HABER MERKEZİ – 14 Mayıs seçimleri arifesinde ANF’nin sorularını yanıtlayan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, sandıkta herkese Yeşil Sol Parti’nin etrafında toplanma çağrısında bulundu. Kürt halkının iradesini bu seçimde herkese göstermesi gerektiğini kaydeden Karayılan, ittifak dışında kalan tüm çevrelere de Yeşil Sol Parti’ye destek çağrısında bulunarak “Eğer böyle bir destek sunarlarsa, bu, gelecekte kurulabilecek olan ve herkesin katılacağı Kürdistanî birliğin gelişmesine dönük bir temel adım olmuş olur. Bu iyi bir adım olur” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan etrafındaki tartışmalar konusunda da mesajlar veren Karayılan, “Biz bir kez daha tarafları uyarmak istiyoruz: Bu biçimde Önderliğimiz üzerine tartışmayın. Önderliğimizi bir araç haline getiren bu yaklaşımlar bir ahlaksızlıktır. Önder Apo’nun bulunduğu pozisyon stratejik bir pozisyondur. Kürt sorunu ve Önder Apo’nun içinde bulunduğu durum, Türkiye açısından seçim taktiklerine alet edilecek bir sorun değil, temel bir sorundur. Dolayısıyla Önderliğimizi seçimlere alet etmeye çalışmak büyük bir yanlıştır” şeklinde konuştu.
Karayılan sorularımıza şu yanıtları verdi:
Yeni bir Mayıs ayındayız. Mayıs ayı hareketiniz tarafından ‘Şehitler Ayı’ olarak tanımlanıyor. Öncelikle bu ay vesilesiyle neler belirtmek istersiniz?
Sorunuza geçmeden önce en son şehitlerimizi anmak istiyorum. Mardin eyaletinde şehit düşen yoldaşlarımızı Canşêr Maku yoldaşın şahsında, Serhat’ta şehit düşen yoldaşları Hêjar Zozan arkadaş şahsında anıyorum. En zor şartlar altında fedaice çalışma yürüten yoldaşlar olarak düşmana boyun eğmediler, direndiler ve bu biçimde şahadete ulaştılar. Onların direnişini selamlıyoruz ve anılarını yaşatacağımızın sözünü bir kez daha yineliyoruz.
Yine daha önce yaşanmış ama bu son süreçte ilan edilmiş şehitlerimiz de oldu. Dilxwaz Gabar, Gulçiya Gabar ve Pelşin Newroz arkadaşları da saygıyla anıyorum. Bu yoldaşlar yıllarca beraber çalıştığımız arkadaşlardı.
Dilxwaz arkadaş, 32 yıl boyunca aralıksız bir biçimde dağda büyük fedakarlıkla, dürüstlükle, temizce ve büyük bir bağlılıkla çalışma yürüttü, emek verdi. Her şart altında Önder Apo’ya, örgüte ve şehitler çizgisine bağlılığını kesinleştirmiş bir yoldaştı. Dilxwaz arkadaşın emeği ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum ve bu değerli yoldaşa verdiğimiz söze sahip çıkacağımızı belirtiyorum.
Gulçiya arkadaş sıradan bir Kürt kadını değildi. Cesaretiyle, duruşuyla, gücü, iradesi ve savaşıyla Şaho’dan Bingöl dağlarına, Amed’e, Garzan’a kadar her yerde emeği var. Militanlıkta, yoldaşlık duruşunda ve Önder Apo’ya bağlılıkta belli bir düzey kazanmış örnek bir arkadaştı. Merkez Karargahımızın bir üyesiydi.
Tüm bu yoldaşları saygıyla anıyor ve onların yoldaşlığına her daim bağlı kalacağımızın sözünü veriyoruz.
CİHAN AYMAZ DA ÖZGÜRLÜK DAVASININ VE KÜRT KÜLTÜRÜNÜN BİR ŞEHİDİDİR
Aynı zamanda geçtiğimiz günlerde İstanbul’da gerçekleşen bir saldırı sonucu yaşamını yitiren sanatçı Cihan Aymaz’ı saygıyla anıyorum, ailesine başsağlığı diliyorum. Cihan Aymaz özgürlük davasının ve Kürt kültürünün bir şehididir. İstanbul sokaklarında Kürt kültürünü haykırdığı için hedeflenmiş ve şehit düşmüştür. Şehit Cihan Aymazların anısı Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’nde hep yaşayacaktır.
