HABER MERKEZİ- 14 Temmuz direnişinin, doğru direniş ruhunu ve zafer çizgisini gösterdiği vurgulanan PKK açıklamasında, “Önder Apo, 14 Temmuz Ölüm Orucu Direnişinin zaferinde somutlaşan Büyük Zindan Direnişi için, ‘Ölümden, özgür yaşama sağlam bir köprünün kurulmuş olması’ değerlendirmesini yaptı. Tüm hareketi ve halkı, söz konusu sağlam köprüden büyük bir güven ile geçerek, özgür yaşama yürümeye çağırdı. Hareket ve halk olarak, 40 yıldır bu köprüden geçerek özgürlük mücadelesine yürüyoruz. 50 yıldır yürüttüğümüz Özgürlük Mücadelesini Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin komutasında bilinçlenerek, örgütlenerek ve yürüyerek gerçekleştiriyoruz” denildi.
PKK Yürütme Komitesi’nin kendi resmi web sitesinde yayınlanan açıklaması şöyle:
“Ulusal onur kazandığımız ay olan yeni bir temmuz ayına girdik. 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişinin yıl dönümünü yaşıyoruz. Öncelikle bu tarihi eylemin yaratıcısı olan Önder Apo’yu selamlıyoruz. Yıl dönümleri vesilesiyle bu tarihi kahramanlık eylemlerini gerçekleştiren Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçek yoldaşları, onların şahsında tüm özgürlük şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.
Yeni bir yıl dönümünü yaşarken, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direniş gerçeğini tüm boyutlarıyla çok daha doğru ve derinlikli bir biçimde anlamamız ve özümsememiz gerekiyor. Çünkü doğru direniş ruhunu ve zafer çizgisini bize bu büyük direniş gerçeği gösteriyor. Günlük olarak yaşamımızın ve mücadelemizin yolunu aydınlatıyor. AKP-MHP faşizminin topyekûn imha saldırıları karşısında, hareket ve halk olarak yürüttüğümüz topyekûn Devrimci Demokratik Direnişin doğruluğunu 14 Temmuz Direniş Çizgisi gösteriyor. Faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti yıkma mücadelesinde ihtiyaç duyduğumuz her türlü gücü, bu tarihi direnişin zengin dersleri veriyor.
FAŞİST-SOYKIRIMCI SİYASETİ YENİLGİYE UĞRATAN İDEOLOJİK ZAFER EYLEMİ BAŞARIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişi üzerinden tam 40 yıl geçmiş bulunuyor. Dikkat edilirse, anısı bugün gibi taptaze ve etkisi ilk günkünden çok daha güçlü hale gelmiş durumdadır. Neden? Çünkü, yerinde ve zamanında gösterilmesi gereken tutum, yapılması gereken bir direniş eylemi oldu. Çünkü, Kürt toplumuna dayatılan inkar ve imhanın nasıl bir felaket olduğunun derin bilincine ulaşmayı ve bu temelde varlık ve özgürlük mücadelesini fedai çizgisinde geliştirmek gerektiğine tüm benliğiyle inanmayı ifade ediyor. Çünkü, faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti yenilgiye uğratan, Kürt varlığını ve özgürlüğünü garantileyen büyük bir ideolojik zafer eylemi olarak başarıyla gerçekleştirilmiştir.
Önder Apo, 14 Temmuz Ölüm Orucu Direnişinin Zaferinde somutlaşan Büyük Zindan Direnişi için “Ölümden, özgür yaşama sağlam bir köprünün kurulmuş olması” değerlendirmesini yaptı. Tüm hareketi ve halkı, söz konusu sağlam köprüden büyük bir güven ile geçerek, özgür yaşama yürümeye çağırdı. Hareket ve halk olarak, 40 yıldır bu köprüden geçerek özgürlük mücadelesine yürüyoruz. 50 yıldır yürüttüğümüz Özgürlük Mücadelesini Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin komutasında bilinçlenerek, örgütlenerek ve yürüyerek gerçekleştiriyoruz.
