HABER MERKEZİ- İSKAN AMED YAZDI:
PORTRE: YÜREĞİNİ ÖZGÜRLÜK SAVAŞINA ADAYAN KOMUTAN FAZIL BOTAN
Tarih boyunca hayatlarını toplumlarına adayan, Önderler, Peygamberler, Bilgeler ve zalimlere karşı direnen savaşçılar, insanlık tarafından kahramanlar diye tanımlanmış, Aziz ve Azizeler diye daima isimleri zikredilmiştir. İnsan toplumsallığının derin hafızasında bir gen gibi yer edinen bu tarihsel kişilikler, arkalarında unutulmaz miraslar bırakmıştır. Bu bir nevi toplum hafızasında, kahramanlığın ölümsüzlüğüdür. Günümüze kadar isimleri anılan bu yüce kişilikler özünde insanlığın ortak değeri ve mirasıdır. İnsanlık onların hakikatinde iyinin, güzelin, gerçeğin peşinde yürümüştür. Bu yüzden kahraman kişilikler insan evreninin ortak simalarıdır. Çünkü onlar çıkarları için yaşamamış, hayatlarını insanlığın ortak değerlerine adamışlardır.
İnsanlığın ortak hafızasında kahramanlaşanların özü, iyi, güzel ve doğru bir hakikati ifade eder. Egemenlerin yazdığı tarih de zalimler, kötüler ve çıkarları uğruna yaşayanlar öne çıkarılsa da gerçek kahramanlar insan toplumunun gönlünde yaşayanlar olmuşlardır. Çünkü kahramanlık payesinin insan zihninde ortak ölçüsü hizmettir. Ölçü net ve kesindir. Bilgeler, Önderler, Peygamberler ve gerçek savaşçılar insanlık onurunun koruyucularıdırlar.
Sömürgeci devletler, Kürt ve Kürdistan’a dair hakikati, kendi yalan düzenlerinin içinde yok etmeye çalışıyordu. PKK Hareketi Önder Apo’nun önderliğinde, ezilen Kürt halkının bağrında doğdu. Böylece dili yasaklanan, varlığı inkar edilen, devletler arası sömürge olan Kürdistan ülkesinin devrim yürüyüşü başladı. İnsan toplumunun bir halkının varlığı yok olmasın diye çıktıkları bu yolda insan algılarının sınırlarını zorlayan işkenceler, zorluklar ve acılar yaşandı. Kürt halkının şahsında sahip çıktıkları insani değerler, evrensel ahlaki ve vicdani sorumluluklardı. Çağın zalim ve zorba efendilerine karşı gerçekleşen bu başkaldırı ve direniş özünde kahramanlara özgü bir yürüyüştür. Bu yüzden PKK Hareketi 21. Yüzyılın kahramanlık ocağı haline gelmiştir. Bu ocak, vecd halinde ömrünü davasına adayanlarındır.
PKK Hareketine bu asil niteliği kazandıran kahramanlardan biri de Kürdistan ülkesini sömüren devletlere karşı devasa bir mücadele yürüten, Kürdistan gerillacılığına pratiği ile damga vuran, Komutan Fazıl Botan’dır. Söz, ardında bıraktığı büyük mücadele mirasının karşısında anlam oluşturma tılsımını yitirse de Botan dağlarının bağrında doğan bu büyük komutanın yaşam öyküsünü bilmek, tanımak ve anlamak gerekir.
Fazıl yoldaş, adı gibi güçlü akan Hêzil çayının kıyısında Cudî dağının yamacında Haftanîn dağına bakan Silopi’nin Gite köyünde doğdu. Gıte aynı zamanda Koçerlik yapan bir aşiretin de adıdır. Kış mevsiminde köylerine dönen Gıte aşiretinin insanları yılın diğer mevsimlerinde Botan dağ ve zozanlarında Koçerliğe çıkmaktadır. Kürdistan’da Koçerlik kültürü, doğal ve özgür yaşamın kalıntısı şeklinde varlığını korumaya çalışmıştır. Dağ ve yüksek yaylalar, Koçerlere doğallığı, özgürlük tutkusunu ve direngen bir iradeyi bahşetmiştir.
