HABER MERKEZİ- Zap, Avaşîn ve Metîna’da yenilen AKP-MHP faşizminin, içerideki terörü, Rojava’dan Şengal’e kadar saldırganlığı, dışarıda Yunanistan’a kadar abartmasının, çare arayışının, çöküşü biraz yavaşlatmak çabasının sonucu olduğunu söyleyen Kalkan, “Hesap sorma durumunu erteletmek, zamanını uzatmak için sağa sola saldırıyorlar. Fakat bütün bunların hiçbirisi fayda etmez. Batağa saplanan, çıkmak ister ama daha derine batar ya. Şimdi AKP-MHP faşizminin, sömürgeci soykırımcılığının Kürdistan’daki savaşta içine düştüğü durum bu. Boğulmamak için can havliyle sağa sola saldırmak istiyor. Dolayısıyla AKP-MHP faşizmi çökecek. Bu kesindir. Hiçbir güç kurtaramaz. Bunu net söylüyoruz. Çeşitli küresel güçler; Amerika, Avrupa, NATO destek veriyor; işbirlikçi ihanet destek veriyor. Türkiye’nin imkanlarını pazarlıyor. Her şeyi savaş için kullanıyor. Çöküşü biraz geciktiriyor, ömrünü biraz uzattı, uzatıyor ama kurtulması imkansız” şeklinde konuştu.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber TV’nin Özel Program’ında soruları yanıtladı. Kalkan’ın, tecrit ve tecritle mücadele, savaştaki son durum, AKP-MHP faşist saldırganlığı ve 26. yıl dönümünde Zîlan gerçekliğiyle ilgili değerlendirmeleri şöyle:
Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü haykıran eylemler yapıldı
Kürdistan’da her şeyi doğrudan etkileyen gerçeklik, tecrit ve tecride karşı mücadeledir. Son dönemlerde bu anlamda bir hareketlilik vardı. Nöbet eylemi 10. yılını geride bıraktı. Yine 700’ün üzerinde avukatın başvurusu vardı ve son olarak Gemlik yürüyüşçüleri oldu. Bu bağlamda gelişen mücadeleyi nasıl görmek lazım?
Öncelikle tarihi İmralı direnişini, Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. İmralı işkence ve tecrit sisteminin kırılması, yıkılması, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşması için mücadele eden herkese de üstün başarılar diliyorum. Tecrit, İmralı sistemi olduğu gibi devam ediyor. O konuda herhangi bir değişiklik yok bu geçen süreçte. AKP-MHP faşizmi, uyguladığı terörü, işgal saldırılarını, baskıyı, zulmü, İmralı işkence ve tecrit sistemi temelinde derinleştirerek sürdürüyor. Bu konuda herhangi bir değişiklik yok. Müttefikleri olan, İmralı sisteminin ortağı olan güçlerde de herhangi bir hukuki girişim yok. Kendi hukuklarını uygulamadıkları bir düzeni sürdürüyorlar. Bu durum böyle. Bu konuda açıklamalar oldu, kaygılar belirtiliyor çeşitli çevreler tarafından. Kadınlar, işte demokratik siyaset alanı, aile, devrimci-demokratik kamuoyu Önder Apo’nun sağlık ve güvenliği konusunda kaygılarını ifade ediyor. Tecride karşı mücadele çağrıları yapıyorlar. Bunlar var, fakat herhangi bir değişiklik yok. Diğer yandan tabii İmralı işkence ve tecrit sistemine, soykırım sistemine karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen mücadele sürüyor her alanda. Dört parça Kürdistan’da, yurt dışında, gerilladan halk direnişine, kamuoyu protestosuna kadar çok zengin eylem yöntemleriyle sürüyor. Bu geçen dönemde de bu etkili bir biçimde devam etti. Hepsi önemliydi, anlamlıydı. Yani tecrit uygulamasında bir değişiklik yok ama tecride karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen mücadelelerde önemli bir gelişme var. Bu birçok boyutta gerçekleşti. Bir tanesi 12 Haziran Büyük Gemlik Yürüyüşü’ydü. 11 Haziran’da Küresel Eylem Günü ilan edildi. Tecride karşı, faşizme karşı, özgürlük için, demokrasi için, dünyanın dört bir yanında Kürtler, dostları, devrimci demokratik güçler, AKP-MHP faşizmine karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü haykıran eylemler yaptılar.
