HABER MERKEZİ – PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına açıklama yapan İsyan Kaya, cezaevlerinde tırmanan baskılara dikkat çekti. Baskıların 90’lı yılları aştığını, cezaevlerinin adeta BBG evlerine dönüştürüldüğünü, tutsakların virüs bulaştırılarak öldürülmek istendiğini belirten İsyan Kaya, halk ve tutsaklar olarak nasıl bir tasfiye saldırısıyla karşı karşıya olduğumuzu bilmek, normal yaşamaktan ve alıştığımız gibi davranmaktan vazgeçmek önemlidir diye belirtti.
Tutsaklar “şimdi direniş zamanı” diyerek, şunları ifade etti:
“Kürt halkı yüz yıldır, inkar, imha, soykırımlara karşı, varlığını sürdürmek için direniyor. Dört yıldır, özgürlük hareketi öncülüğünde, Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu halklarına ve insanlığa özgürlük umudu olacak nitelikte yürütüyor.
2012 sonrası görüşmelerde özgürlük hareketi, oyunlarla, kriminalize etmeyle tasfiye edip, teslim olamayacağını, teslim alamadığı için de çözüme gelmek zorunda kalacağını anlayan AKP-MHP faşist iktidarı, 2015 yılında Kürt halkına ve Özgürlük hareketine dönük topyekün tasfiye, çökertme kararı aldı.
Bu faşist karakterli hedef ve politikaları Türkiye halklarına ekonomik kriz, anti demokratik uygulamaları, asimilasyon, kadın katliamı ve insan hakları ihlalleri olarak geri döndü. Türkiye toplumu korona salgınıyla bütünleşen bu zulüm altında bugün inim inim inlemektedir.
Kürdistan’ın dört parçasında sürdürülen operasyonlar, Rojava ve Başûra dönük işgal hareketi, yasal alana dönük tutuklama-gözaltı operasyonları hep bu çökertme planının bir parçası olarak geliştirilmiş, geliştirilmektedir.
Dışardaki operasyonlara paralel olarak zindanlara dönük işkence, hak gaspları ve baskınlar yoğunlaştırılmıştır. Halk ve tutsaklar olarak nasıl bir tasfiye saldırısıyla karşı karşıya olduğumuzu bilmek, normal yaşamaktan ve alıştığımız gibi davranmaktan vazgeçmek önemlidir. Zira tutsaklara yönelen şiddet ve tasfiye saldırısı 1990’ların saldırılarını da çok çok aşan bir nitelik ve amaca tabi.
2018-19 direnişinden sonra, önce 6 aralık 2019’da sonrada 13 Mart 2020’de yüzlerce cezaevinde gerçekleştirilen baskın ve talanlar nasıl bir politikanın uygulandığını da ipuçlarınıda vermektedir. 13 Mart 2020’de yapılan baskınlarda tutsakların kitapları, her türlü yazım çalışmaları, mektup ve defterleri toplanılarak götürüldü. Bu elkoymaların hiç bir hukuksal gerekçesi sunulmadığı gibi, götürülen materyallerin büyük çoğunluğu geri verilmedi ve hukuksal gerekçesi ve kararı ifade edilmedi. Çıkarılan genelgelerde cezaevi idarelerine verilen sınırsız yetkiler, cezaevlerinde zulmün sınırsız bir düzeye varılmasına yol açtı. Belli ki bu idari yöneticiler ve personeller faşizmin kalıcı ve sonsuz olacağını, bu uygulamaların hesabının sorulmayacağını sanmaktadırlar. Açık ki yanılmaktadırlar. Kırk yıldır hiç bir iktidar özgürlük hareketi karşısında baki kalmamıştır, hiç bir zalim zulmünün hesabını vermekten kaçamamıştır.