Baskıların, işkencelerin zirveleştiği 12 Eylül darbesine kadar Türk devletinin Botan’da çok fazla bir etkinliği yoktur. 12 Eylül darbesinin asıl amacı PKK Hareketinin Kürdistan’da yarattığı ışığı tekrar karanlığa boğmaktı. Kürtler tarih boyunca her zifiri çağda yönlerini dağlarına vermiştir. Türk devleti PKK Hareketinin de yönünü dağlara vereceğini ve gerilla savaşını başlatacağını tahmin ediyordu. 12 Eylül darbesi ile Türk devleti vahşette sınır tanımayan subayları ile Botan da ulaşabildiği her köyü işkence cenderesinin içine almıştı. Yaptıkları işkencelerle Kürtleri istedikleri biçime sokabilecekleri maden olarak görüyorlardı. Gıte köyü de 12 Eylül’ün bu vahşi uygulamalarından payını almıştı. Bu işkenceler karşısında isyan; onurlu her Kürd’ün zerresinde haykıran bir çığlık haline gelmişti.
Fazıl yoldaşın kalbinde, kendilerine yapılan bu işkenceler, haysiyetli bir öfke biriktirmişti. PKK Hareketi yürüyen ateşten hakikatti. Ve hiçbir darbe, işkence, zulüm bu ateşten yürüyüşü durduramazdı. Botan da artık Kürdistan halkının intikamının ismi PKK idi. 15 Ağustos 1984 yılında Türk devlet sömürgeciliğine sıkılan ilk kurşunla Kürdistan’da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Botan da artık efsanenin adı gerillalardı. Egîdler, Erdallar, Bedranlar Botan dağlarından seller gibi akarak Kürdistan halkına öz savunma savaşının öncülüğünü yapmıştı.
Fazıl yoldaş da birçok Botan’lı gibi bu meşru ve haklı öfke seline katılmış, ilk kurşunun hemen akabinde gerillalara milislik yapmaya başlamıştı. Fakat özgürlük hareketini tanıdıkça daha büyük görev ve sorumluklar almak üzere Kürdistan gerillasının komutanı Egid’in şehadetinden bir yıl sonra Cudî de gerilla saflarına katıldı.
Atlası harabeye çevrilmiş ülkesinin özgürlüğünü ancak silahıyla kazanabilirdi. Virane bir atlastı coğrafyası; dağlardaki gerilla bu atlası kendi küllerinden yeniden diriltmenin, ruh vermenin ve yaratmanın güvencesiydi. Bu yüzden gerillanın amentüsüdür dağlara inanmak. Gerilla asaletini dağdan alır, ya da dağ bahsetmiştir ona asaletini. Tıpkı inancı gibi. Gerillanın gücü, tılsımı bu inanç ve asalettir. Başkaldırmanın görkemli ikonasıdır dağlar. Kutsal kitaplar ‘Silahsız özgürlük sağlanamaz’ diye yazar. İşte dağlar gerillanın silahıyla ‘halkının varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama’ mücadelesinde en büyük ve görkemli gücüdür. Doğada öz savunmasız varlığın olmaması, ancak her canlının doğası ve özellikleri ile açıklanır. Gerillada Kürt toplumunun öz savunmasını ancak dağlarıyla gerçekleştirmektedir. Dağ onun büyük güçleri, küçük gücüyle bozguna uğrattığı meskendir. Dağ gerillanın doğası, ruhu ve gücüdür.
Nuh’un limanı Cudî dağı Kürt gerillalarının da en sağlam mevzilerinden biri olmuştu. Dağlar denizi Botan coğrafyasının en sert ve en sarp arazisine sahip olan dağlarından biri olan Cudî, Komutan Egîd’in savaşçıları olan Şiyar ve Aziz yoldaşların komutasında Türk ordusuna kan kusturan bir savaşın mekanı haline geldi. Cudî dağlılarından olan Fazıl Gıte, Cuma Bılıka, Adil Bılıka ve Afarof Mahmut gibi nice gerillalar bu savaşın mucizevi komutanlarından oldu.
