Büyük toplumsal yarılmanın en açık göstergesi olarak yaşanan devletli sistem ve onun kültürü ile onunla mücadele içinde olan toplumun komünal demokratik kültürü çatışması kapitalist moderniteye kadar belli bir denge içinde süregelmiştir. Sınıflı, devletli, hegemonik ve cinsiyetçi uygarlığın kapitalist modernite aşamasında kültürel parçalanma ve çatışma, toplum aleyhine toplumkırım düzeyine varmıştır. Artık toplumun tümünün ortak malı olan bir kültürden söz etmek mümkün değildir. Kapitalist modernite koşullarında toplumun ahlaki-politik dokusu ve ekonomik yapısına karşı geliştirilen saldırı, giderek toplumun tüm kutsallıklarını kapsamına alarak genişlemiş, toplumkırım boyutlarına ulaştırılmıştır. Burada artık toplumdan çok toplum olmaktan çıkış söz konusudur. Bu amacı gerçekleştirmede kapitalizmin başvurduğu araçların başında ise popüler kültür gelmektedir. Kendi kültürünü üretme ve yeniden üretme -güncelleme- olanakları gasp edilen toplumun toplum olma özelliği ortadan kaldırılmış demektir. Bu duruma düşürülmüş toplumlar ‘kitle toplumu’, ‘yığın’ ya da ‘sürü toplum’ kavramları ile tanımlanmaktadır. Yaşam tarzı demek olan kültürünü üretme yeteneği ve gücü egemenler tarafından gasp edilerek yok edilmiş, kar ve iktidar amacıyla yeniden üretilen kültürün tüketicisi haline getirilmiş toplumu anlatan bu kavramlar daha da çoğaltılabilir. Ama işin özü kendisi olmaktan, toplumsallıktan çıkma durumudur. Popüler kültür kavramı da toplum olmaktan çıkmış bu kitleye pazarlanan kültürü anlatmaktadır. Kapitalist modernist sistemde tüm maddi ve manevi değerler pazara sürülerek meta haline getirilir. Bu değerler ne denli hızlı tüketilirse kâr, sermaye ve iktidar olanakları da o kadar büyür. Bu yüzden tüketimin hızlandırılması ve yoğunlaştırılması zorunludur. Hiç gerekmediği halde bir malı zorunlu ihtiyaç gibi göstermek sistemin, kapitalist pazarlamacılığın temel üstünlüklerindendir. Tüketim olmadan sistemin yaşaması mümkün değildir. Bu özelliklere sahip sistemin kültüre ve kültürel ürünlere yaklaşımı da kültürü özünden ve içeriğinden boşaltmak ve sistemin meşruiyetini sağlama aracı haline getirmek temelinde olacaktır. Kültürün ve kültürel ürünlerin temel özelliği kalıcılıktır. Bir özelliğin kültürleşmesi toplumsallaşması ile mümkündür. Bu da kalıcılığı gerektirir. Kültürel ürünler ve bunlar üzerinden taşırılan toplumsal değerler kalıcı olduğundan, tüketimi çok zaman alır. Bu da azami kâr ve iktidarın azalması demektir. Kapitalizm sürekli ve daha çok tükettirerek biriktirmek mantığı üzerine inşa edildiği için kalıcılığa düşmandır. Kalıcı olması gereken tek toplumsal faaliyet tüketmek, tüketmek ve yine tüketmektir. Bu nedenle de her şeyi, her değeri mümkün olan en kısa sürede ve azami miktarda tükettirmektir. Kültürel değerler toplumsal emeğin sonucu olduğundan toplum tarafından titizlikle korunur. Kapitalist modernist sistemin oluşum mantığında ise başta kültür olmak üzere tüm maddi ve manevi değerlerin ayrım yapılmadan pazara sürülebilmesi, yani metalaştırılması vardır. Bunun için de toplumun kendi emeğine ve emeğinin sonucu olarak yarattığı değerlere yabancılaşması, bu değerlerin “satılabilir” olduğu düşüncesine ikna edilmesi gerekir. Bunun da adı toplum