Corona salgının hemen ardından ölüm riski olduğu gerekçesiyle çıkarılan infaz yasasıyla çeteler, katiller, faşistler cezaevinden çıkarılırken siyasi tutsaklar zindanlarda ölüme terkedildi. Nitekim yüzlerce tutuklanan insan coronaya yakalandığı basına yansırken, gerçek hasta sayısının kaç olduğu tahmin bile edilmiyor. Ekim-Kasım ayında Elbistan cezaevinde Muhammed Emir, Tekirdağ cezaevinde Sıdkı Berktaş arkadaşlarımız corona ve tedavileri edilmediği için şehit düştüler. Her iki yoldaşımız da 28 yıldır zindanda her türlü zulme karşı onurluca direndiler. Onlar zindan direnişçiliğinin, teslim olmamanın şehitleridirler ki onlara özgürlük sözümüzü yineliyoruz, ailelerimize, halkımıza ve yoldaşlarımıza baş sağlığı diliyoruz. Zindan tutulan yoldaşların yaşamından da şahadetinden de devlet sorumludur. Her şeyin devletin uygulamalarına bağlı olan tutsakların, kendini koruyabilme şansı da, imkanı da yoktur. Dolayısıyla Cezaevlerinde korona nedeniyle veya diğer hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirme durumunun dışardaki salgınla karşılaştırması yapılamaz.
Bu bir yıllık süreçte corona gerekçesiyle ortak alan, sportif faaliyetler, kurslar, aile görüşmeleri gibi her türlü sosyal toplumsal etkinlik alanı yasaklanırken, cezaevlerine dönük baskılar, baskınlar, yasaklamalar, hak gaspları giderek yoğunlaştırılmıştır. Ekim ayında çıkarılan genelgelerle Kürtçe yasaklanmış, toplatılması olmayan Kürtçe kitapların birden emniyete gönderilme kararı alınmıştır. Her türlü edebi yazım çalışmamızın giriş çıkışı yasaklanarak tutsakların ruhen, zihnen, üretimsel alanı çembere alınması hedeflenmiştir. Oluşturulan sistem ve getirilen yasaklarla cezaevi adeta BBG evine çevrilmiş, insanların aileleriyle paylaştıkları, dinlenmeyen, kayıt altına alınmayan tek bir alan bırakılmamıştır.
Adalet Bakanlığı, İçişleri bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ile MİT işbirliği temelinde zindanlara dönük açık bir çökertme, yok etme operasyonu söz konusudur. 25 Kasım kadına dönük şiddete karşı direniş haftasında ve partimizin 27 Kasım kuruluş yıldönümünde bir çok cezaevine yapılan baskınlarda kadına ve Kürt’e karşı nefret ve düşmanlık hastalık yayma amacı açıkça sergilenmiştir. Baskın yapılan odalarında en ufak kağıt parçası bırakmayacak tarzda tutsaklar on, yirmi, otuz yıldır ürettikleri tüm çalışmalar, öyküler, romanlar, araştırma yazıları, mektuplar gasp edilmiştir. Personel ayakkabılarıyla alana girmiş, ayaklarıyla yataklara çıkmış, aynı eldivenlerle giysi, giyecek ve yataktaki kitaplara, her şeye ellerini sürmüştür. Bu durumun yoldaşlarımızı katletme girişimi olduğu açıktır. Teslim alınamayan özgürlük tutsakları virüs bulaştırılarak tedavi edilmeden öldürülmek istenmektedir. Diğer bir öldürülme biçimi olarak da düşünsel, duygusal her türlü üretimi, toplumsal gerçekleşmesi engellenmek istenmektedir. Başta tutsak aileleri olmak üzere, Türkiye’de vicdanını yitirmemiş, insanlığını yitirmek istemeyenler, insan hakları savunucuları, demokratlar, aydınlar, sanatçılar, insanın özüne bağlı olan herkes bu saldırılara sessiz kalmamalı, sesini yükseltmelidir.
Süresiz, dönüşümlü açlık grevi sürerken bu saldırıların gerçekleştiği cezaevlerinde günlerdir tutsaklar, slogan atarak, kapıları vurarak seslerini duyurmaya çalışmaktadırlar.
PKK ve PAJK’lı tutsaklar olarak tıpkı yoldaşlarımızın devletlerarası komplo karşısında dediği gibi, biz de diyoruz ki teslim alamayacak, çökertemeyecek, güneşimizi karartamadınız, karartamayacaksınız.