Sorunuza dönecek olursam; belirttiğiniz gibi Mayıs ayı Şehitler Ayı’dır. Doğrudur, mücadelemizin her dönemde şehitleri vardır ama Mayıs ayında hem Kurdistan devrimi hem de Türkiye devrimi açısından önemli şehadetler yaşanmıştır. Günlere dayalı olarak ele alırsak öncelikle 1 Mayıs 1977 Taksim şehitleri vardır. Yine 1 Mayıs 1981’de Filistin direnişinde Abdulkadir Çubukçu yoldaşın şehadeti vardır. 2 Mayıs 1982’de Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin yoldaşların şehadeti vardır. Yine 2016’da aynı gün Azad Siser ve Çekdar Amed arkadaşların şehadeti vardır. Yine 1998’de Cudî’de Hamza Emerînê ve beraberindeki yoldaşların şahadeti vardır. 6 Mayıs Türkiye devriminin öncüleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam sehpasında şehadete yürüdükleri gündür. Bu değerli devrimcilerin şehadeti Türkiye’den Kurdistan’a büyük bir etki yarattı. Yine Doğu Kurdistan’da idam sehpasında yaşanan şehadetler vardır. Şirin Elemhuli, Ferzad Kemanger, Ali Haydariyan, Ferhad Vekili 9 Mayıs günü şehit düştüler. 11 Mayıs, Garzan’ın değerli komutanı Hozan Mizgîn yoldaşın şahadet günüdür. 13 Mayıs’ta ise Bağdat’ta Leyla Kasım ve beraberindeki dört Kürt genci idam edilerek şehit düşmüştür. Yine 16 Mayıs Salih ve Hêlîn yoldaşların öncülüğündeki Hewlêr direnişinin günüdür. O gün birçok yoldaşımız KDP saldırıları karşısında direnerek şehadete ulaştılar.
Zaten 18 Mayıs, büyük şehidimiz enternasyonalist devrimci Haki Karer yoldaşın şehadet günüdür. Haki arkadaş aynı zamanda Partileşme aşamasının ilk şehididir. Yine 1973 yılının aynı gününde Türkiye devriminin öncülerinden İbrahim Kaypakkaya şehit düşmüştür. Yine Haki arkadaşın şehadetinden bir yıl önce aynı gün Fevzi Aslansoy yoldaşın şehadeti de yaşanmıştır. Aynı zamanda 18 Mayıs 1982’de Amed Zindanı’nda, o vahşi işkence karşısında Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Eşref Aynık ve Necmi Öner yoldaşlar bedenlerini ateşe vererek şehadete ulaştılar. 19 Mayıs 1978’de Halil Çavgun yoldaşın şahadeti vardır. Onun bir yıl sonrasında ise Müslüm Baran yoldaşın şehadeti yaşanmıştır. 21 Mayıs’ta Celal Hoca (Ramazan Kaplan) yoldaşın şahadeti yaşanmıştır. Yine aynı gün İsmail (Hıdır Bingöl) yoldaşın 19 arkadaşla birlikte şehadeti vardır. 25 Mayıs 2012 Kayseri’de fedai eylem yaparak şahadete ulaşan Êrîş ve Andok yoldaşların şehadet günüdür. Bu değerli yoldaşlar eylemleriyle yeni bir dönemi başlattılar. Yine 1987 yılında Sarı Ömer (Mustafa Ömürcan) yoldaşın bir grup arkadaşla birlikte yaşanan şehadeti vardır. Yine 27 Mayıs’ta Kasım Engin (İsmail Nazlıkul) yoldaşın şehadeti vardır. Merkez Komite üyemiz Sabri (Emin Aslan) yoldaş da Mayıs ayının son günlerinde şehit düşmüştür. Yine Cemşit (Ahmet Kesip) yoldaş ve grubu da Mayıs’ın son haftasında şehadete ulaşmıştır. Hakeza Sipan Amed, Rojbîn Serhat yoldaşların şehadeti de Mayıs’ın son günlerindedir. Yine 31 Mayıs 1972’de Türkiye devriminin öncülerinden Sinan Cemgil bir grup arkadaşıyla birlikte Nurhaklarda ilk kez dağlarda savaşarak şehadete ulaştılar.
Özcesi Mayıs ayında bu biçimde bir çok önemli şehadet yaşanmıştır. Bundan dolayı Şehitler Ayı olarak kabul edilmiştir. Özellikle Haki Karer yoldaş şehit düştüğünde hareketimiz henüz partileşmemişti. Bir grup genç ideolojik çalışma yürütüyordu ve politik bir aşamaya geçmeye çalışıyordu. O dönemde planlı bir kontrgerilla saldırısıyla Haki arkadaş şehit edildi.
