BEHDİNAN – PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Stêrk TV’de yayınlanan programın 2. bölümünde Zinî Wertê, gerilla eylemleri ve gündemi değerlendirdi.
Güney Kürdistan’da MİT’in faaliyetlerine dikkat çeken Karayılan, Başur halkına ajanlara karşı tutum almaları çağrısında bulundu. Bazı işbirlikçilerin 300-400 Dolar için gerillaları ihbar ettiklerini hatırlatan Karayılan, 27 yıldır dağlarda mücadele eden Komutan Tekoşer Gever’in de ajanların ihbarı sonucu 2 arkadaşı ile birlikte katledildiklerini vurguladı.
Zînî Wertê’de yaşanan duruma ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Karayılan, “Zinî Wertê’deki olay sadece KDP ve PKK arasında yaşanan bir mesele değil. Aynı zamanda KDP ve YNK arasında bir meseledir de. Hemen hemen bütün ulusu ilgilendiren bir olay. KDP’nin yürüttüğü siyasete anlam veremiyoruz. Hem Zînî Wertê hem de Maxmur’a yönelik yaklaşımlarda. Maxmur’da bir toplum var. Oraya büyük emekler harcamış insanlar var. Bu topluma karşı siyaset yürütülür mü? Hayır. Doğru bir siyaset değil ve bu siyaset ile bir yere varamazlar. Umut ediyoruz ki bazı konulardaki bu ısrar ve inat değişir” diye konuştu.
KDP bazı güçlerini Zînî Wertê’ye yerleştirdi. Bu durum Kürt kamuoyunda tepkilere de sebep oldu. Siz bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an yaşadığımız dönem sıradan bir dönem değil. Önemli bir süreç yaşıyoruz o yüzden bu olayları da buna göre değerlendirip ele almamız gerekiyor. Bilindiği üzere yıllardır bölgemizde bir savaş yaşanıyor. Herkes de biliyor bu savaş bölgenin yeniden dizayn edilmesi içindir. Şu an bütün güçler bölgede pozisyonlarını güçlendirmek istiyorlar. Uluslararası güçler de bölgesel güçler de, bölgenin paylaşımında nasıl güçlü bir şekilde yer alırım ve çıkarlarımı korurum çabasına girmiş durumda.
Bütün devletler ve güçler şu an bu çabanın içerisindedir. Biz Kürt halkı olarak bu toprakların en kadim halklarıyız. Ama herkesin bildiği gibi 100 yıl önce yapılan antlaşmada Kürt halkına yer verilmemiştir. Bir ulus olarak kabul edilmediler ve varlıkları yok sayıldı. Kürtlerin mesela devlet kurma, kendi kaderini tayin etme hakları yoktu. Şimdi bölgenin yeniden dizayn edilmesinde bizim de yer almamız gerekiyor. Statü sahibi olmamız lazım. Bu yüzden Kürtlerin birlik olması lazım. En azından ortak ulus stratejisi çerçevesinde birlik olalım.
Kürdistan’ın 4 parçasında birçok farklı parti var. Elbette herkes farklı fikirler yürütmelidir ama ortak bir stratejimiz olmalıdır. Eğer olmazsa bu sefer de yersiz, yurtsuz kalırız. Eğer bölgenin yeniden dizayn edilmesinde Kürtlere bir kez daha yer verilmezse, bu sefer Kürt halkına karşı yürütülen yok etme siyaseti amacına ulaşır. Kürt halkının geleceği için önemli bir süreç yaşıyoruz.
TÜRK DEVLETİNİN İŞGALCİ ZİHNİYETİ DOĞRU OKUNMUYOR
Kürdistan’ın etrafındaki işgal güçlerin hiçbiri Kürt halkının statü sahibi olmasını istemiyor. Özellikle Türk devletinin şu an yürüttüğü siyaset Kürt halkının geleceği için tehlikelidir. Açıkçası Türk devletinin yürüttüğü bu siyaset Arap halkı için de tehlikedir, çünkü Osmanlı zihniyeti ile her yeri işgal etmek istiyorlar. Ama biz Kürtler için çok daha büyük bir tehlike oluşturuyorlar. Neden? Çünkü Türk devleti Kürtleri yok etme üzerinden kendini daha da büyütmek isteyen bir zihniyete sahip.