‘Zindan Direnişi’ ya da ‘14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’ diyerek geçmemek gerekiyor. Bu direnişi doğru ve derinlikli bir biçimde anlayarak, gereklerini bu temelde yerine getirmeye çalışmak büyük önem taşıyor. Unutmayalım ki zindan mücadelesi, Önder Apo’nun da ifade ettiği gibi gerçekten de zorun başarıldığı yer oluyor. Düşmana, karargahında ‘her şeye hakimim’ dediği bir yerde kahredici ve öldürücü darbeyi vurmayı ifade ediyor. Kaldı ki, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi sadece düşmana herhangi bir darbe vurmakla kalmamış, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyaseti tümden yenilgiye uğratarak, Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesinin zaferini garantilemiş bulunuyor.
40 YIL SONRA DİRENİŞ, MÜCADELEMİZİN ÖNÜNÜ AYDINLATIYOR
Bunu neyle yaptılar? Hiç kuşkusuz bunu bilinçle, inançla, iradeyle, sorumluluk duygusuyla yaptılar. Kendilerine hiç kimse emir-talimat vermediği halde, emri-talimatı Önderlik, parti ve özgür yaşam çizgisinden alarak yaptılar. Doğru olanı kendileri buldular, kararlaştırdılar ve hiç kimseden beklemeden uygulayarak sorumluluğunu üstlendiler. Çok açık ki, “yaşamı uğruna ölecek kadar seven” bir yaşam felsefesine ve iradesine sahip oldukları için başardılar. ‘Apocu harekette zaferi gören’ bir bilince ve inanca sahip oldukları için başardılar. 40 yıl geçti ama bugün hala anısı taptaze olan, zengin dersleriyle günlük olarak yaşamımızın ve mücadelemizin önünü aydınlatan gerçeklik, bu direniş gerçekliği oluyor. Doğru yaşamın, bu direnişi gerçekleştirenlerin yaşamı olduğu ortaya çıkıyor. Aslında gerçek anlamda özgürce yaşayanların Hayriler, Kemaller, Hakiler ve Ali Çiçekler olduğu gerçeği net bir biçimde açığa çıkıyor.
Demek ki, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direniş gerçeğini tüm boyutlarıyla, zengin derslerini çıkartma temelinde daha derinden anlamak ve özümsemek önemli olmaktadır. Hareketimiz ve halkımız bu tarihi kararı, “Ulusal Onur Kararlılığı” olarak tanımladı. Bu kararın ve onun uygulanmasının hareket ve halk olarak bize onur kazandırdığını ifade etti. Sömürgeci-soykırımcı saldırılar altında her türlü örgütlülüğünü dağıtarak ezilen, teslim olan, asimile olmaya yönelen, dolayısıyla yok olmakta bulunan insan ve toplum gerçeğinden çıkarak özgürlük ruhu, bilinci ve iradesiyle donanıp yeni bir insan ve toplumun ortaya çıkmasının, özgür insan ve demokratik toplum olmaya yürümenin başlangıcı olarak ifade etti.
BÜTÜN MÜCADELELER ZİNDAN DİRENİŞ ÇİZGİSİ ÜZERİNDEN YÜKSELDİ
Büyük direniş sonrasında dağda, şehirde, ovada, zindanda bütün mücadeleler, Zindan Direniş Çizgisi üzerinden yükseldi. Mücadele, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu kararlılığı temelinde yürütülerek her türlü gericiliğe karşı darbe vurup bir bölgesel ve küresel özgürlük hareketi haline gelme gücü ve iradesi kazandı. İşte 14 Temmuz direniş gerçeği ve onun 40 yılda ortaya çıkardığı gelişme düzeyi ve kazanımlar bu çerçevededir. O halde doğru bir yol ve çizgide mücadele edilirse yenilmeyecek düşman yoktur, aşılmayacak engel yoktur, kazanılamayacak başarı kesinlikle yoktur.