İmralı duvarlarını parçalayacağız
Son derece etkili eylemlerdir. Gemlik Yürüyüşü etkiliydi. AKP-MHP gerçeğini, İmralı işkence ve tecrit sistemi gerçeğini, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki faşist terörü, zulmü, işkenceyi, baskıyı bir kere daha net bir biçimde açığa çıkardı. İmralı sistemi, artık İmralı’yla sınırlı olan bir sistem değil; Türkiye ve Kürdistan’daki doğrudan yaşamı etkiliyor. Bölgeyi ve dünyayı etkiliyor aslında. O düzeye gelmiş. Bu eylemlerle bir kere daha ortaya çıktı. Kadınlar, gençler öncülük etti. Bu eyleme katılan herkesi, gençleri, kadınları, halkımızı ve dostlarımızı partimiz adına selamlıyorum, başarı dileklerimi ifade ediyorum. Önemli bir tutum gösterdiler. Mesaj ortaya koydular. Öfkeleri, tepkileri açıktı. Amaçları, istemleri, mesajları da netti. Yani İmralı iskence ve tecrit sistemiyle birlikte yaşamak istemiyorlar, İmralı duvarlarını parçalayacağız, diyorlar. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanana kadar asla mücadeleden geri kalmayacağız, diyorlar. Bu mücadele daha çok derinleşiyor, yayılıyor, daha fazla kitle katılımı oluyor. Tutumlar bu konuda net, mesajlar net. Baskılar karşısındaki direnç de. Gerçekten de Bakurê Kurdistan’da, Türkiye’de önemli bir gündem oluşturdu. Kürt halkının, devrimci demokratik güçlerin tutumunu, faşist soykırımcı güçlere bir kere daha net bir biçimde gösterdi. Önemliydi, anlamlıydı.
Faşizmin maskesini düşürmek, gerçeğini herkese görünür kılmak, teşhir etmek önemli
Buna bağlı başka girişimler, eylemler de var; oldukça önemli. Hukuki mücadele de devam ediyor. Önceden de olabilirdi, çok daha etkili de olabilirdi ama yine de gerçekleşmesi iyi oldu. 775 avukat İmralı’ya görüşmeye gitme talebinde bulundu bu hafta içerisinde. Herhalde sürdürüyorlar ısrarlarını. Sürdürmeliler de. Bir haftalık bir talep de olmamalı aslında. Bu noktada her türlü girişimi yapabilirler, en demokratik hukuki haklarını kullandılar. İmralı’daki uygulamaların ne olduğunu, AKP-MHP faşizminin neler yaptığını ortaya koydular. Faşizmin maskesini düşürmek, gerçeğini herkese görünür kılmak, teşhir etmek önemli. Öyle basit veya küçük dememek lazım. Küçük büyük bu dönemde her şeyi yapmak gerekiyor. Faşizme karşı mücadele, topyekun mücadeledir, çünkü faşizm topyekun saldırıyor. O halde faşizme karşı direnişin de topyekun olması lazım.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi görüşmeler yaptı, uzun bir süredir karar bekleniyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği karar uygulanmıyor. Bakanlar Komitesi bu uygulamayı 8 yıldır sürdürmüyor. Avukatlar bunun üzerine de girişimde bulundular.
İmralı işkence ve tecrit sistemi 24. yılında. Önder Apo’nun rehine konumu nereye kadar olacak? Ne olacak bu durum? Kimse bunu TC yasalarıyla izah etmeye kalkmasın. Önder Apo’yu İmralı’ya, TC götürmedi. AKP-MHP götürmedi. Önder Apo, net olarak ‘Onların rolü ve görevi gardiyanlıktır’ dedi. Misyonları gardiyanlık. Kimlerin götürdüğünü çok iyi biliyoruz. O halde 9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999 komplolarını tezgahlayanlar bu işten sorumludurlar. Dolayısıyla 24. yılındaki bu rehinelik durumundan esas sorumlu onlardır. Bizi ilgilendirmez diyemezler. O halde hukuki sistemleri nedir, onun gereklerini ne kadar yerine getiriyorlar, getirmiyorlar mı? Bu da çok önemli. Bu yönlü de bir girişim var. Devam etmeli tabii. O da iyi bir mücadele.