Yani Kürtlerin varlığını ve statüsünü kendisi için tehlikeli görüyor. Türk devleti şu an stratejisini böyle yürütüyor. Yani burada PKK’yi tehlikeli görüyor, KDP’yi, YNK’yi görmüyor diye bir şey yok. Bu sadece bir taktik. Bundan birkaç gün önce Türk Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın, Rojava’ya ilişkin açıklamalarında, “Orada Kürtler için bir yer kurmaya çalışıyorlar, biz bunu asla kabul etmeyiz” yani Amerika, Fransa oradaki güçlere yardım etmesin diyor. Türk devleti bütün Kürtleri ve Kürt toplumunu kendisi için tehlikeli görüyor.
Bu hakikate karşı Kürtlerin siyasetine baktığımızda, özellikler de Güney Kürdistan siyaseti Türk devletinin işgalci zihniyetini doğru okumuyor. Yanlış bir yaklaşım var. O yüzden şu an stratejik bir süreç yaşanıyor. Bu yüzden stratejik yaklaşmak lazım. Ama özellikle önce KDP daha sonra YNK hala taktik siyaseti yürütüyor. Şüphesiz taktiksel yaklaşımlar da oluyor ama şu an herkes stratejik oynuyor. Herkes zeminin genişletmek ve güçlenmek istiyor.
GÜNEY’İN STATÜSÜ DE TEHLİKEDEDİR
Şu an Güney Kürdistan’da yürütülen siyaset değişmez ise, sadece 1 parça değil bütün Kürt halkı için de beraberinde bir tehlike oluşturur. Çünkü bu duruma karşı tedbir almamız lazım. Mesela KDP’li yetkililer PKK, hatta YNK biraz zayıflarsa benim yerim genişler diye düşünüyorlarsa çok yanılırlar. Çünkü PKK aradan çıkarsa zaten sıra onlara gelecektir. Bu konularda yalan söylemiyoruz. Hakiki olmayan bir şey üzerinde de değerlendirme yapmıyoruz.
Türk devletinin stratejik ittifakına baktığımız zaman, yani AKP, MHP, Vatan Partisi ve Ergenekon ittifakına baktığımızda, durum daha net anlaşılıyor. PKK olduğu kadar Güney’in statüsü de hedeftedir. Çünkü bölgede emperyal bir devlet olmak istiyorlar. O yüzden Misak-ı Milli hayallerine ulaşmak istiyorlar. Ama Güney hükümeti bu durumu nasıl görmüyor anlayamıyorum. Güney halkımıza soruyorum biz anlam veremiyoruz bu siyasete.
Diğer yandan Türk devletinin tarihinde ne zaman bir Kürt ayaklanması olsa bazı Kürt işbirlikçileri ile bu ayaklanmayı bastırıyor. Fakat isyanı bastırdıktan sonra yanındaki işbirlikçi Kürtleri de katletmişler. Mesela Ağrı isyanı neden oldu. Biz Şêx Said isyanında devlete karşı çıkmadık devlet şimdi neden şimdi aynı şeyler bizim başımıza geliyor diye ayaklandılar. Bunlar tarihte olan şeyler. Dersim’de yine aynı şeyler. Tarihte de bugün de aynı şeyler yaşanıyor bunları görmemiz lazım. Sayın Güney Kürdistanlı siyasetçiler, buradaki tehlikeyi görün ve Türk devletinin stratejisini gözden geçirin.
İDLİB’DE DE PKK Mİ VAR?
Bundan 4 yıl önce Güney Kürdistanlı yetkililer ile görüşme imkanım oldu ve bunları kendileri ile de paylaştım. Ben o zaman da samimiydim, şimdi de samimiyim. Biz samimiyiz, barışseveriz ve ulusal birliğin oluşmasını istiyoruz. Sadece kendimiz için değil, bir tehlike gördüğümüz için istiyoruz. Bakın 4 yıl önce söylediklerimiz şu an ispatlandı. Eğer birileri hayır Türkiye’nin böyle bir siyaseti yok diyorsa o zaman neden İdlib’e yerleşiyor, İdlib’de de PKK mi var? Şu an oraya hava savunma sistemini yerleştirmiş.
Herkes Türk devletinin şu an Libya’ya çete gönderdiğini söylüyor. Çeteleri kendine perde yapmış Türk devletinin kendisi oradadır. Türkiye Serêkaniyê ve Til Temir’de nasıl savaştıysa şimdi de Libya’da öyle savaşıyor. Önce çetelerini gönderiyor, sonra kendisi ve uzmanları yerleşiyor oraya. Zaten Libya hükümeti zayıftı şu an Türkiye savaşıyor orada. Türkiye emperyal bir devlet olmak istiyor.
