HABER MERKEZİ
C- Üçüncü Dönem (1960 sonrası)
Halen içinde yaşadığımız bu dönem: Kapitalizmin evrensel bunalımının daha da derinleşmesi sosyalist ülkeler arasındaki birliğin parçalanması, yeni sömürgeciliğe karşı Küba ve Vietnam Devrimleriyle başlayan ulusal kurtuluş hareketlerinin derinleşerek devam etmesi ve komünist hareket içinde revizyonizmin güçlenmesiyle karakterize edilir.
a) 1960’lara doğru dünyanın üçte birinde sosyalist ekonomilerin inşasının sürdürülmesi ve ulusal kurtuluş hareketleriyle bağımsızlığa ulaşan birçok ülkenin kendi pazarlarına hakim olmasının yarattığı pazar darlığının etkisi, kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının doğurduğu etki ile birleşince emperyalist sistem, almış olduğu tüm tedbirlere rağmen kapitalizm, tarihindeki en derin ve en sürekli bunalıma düşmekten kurtulamadı. Pazar yetersizliği, hammadde noksanlığı, enflasyon, dış ticaret açıkları ve dış borçların özellikle yeni sömürge ülkelerde hızla büyümesi, para sisteminin bozulması, ekonominin askerileştirilmesi, işsizlik vb bunalımı had safhaya ulaştırdı. Emperyalist devletlerin çıkarları doğrultusunda oluşturulan uluslararası ekonomik örgütlerin (IMF, Dünya Bankası vs) aldığı tüm istikrar tedbirleri, bu sorunların daha da derinleşmesinden başka bir sonuç vermedi. Emperyalist devlerle sömürülen ülkeler arasındaki uçurum sürekli büyüdü. Yeni sömürge ülke ekonomileri tam bir iflasla karşı karşıya kaldılar.
I945-60’da yapılan tüm restorasyon hareketlerine rağmen, kapitalist ekonomilerde ortaya çıkan bu durumun üst yapıya yansıması daha az kötü sonuçlar doğurmadı. Emperyalizmin askeri alanda güvendiği en güçlü örgüt NATO’nun işlemezliği özellikle Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlik anlarında açıkça ortaya çıktı. CENTO tamamen dağıldı. SEATO adı var, kendi olmayan bir örgüt durumuna dönüştü.
ABD emperyalizminin birçok ülkedeki askeri varlığı sökülüp atıldı. Her türlü bütünleştirme çabalarına rağmen ABD, Avrupa ve Japonya arasındaki çelişkiler birçok noktalarda yoğunlaştı. Emperyalist ülkelerin siyasi hayatlarındaki istikrarsızlık, skandallar hükümet değişiklikleri birbirini kovaladı. Kültürel alandaki yozluğa ahlaki alanda derin bir çöküş eşlik etti.
Emperyalizmin yeni sömürgecilik sistemi de bu iflastan yakasını kurtaramadı. Uluslararası tekellerle işbirlikçilerinin birlikte talan edilircesine soydukları bu ülkeleri denetimleri altında tutmak için aldıkları tüm tedbirler, işsizlik, enflasyon, döviz dar boğazı, dış borç gibi sorunları daha da vahimleştirmekten başka bir sonuç vermedi. Ekonomik hayatta tam bir soygun düzeni hakimdir. Bu durum karşısında hakim sınıf kliklerinin gerek kendi aralarındaki hesaplaşma için, gerek halkın patlama noktasına kadar varan mücadelesinin kırmak için siyasi iktidar üzerinde sürekli bir değişme ve çekişme baş göstermektedir. Siyasi komplolar, sivil ve askeri faşist gurupların kitle katliamları, demagojiye dayanan propaganda iktidara gelmenin bir aracı olarak geliştirilir. Gerçek iktidar sahiplerinin örtbas etmede kullanılan parlamento cilasının gereksizliği, her gün daha da açığa çıkmaktadır. Kanlı veya kansız hükümet darbeleri, iktidarı ele geçirmenin normal araçları haline gelmişlerdir. Eğer başarabilirlerse dört başı mamur bir faşist dikta kendileri ve uşağı oldukları emperyalizm için, en güvenilir bir iktidar biçimidir.
Emperyalizmin çöküşe gittiği çağımızın bu dönemi, burjuvazinin sınıf olarak gereksizliğini, insanlık tarihi önündeki en büyük engel olduğunu bir an evvel tarihin çöp sepetine atılması gerektiğini her dönemkinden daha fazla ilan etmektedir.
b) Bu dönemde sosyalist ülkelerin durumu, niceliksel bir gelişmeye karşılık aralarındaki dayanışmanın zayıflanması giderek düşmanlığa dönüşmesi ile karakterize edilir. Devrimci hareketlerin emperyalizme büyük darbeler vurduğu bu dönemde bir kısım sosyalist ülkedeki yönetici kliklerin revizyonizme kaymaları, dünya devrimci hareketi için sağladıkları desteği işlemez hale getirirken bazı ülkelerde gericiliğe hizmet ederek olumsuz sonuçlara yol açtı. Ama revizyonist yönetici kliklerden kaynaklanan bu olumsuzluklara rağmen, bu ülkelerin emperyalizmin karşısındaki kurumları, bir bütün ve objektif olarak devrimden yanadır ve ulusal kurtuluş hareketlerinin başarıya ulaşmasında belirleyici dış etkendir. Sosyalist ülkelerin varlığı emperyalizme karşı duran güçlü bir kuvvettir. Dünyanın üçte birinde geliştirilmeye çalışılan sosyalist toplum, dünya sosyalist devriminin temel güçlerindendir.