Önder Apo’nun düşünceleri herkes için bir umut ışığıdır
İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı genel kamuoyu mücadelesi sürüyor. Sendikaların, aydınların. İngiltere’den İtalya’ya, Afrika’ya kadar işçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin, devrimci demokratik güçlerin, bilim insanlarının, aydınların tutumları var, açıklamaları var. İşte Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanmasına ilişkin açık ifadeleri var. Herkes Önder Apo’nun sesini duymak istiyor. Düşüncelerini öğrenmek istiyor. Tartışmak istiyor Önder Apo’yla. Günümüzün en bütünlüklü ve derinlikli çözüm üreten değerlendirmelerini Önder Apo yaptı. Düşünce sentezini Önder Apo ortaya çıkardı. Yani savunmalarla ortaya koyduğu düşünceler ve tarihsel toplum gerçeğini günümüzle birlikte aydınlatıyor ve gelecek öngörüyor. Herkes bunu okuyor, görüyor. Bunun önemini fark ediyor. Daha fazla anlamak, daha çok öğrenmek istiyor. Önder Apo’nun düşünceleri herkes için bir umut ışığıdır, kurtuluş yoludur, ufkunu açıyor. Ne yapacağına dair bilinç veriyor, irade kazandırıyor. Dolayısıyla daha çok görmek, daha çok duymak, tartışmak istiyorlar. Okuyorlar, inceliyorlar kitaplarını; tartışmak, sormak, duymak, öğrenmek istedikleri hususlar var. Hakları var buna. Bu engellenemez. Bunun engellenmesinin ‘teröre karşı mücadeleyle’ ne alakası var? Tutturmuşlar bir temcit pilavı gibi “terör örgütü”, “teröre karşı mücadele” denilip geçiliyor. Bunlar bir hikaye. Günümüz sisteminin ne kadar boş hale geldiğini gösteriyor. Sözünün, yaşamının içi boşalmış. En ucuz, en kestirme, en tekrarlayan, anlamsız şeylerle güya düşünce ifade ediyorlar, güya yaşam örgütlülüyorlar, güya mücadele ediyorlar. Bunların hiçbir geçerliliği yok. Bu bakımdan Önder Apo’nun düşüncelerinin yayılması, bu temelde sesinin duyulması istemi önemli. En doğal hak. Bu temelde de mücadeleler gelişiyor, yayılıyor. Bunların hepsi anlamlı.
Strasbourg’daki özgürlük nöbeti eylemcilerini selamlıyorum
Son olarak tabii Kürtlerin en uzun eylemliliği var. Strasbourg’daki özgürlük nöbeti çok önemli. 10. yılını tamamladı, 11. yılına girdi. 520 haftayı geçti. Kesintisiz bir eylemlilik. Kürt tarihinde zaten böyle uzun bir eylem yok, dünya tarihinde de bu kadar uzun, bunu aşan var mı, bilemiyorum ama en uzunu değilse de herhalde en uzunları arasındadır. Kürt halkı, Avrupa’daki halkımız, işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler gerçekten de tarihi bir duruş gösterdi. Tarihi bir sahiplenmeyi Önder Apo üzerinde gerçekleştiriyorlar ve bunu özgürlük nöbeti eylemiyle son derece düzenli, disiplinli bir biçimde yürüttüler. İmralı sistemi parçalanana, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanana kadar da sürdürmekte kararlılar. Bunu açıkça ifade ediyorlar. Çok önemli. Böyle bir eylemi yürüten herkesi, buna emeği geçen herkesi kutluyorum, selamlıyorum. Partimiz adına da başarı dileklerimi ifade ediyorum. Önemlidir, anlamlıdır. Önderlik gerçeğinin bu düzeyde sahiplenilmesi, aslında özgürlüğü sahiplenmedir. Farklılıklara dayalı eşitliği sahiplenmedir. Demokrasiyi, insanlığı, dayanışmayı, özgür yaşamı, öz kardeşliği sahiplenmedir. Bu bilinçle sürüyor. Büyüyerek, güçlenerek devam edeceğine inanıyoruz.