14 Temmuz direniş ruhunun ve kararlılığın, 15 Ağustos 1984’ten itibaren gerilla direniş gerçeğine, 1990 sonrasında ise halk serhildanlarına ve Kadın Özgürlük Devrimi’ne dönüştüğünü ve bu temelde büyük bir gelişme yaşadığını biliyoruz. Gerilla ve halk direnişinin birlikte gelişimi ile Ulusal Diriliş Devrimi’nin gerçekleştiği, bunun da Kurdistan üzerindeki sömürgeciliği, soykırımcılığı paramparça ederek Kürt halkını özgür var oluşa götürdüğünü yakın tarihin irdelemesi gerekiyor.
Gerilla ve halk direnişimizi durduramayan ve yenilgiye uğratamayan düşmanın, 6 Mayıs 1996’dan itibaren saldırılarını her zaman olduğundan çok daha fazla Önder Apo’ya yönelttiğini ve bunu 9 Ekim 1998’den itibaren Uluslararası Komplo düzeyinde sürdürmeye çalıştığını çok iyi biliyoruz. İşte gerilla ve halk direnişimizin kahramanlık çizgisinde geliştiği, Kadın Özürlük Devrimi’nin ilk adımlarının atılmakta olduğu, sömürgeci-soykırımcı düşmanın ise, bütün bunları engellemek için saldırılarını Önder Apo’ya yönelttiği bir ortamda, tarihi 30 Haziran fedai direnişçiliğinin ortaya çıktığını görüyoruz.
14 TEMMUZ GİBİ 30 HAZİRAN ÇİZGİSİNİ DE DOĞRU ANLAMALIYIZ
Zilan (Zeynep Kınacı) yoldaşın 30 Haziran 1996 günü Dersim’de sömürgeci-soykırımcı düşmana kahredici ve ezici darbe vuran fedai eylemi, hem yeni dönem gerilla çizgisinin nasıl olması gerektiğini, hem Önder Apo’ya nasıl sahip çıkılıp savunulması gerektiğini hem de Kadın Özgürlük Devrimi’nin ve özgürleşen kadının gerçek gücünün ne olduğunu dost-düşman herkese gösteren ve öğreten büyük tarihi bir çıkış olmuştur.
Bu bakımdan 14 Temmuz çizgisini doğru ve tam anlamak kadar, 30 Haziran fedailik çizgisini de doğru ve tam anlamamız mutlaka gerekiyor. Bu fedai çizgisinin Kadın Özgürlük Devrimi temelinde tüm dünyaya yayılan, tüm uluslardan kadınları etkileyen bir özgürlük ruhu, bilinci ve iradesi haline geldiğini görüyoruz. Neden? Çünkü tıpkı 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişçiliği gibi, Zilan yoldaşın Dersim’de gerçekleşen fedai eylemi de yerinde ve zamanında gerçekleştirilen bir eylem oluyor. Her türlü karanlığı aydınlatan, faşist-soykırımcı zulme anladığı dille cevap veren, zalimleri cezalandıran, dolayısıyla mazlumların bilinçlenip örgütlenebileceğini, iradi bir güç olarak zulme karşı direnebileceğini, zalimlere en ağır darbeler vurarak özgürlük iradesini zafere taşıyabileceğini kanıtlıyor.
Tüm köleliklerin temelinde kadın köleliğinin olduğunu, dolayısıyla bütün özgürlüklerin temelinde de kadın özgürlüğünün bulunduğunu, özgür toplumun ancak kadın özgürlüğüyle, özgür kadın öncülüğünde gerçekleşebileceğini çok iyi biliyoruz. Bu bakımdan da Özgürlük Devrimine, Özgürlük Önderine yöneltilen imha saldırısına karşı en doğru duruşu bir kadın özgürlük militanının yapmış olması gayet anlamlı ve anlaşılır oluyor.
Bu nedenle Zilan gerçeğinin de tıpkı 14 Temmuz direnişçiliği gibi, tüm boyutlarıyla doğru ve derinlikli anlaşılması ve özümsenmesi gerekiyor. Zilan gerçeği kendisini doğru kararlaştıran, örgütleyen, özgürlük amacına güçlü bir biçimde bağlayan bir kişiliğin, her şeyi yapabileceğinin en açık kanıtı oluyor. Ancak böyle bir kişilik imkansızı gerçekleştirebilir, her türlü zalimi can evinden vurabilir. Düşmanı karargahlarında darbeleyebilir.