c) Bu dönemde sömürgesel devrimler derinleşerek devam etti. Gelişen proletarya ve ulusal kurtuluş devrimleri karşısında çöküş sürecindeki kapitalizmi temsil eden ABD emperyalizminin, sömürgesel devrimlere karşı bir karşıdevrim hareketi olarak geliştirdiği yeni sömürgecilik sistemi parçalanmaya başlandı. Proletarya devrimlerinin bir parçası olarak gelişen ulusal kurtuluş hareketlerinin ilk iki döneminde reformizme kayan burjuva öğeler, bu dönemde daha çok emperyalizm yanlısı bir tutum içine girdiler. Dünya çapında sosyalizm güçleriyle kapitalizm güçleri arasında kızışan mücadele ortamında, tabanda yaygın bir bilinçlenme ve örgütlenme içinde bulunan işçi köylü temel ittifakı karşısında, burjuvazinin emperyalizme tamamen teslim olmaktan başka çaresi yoktu. Burjuvazinin bu ulusal ihanetine karşılık proletaryanın yurtsever bir sınıf olarak önemi daha da arttı.
İlk iki dönemde, devrimler, daha çok burjuvazinin toplum üzerindeki denetiminin en çok zayıfladığı büyük savaşların sonunda geliştiği halde, bu dönemde, böyle savaşlar olmadan da gelişebildiler. Eskinin, büyük altüst oluş dönemlerinde devrim yapma anlayışı, bu dönemde yerini sürekli olarak geliştirilen bilinçli ve örgütlü hareketlere bıraktı. Küba ve Vietnam Devrimleri ile iyice ispatlandı ki, en yoksul ve en küçük halklar bile, eğer savaşmaya karar vermişlerse, herhangi büyük bir savaşı beklemeden girişecekleri ulusal kurtuluş hareketleriyle devrimi zafere ulaştırabilirler.
Emperyalizmin klasik sömürgecilik sistemini genelde tasfiye eden, yeni sömürgecilik sisteminde her tarafta hızla parçalayan ulusal kurtuluş hareketleri, dünya sosyalist devriminin temel güçlerinden olup, bu rolünü günümüzde de etkin bir şekilde sürdürmektedir.
d) 1960’lar sonrasının en olumsuz gelişmesi, uluslararası komünist hareketin ideolojik birliğinin parçalanması oldu. Bir kısım sosyalist ülke yönetici kliği ile daha çok emperyalist ülkelerin işçi sınıfı partilerini etkisi altına alan revizyonist akımlar, sadece komünist hareketin birliğin parçalamakla kalmayıp, sosyalist ülkelere karşı silahlı harekette geçecek kadar ciddi bir tehlike haline geldiler. Günümüzdeki bu revizyonist akımların maddi temeli: Emperyalist ülkelerde, sömürgelerden sağlanan aşırı kar nedeniyle işçi sınıfı içinde oluşturulan aristokrat tabaka olurken; sosyalist ülkelerde, dışta emperyalizmin etkisi, içte bürokratizm ile eski toplumun kalıntılarıdır. Revizyonist yönetici klikler, dünya çapında sosyalist devrimin tamamlanmasında sosyalist toplumun varlığını temel bir güç olarak ele almak yerine, emperyalizm ile barış içinde bir arada yaşayarak, dünya çapında sosyalist devrimin tamamlanmasını beklemeden komünist toplumu inşa edeceklerini savunmaktadırlar. Ama bu anlayış ancak, revizyonist klikleri emperyalistlerin tehditlerine boyun eğip halkları sıcak devrim savaşlarından kaçmaya, dışta emperyalizmle işbirliğine, içte bürokratizme ve eski toplumun kalıntılarının beslemeye kadar götürebilir. Yine bu anlayış proleter enternasyonalizmine değil, ancak, her türlü burjuva kuyrukçuluğuna ve sosyalist ülkeler arasındaki ilişkilerini en üst düzeye kadar gerginleştirmeye ve uyduluğa kadar götürebilir. Bu anlayışın peşinden giden kapitalist ülkelerdeki partilerin proletarya diktatörlüğünü reddetmekten, en küçük devrimci eylemi goşizm olarak adlandırmaya varacak kadar soysuzlaşmaları tesadüfi değildir.
Bu gerçekleri halkın devleti, kapitalist olmayan yol, toplumsal ilerleme, iki süper devlet, üç dünya teorisi vs teraneleriyle örtbas etmek mümkün değildir.
Marksizim-leninizmin çağ, devrim, parti, proletarya diktatörlüğü konusundaki görüşleri her dönemden daha da çok dünya halklarına eylem kılavuzu olmaya devam etmektedir. Günümüzde halkların devrim mücadelesi, revizyonist tezleri her günkü pratiği ile yerle bir ederken, marksizm-leninizm evrensel gerçekliğini de bir o kadar doğrulamaktadır. Sosyalist ülkeler, emperyalist ülkelerin işçi sınıfı hareketleri ve ezilen ülkelerin ulusal kurtuluş hareketleri her türlü revizyonist barajı aşarak aralarında en etkin dayanışmayı kuracaklar ve dünya çapında sosyalist devrimin tamamlanması görevini sürdüreceklerdir.
Devam Edecek…
https://www.nuceciwan27.com/2019/07/28/pkk%e2%80%88kurulus-bildirisi-i/
https://www.nuceciwan27.com/2019/07/29/pkk%e2%80%88kurulus-bildirisi-ii/