Mücadeleyi kesintisiz bir biçimde partimizin 50. yıl hamlesini başarma temelinde sürekli geliştirmeliyiz
Bu eylemlerin büyük bir etkisi var. AKP-MHP faşizminin dengelerini sarstı, şaşkınlık yarattı. İyice teşhir etti, perişan hale getirdi. Sağa sola saldırıyor. Saldırganlığı bu mücadelenin sonucudur. Tam bir panik içinde. Tabii psikolojik savaş merkezi birçok şeyi de yayıyor. İşte şu oluyor, bu oluyor, bilmem görüşme oluyor, şöyle oluyor, diye. Bunlar maksatlıdır. Mücadelenin gücünden duyulan korku sonucunda, aslında büyük bir mücadeleyi zayıflatmak için yapılıyor. Biraz insanlarda beklenti oluşturmak, bu keskin, mücadeleci duruşu biraz yumuşatmak, gevşetmek, mücadelelere katılımları azaltmak için yapıyorlar. Halkımız iyi bilmeli. Bunların hepsi psikolojik savaş kapsamında. Hiç itibar edilmemeli. Tersine şöyle denilmeli; mücadelemiz bunları söyletmek zorunda bırakıyor. Demek ki faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaset, üzerinde bu kadar etkili. O halde mücadeleyi daha da büyütmek, derinleştirmek, yaymak lazım. Bugünkü düzey, özel savaş, psikolojik savaş kapsamında bazı şeyler söyletiyorsa, daha büyüğü faşizmi de dağıtır, gevşetir, parçalar, darbeler. Yıkımını getirir yani. İmralı işkence ve tecrit sistemi parçalanır bunun sonucunda. Bu gerçek görülüyor. O halde çıkartacağımız sonuç, mücadeleyi daha da keskinleştirme, derinleştirme, yaygınlaştırma olmalı. O halde mücadeleyi kesintisiz bir biçimde partimizin 50. yıl hamlesini başarma temelinde sürekli geliştirmeliyiz.
Türkiye kamuoyu doğru anlamalı ve gerekli dersleri çıkartmalı
Tecrit ve tecride karşı mücadelenin zirveleştiği alanlar Medya Savunma Alanlarıdır. Gerillanın faşizmi ne hale soktuğuna dair Halk Savunma Merkezi 2 aylık bilanço yayınladı. Gerillanın bu savaştaki performansını nasıl görüyorsunuz?
Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanlığımız bilançolar veriyor. Günlük, haftalık, aylık; yani savaş cephelerinde yaşananların hepsi açıklanıyor. Son iki aylık bilanço da paylaşıldı. Bu bilançolar üzerinde düşünmek, kafa yormak lazım. Ne kadar büyük bir savaşın olduğu bilinmeli. Ukrayna’ya bir tane füze atılınca kıyamet koparılıyor, Avrupa’nın devlet başkanları ta Kiev’e kadar gitti ama TC devletinin 60 günde 774 kimyasal saldırısı, 2 bin uçak saldırısı basında şu kadarcık bile bulmuyor. Her güne 200 saldırı düşüyor. Olacak iş midir bu? Yaşanan savaş gerçeğinin görülmesi lazım. Bunu hepimiz doğru anlamalıyız. Kamuoyu doğru anlamalı. Özellikle de Türkiye kamuoyu doğru anlamalı ve gerekli dersleri çıkartmalı. Bu savaş boyutunun görülmesi lazım.