ZİLAN GERÇEKLİĞİ ÖZGÜR YAŞAM KANUNU
Unutmayalım ki, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi ile başlayan Ulusal Özgürlük Devrimimiz, 30 Haziran Zilan fedai direnişçiliği ile sadece doğru, tam ve başarılı bir pratik uygulamaya kavuşmamış, aynı zamanda Kadın Özgürlük Devrimi ve Özgür Kadın öncülüğü haline gelerek hem doğru ve tam bir özgürlük çizgisine ulaşmış hem de zaferini bir kez daha garanti altına almıştır. Dikkat edilirse Önder Apo, 30 Haziran direnişçiliğini değerlendirirken “Zilan komutan biz onun emir erleriyiz” demiştir. Zilan’ı “Özgürlük Tanrıçası” olarak tanımlamıştır. Tanrıça kültürüyle donanıp özgürleşen kadının, tüm özgürlük devrimlerinin öncüsü olduğunu ifade etmiştir. Zilan gerçeğini, “Özgür yaşam kanunu” olarak tanımlamıştır.
Bugün 14 Temmuz ve 30 Haziran direniş ruhu ve çizgisiyle mücadele eden bir hareket ve halk konumundayız. Bu büyük direnişlerin yeni yıl dönümlerini yaşıyoruz. Her şeyden önce çok iyi bilmeliyiz ki, 14 Temmuz direnişçiliği de 30 Haziran direnişçiliği de büyük bir kararlılığı, cesaret ve fedakarlığı ifade ediyorlar. Bunu da özgür yaşama ve Önderlik çizgisine bağlılıkla kazanıyorlar. Bu temelde gerçekleşen en derin bir özeleştirel sorgulamanın sonucunda ortaya çıkıyorlar.
Diğer yandan, 14 Temmuz direnişçiliği de 30 Haziran direnişçiliği de düşmana öldürücü, kahredici darbeyi vurmayı, onu yenilgiye uğratarak tarihin çöp sepetine atıcı düzeyde büyük ve mutlak bir başarıyı, zaferi temsil ediyorlar.
Bugün Kurdistan halkının, Özgürlük Devrimi’ne kalkışı ve bu konuda ortaya çıkardığı cesaret ve fedakârlık, fedaileşen halk gerçekliği, tarihin hiçbir döneminde benzeri bulunmayan bir gerçeklik konumundadır. Söz konusu halk gerçekliğinin beklenti ve emrinin ancak bu biçimde yerine getirilebileceği açıktır.
TOPYEKUN DİRENİŞ DURUMUNDA FAŞİZMİN ÖMRÜNÜ UZATMASI İMKANSIZDIR
Bu bakımdan Devrimci Demokratik Direniş asgari düzeyde örgütlendirilip topyekûn direniş halinde AKP-MHP faşizmine karşı sürdürüldüğü müddetçe faşizmin ömrünün uzaması imkansızdır. Aslında ne zaman ve nasıl çökeceğini belirleyecek olan anti-faşist demokratik direnişin gücüdür, etkinliğidir. Yoksa AKP-MHP faşizminin kendi gücüyle ayakta kalma şansı zaten yoktur. Onu yıkıp atacak gücün, etki düzeyi bu yıkımın ve çöküşün ne zaman gerçekleşeceğini belirleyecektir.
Çok açık ki, AKP-MHP faşist diktatörlüğüne karşı böyle topyekûn mücadelede herkesten çok görev partimize, gerilla, halkımıza, kadın ve gençlik hareketlerimize düşmektedir. Türkiye’nin, Suriye’nin Irak’ın tüm demokratik güçleri bizden öncülük beklemektedir. Eğer doğru ve yeterli öncülük yapılabilirse, tüm devrimci-demokratik güçler böyle bir öncülük etrafında birleşmeye açıktır. O halde her zamankinden daha fazla öncülük görevlerine sahip çıkmak, geçmiş mücadele tecrübelerinin zengin derslerini de çıkartarak, sadece Kurdistan’da değil, en azından Kurdistan’ı egemenlik altında tutan devletlerin sınırları içerisinde yürütülen demokrasi mücadelelerine, demokratik devrim hareketlerine de öncülük edecek bir anlayış ve tutum sahibi olmak gerekiyor.