olmaktan çıkmaktır. Üretimden kopana, ürettiğine yabancılaşana toplum demek zorlama olur. Toplum üretmek, yeni değerler yaratmak temelinde işleyen canlı bir organizmadır. Bu organizma ihtiyaçtan fazlasını üreten bir özelliğe sahiptir. Kültürleşme de bu özellikle gerçekleşmektedir. Toplumsal üretim fazlalığı eşitsizliği ve sömürüyü değil, toplumsal zenginliği artırır. Kapitalistler ise toplumsallığı dağıtabildiği oranda her değeri alım satım konusu yapabileceklerini, toplumsal işleyişi tüketim lehine çevirerek sonuç alabileceklerini deneyimleriyle iyi bilmektedirler. Kapitalist sistem açısından alım-satım esas olduğu için tüm değerlerin pazara sürülecek, alınıp satılacak derekeye düşürülmesi; bunu için de tüm kutsallığından, maneviyatından soyundurulması zorunludur. Kutsal ve değerli olan şey alınıp satılamayacağına göre yapılması gereken onu insan bilincinde değersizleştirmektir. Kapitalist pazarlamacılık, kültürü popülerleştirerek satma konusunda uzmanlaşmıştır. Kültürel değerler tüm insanlığa ait oldukları için, satışa sürüldüğünde tüm insanlığın da hedef alıcı kitlesi olması doğaldır. Kültür insanı manevi olarak beslediğinden pazara sürüldüğünde alıcısı bol olur. Toplumsal kültürün, kültürel değerlerin tüm insanlığın malı olması ile insanı manevi yönden besleme özellikleri sistem tarafından istismar edilerek pazara düşürülür. Yani popüler kültür haline getirilir. “Toplum toptan metalaşmaktadır. Alım satım konusu olmayan hiçbir değer kalmamıştır. Kutsallık, tarih, kültür, doğa, her şey metalaşıyor. Bu gerçeklik de toplumsal kanserleşmedir ve kaosa götürür.” Tam da bu nedenlerle kapitalist modernite sürecinde toplumdan çok yığından, toplumsallaşmaktan çok kitleleşmektenyığınlaşmak- söz edilmektedir. Yığın ise kendisi için maddi ve manevi üretim yapamayan tüketici toplum demektir. Popüler kültür kavramının kökü People (halk) kelimesinden gelir. Yani halk kültürü demektir. Buradan hareketle “halk kültürünün nesine karşı çıkılıyor?” gibi bir soru sorulabilir. Burada sözü edilen “kültür” toplumların binlerce yıllık tarihi süreç içinde büyük emekle, acıları, sevinçleri, zorlukları ve hoşluklarıyla oluşturdukları toplumsal kültür değildir. Toplumun kendisini yeniden üretmesini, bu anlamda sürekliliğini sağlayan otantik kültür değil söz konusu olan. Tersine, bu kültüre düşmanlık temelinde gelişerek onu içeriğinden, toplumsallığından boşaltarak kapitalist hegemonik sistemin, kapitalist modernitenin kendisini üretmesine ve egemen kılmasına hizmet eden, pazara düşürülmüş kültürsüzlüktür söz konusu olan. Yani geniş kitlelerin tükettiği kültürdür. Bu çerçevede bozulmaya uğratılmamış, içeriği ve biçimiyle oynanmamış hiçbir toplumsal-kültürel değer bırakılmamıştır. Popüler kültür kapitalist modernist sistemin, onun sanat ve medya sektörü, ideolojik kurumları, düşünce kuruluşları, algı oluşturma ve yönetme ile özel savaş merkezleri tarafından sermaye ve iktidar tekellerinin zihni, duygusal ve sosyal ölçülerini hâkim kılmak üzere üretilen kültürdür. Dolayısıyla halkla, toplumla varoluşsal bir bağı kalmamıştır. Halk kültürü yerelliğini, özgünlüğünü, otantikliğini koruduğu ölçüde halkın olarak kalmaktadır. Popüler kültür ise “kültür endüstrisi