Görülmesi gereken diğer boyut ise AKP-MHP faşizminin savaş suçu işlemesidir. Bizde tartışılıyor, onun ötesine geçmiyor. Kimyasal silah kullanımı, belgeler var ortada. Herhangi bir ses yok. Kimyasal silah bile bulunmadı Saddam Hüseyin yönetimindeki Bağdat’ta ama kimyasal silahı var, diye bir rejim imha edildi. Yıktıktan sonra olmadığını önceden de biliyorduk, dediler. Şimdi kimyasal silahı bu kadar kullanan bir rejim var. Çıt yok. Üstelik bu rejime sonuna kadar destek var. Savaş suçu işleniyor. Örneğin Tepê Sor’dan çıkan arkadaşların anlatımına göre; büyük olasılıkla taktik nükleer silah saldırısı. Bir defa bir Türk TV kanalında eski bir emekli general, “Biz 90’dan bu yana taktik nükleer silahlar kullanıyoruz. İşte Ukrayna savaşında da kullanılıyor. Bizde de var, biz de kullanıyoruz” dedi. Hemen yayını kestiler, durdurdular yani. 90’lı yıllarda kullananlar, şimdi Zap, Avaşîn ve Metîna’da taktik nükleer silah kullanıyor. Bunun kimyasal silahtan daha ağır bir savaş suçu olduğunu söylüyor. Bu işi bilen hukuk çevreleri, araştırmalı. O itiraf önemliydi.
Gerilla Kilitledi düşmanı, kök söktürüyor
Savaşın bir boyutu da gerillanın direnişi. İki ayda 744 eylem ve 985 işgalci cezalandırıldı. Bu tespit edilendir. Gerilla, kimyasal silah, taktik nükleer silah, en modern savaş uçaklarını, savaş helikopterlerini, keşif uçaklarını, en modern topları, tankları, karadan karaya/havadan karaya füzeler kullanan bir orduya karşı mücadele ediyor. Kahramanca direniyor. İnancı, bilinci, iradesi ve özgürlük aşkıyla direnen bir gerilla var. Kilitledi düşmanı, kök söktürüyor.
Helikopterleri parçalıyor, cenazeleri parçalıyor. Suç unsuru bırakmamaya çalışıyor
25’inden itibaren savaşı yaymak durumunda kaldı. Girê Rûbar ile Çiyayê Reş’i savunabilmek için. Cûdî, FM ve Hakkari tepelerine saldırıyor. Saldırdı, peki Girê Cûdî’de nasıl duracak, diye sormuştuk. İşte 15-16 Haziran’da yaşananları gördük. İşte devrimci intikam operasyonu. 57 işgalci asker cezalandırıldı. Kendi cenazelerini vuruyor, parçalıyor. Niye yapıyor bunu? Onların içinde kim var? Demek ki kimyasal silah kullanıyor, suç işliyor. Taktik nükleer silah kullanıyor, suç işliyor. Bu kadar tekniği kullanıyor; doğayı, her şeyi yakıyor, yıkıyor, sivilleri yerinden ediyor. Suç işliyor. Bir de gönderdiği çeteler içinde suçlular var Herhalde DAİŞ’liler, El Kaide’ciler var. Onlar gerillanın eline geçmesin, teşhir edilmesin diye cenazelerini vuruyor, parçalıyor. Kendi düşen helikopterlerini vuruyor, parçalıyor. Şimdi 3 helikopter düştü. Aslında Kemal Kılıçdaroğlu da ‘kaçacaklar’ dedi. Böyle denilerek önleri alındı. Şimdi Cûdî’deki eylem kırdı, yıktı, bütün şeylerini bozdu. Kaçacaklar ama kaçamıyorlar da. Helikopterleri parçalıyor, cenazeleri parçalıyor. Suç unsuru bırakmamaya çalışıyor.
Gerillada fedailikte, kahramanlıkta, cesarette, inançta ve bilinçte zirvedir
Gerçekten de tarihin en büyük ve en anlamlı direnişi var. Bir tepe tutmak, bir nokta kurmak, herşeyi ele geçirmek değildir. Gerilla her yerden gidip gelebiliyor; yerin altından da gidebiliyor, üstünden de gidebiliyor. Büyük sayı görüntü veriyorsa küçük sayıyla gidiyor. Fedai, eğitimli ve hareketli bir güç. İstediği gibi bir yol bulabiliyor, savaşabiliyor. Zaten iki aylık savaş, gerillanın hakimiyetini gösteriyor. AKP-MHP faşizmi kilitlendi, tıkandı, bataklığa saplandı. Kaçma noktasına geldi, kaçamıyor ama ileri de gidemiyor. Sağa sola saldırıyor, başka çıkış yolları arıyor. Gerilla, işgalci soykırımcı TC’yi ve AKP-MHP faşist diktatörlüğünü kıpırdayamaz hale getirdi.