Faşizm topyekûn saldırı olduğu kadar, bir hakaret rejimidir de. Böyle bir zulüm düzeninin yıkılması, onu yıkacak direnişin geliştirilmesiyle mümkündür. Bu da anladığı dille cevap vermeyi ifade etmektedir ki, bu noktada her düzeyde silahlı direniş, özellikle gerilla öncülüğünün dağda, ovada, şehirde görev ve sorumluluklarının gereklerini başarıyla yerine getirmesi önemli olmaktadır.
Böyle bir mücadelenin günümüz koşullarında başarılı bir biçimde nasıl gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda da bize yolu 14 Temmuz Direniş Çizgisiyle, 30 Haziran Fedai Zafer Çizgisi gösterecektir. Söz konusu topyekûn direnişte öncülük görevini başarıyla yerine getirmeyi, Kemal Pir çizgisinde, Zilan çizgisinde mücadele ederek başaracağız.
ZAFERİ SAĞLAYACAK GÜÇ GERİLLADIR
Faşist-soykırımcı rejimin topyekûn özel savaş saldırısını boşa çıkartabilmek ve onu yenilgiye uğratabilmek için topyekûn direniş içerisinde olmamız gerektiği açıktır. Bu bakımdan herkese görev ve sorumluluk düşmektedir. Her alanda yürütülecek mücadeleler değerlidir. Kurdistan’da yürütülen mücadele kadar, Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta yürütülen mücadeleler de anlamlı ve değerlidir. Gerilla direnişi kadar, kadın ve gençlik hareketinin mücadelesi, serhildan, demokratik eylemlilik, kültürel etkinlikler de değerlidir. Kim nerede ne yapabiliyorsa herkes olduğu her yerde her yöntemle mücadele etmelidir. Faşizmi yıkacak olan topyekûn direniş ancak böyle gelişebilir. Fakat herkes direnebilir, her alanda direniş olabilir, ama buna öncülük yapacak, direnişte zaferi sağlayacak olan güç ise, gerilla direnişi oluğu tartışma götürmeyen bir gerçekliktir.
Bu bakımdan Gerilla Hareketimiz, Kurdistan’ın tüm parçalarına yayılmış bir hareket olduğu gibi, kendisini Kurdistan’ın dışına da gittikçe taşıran bir hareket haline gelmektedir. 40 yılı aşan zengin bir tecrübe birikimine sahiptir. Bu birikimin derslerini çıkardıkça, yeni dönemin gerillacılığını her alanda güçlü ve başarılı bir biçimde uygulayacaktır. Gerillada başarı, kesinlikle zihniyete ve tarza dayalıdır. Anlayışta gerillanın amaçlarıyla, felsefesiyle, ilkeleriyle bütünleşme; tarzda gerillanın duyarlılığı, disiplini, örgütlülüğü, komuta gücünü gösterme, gerilla öncülüğünü başarıya taşıyacaktır.