Koçerlik yaşamı ve Botan dağlarının sert doğası Fazıl yoldaşın karakterine eşsiz bir güç kazandırmıştı. Kısa sürede öncülüğü ile gerilla gücünün komutanlarından biri haline geldi. Gerillaların Botan dağlarında kök salmasının, eşsiz emekçilerinden oldu. Fazıl yoldaş, ardılı olduğu Komutan Egîd’in izinde Kürt halkının meşru ve haklı öz savunma savaşını dahice, taktiklerle geliştiriyordu. Yaşamını özgürlük için savaşmaya adamıştı. Zihninde, düşmanına, hainlere ve işbirlikçilere olan kin sınırsızdı. Yolunu da belirleyen bu zihniyetiydi.
Dağlar doğasına iman kazandırmış onu inanç timsali haline getirmişti. Yaşamının her anına anlam yükleyen bir tarzın sahibiydi. Kararlı, düşmanına korku veren zeki ve cesur bir komutandı. Yaşamı, emeği ile nakış nakış bir sanatkar inceliğinde dokuyordu. Cesaretini haktan ve mazlum halkının hakikatinden alıyordu. Önder Apo’nun ‘Ben kolay kaybetmem, ben kolay ölmem, ben yaşarım ve başarırım’ diyen gerillacılığının yılmaz uygulayıcısıydı. Hayatının ilkelerini ülke gerçekliğinin maneviyatı üzerinde inşa etmişti. Zihni gece gündüz yorulmak bilmeden büyük bir gayretle gerillacılık taktikleri üzerine çalışıyordu.
O inancının gereğine göre yaşar ve enerji sarf ederdi. Asla sıradan düşünce biçimleri ile yol almadı. Kendisini tekrar eden etkisiz ve sınırlı enerjiden hep uzak durdu. Sıradan düşünce biçimleri, kendisini tekrar eden etkisiz ve sınırlı enerjilerdir. Bu düşünce biçimleri ve enerjilerin değiştirme ve oluşturma gücü yoktur. Önder Apo’nun düşünce biçiminin enerjisini esas alıyordu. O yüzden düşünce tarzı etkili, yaratıcı, geliştirici ve oluşturucuydu. Daima hedefine odakladığı tükenmez enerjisi onu sürekli başarılı kılıyordu.
Komutan Fazıl Botan, 1987 yılında dağlara attığı ilk adımla birlikte bir insanın nasıl yaşamalı, ne yapmalı sorularının cevabını en görkemli şekilde gösterdi. Sömürgeci, zalim güçler karşısında dağları gibi heybetli bir yapıya sahipti. Düşman hedeflerine saldırı ruhu ve gücünü savaştırıp koruma konusunda yüce duygulara sahipti. Komutasında hiçbir savaşçı zorlanmaz, dağların doğasına hemen adapte olurdu. Dağ doruklarından ve PKK’nin engin kültüründen edindiği temiz zihni, doğal kişiliği Komutan Fazıl yoldaşı, gözlerin daima aradığı komutanlardan biri yapmıştı. Yürüdüğü yol ateştendi. Onur bu yolu yürümeyi zorunlu kılıyordu. Ve ancak onun gibi yürekten kopan aşkın ateşi ile nefes alıp verebilenler bu yolu hakkı ile yürüyebilirdi.
Komutan Fazıl Botan, fıtratlarına düşman Türk ordusuna karşı sonsuz bir öfke ile saldırıdan saldırıya koştu. Varlığı bu nefes kesen mücadele de bir an olsun dahi tereddüt yaşamadı. Serhıldanlarda yankılanan ‘Gençler Botan’a özgür vatana’ sloganının mimarlarındandı. Botan dağlarını, Kürt gençliğine özgürlük kıblegahı haline getiren komutanlardandı. Emek timsaliydi. Boşa zaman harcamayı hayata yapılan en büyük ihanet görürdü. Gözü sürekli düşmanının üzerindeydi. Sürekli taktik üreten zihni savaş meydanında onu yenilmez bir komutan yapmıştı. Graniti andıran sağlam ve cesur ruhu karşısında zorluklar yerle bir olurdu.