Gücü var mı yok mu o ayrı bir konu ama böyle bir gerçeklik var. Güney Kürdistan’ın da belli bölgelerine girmiş durumdalar. Öyle 3-4 yıllık değil kalıcı olmak için yerleşiyorlar. Peki buna izin verenler düşman buraya geldiği zaman, burayı işgal ettiği zaman, git dediklerinde gidecekler mi? Sırf denemek için bir yer söylesinler bakalım düşman orayı terk edecek mi? Tabi ki hayır!
ZÎNÎ WERTÊ SADECE PKK İLE KDP ARASINDA YAŞANAN BİR MESELE DEĞİL
Efrîn’deki yaklaşımlara bakın. Kürtleri katlediyorlar. Oradaki demografiyi değiştirip Kürtsüz bırakmayı amaçlıyorlar. Kendi bayrağı altında yapıyor. Mesela para ile tuttuğu çetelerin bayraklarını yanına almış, sahte bir Suriye bayrağı bırakmış ama esas olarak Türk devletinin bayrağı oradadır. Kaymakamı, emniyet müdürünü her şeyi kendi belirliyor. Bunları görmemiz lazım. Hepsi de 4 sene önce kardeşlerimize söylediklerimizin ispatıdır. Türk devletinin siyasetini görmemiz lazım.
Zînî Wertê’deki olay sadece KDP ve PKK arasında yaşanan bir mesele değil. Aynı zamanda KDP ve YNK arasında bir meseledir de. Hemen hemen bütün ulusu ilgilendiren bir olay. Çünkü önemli ve düğümlenen bir hal aldı olay. En son 600’den fazla aydın, sanatçı açıklama yaptı. Yüne dünyaca tanınan 150 kadın açıklama yaptı. Yani kamuoyunda Kürt dostları özellikle Kürtler arasında bir sorun yaşansın istemiyor o yüzden KDP güçlerinin Zînî Wertê’den çıkmasını talep ediyorlar. Ama neden çekilmemekte bu kadar ısrar ediliyor anlamış değiliz. Eğer arkasında bir plan yoksa bu kadar ısrar edilmemelidir.
Bu konularda KDP’nin yürüttüğü siyasete anlam veremiyorum. Hem Zînî Wertê hem de Maxmur’a yönelik yaklaşımlarda. Maxmur’da bir toplum var. Oraya büyük emekler harcamış insanlar var. Bu topluma karşı siyaset yürütülür mü? Hayır. Doğru bir siyaset değil ve bu siyaset ile bir yere varamazlar. Umut ediyoruz ki bazı konulardaki bu ısrar ve inat değişir.
Eğer KDP güçleri Zînî Wertê’den çekilirse bu kaos sona erer mi?
Doğrusu çekilmeleri gerekiyor. Eğer çekilirlerse bir yumuşama olur. Fakat bütün mesele Zînî Wertê değil. Mesela 3 arkadaşımız orada şehit düştü. 150 metreden bu yana KDP güçleri var. Aynı şekilde 150 metre bu tarafta da YNK var. Türk güçleri ortadan gelip arkadaşları vurmuşlar. Arkadaşların oraya gitmesi doğru mu, değil mi ayrı konulardır, onları oraya gönderen komutanı ilgilendirir. Henüz bu konuya ilişkin bize bir bilgi verilmedi. Yani nasıl oldu da bu arkadaşlar hedef haline geldi, henüz izahı yapılmadı.
Mesela ben o bölgede peşmerge komutanı olsaydım ve oradakiler düşmanım da olsaydı kimsenin gelip kapımın önünde onları vurmalarına izin vermezdim. Askeri bir onur var, komutanlık var. Oradaki komutanlar kusura bakmasınlar ama orada bir peşmerge komutanın onuru korunamamıştır. Düşman gelip yanlarında birilerini katlediyor onlar da izliyor. Bu çok kötü bir manzara. Diyelim ki Türk devleti gelip vurdu durduramadık, ama Güney’in genelinde hükümet Türk ajanlarının önünü almıyor. MİT Güney’de çok rahat geziyor ve ajanları çok rahat hareket ediyor.