Önder Apo hep anlayış ve tarz üzerinde durdu. “Savaşta değil, yaşamda kaybettiğimizi” söyleyerek, “eğer büyük askeri zaferler kazanmak istiyorsak, yaşamda kazanmamız gerektiğini” belirtti. “PKK’lileşelim Savaşı Kazanalım” dedi. “Zaferi kazanmanın partileşmeyle mümkün olduğunu” her zaman vurguladı. Bu bakımdan dağda, ovada, şehirde gerilla savaşını, faşizmi yıkacak düzeyde geliştirebilmek için öncelikle ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesini kendi içimizde etkili yürütmemiz gerekiyor. Bu açıdan ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesinde zafer kazanmamız şarttır. Bu da sınıf mücadelesidir, cins mücadelesidir, nefs mücadelesidir, kişilik terbiyesidir. Yani kendimizi amaçlarımız doğrultusunda terbiye etmemiz, bilinçlendirmemiz, disiplinli ve örgütlü hale getirmemizdir. Örgütsel düzeyde yoldaşlarıyla iyi anlaşan, birbirini dinleyen, seven-sayan, saygı duyan, dolayısıyla ortak karar alma ve uygulamayı en ileri düzeyde gerçekleştiren olmaktır. Tim, Takım düzenini gerillada etkili bir biçimde geliştirmektir. ‘Takım’ diyoruz, ‘Tim’ diyoruz. En azından bu kavramların içeriklerine uygun hareket etmemiz lazım. “Tim, Takım” kavramları sadece askeri alanda kullanılmıyor. Sporda, sanatta, siyasette de kullanılıyor. Bir Tim ya da Takım olabilmek için insanlar çok yoğun eğitiliyor. Bireysel eğitimlerden, toplu eğitime kadar yoğun bir ortak çaba harcanıyor. Gerçekten de bir Tim’in ya da Takım’ın üyesi olabilmek için her bir insan büyük bir çaba içerisine giriyor. Bütün bunları görmemiz ve anlamamız gereklidir.
Bu bakımdan da başarının ve zaferin, komünal yaşam ve kolektif çalışma çizgisinde, parti öncülüğünün gereklerini bulunduğumuz her yerde 24 saat yaşamın ve mücadelenin her anında göstermemiz gerekiyor. Kendimizi doğru eğitmemiz lazım. Kemal Pir çizgisi budur. Takım ve Tim halinde eyleme yürüdüler ve zafer kazandılar. 14 Temmuz direniş çizgisi böyle ortaya çıkmıştır. Dört kişiyle tarihin en büyük zaferini kazanmadılar mı? Zilan gerçeğine bakalım, bütün özgürlük değerleri, özgürlük amaçları bir kişide somutlaşmadı mı? Zilan kişiliği, 7 bin yıllık erkek egemen zihniyet ve siyasetin ortaya çıkardığı, kadına cevap olarak özgür kadınlığı ruhunda, duygusunda, düşüncesinde temsil etmedi mi? Bir kişiyle bütün halklar gerçekliğini, ezilenler gerçekliğini, kadınlar gerçekliğini yaşamadı mı? Demek ki, bir kişi kendisini eğitirse, örgütlerse, Önderlik ve parti çizgisinde kendini eğitip disipline ederek, mücadeleye sevk eder, amaçlara doğru katarsa yapamayacağı hiçbir şey yoktur, başaramayacağı hiçbir görev kesinlikle söz konusu değildir.
14 TEMMUZ VE 30 HAZİRAN ÇİZGİSİNDE DAHA FAZLA YOĞUNLAŞMALIYIZ
Bu bakımdan denebilir ki, faşist-soykırımcı saldırılar artıyor. Savaş alanı genişlemiş bulunuyor. Görevlerimiz büyümüş, mücadele alanları çoğalmış, başarı vazgeçilmez bir hedef haline gelmiş olabilir; ama bütün bunları yapacak bir gücümüz, irademiz de vardır. İşte 14 Temmuz çizgisi, 30 Haziran çizgisi; Kemal Pir ve Zilan çizgisi bunu ifade ediyor. Eğer biz gerçekten de kemal Pir ve Zilan çizgisinde partileşirsek, gerillalaşırsak, halklaşırsak, demokratik uluslaşırsak; bu temelde kendi örgütlülüğümüzü, disiplinimizi, komünal yaşam ve kolektif yaşamımızı ortaya çıkartıp geliştirirsek, bizi alt edecek hiçbir güç olamaz. Yapamayacağı, başaramayacağı hiçbir görev bulunamaz. Yenemeyeceğimiz hiçbir düşman olamaz. Bu biçimde kendisini eğitmiş, örgütlemiş bir gerilla hareketinin, parti öncülüğünün bu kadar kolektifleşmiş, komünal yaşamda bütünleşmiş, fedaileşmiş bir öncülüğün başaramayacağı hiçbir görev kesinlikle söz konusu olamaz. Bu bakımdan görevlerimiz büyümüş ve ağırlaşmış olabilir ama kendimizin de geliştiğini ve büyüdüğünü, imkanlarımızın ve fırsatlarımızın arttığını, bilincimizin ve tecrübemizin zenginleştiğini, gelişip güçlendiğimiz bir güç olduğumuzu bilmek gerekiyor. Dolayısıyla Apoca çizgide militanlaştıkça, 14 Temmuz ve 30 Haziran çizgisinde devrimcileşip fedaileştikçe, yapamayacağımız hiçbir görevin, başaramayacağımız hiçbir şeyin olamayacağına yürekten inanmalıyız. Böyle bir militanlığı geliştirdikçe her türlü görevi başaracağımıza kesinlikle inanmalı ve kendimize bu çerçevede güvenmeliyiz.