Türkiye’nin, Kürdistan’ın gerçeği bu savaştır şimdi. Yani bilmem işte Bağdat’taki, Hewlêr’deki, Ankara’daki seçim olacakmış, seçim ne olur falan. Siyaset buralarda oluyor sanılıyor. Öyle değildir. Siyaset, Zap, Avaşîn ve Metîna’daki savaştır. Buralarda yürütülen mücadele, direniştir. Her şeyi bunun sonucu belirleyecek. Gelişmeler bunu doğruluyor. Gittikçe herkes biraz daha fazla bu gerçeği görüyor, anlıyor. Mayıs’ta şehitler ayına uygun bir mücadele de oldu. Şimdi Haziran, fedailik ayına uygun sürüyor. Kahramanlık çizgisini zirveye çıkarıyor. Tarihi halk kahramanlığının en güçlü örneklerini veriyor. Fedailikte, kahramanlıkla, cesarette, inançta ve bilinçte zirvedir. Gerillanın gerçeği budur.
İki aylık savaş bilançosunu ortaya çıkartan HPG ve YJA Star’ın tüm komuta ve savaşçı yapısını PKK yönetimi adına kutluyorum, selamlıyorum, başarılarının devamını diliyorum. Özellikle Girê Cûdî’de Devrimci İntikam Operasyonunu gerçekleştiren komuta ve savaşçıları özel olarak yönetimimiz adına kutluyor ve selamlıyorum. Başarılarının devamını diliyorum.
Girê Cûdî’deki daha başlangıçtır
Cûdî, FM, Hakkari tepelerine girmesi zordur, karadan giremez de. Aslında havadan atıyorlar. Çoğu belki de asılı kalıyor taşlara, ağaçlara. O coğrafyayı gören birisi olsa kendisini helikopterden oraya atmaz. Görmedikleri için gece karanlığında belki de gözlerini bağlayıp atıyorlar askerleri. Girenin çıkması çok zordur. Dolayısıyla Zap‘ın doğusundaki birkaç tepeyi koruyalım diye batısına savaşın yayılması, aslında çıkmaza soktu. Daha çok tıkanacak, darbe yiyecekler. Girê Cûdî’deki daha başlangıçtır. Devamı çok daha güçlü bir biçimde gelecek. Gerilla, tarihin en yaratıcı ve cesur eylemlerini geliştirecek. AKP-MHP faşizmini bu alanlara gömecek. Gömülüyorlar işte. Öyle ki cenazelerini bile alamıyorlar, sahip çıkamıyorlar. Artık o kadar insanlıktan da çıkmışlar, vuruyor, parçalıyor. Kendi askerinin cenazesini yok ediyor. Gözü dönmüş bir saldırganlık var. AKP-MHP faşizminin her şeyi suçtur.
Her şeyi savaş için kullanıyor
AKP-MHP faşizminin içine düştüğü duruma dikkat çektiniz ama buna paralel saldırganlığı artıyor. Rojava’ya Şengal’e dönük saldırılar var. En son Şengal’de 12 yaşındaki oğul ve babasını katlettiler. Bunu nasıl görmek lazım?
Saygı ve minnetle anıyorum. Demokrasi, direniş şehidimizdirler.