Türk devleti bu şekilde aramızda kuşku olsun istiyor. Bu saldırılarla aramızda şüphe yaratmak ve fitne sokmak istiyor. Çünkü Türk devleti son 5 yıldır bize karşı bütün gücünü kullanmasına rağmen başarılı olamadı. Gücümüz hala yerinde, halkımız devrim çizgisinde, bu seçimlerde de belli oluyor. Sadece tek bir şey kalmış Kürtler arasında bir savaş çıkarırsam başarılı olurum diyor Türk devleti. Çünkü zaten Kürtler bir millet değil, aşirettir diyor. Bu durumu bütün devletlere böyle kabul ettirip Kürtlerin statü sahibi olmasını engellemeye çalışacaklar.
MİT AJANLARI GÜNEY’DE ÇOK RAHAT HAREKET EDİYORLAR
Geçen sene yönetimimizde olan heval Cemil Amed ve Demhat Agit Süleymaniye’de katledildi. Yine Behdinan’da, Amediye’de de böyle olaylar oldu. Bazen bilerek sivilleri katlediyorlar. Bu şekilde aramızda çelişkiler yaratmak istiyorlar. Örneğin şu an haber aldım Süleymaniye’de bulunan bir hastaneyi bombalamış Türk devleti. Kimlere yönelik bir saldırı olmuş bilmiyorum orada bizim güçlerimiz yok çünkü. Eğer şehit olanlar varsa şimdiden saygıyla anıyorum.
Güney hükümetinin MİT’e bu kadar yol açmasından kaynaklı bu saldırıları yapıyorlar. Her şeyden önce bunun önü alınmalı. Eğer önü alınamazsa, sürekli düşmanın oyunları ile karşı karşıya kalırız. Bu çok önemli bir konu. Kürt tarafları olarak içimizdeki sorunları mutlaka çözmeliyiz. Mesela 3 Mart 2017’de Xanesor’da Kürt güçlerine karşı bir saldırı oldu. Talimatı kim verdi bilmiyorum ama yanlış bir talimattı. O saldırılarda toplamda 9 kişi şehit düştü. Aralarında sivil vardı, gazeteci vardı.
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN ÜZERİMİZE DÜŞEN HER ŞEYİ YAPMAYA HAZIRIZ
O döneme bize yönelik çok baskı oldu. İki güç arasında savaş çıksın diye çok uğraştılar. Ama yönetimimiz o dönem çok soğuk kanlı ve ulus bilinci ile yaklaştı meseleye. Yani biz de karşı bir saldırı yapsaydık büyük bir olaya dönüşürdü. Türkiye Kürtler arasında bir savaş çıksın ki hepsinden kurtulayım diyor. Biz Kürtler aynı gemideyiz. Hepimiz birbirimize bağlıyız. Biz bir ulusuz o yüzden stratejimizin olması lazım.
Rêber Apo 21 yıl sonra ilk defa telefon hakkını kullandı. 20 dakika konuşuyor. Hepsi de ulusal birlik üzerine. Neden? Çünkü Rêber Apo, Türk devletinin asıl stratejisinin Kürtler arasında bir iç savaş çıkarmak olduğunu biliyor. Bu yüzden birlik olun, çoğu benim azı senin diye bakmayın geniş ele alın, ulusal birliğinizi kurun diyor.
Bizim perspektifimiz bu yönde. Biz düşmanın siyasetini boşa çıkarmak, Kürt halkının çıkarlarını gerçekleştirmek istiyoruz. Hep birlikte bunu yapalım. O yüzden çözüm için bize düşen bütün çabayı göstereceğiz ama her şey bizimle bitmiyor. Biz Kürtler için en acil olan şey içimizdeki sorunları halletmek, biz buna hazırız. Ama dediğim gibi her şey bizim elimizde değil halkımızın da bunu bilmesi gerekir.
HPG olarak kısa bir süre önce yaptığınız açıklamada, Behdinan halkına, çocuklarınıza sahip çıkın, MİT’in ajanlık faaliyetlerine alet olmasınlar diye çağrınız oldu. Bu açıklamanın detaylarını biraz daha açar mısınız?
Mesele sadece Behdinan halkı değil. Güney halkının tümü için bir şeyler söylemek istiyoruz. Güney halkımız çok emekçi ve fedakar bir halktır. Tarihi kahramanlıklarla doludur, büyük bedeller ödemişlerdir. Kendilerine saygımız var. Kazanımları da vardır. Yüz binlerce şehidi var. Başur halkına saygımızı ve selamlarımızı gönderiyoruz. Bizler kökümüzü kazmak isteyen bir düşmana karşı savaşıyoruz. Bu düşman her şeyimize saldırmak istiyor. Bütün değerlerimizde. Şehitliklerimize, ailelerimize, siyasetçilerimize, kültürümüze saldırıyor biz de buna karşı direniyoruz. Elbette hiçbir direniş bedelsiz olmuyor.