Bunun için de 14 Temmuz ve 30 Haziran çizgisinde daha çok yoğunlaşmalıyız. Kemal Pir ve Zilan kişiliğinin özellikleri üzerinde daha çok durmalıyız. Daha çok incelemeli, Apocu militan çizgi özellikleri üzerinde yoğunlaşmalıyız. Önderlik ve şehitler çizgisinde daha çok özeleştirel yaklaşım göstermeliyiz. Arkadaşların hiçbir cephede imkanları az değil, kavrayış düzeyleri zayıf da değildir. En yeni ve en genç arkadaşlar bile mevcut durumda bir filozof kadar bilgi sahibidirler. Doğruları müthiş biliyorlar, pratikte olup bitenleri çok güçlü biçimde analiz ediyorlar, doğruyu ve yanlışı ortaya koyabiliyorlar. Elbette sürekli bilgi birikimimizi artırmalıyız, ama sorun yeterince bilip ya da bilmemekten kaynaklanmıyor. Aslında bildiklerimizi doğru ve yeterli bir biçimde pratiğe geçirmemekten kaynaklanıyor. Bunun aşılması da irade meselesidir, disiplin işidir. Örgütlü kişilik haline gelme durumudur.
Önder Apo “Özgür kişilik, örgütlü kişiliktir” dedi. Bilinci ve iradesiyle yaşamına yön veren kişiliktir. O halde bilinç ve irademizi bu temelde geliştirmemiz gerekiyor. Bildiklerimizi, değerlendirmelerimizi, aldığımız kararları yerinde ve zamanında etkili bir biçimde hayata geçiren güç olmalıyız. Bu konuda bireysel becerilerimizi, örgütlü bütüne katarak, kendimizi en güçlü bir örgütlülüğe kavuşturarak gücümüzü arttırmalıyız. Düşmanın teknik üstünlüğünü, ideolojik-örgütsel güç üstünlüğümüzle geriletmeli, yenilgiye uğratmalıyız, aşmalıyız. Kendi güç kaynaklarımızı o halde doğru işletmeliyiz. Aslında sorun biraz buradan çıkmaktadır. Bireysel tutumlar, ferdi davranışlar, eski düzen özelliklerini aşamama, küçük burjuva ruh halleri, duygular, yaklaşımlar, laubali tutumlar, üstünkörülük, duyarsızlık, ‘bir şey olmaz’ yaklaşımı ve zihniyeti vb. tutum ve davranışlar birleştiğinde ve öncülük alanına aktığında en ciddi zarara yol açan tehlikeler olmaktadır. Bunları hafife almayalım, küçümsemeyelim; örgütlü olmanın, komünal yaşayıp kolektif çalışmanın, bütün gereklerini eksiksiz bir biçimde yerine getirelim. Kendimizi bu temelde örgütleyip kattığımız gibi, çevremizde bu tür ilke ve ölçüleri zedeleyen, buna ters düşen tutum, davranış ve anlayışlara karşı da örgütlü bir biçimde çizgi temelinde mücadele edelim. Bunları görmezden gelmeyelim, göz yummayalım, müsamaha göstermeyelim. Unutmayalım ki, zafer çizgisinde yürüyen bir siyasi-askeri mücadele, ancak zafer kazanmış bir ideolojik-örgütsel çizgi duruşuyla gerçekleşebilir, ortaya çıkıp sonuç alabilir.