ARTIK KAN DÖKÜLDÜ; GERİ DÖNÜLEMEZ
Önderliğimiz ile Haki Karer arkadaşın arasındaki yoldaşlık bağları biliniyor. Önderliğimizin Haki yoldaşın ardından yaptığı ‘artık kan da döküldü, geri dönülemez’ değerlendirmesi, yine Haki arkadaşın anısına PKK’nin programını yazması, partileşmede karar kılınması ve hareket üyelerinin şehitlerin anısına bağlı yaşam tarzı bir başlangıcı ifade etmektedir. Bu partimizde bir yaşam tarzı haline geldi. Her şahadet, kendisiyle yeni bir hamlenin temelini yarattı; yeni bir atılım geliştirdi. Düşmanlarımız bize karşı olan saldırılarını bu hamlelerin önünün alınması temelinde geliştirdiler ve bu saldırılarına halen de devam ediyorlar.
Ancak Önder Apo’nun her şehadete cevap olma yönteminin yarattığı sinerji, kendisiyle bir güçlenmeyi yarattı. Öyle oldu ki Kurdistan’da şahadet zayıflamanın değil, güçlenmenin temel kaynağı oldu. Şehit verdiğimiz her bir yerde güçlendik, oranın halkını etkiledik. Çünkü her şehidimiz, kendi yöresinde yaşamıyla, ahlakıyla, kişiliğiyle etrafında bir etki yaratıyordu. Çünkü zayıf olan insan zaten bu partiye gelmiyordu. Harekete katılan herkesin mutlaka tarihe ve topluma karşı sorumluluğu vardır; ahlaki ve insani yaklaşımı derindir. Bu biçimde karar vermiş ve harekete katılmıştır. Her arkadaşta gelişen yoldaşlık ruhu, halka olan bağlar çerçevesinde, yaşanan her şahadet de anı temelinde bağlılık, derinlik ve güçlülük yaratmaktadır. Öyle ki bugüne kadar bizi yürütenler de esas olarak şehitlerimizdir. Bize güç veren, hep diri ve atik kalmamızı sağlayan, düşman karşısında büyük bir kinle mücadele geliştirmemizi sağlayan şehitlerin gücü ve kudretidir. Bunun için biz, gücümüzün esas kaynağının şehitlerimiz olduğunu; şehitlerimizin dünümüz, bugünümüz ve yarınımız olduğunu belirtiyoruz. Bunun için Önder Apo, ‘partimiz bir şehitler partisidir’ demiştir. Çünkü şehitlerimiz yaşamıyla bu anlayışı ortaya koymuştur; onlar çizgiyi netleştirmiştir; onlar Küurdistan devrim mücadelesini kanlarıyla yaratmıştır. Bizler de şehitlerin yoldaşı olarak, onlara verdiğimiz söze bağlıyız ve sonuna kadar bağlı kalacağız. Şehitlerimizin anılarına sahip çıkacağız ve yaşatacağız. Bu temelde biz şehitlerimiz ölümsüzdür diyoruz. Çünkü her düşen şehidin yerini doldurmalı, bizlere bıraktığı bayrağı daha da yükseltmeli ve ahını yerde bırakmamalıyız. Bu biçimde onların ruhunu şad edebilir ve onları yaşatabiliriz. Bu temelde şehitlerimiz güç kaynağımızdır ve ölümsüzdür.
Şehitler Ayı’na ilişkin bunları belirtebilirim.
Son dönemde Önder Apo üzerine birçok haber ve değerlendirme yapılıyor. Özellikle çeşitli ittifaklar birbirlerine karşı olan propagandanın temeline Önder Apo’yla görüşmeyi oturtmuş durumda. Ancak diğer yandan Önder Apo’ya dönük 2 yılı aşkın bir süredir uygulanan katı bir tecrit söz konusu. Siz Önder Apo’yla ilgili çıkan bu haberleri ve mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha önce de belirttiğimiz gibi Türkiye siyasetinde Önder Apo’ya dönük tek taraflı tartışmalar vardır. Önder Apo, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir yöntemle ağırlaştırılmış mutlak bir tecrit altındadır. Psikolojik işkencenin daimi olarak yürütüldüğü bir sistemde tutulmaktadır. İşte 26 aydır kimsenin Önder Apo’dan da, Önder Apo’nun yanındaki üç arkadaştan da haberi yoktur. Telekomünikasyonun bu kadar geliştiği bir çağda, kimsenin İmralı’dan haberi yoktur. Önder Apo’nun böylesi çok çok olağanüstü koşullarda tutsak edilmesi, ulusal ve uluslararası her türden yasanın ve ahlaki ölçülerin çiğnenmesidir.