Hareketimize katılan her genç kadın ve erkek her şeyini geride bırakıp geliyor. Aramıza katılanların hiçbir maddi çıkarı yok biz kimseye maaş vermiyoruz. Bu yüzden düşman harekete gelen her arkadaşın ailesine gidiyor. Evini, malını, mülkünü tarumar ediyor. Peki bu gençler ne için bu dağlara geldi? Bu halkın fedaileri çünkü. Bu halk için canlarını veriyorlar. Bakur, Başur bütün Kürdistan içindir.
Güney Kürdistan halkımızın kazanımlarına yönelik saldırılar olduğunda ne yaptık? Tereddütsüz alanlara çıktık. Şengal’e, Duhok’un arka tarafına güç yolladık ki halkımız paniklemesin diye. Laleş’e gittik. Hewlêr’e gittik, Maxmur’da savaştık, Kerkük’e gittik. O kadar şehit verdik. Biz bu halkın çocuklarıyız elbette halkın kazanımlarını savunacağız. Buralara giderken kişisel hiçbir çıkar için gitmedik. Arkadaşlarımız Kürdistan için her şeyini feda ettiler.
300-400 DOLAR İÇİN AJANLIK YAPIP ARKADAŞLARIMIZI ŞEHİT EDİYORLAR
Bazı ajanlar 300-400 Dolar için gidip arkadaşların yerlerini ihbar ediyorlar. Türk devleti gelip bombalıyor. Arkadaşları şehit ediyorlar. Bu günahtır hem ulus açısından hem din açısından. Vicdan var ama maalesef toplumda kötü insanlar var. Halkımızdan isteğimiz ajanlık yapanları içinizde barındırmayın. Tutum alın, bize yardımcı olun. Biz düşmana karşı canı gönülden direniyoruz. Türk devletinin halkımızın geleceğine yönelik saldırılarına cevap olmak istiyoruz. Ama direnişçi Başur halkımızın da gerillaya sahip çıkmasını istiyoruz.
Onursuz kişilerin birkaç kuruş için vatanı için canlarını feda eden gerillaları Türk devletinin uçaklarına hedef yapmalarına izin vermemeliler. Halkımızdan isteğimiz budur. Komutanlık 1 yıldan fazla Maxmur’da savaştı, Maxmur’u savundu. Peşmerge ile omuz omuza DAİŞ’e karşı planlar yapıldı. Birlikte savaştılar. Daha sonra Kek Mesud, Maxmur’a gidip komutana teşekkürlerini iletti.
O Komutan kimdi? Tekoşer Gever. Ne oldu Tekoşer Gever’e? Metina’da bir ajanın eliyle 2 arkadaşıyla birlikte şehit edildi. Günah değil mi? Bu insan 27 yıldır dağlarda mücadele ediyor. Evinde öğretmendi. Kalıp öğretmenlik yapamaz mıydı? Ama vicdanı kabul etmedi dağa çıktı. 27 yıldır Başur’da, Rojava’da, Bakur’da Kürt halkı için mücadele etmiş. Bu halkın kadrosuydu, bir değeriydi. Halkımız da bu durumu görüp destek olmalıdır bize. Halkımızdan isteğimiz ajanlara karşı tutum almalılar. Güney halkımızın hepsinden beklentimiz budur.
Bu konu ile bağlantılı olarak Beytüşşebap’a bağlı Kovankaya köyünde yaşayan yurtsever Süryani iki insan Hurmuz Diril ve Şimoni Diril katledildi. Fakat Türk devleti olayın iç yüzünü aydınlatmadı. Bu insanları gerillalar katletmiş gibi yansıtmak istedi. Olayın detaylarını bizimle paylaşabilir misiniz?
Değerli yurtsever bildiğimiz ismi ile muhtar, yani Hurmuz ve Şimoni saygı ile anıyorum. Ailesine ve çocuklarına başsağlığı diliyorum. Çok temiz ve dürüst örnek insanlardı. Muhtar şahsen benim ve hareketimizin bir dostuydu. 37 yıllık bir dostluğumuz vardı. Toprağına çok bağlıydı. Mesela çocukları bildiğim kadarıyla İstanbul’da yaşıyorlardı. Onlar da İstanbul’a gidip hayatlarını rahat bir şekilde sürdürebilirlerdi. Ama topraklarını bırakmadılar. Doğru bizim dostumuzdu ama kimsenin düşmanı değildi.