Zap’ın doğusundan batısına saldırması, bir gelişme değil de başarısızlığın itirafıydı. Başarılı olsaydı Zap’ın batısına saldırmasına gerek kalmazdı. Orada darbe yedikçe yaymaya çalışıyor, güya çare arıyor. Elbette bununla da yetinmedi, HDP’nin kapısına dayandı. O faşist polisler, gözü dönmüş bir biçimde HDP milletvekillerine, kadınlara, gençlere vahşice saldırdı. Bunların hepsi Zap’ta yedikleri darbenin, içine düştükleri çıkmazın bir sonucuydu. Şimdi Zap’ın batısında da batınca saldırganlık da artıyor. İşte Gemlik yürüyüşçülerine, milletvekili, kadın demeden saldırdılar. Hiçbir ölçü, ahlaki kural tanımıyorlar. Erdoğan ve Bahçeli’den başlamak üzere ağızlarından kötülük ve kan damlıyor. Faşist terör, baskı artıyor. İşte yine tutuklamaları, ceza vermeleri artırıyorlar. Başta Kürtler olmak üzere işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, Türkiye halklarının nefesini kesmek istiyorlar. Öyle ki sesleri çıkmasın, nefes almasınlar. İşte en son 16 basın emekçisini tutukladılar. Hiçbir gerekçe yok. Sordukları sorular çok ilginç. Gazeteciliklerini sorguluyorlar.
Teşhir oluyorlar, maskeleri düşüyor, daha çok suça bulaşıyorlar. Hakikat görünmesin, suçları bilinmesin, maskeleri düşmesin diye saldırıyorlar. Siyaseti baskıla, tutuklamayla durdur. Basını terörize et, kapat ve sustur. Güya böyle seçime gideceklermiş. Baskı ve zulümle yönetime el koymak, el koydukları yönetimi sürdürmek istiyorlar.
İçteki bu durumu dışta da gördük, görüyoruz. Bu saldırganlığı Şengal’de, Güney’in içlerinde, Rojava’da da büyütmeye çalışıyor. Hatta hızlarını alamayıp Yunanistan’a kadar çıkardılar. Bütün bunlar, Zap, Avaşîn ve Metîna’da yenilen AKP-MHP faşizminin çırpınışlarını ifade ediyor. Gündem saptırmaya çalışıyor. Çare arıyor. Çöküşü, bu biçimde biraz engellemek, yavaşlatmak istiyor. Ömrünü uzatmaya çalışıyor. Zaman daralıyor, zaman gelecek, hesap sorulacak, sonuç sorulacak. Bir zamanlar şimdi savaşı yürüten sözde generaller birilerinden hesap sordular Zap’ta. Ne zaman? 2008’in Şubat sonundan itibaren. Kimdi hesap soranlar? Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’ydi. Kimden hesap soruyorlardı? Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’dan… Niye hesap soruyorlardı? Zap’ta niye yenildiniz, niye kaçtınız diye. O zamanın hesap soranları, şimdi aynı durumu yaşıyor. Zap böyle bir yer. Kendilerinden de hesap sorulacak. Bunu çok iyi biliyorlar, görüyorlar. Bunu önlemek, en azından bu hesap sorma durumunu erteletmek, zamanını uzatmak için sağa sola saldırıyorlar. Gündem saptırıyorlar. Fakat bütün bunların hiçbirisi para etmez. Batağa saplanan, çıkmak ister ama daha derine batar ya. Şimdi AKP-MHP faşizminin sömürgeci soykırımcılığının Kürdistan’daki savaşta içine düştüğü durum bu. Boğulmamak için can havliyle sağa sola saldırmak istiyor. Dolayısıyla AKP-MHP faşizmi çökecek. Bu kesindir. Hiçbir güç kurtaramaz. Bunu net söylüyoruz. Evet, suni teneffüsle yaşatılıyor. Çeşitli küresel güçler; Amerika, Avrupa, NATO destek veriyor; işbirlikçi ihanet destek veriyor. Türkiye’nin imkanlarını pazarlıyor. Her şeyi savaş için kullanıyor. Çöküşü biraz geciktiriyor, ömrünü biraz uzattı, uzatıyor ama kurtulması imkansız.
Fedailik ayı olan Haziran ayındayız. Büyük kadın devrimci Zîlan’ın (Zeynep Kınacı) 26. şehadet yıl dönümü yaşanıyorken bu noktada nelere dikkat çekilebilir?
Zîlan yoldaşın 26. şehadet yıl dönümünü yaşıyoruz. 30 Haziran Fedailik Günü. Zîlan yoldaş Kürt tarihinin en önemli fedailerinden birisi.