AKP-MHP PKK’YLE SEÇİME GİRİYORMUŞ GİBİ YAKLAŞIYOR
Ancak Önder Apo bu koşullarda tutulmasına rağmen bir de üzerine tartışma yapılıyor. Ancak kimse, ‘hele bir onun da görüşlerine başvuralım; o konuşsun; bakalım kimi destekliyor?’ demiyor. Biri diyor, ‘yanına gittiniz ve destek istediniz’; diğeri diyor, ‘hayır, siz onun yoldaşlarıyla ittifak yaptınız ve onlara söz verdiniz.’ Tartışmaları budur. Zaten AKP-MHP tarafı sanki PKK’yle seçime giriyormuş gibi yaklaşıyorlar. Bu başlı başına bir sorundur.
Bu aynı zamanda neyi gösteriyor? Bu aynı zamanda, Önder Apo’nun Türkiye siyasetinde güç sahibi olan temel bir faktör olduğunu gösteriyor. Eğer böyle olmasaydı üzerine bu kadar tartışmazlardı. İktidar Önder Apo’nun Kürt Halk Önderi olduğunu ve bununla beraber Kürt toplumu ve hatta Türkiye devrim hareketleri üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu bildiği için eşi benzeri görülmemiş bir sistemde tutuluyor. Muhalefet ise ‘niye böyle oluyor; bir hukuk yok mu? Niye bu tecrit?’ demiyor. Yani onlar da tecridi meşru görüyorlar.
ÖNDERLİĞİMİZİ BİR ARAÇ HALİNE GETİREN YAKLAŞIMLAR AHLAKSIZDIR
Biz bir kez daha tarafları uyarmak istiyoruz: Bu biçimde Önderliğimiz üzerine tartışmayın. Önderliğimizi bir araç haline getiren bu yaklaşımlar bir ahlaksızlıktır. Önder Apo’nun bulunduğu pozisyon stratejik bir pozisyondur. Kürt sorunu ve Önder Apo’nun içinde bulunduğu durum, Türkiye açısından seçim taktiklerine alet edilecek bir sorun değil, temel bir sorundur. Dolayısıyla Önderliğimizi seçimlere alet etmeye çalışmak büyük bir yanlıştır.
Diğer yandan bu kadar tartışma aynı zamanda bazı kesimlerin Önder Apo’yu hedefleyebilecekleri yönünde kuşkular da oluşturuyor. Bu çerçevede şu an Önder Apo’nun güvenliği tehlike altındadır. Bilindiği gibi Önder Apo yalnızca Türk devletinin elindeki bir tutuklu değildir; Önderliğimizi tutuklayan ve Türkiye’ye teslim eden güçler bilindiği gibi komplocu güçlerdir. Bu güçlerin hepsinin bunda sorumluluğu vardır. Dolayısıyla buradan, sorumluluğu olan tüm güçlere çağrıda bulunmak istiyorum: Bu kritik dönemde sorumluluklarına sahip çıkmalıdırlar. Önder Apo’nun güvenliği konusunda üzerlerine düşen sorumlulukların gereğini yerine getirmelidirler. Hem uluslararası güçler hem de resmi sorumlu olan Türk devleti bu konuda sorumluluklarına sahip çıkmalı.
Herkes bilmeli ki Önder Apo Türkiye birliğinin temelidir. Eğer bu konuda bir zarar olursa, ortalıkta Türkiye birliği de kalmaz. Değil on yıllarca, yüz yıllarca halklar arasında yeni bir düşmanlık başlar. Bunun için de herkes sorumluluğuna sahip çıkmalı, Önderliğimizi bu biçimde seçim taktiklerine konu etmemeli ve herkes bu konuda ölçülü yaklaşmalı. Bu konuda herkesi bir kez daha uyarıyoruz. Ancak esas olarak halkımız ve halkımızın dostları da bu konuda uyanık ve duyarlı olmalı. Yapılan tüm bu tartışmaların kendisiyle beraber Önder Apo’nun güvenliğine dönük bir tehlike yarattığının bilinciyle herkes görevlerine sahip çıkmalı.
HERKES YEŞİL SOL PARTİ’NİN ETRAFINDA TOPLANMALI
İktidar da tüm muhalif kesimler de bu seçimi bir kader seçimi olarak değerlendiriyor. Seçimlere az bir süre kala, 14 Mayıs seçimlerine ilişkin neler dersiniz?