Gözleri nice savaşta hedefini düşürmeye, almaya kilitlenmişti. Alınamaz, vurulamaz, düşürülemez diye bir hedef tanımazdı. Hedeflerini yerle bir etmenin mutlaka bir yolunu bulurdu. Tıpkı bir hayalet gibi düşmanını vurup ortadan yok olurken zikrettiği Şehitlerin intikamını almanın hazzı yüzüne yayılırdı. Herkesin dilinden anlayan, herkesin derdine deva olan gerillanın bir bütün görkemini ruhunda taşıyan, bir komutandı. Yoldaşlarını dinlemesi, fikir ve görüşlerini dikkate alması, gücünü ve tecrübelerini yoldaşlarıyla paylaşması onu sevilen ve sayılan bir komutan yapmıştı. Savaş içinde daima en önde oluşu denetimindeki gücü işlevli kılması, yaşamına, pratiğine ve kişiliğine büyük bir bağlılık geliştirmişti. Yaşamını, mukaddes bağlılığıyla davasına adayan bütün gücünü arkadaşları için seferber eden onlara hizmet etmeyi esas alan, savaşçılarını eğitip savaş gerçekliğine göre hazırlayan, komple bir komutandı Fazıl Botan. Eşit kolektif yaşamı yaratırken yoldaşlarıyla varlık kazanırdı. Gerillacılıktaki ustalığıyla taktikte asla tıkanma tanımaz ve çözümsüz kalmazdı. Gerilla taktiğini geliştirme ve uygulama dehasıydı. Gerillanın her alanında savaş olsun, olmasın altyapı hazırlıkları yapardı. Bunu gittiği her alanda mutlaka hayata geçirirdi.
Dağlardan edindiği asaleti ile tepeden tırnağa heybetli bir komutandı. Düşmanına nefreti, kini, öfkesi dağların azameti gibiyken; halkına, yurduna ve toprağına sevgisi, engin deryalar gibi sonsuzdu. Hele önderliğine ve yoldaşlarına olan bağlılığı söz ile tasvir edilemeyecek kadar derindi. Onun emeğini dil hüneriyle betimleyebilmenin imkanı yoktu. Tıpkı savaşçılığının tasvir edilemeyeceği gibi. Sürekli en ağır yükü kaldıran zor günlerin, zor koşulların komutanıydı. Varlığı, gerillacılık için yaratılmıştı. Korkusuzluğu, temposu ve yüksek irade gücü karşısında düşmanının ezilmemesi mümkün değildi. O haramilerin kirli ve kanlı pençeleri arasında can çekişen ülkesini kurtarmaya adamıştı ömrünü.
Dağların zorluklarını, acılarını, hüzünlerini, açlığını, soğuğunu, ölümünü, yarasını, sevincini, aşkını, yarımlıklarını en derinden yaşamıştı. HRK’nin ilk milislerinden, ARGK’nin ilk komutanlarından, HPG’nin ilk askeri konsey üyelerindendi. Botan’da gelişen gerilla savaşının en büyük eylemlerine mührünü vurdu. Kürdistan gerillacılığının çınarı, gelişiminin şahidi ve usta pratikçisiydi. 2008 yılında Türk ordusunun Zap operasyonunda askerlerini sözde tereyağından kıl gibi avuçlarından çekip aldığı komutandı. Zap savaşı gibi nice çatışmayı en usta şekilde yönetmiş, düşmanına ölümcül darbeler indirmişti.
Müzmin hastalıklarına, açlığın yıprattığı fiziğine, nice kurşunların ve şarapnel parçalarının bedeninde açtığı yaralara rağmen Komutan Fazıl Botan daima en zor yerlerde ve en ön mevzilerdeydi. Savaş denilince sanki adımlarının yerine kanatları açılıyordu. Kürdistan’ın dört parçasında bütün sömürgeci devletlere kök söktüren komutanların başında geliyordu. Qandil’de İran devletinin saldırılarını karşılayan ve püskürten Komutan Fazıl Botan’dı. Başurê Kurdistan topraklarını Saddam Hüseyin ve Türk devletinin işgal saldırılarına karşı koruyan yine oydu. Rojava Kurdistan’ına saldıran kara sakallı, kafa kesen, insanları diri diri yakan DAİŞ’e karşı savaşmaya ilk koşan PKK komutanlarından biri yine oydu. Kurdistan’da lanetli tüm güçleri alaşağı eden yüksek bir askeri performansın kabiliyetine sahipti. Nerede savaş varsa Komutan Fazıl Botan oradaydı demek aslında bir nebzede olsa bunu dile getirmek yüce hakikati karşısında büyük bir borçtur. Zaten PKK hareketi insanlığın varlıklarına borçlu olduğu kahramanlar yarattı.
