, esas anlamda yenilgiye uğratılmıştır. Bundan sonrası direnişi büyüterek zafere ulaşmanın koşulları, olanakları, her zamankinden daha fazla imkan dahilindedir. Önderlik paradigması başta Rojava olmak üzere, insanlık sorunları üzerinde ilham vermekte ve umudu daha fazla büyütmektedir. “Tecride, faşizme, işgale son, özgürlüğü sağlama zamanı” ve KJK’nin “Kadın kırımına karşı özgür kadın ve toplumu savunma zamanı” hamle ruhu ve heyacanıyla, 24. yılında başarının kesin sonuca götürüleceğine olan inancımız her zamankinden daha büyük, umudumuz her zamankinden daha diridir. Direniş bu temeldedir. Zafer de bu temelde gerçekleşecektir. Bu düşünce ve inançla, PKK ve PAJK’lı tutsaklar olarak zaferin eşiğinde olduğumuz, ölümü yaklaşan düşmanın bu yüzden daha fazla saldırganlaştığını bilerek, komployu şiddetle kınıyor ama ondan daha fazlası mutlak zafer için zindan direnişimizi yükseltiyor ve halkımızı, ‘Ben insanım’ diyen herkesi Önderlik etrafında, onun paradigması ekseninde, birliğe ve mücadeleye çağırıyoruz. Zafer bizimdir.