Doğrudur; Türkiye’nin geleceği ve Türkiye’de yaşayan herkes açısından bu seçimlerin önemli olduğunu herkes dile getiriyor. Bu dönemde gerçekleşen seçimlerin elbette bir önemi var. Biz de öncesinden bu konuda bazı şeyler belirtmiştik. Ancak bu seçimler halkımız ve bu sistemden zarar gören tüm kesimler açısından daha da önemlidir. Kürt halkı, Aleviler, emekçi sınıflar, sol-sosyalist hareketler başta olmak üzere sistemden dışlanan tüm kesimler açısından bu seçim çok önemli. Özellikle de AKP-MHP-Ergenekon rejimi son 8 yıldır yeni bir konseptle halkımızı güçten düşürmek ve teslim almak istiyor. Bunun için zindanlara, dağlara, sokaklara ve Kürt siyasetine dönük çok sert bir saldırı dalgası yürüttü. Bu biçimde Kürt toplumunu teslim almak istediler. Nasıl ki 1925’den ’38’e kadar soykırım siyaseti yürütmüşlerse ve ondan sonra otuz yıl boyunca Kürtler sessizleşmişse; yine nasıl ki 12 Eylül Faşist Askeri Cuntası Kurdistan’da büyük bir zulüm yürütmüşse ve on yıl boyunca Kürt toplumu takatsiz bırakılmışsa; esas olarak AKP-MHP de şimdi Kürtleri aynı şekilde yapmak istiyordu. Nasıl ki Fethullahçıları tasfiye edeceğiz diyerek yönelmişlerse, Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne ondan da kapsamlı bir şekilde yönelmişlerdir. Yani rejim tüm gücüyle Kürt halkını güçten düşürmek ve iradesizleştirmek istedi.
Ama başta İmralı’da olmak üzere tüm zindanlarda, dağlarda, sokaklarda ve her yerde direniş gelişti. Halkımız direndi ve öyle tasfiye edilemeyecek temel bir güç olduğunu bir kez daha ispatladı. Yani tankla, topla, dayakla, tutuklamayla, işkenceyle ve tecritle teslim alınamayacağını gösterdi. Kısacası halkımız boyun eğmedi.
İşte şimdi seçimler, bu yaşanan sürecin ardından yapılıyor. Bunun için halkımız geçmişte yaşanan felaketler karşısında gösterilen tarihi direniş ardından şimdi siyasi alanda da iradesini güçlü bir biçimde göstermeli. Mesela Kurdistanî güçler arasında, yine Kurdistanlı yurtseverler ile sol-sosyalist güçler arasında çeşitli ittifaklar gelişti. Bu güçler seçime Yeşil Sol Partisi çatısı altında gidiyorlar. Bu sistemden zarar gören herkesin güçlü bir şekilde bu ittifaka katılması gerekmektedir. Özellikle de Kürt halkı, bu seçimde gücünü arttırmalı, iradesini herkese göstermeli. Bu, önemli bir konudur. Belki toplum içerisinde, aşiretler arası, şahıslar arası, vb. çeşitli kesimler arasında çelişkiler olabilir. Yine kimi adaylar kimi kişilerin gönlüne göre olmayabilir. Ancak bütün bunlar bir yana verilmeli. Daha önemli sorunlar vardır. Kürt halkının geleceğini ilgilendiren ulusal sorunlar vardır. Dolayısıyla bu dönemde herkes birleşmeli ve birliğini göstermeli.
Hatta Kurdistanî güçler Özgürlük ve Demokrasi İttifakı’nı kurdular. Yalnız kimi çevreler bu ittifakın dışında kaldı. Ben buradan dışarıda kalan çevrelere çağrıda bulunuyorum: Önceden de görüldüğü üzere ayrı bir şekilde aday gösterdiklerinde sonuç alamazlar. Bunu yapmak yerine onlar da Yeşil Sol Parti çatısında birleşen ittifaka destek olabilirler. Eğer böyle bir destek sunarlarsa, bu, gelecekte kurulabilecek olan ve herkesin katılacağı Kurdistanî birliğin gelişmesine dönük bir temel adım olmuş olur. Bu iyi bir adım olur. Bu nedenle bu güçlere dönük çağrım budur. Kısacası bu konuda herkes Yeşil Sol Parti’nin etrafında toplanmalı ve iradesini ortaya koymalıdır. Bu seçimlerin halkımız açısından önemi bu temeldedir. Kuşkusuz değişimin mutlak gerekli olduğu tüm Türkiye açısından da bu önemlidir.