İnsan halleri bulaşıcıdır. Cesareti, bitmez tükenmez enerjisi, çevresine daima eşsiz bir frekansın titreşimlerini yayardı. Evrenin uyumlu bir sadakat tarafından yönetildiğini gözlemliyoruz. Fazıl Botan’ın da sadakati ayrıca incelenmesi gereken bir gerçekliktir. Önder Apo’ya, Partisine, Halkına, Dağlarına ve yoldaşlarına olan sadakati olmasa şüphesiz ki 35 yıllık soluksuz bir yürüyüşün sahibi olamazdı. Kendini bilmenin, nefsine hakim olmanın, erdemli kalmanın ve sade halinin derinliği bu derin sadakatin oluşturduğu bağlarda görülüyor. Ne de olsa insanın onuru amelidir. Onurlu bir amelin sahibi olmayı yaşamının en temel gayesi haline getirmişti.
Kürt toplumunun dayandığı kültürel kodlarda başka halkların varlığına saldırmak ve ülkelerini işgal etmek yoktur. Ancak Kürtler zulme karşı direnmeyi, Egîdlik olarak görürler ve tanımlarlar. Fazıl Botan da bu Egîdler’den biriydi. Talihsiz bir şekilde ağır yaralanmasına rağmen gözü, gönlü ve ruhu dağlardaydı. Çevresine sürekli dağları soruyordu. Dağlar dışında bir hayatı yoktu. O dağ gibi yaşayandı. Kurdistan dağlarının Egîdlik efsanesinin soy sürdürücülerinden oldu. Kurdistan da kaldığı, savaştığı her dağı bir özgürlük mabedi haline getirdi. Kürt ve Kurdistan’a dair değerlerin koruyucusu oldu. Ülkesine ve halkına karşı gelişen saldırılar karşısında dağ gibi asil bir duruşun sahibi idi. Doğal Kürt kişiliğinin, Önder Apo’nun ideolojisi ile bütünleşmesinin mucizevi enerjisi haline geldi. Özgürlükten beslenen, hakikati hırka edinen, Önder Apo’nun paradigması ışığında oluşan anlamlar kozasında büyüyen bir kişilikti. Ülkesini seven kamil bir imana sahipti. Haklı bir hakikatin mütevazi hizmetkarı olmayı en büyük erdem gördü. Özgürlük aşkı kaimdi. Kaya kadar sert bir inancı vardı. Devrim, hayatının davası oldu. O yaşarken emeği ile kahramanlık payesini hak etmişti.
PKK Şehitleri doğa gibidir. Doğanın yaratıcılığı sonsuzdur. Doğa her daim kendini yenileme ve özdeki aynının yinelenmesi üzerinden tanımlanır. Doğa da her şey, her seferinde yeniden başlar. Aynının sonu gelmeyen tekrarı, ara vermeden başa dönüşü, aynı biçimlerin büyülü bir şekilde yeniden ortaya çıkışı ve hiç bozulmayan tazeliği doğanın hakikatinde ifade bulur. PKK Şehitleri de tıpkı doğa gibi ardıllarını güçlendirmek için hayatlarını feda ederler. Özleri daima ardıllarını güçlendirir. Ardılları olarak son nefesimize kadar savaşacağız. Sonuçta zafer, haklı olanlarındır. Yüreğini özgürlük savaşına adayan Komutanımız Fazıl Botan’ın mirasını zaferle taçlandıracağız. Onun adı saygılı bir tebessümle bütün dillerde yaşayacaktır… Cesareti, inancı ve iradesi sonsuza dek ardıllarına ilham olacaktır…
Kaynak: Komalên Ciwan Sitesi