Bu bakımdan, her şeyin başı gerçekten de partileşme, ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesini yürütme, sınıf ve cins mücadelesi temelinde ideolojik ve örgütsel mücadeleyi geliştirerek, parti ve gerilla öncülüğünü, komünal yaşam ve kolektif çalışmada zirveye taşımadır. Başarının ölçüsü kesinlikle budur. Bu da nefsini yenmekle, bireyciliğini denetim altına almakla, üslubuna, davranışlarına, diline dikkat etmekle; yoldaşlarını, çevresini zorlayan ve zayıflatan değil; onlara hep coşku ve moral veren, onlara hep güç katan birleştiren, çeken doğru yolu gösteren olmakla mümkündür. Devrimci militan, çevresine batan ve çevresini kendinden uzaklaştıran, kaçırtan değildir. Tam tersine hep kendine çeken, çekim gücü olan, hep doğruyu gösteren, ona öncülük eden militandır. Haki Karerler, Mazlum Doğanlar, Mahsum Korkmazlar böyleydiler. Beritanlar, Zilanlar, Nudalar, Saralar, Delaller böyleydiler. Biraz canımız sıkılıyor, zorlanıyoruz diye çevremizi zorlayan değil, zorlukları kendi üzerlerine alıp kendi içlerinde eriterek, çevreye hep güç katan, çevrelerinde olanların sıkıntılarını, zorluklarını aşmalarına destek olan, böylece hep çare, çözüm bulan konumundaydılar. Apocu öncü militan böyle olur. Öncü devrimcilik böyle gelişir ve böyle gerçekleşir. 14 Temmuz ve 30 Haziran çizgisinden çıkaracağımız en temel ders budur. Demek ki, neyin doğru olduğunu, neyin yanlış olduğunu, bilememek ya da anlayamamak gibi bir durum söz konusu değildir. Gerisi bildiğini ve anladığını doğru temelde uygulama iradesini, öz disiplinini ve etkinliğini göstermeye kalıyor ki, tüm yoldaşların da buna göre davranacağı, dolayısıyla kendisini zafer militanı, zafer öncüsü haline getirmesi şarttır. İçinde bulunduğumuz dönem genişlemiş ve büyümüş olduğu kadar, tarihsel bakımdan anlamı ve önemi artmış olan bu görevler ancak böyle bir militanlıkla başarılır.
Tüm yoldaşlar topluluğu olarak, biz bunun en üst düzeyde bilincindeyiz. Kendimizi Önderlik ve şehitler çizgisinde eğiterek, örgütleyerek böyle bir düzeyi tutturmamızın önünde de hiçbir engel yoktur. Gerisi bizim çabamıza kalıyor. İç mücadeleyi, sınıf ve cins mücadelesini doğru ve etkili yürütmemize kalıyor ki, bunu gerçekleştirdiğimiz ölçüde, faşist-diktatörlük ne yaparsa yapsın, kapitalist modernite güçleri, işbirlikçi taifesi nasıl davranırsa davransın, kendi bilincine, iradesine ve öz gücüne dayanan devrimci öncülük, her koşulda doğruyu bulma, mücadele etme ve zafer kazanma gücüne sahiptir. İçinde bulunduğumuz dönemin başaran, zafer kazanan militanlığı da kesinlikle böyle olacaktır.
Bu temelde, şehadetlerinin yıl dönümünde bir kez daha Hayri, Kemal, Akif, Ali ve Zilan yoldaşları saygı ve minnetle anıyor, tüm yoldaşları 14 Temmuz ve 30 Haziran direniş ruhu ve zafer çizgisinde kendilerini eğitmeye, düzeltmeye, önümüzdeki dönemin görevlerini, tıpkı Kemal Pir ve Zilan yoldaş gerçeğinde olduğu gibi, zafer çizgisinde başarıyla yerine getiren militanlar haline getirmeye çağırıyoruz.”