tarafından üretilen ürünlerin yaygın kullanımı” anlamına gelmekte; dolayısıyla, kapitalist modernitenin iktidar ve pazarının bir parçası haline getirilmiş olup ona hizmet etmektedir. Popüler kültür kavramı modernite tarafından dönüşüme, bozunuma uğratılmıştır. Böylece halk kültürü demek olan popüler kültür kavramı ait olduğu toplumdan gasp edilerek, kâr ve iktidar amacıyla üretilen ve satılan bir metaya dönüştürülmüştür. Popüler kültür esas olarak egemen sistemin kendini yeniden üretmesi amacıyla üretilen kültür olmaktadır. Popüler kültür sermaye tekellerinin azami kâr elde etmek ve pazarını genişletmek, ideolojik olarak da toplum üzerinde egemenliğini yeniden inşa etmek, yeniden kurgulamak amacıyla sürdürdüğü planlı çabaların ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu amaç için son derece güçlü mekanizmalar oluşturmuştur. Popüler kültür oldukça kârlı bir sektör ve sistemin ayakta kalmasında etkili bir araçtır. Bu sektörle sistemin zihniyet ve duygu dünyası, davranış ve ilişki kalıpları, algı ve algı yönetimi her gün, her saat yeniden üretilmektedir. Bireycilik, bencillik, rekabet, karamsarlık, belleksizlik, kadercilik, hazcılık ve cinsiyetçilik gibi sağlıklı toplumsallığı kemiren kişilik özellikleri ve davranış kalıpları yeniden ve yeniden üretilmektedir. Toplumun ahlaki ve politik özden soyutlanması, sistemin zihinsel kalıplarına hapsedilmesi en çok da popüler kültür üzerinden gerçekleştirilmektedir. Kültürün endüstriyel üretimi olanakları ve çağdaş kitle iletişim araçları kullanılarak yerel kültürler işgal edilmiş, saflığı bozulmuş, özünden uzaklaştırılmıştır. Halkların yaşamıyla bütünleşmiş maddi ve manevi kültür değerleri ya ortadan kaldırılmış, ya ilkellik ve gerilikle suçlanarak marjinal duruma düşürülmüş ya da sermayenin çıkarına göre yeniden biçimlendirilmiştir. Halk oyunlarının modern dans haline getirilmesi, Semah’ın türkü bar ve TV’lerde gösteriye dönüştürülmesi, türkülerin aranje edilerek poplaştırılması, bakkalın süpermarket, berberin kuaför olması gibi öz nitelikleri bozularak topluma yabancı üretim ve topluma yabancı ürün haline getirilmiştir. Bir anlamda popüler kültür parayla satın alınan paketlenmiş kültür oluyor. Bu nedenle bir paket çerez ya da bir şişe meyve suyundan farkı yoktur. Parasını vererek alabildiği kadarıyla tüketicinin malıdır. Toplumun kültür üzerinde daha fazla bir sahipliği yoktur. Hâkim olan eğlence, kullanma ve tüketmedir. Yani toplumsallığın üretildiği en temel alan olarak kültür, toplumun tükettiği ve tüketildiği bir alan haline getirilmiş bulunmaktadır. Her malın, her yayın organı ya da her düşüncenin farklı bir hedef kitlesi, etkilemeyi amaçladığı bir toplumsal kesim vardır. Popüler kültürle yaşamın her anı ve alanı doldurulduğundan toplumun tümü hedeflenmekte ve toplum kitleleştirilmektedir. Popüler kültür sayesinde kapitalist modernitenin saldırılarından azade hiçbir toplumsal kesim ya da birey bırakılmamaktadır. Tam bir tüketim çılgınlığı geliştirilerek toplumlar sürüleştirilmeye çalışılmaktadır. Toplumun en dinamik, yeniliklere açık ve haksızlıklara karşı isyan yeteneğine sahip kesimi gençler olduğundan, bu saldırıların en güzide hedef kitlesi ve kurbanları ise gençler olmaktadır.