HABER MERKEZİ
Özel savaşın, üçüncü saç ayağı ‘Psikolojik Savaş’tır. Birçok kişi özel savaşı, psikolojik savaş diye adlandırıyor. Ama öyle değildir. Eğer özel savaşı psikolojik savaş diye algılarsak Kontrgerilla ve darbeler anlamsız kalır. Oysa onlar, özel savaşın olmazsa olmaz anlamında öneme sahip olan iki temel ayağını oluşturur. Hepsi birlikte yürür. Bir yerde birisi öne çıkar, ama her zaman birbirlerinin hazırlayıcısı ve tamamlayıcısı olarak rollerini oynarlar. Özellikle psikolojik savaş dediğimiz olgu, hem darbelerin hem de özel harekâtların hazırlayıcı ve tamamlayıcısıdır. Diğerleri için de bu geçerlidir. Özel harekât geliştirildiğinde psikolojik savaş da geliştirilir. Darbeler gerçekleştirildiğinde psikolojik savaş da yürütülür. Yani özel savaşın bu üç saç ayağı hem birbirinin hazırlayıcısı hem de birbirinin tamamlayıcısı olarak rollerini oynar. Birbirlerine karşı ya da biri diğerinin yerine geçen veya biri diğerinin alternatifi değildir. Hem hazırlayıcıları hem de tamamlayıcılarıdır. Psikolojik savaş için bu çok daha fazla geçerlidir.
Dünya üzerindeki çıkar çatışmalarının tarihi çok eskilere kadar gider. Başlangıçta kabile savaşları, sonra bölgesel savaşlara dönüşen mücadeleler, 1900’lü yıllardan sonra bir “dünya savaşı” haline dönüşmüştür. Rekabet ve çıkar çatışmalarının sebep olduğu bu savaşlar, büyük maddi ve manevi kayıplara neden olarak, ülke ekonomilerine büyük zararlar vermiştir. Kayıplar göz önüne alındığında galip ve mağlup diye bir değerlendirme yapmak objektif ölçüler içerisinde mümkün görünmemektedir.
1950’li yıllardan sonra büyük çaplı sıcak savaşlara rastlanmakla birlikte ideolojiler arası savaş çağı olarak tarihe geçen 20. yüzyılda, sıcak savaşların olumsuz sonuçları devletleri ‘barış içinde savaş’ diye adlandırılan psikolojik harekat faaliyetlerine yöneltmiştir.
Kitle iletişim teknolojilerinin baş döndürücü bir hızla geliştiği dünyamızda, psikolojik harekat faaliyetleri profesyonel uzmanlar vasıtasıyla geliştirilerek etkili ve yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Psikolojik savaş için yapılan bir tanım vardır. Toplumun, hedef kitlenin ya da hasımın bilincine akarak onun duygusuna, düşüncesine, eylemine yön verebilme mücadelesidir. Eğer onun duygusuna, düşüncesine akabiliyorsa, kimi hasım ve hedef olarak belirliyor ve onun eylemini yönlendirebiliyorsaorada psikolojik savaş da amacına ulaşmış demektir.
Bu konuda psikolojik savaşı en kapsamlı yürüten ve en tecrübeli olan Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından yapılan bir tanım bulunmaktadır. Orada yapılan tanımda psikolojik savaş için; “Planlanmış psikolojik operasyon; yabancı hükümetlere, organizasyonlara, gruplara ve kişilere yönelik olarak yapılan ve onların hislerini, güdülerini, objektif muhakeme yeteneklerini, davranışlarını etkilemek için seçilmiş bilgi ve delillerin söz konusu objelere taşınması (verilmesi, sindirilmesi, kabul ettirilmesi) için düzenlenmiş operasyonlardır.”denilmektedir.
Bu tarifte esas olarak beyinlere yönelik olarak yapılan bir operasyon söz konusudur. Buna “beyinleri teslim alma sanatı” denilir. Politik açıdan beyinler teslim alındı mı, toplumsal ruh teslim alınmış demektir. Bir toplumun fertleri toplumsal ruhlarını kaybettiler mi iş bitmiş demektir. İşte, tarih içinde birçok nedenden dolayı her şeylerini kaybetmiş olan Kürt halkının unutmaması ve iyice anlaması gereken noktalardan biri budur. Bu ulusal demokratik ruhun muhafazası, demokratik ulus ve özgürlük için mücadele veren Kürt toplumu için hayati önemdedir. Türk Devleti bunu bildiğinden dolayı, tüm gücüyle bu zayıf noktaya, direnişin kaynağına yüklenmiştir, yüklenmektedir.
Türk Devleti, bütün ideolojik aygıtlarını da kullanarak harekete geçmiş ve Kürt halkına karşı, stratejik psikolojik savaş yürütmektedir. Stratejik psikolojik savaşın diğer iki (taktik ve güçlendirici) psikolojik savaş türünden farkı, hedef kitlenin dolaysız olarak tümden düşman görülmesidir. Taktik psikolojik savaşta doğrudan doğruya düşman ilan edilen örgütlü güçler ve onun askeri birlikleri, yani gerilla hedeftedir. Bunların ruhları çökertilmeye çalışılır. Güçlendirici psikolojik savaşta ise Türk Devleti kendi öz kitlesinin moralini yükseltmenin yollarını arar. Mesela, herhangi bir spor takımının ya da bir sporcunun başarısı, uluslararası alanda sanat etkinliklerinde elde edilen bir başarı, enflasyonun düşme eğilimi, Ankara’ya ya da birçok ülkeye yapılan önemli iç-dış ziyaretler ve yapılan antlaşmalar, Türkiye’yi övücü beyanatlar, eğitim-sağlık ve ekonomik açıdan ortaya çıkan gelişme vb.leri bunların tümü psikolojik savaş malzemesidir ve Türk kitlesinin moralini yükseltmek için kullanılır.