Zîlan direnişçiliği nedir? 30 Haziran 1996’da ne oldu? Neler yaşandı? Zîlan kimdi, neydi, ne yapmak istedi? Neyi istedi, neyi vurdu? Neye dost, neye düşmandı? Herkes bunu daha iyi bilince çıkarıyor. Yeni Zîlanların yürüttüğü mücadele gerçekleri daha iyi açığa çıkarıyor. Bu bakımdan öneml Zîlan gerçeği. Kürt halkı, tüm kadınlar ve ezilen kesimler için tarihi bir gün. Böyle görmek, anlamak, bu temelde yaklaşmak gerekli. Kürt tarihinin ve insanlığın en büyük fedailerinden birisi Zîlan (Zeynep Kınacı). Bunu gittikçe herkes daha iyi görüyor. Kadınlar daha iyi tanıdı, sahiplendi. Halklar, ezilenler daha çok tanıyor, sahipleniyor. Böylece gerçek anlamı da daha iyi bilince çıkarılır, davranılır, özümsenir hale geliyor.
Zîlan çizgisinde mücadele eden büyük şehitler var. Sema Yüce, Gulan yoldaş var. Bunlar hep fedaice mücadele ettiler. 26 Haziran Helmet yoldaşın 3. şehadet yıl dönümü. O da Başûr’un fedaisiydi. Başûr halkının bilinci, ruhu, onuruydu, özgürlükçü demokratik tutumuydu, ulusal birlik demokrasisinin sembolüydü. Zîlan gerçeği kadınlar, bütün Kürt toplumu, tüm ezilenler için ne anlam ifade ediyorsa Helmet gerçeği de özellikle Güney Kürdistan halkı, Kürt halkı ve onun özgürlük/demokrasi mücadelesi için benzer anlamlar ifade ediyor. Büyük bir mücadelenin sahibiydi.
Gerilla Zîlan çizgisindedir. Fedailik ayına yakışır bir şekilde direniş yürütüyor
Haziran’da şehitler verdik, yeni şehitler açıklanıyor işte; Dr. Hüseyin, Salih Cizîrî, Şervan Erkendi… Haki Karer çizgisinde, Deniz Gezmiş çizgisinde, İbrahim Kaypakkaya çizgisinde Mayıs şehitlerini andık. Şehitler çizgisinde mücadele ettik. Haziran’la birlikte fedailik ölçüleri, cesareti, fedakarlığı, ruhu, duygusu, bilinci daha net ortaya çıkıyor. Bu kahraman şehitlerimiz şahsında Zîlan fedai çizgisini en derinden özümsememiz, anlamamız, buna göre kendimizi eğitip yapılandırmamız, en önemlisi de onların amaçlarını başarmak, anılarını yaşatmak için aynı çizgide zaferi elde etmek üzere mücadele etmemiz lazım. Savaşmamız gerek. İşte YJA Star savaşçısı Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da bu çizgide mücadele ediyor. Gerilla Zîlan çizgisindedir. Fedailik ayına yakışır bir şekilde direniş yürütüyor.
Bu temelde Haziran şehitlerimizi, Zîlan ve Helmet yoldaşlar şahsında saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Amaçlarını başarma ve anılarını yaşatma sözümüzü yineliyorum. Yine yeni ilan edilen şehitlerimizi; Doktor Hüseyin, Salih, Cizîrî ve Şervan Erkendi yoldaşlar şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Şehitlerimiz bizi var ediyor, birleştiriyor. Bize doğru yolu gösteriyor. Dört parça Kürdistan ve yurt dışında gerçekten de şehitler çizgisi direniyor.
Ortalama insanın aklının ermeyeceği işler başardık, olmaz denilenleri olur kıldık, gerçekleşmez denilenleri gerçekleştirdik, başarılamaz denilenleri başardık. PKK’ye mucizeler hareketi denebilir. Bütün bunları, Önderlik bilinciyle, ruhuyla, çizgisiyle donanmış, somutlaşmış şehitler gerçeğiyle yarattık. Şehitler öncülüğüyle yarattık.
Bu çerçevede, halkımızın ve tüm yoldaşların Fedailik Günü’nü kutluyorum. Zîlan fedai çizgisinde daha çok mücadele edeceğimizi ve daha büyük kazanacağımızı belirtiyorum.