Bu değerli insanları katledenler insan olamaz. Türk devleti bu talimatı vermiştir. Tetikçileri var. Onlardan hesap sormak boynumuzun borcudur. Değerli yurtseverlerimiz Hurmuz ve Şimon’un kanını yerde bırakmayacağız. Onlar bizim şehitlerimizdir, özgürlük ve demokrasi şehitleridir. Bunu hiç biz zaman unutmayacağız. Bu kadar temiz ve değerli insanları böyle şehit edenler insan değildi. Her şekilde cezayı hak ettiler.
Grup Yorum üyeleri ölüm orucunda şehit düştü. Hala cezaevinde ölüm orucunda olan arkadaşları var. Şu an onlar için imza kampanyası başlatılmış durumda. Bu konuya ilişkin söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Bu direnişçi ve mücadeleci insanlar için ne dersek eksik kalıyor. Bana göre Türkiye demokrasi güçleri bu konuda kendilerinden istenenlere cevap olamadılar. Başta bu değerli insanları, Helin Bölek, Mustafa Koçak ve İbrahim Gökçek’i saygı ile anıyorum. Onurları için şahadete ulaştılar. Burada da Türk devletinin, AKP-MHP faşizminin gerçekliğini görebiliriz. Bu insanlar sadece türkülerini söylemek istiyorlardı. Bu yüzden ölüm orucunda hayatlarını kaybettiler. Burada Erdoğan’ın vicdansızlığı görünmüyor mu?
Ama bununla yetinmeyip avukatlarını da tutukladılar. Şu an ölüm orucunda olanlar da Grup Yorum avukatlarıdır. Bu insanlar da onurları için, savunma hakları için direniyorlar. Bu insanlara sahip çıkmak gerekiyor. Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal, iradeli, kimlik ve devrimci duruş sahibi iki insandır. Herkesin bu değerli insanlara ve davalarına sahip çıkmalıdır. Burada duruş çok önemli. Bizler vahşi bir düşmanla karşı karşıyayız. Bizim de bu düşmana karşı birlikte, ele ele mücadele etmemiz gerekiyor.
Kürdistan özgürlük gerillaları her alanda eylemler gerçekleştiriyor. Gerilla gücü şu ana kadar baharı nasıl karşıladı?
1 Haziran Atılımı’nın 17. yılını çok güçlü bir şekilde karşılamak istedik. Baharda düşman savaş taktiklerini değiştirdi bu durum bizi biraz sıkıntıya soksa da kendimizi çabuk toparladık. Eğer önünü almasaydık daha fazla zarar görebilirdik. Özellikle son 2 yıldır düşmanın teknolojisine, istihbaratına karşı başarılı olacak bir gerilla gücü hazırladık. 21. yüz yıl gerillasını yaratmak istedik. Çok mesafe de kat ettik.
Bu bahar hemen hemen her eyalette dönemin ruhuna uygun eylemler yapıldı. Sivil alandaki eylemler de koronavirüs salgınına rağmen iyiydi. İnanıyoruz ki bu yıl Kürdistan özgürlük gerillaları düşmana gerekli cevabı verecektir. Bu yüzden 2020 yılı direniş yılı olacaktır. Düşmandan hesap sorma yılı olacaktır. Halkımızın da gerillanın yeni yapılanmasında önemli bir aşamaya geldiğimizi bilmelidir. Başarılı bir sonuç almaya odaklanıyoruz.
Halkımızdan da isteğimiz özellikle ajanlığa karşı bir tutum sahibi olmalılar. Çünkü düşman sadece Başur’da değil, Bakur’da da ajanlığı geliştirmek istiyor. Şu an en büyük savaşı ajanlığa karşı veriyoruz. Her yurtsever hem gençleri hedef alan özel savaşa karşı, hem de ajanlığa karşı tutum almalılar. Herkes evini, köyünü, mahallesini, psikolojik savaşa ve düşmanın istihbaratına karşı savunmalıdır. Hepimizin birlik olması gerekir. Bu konuda bir tutum alırsak o kadar başarılı oluruz. Çünkü yürüttüğümüz savaş daha çok düşmanın istihbaratına karşıdır. Rêber Apo ve Kürdistan’ı özgürleştirme yürüyüşünde 2020 yılının direniş yılı olacağını belirtiyoruz.
https://www.nuceciwan47.com/2020/06/01/1-haziran-hamlesinin-17nci-yilinda-savas-daha-guclu-surecek/