Psikolojik savaşta hedefler çok geniştir. Sadece bir hedefe yönelik yürütülmez. Psikolojik savaşla belirlenen hedefler bir yandan hasım ilan edilen güçler olurken, diğer yandan da tarafsız güçlerdir. Öbür tarafta da kendileri için dost gördükleri güçler yer alır. O nedenle psikolojik savaş, toplumun hepsine karşı yürütülür. Toplumun içindeki bireylere varıncaya kadar da kapsamlı bir şekilde ele alınır. Bütün toplumsal sınıf ve tabakalara karşı yürütülür; kültürel, dinsel, inançsal, ulusal topluluklara karşı da yürütülür. Bu anlamda psikolojik savaşın hedefleri çok geniştir. Her zaman hedeflerine uygun yönelim içerisinde olur.
Örneğin: Herhangi bir gücü, kesimi ya da toplumu, hasım olarak ilan etmiştir. Hasım güçlere karşı psikolojik savaş hangi amaçla yürütülür? Hasmın iradesini teslim almaya yönelik bir amaçla yürütülür. Hasım güçler ezilir veya hasmın kafasında kuşkular yaratılarak inancı kırılır ya da hasmını geri çekilmek, teslim olmak zorunda bırakarak başarıya ulaşmak ister. Hasım teslim olduğu zaman onun bir parçası ya da yönlendirdiği bir güç haline gelecektir. Eğer hasım olarak gördüğü güç, bağımsız düşünce üretemez hale gelmişse; doğal olarak psikolojik savaş da amacına ulaşmış olacaktır. Yine hasmının kafasında bir kuşku yaratmışsa orada psikolojik savaş amacına ulaşmış demektir.
Psikolojik savaşı yürütenler, daha çok cepheden yürütülen savaşla sonuç elde edemeyeceklerini anladıklarında bu yönteme başvururlar. Çünkü direkt saldırdıklarında veya üzerine direkt yöneldiklerinde, eğer ezemezlerse çok güçlü bir karşı koyuşun ve direncin gelişmesine neden olurlar. Bunu gördüklerinden, halk arasında denildiği gibi ”Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olurlar”. Bu noktada daha bilinçli bir yöntem olarak kullandıkları yöntem, hasımın kafasında kuşku yaratmaktır. Hasmın kendine olan güvenini sarsmak ve onun yanlış hareket etmesini sağlamaktır. Eğer karşı güç, üzerine saldırıyorsa ve belirli bir süre mücadele etmişse; o süre içerisinde istediği hedefe ulaşamamışsa; acaba doğru mu yapıyorum diye yoğunlaşmaya başlar. Bir kere ‘yaptıklarım, düşündüklerim doğru mu?’ diye düşünmeye başladığından itibaren o zamana kadarki savunduğu düşüncelerden uzaklaşma eğilimi içersinde olur ve o düşüncelerin yerini alacak başka düşünceleri bulma arayışı içerisine girer. Bu da o andan itibaren onun, kendi kendisine yabancılaşması sürecini başlatır. Özellikle uzun süren mücadelelerde ya da yoğun saldırılar karşısında gücün kırılmaya başladığı anlarda, bu tür durumlar çokça yaşanmıştır. Öyle ki kişilerin kafasında oluşmaya başlayan bu düşünce giderek örgütlerin ideolojik doğrultuları haline gelmiştir. Örgütlerin ideolojik doğrultuları haline geldiği andan itibaren o güne kadar düşmana karşı mücadele eden o örgütler, o sistemin içinde düşmanın yedeği durumuna düşmekten kurtulamamışlardır. Bu, tehlikeli bir durumdur. Hem kişiler düzeyinde hem de örgütler, hareketler ve partiler düzeyinde bir tehlike yaratır. Bu anlamda düşüncede oluşturulacak olan şüphe ve kuşku, psikolojik savaş yürütücüleri açısından önemle ele alınan bir husustur.
Dikkat edilirse tanrıya karşı ilk başkaldırı, hangi soru sorularak başlamıştır? Sorulan bu sorunun ne anlama geldiği düşünsel olarak da çoğu kez tartışma konusu olmuştur. “Tanrım neden?” sorusu sorulduğunda tanrıya ilk başkaldırı gerçekleşmiş olmaktadır. ‘Neden’ sorusunun sorulması aslında cinin şişeden çıkma halidir. Psikolojik savaşı yürütenler, hasmın kafasında kuşku yaratmaya başladıkları andan itibaren; hasım olarak gördüklerini, kendileri için tehlike olmaktan çıkarmaya başlamış olurlar. Yani cin artık şişeden çıkmıştır. Psikolojik savaşın, hasım karşısında amaçlarını gerçekleştirirken, yaptıklarının en önemli nedenlerinden bir tanesi budur. Psikolojik savaşta, hasım olarak belirlenenin iradesi teslim alınmaya çalışılırken; aynı zamanda onun kafasında kuşku, endişe, kaygı ve tasa yaratılmak hedeflenmektedir. Bunlar yaratıldığı zaman, hasma karşı yürütülen psikolojik savaş başarıya ulaşmış demektir.
Hasma karşı bu biçimde yürütülen psikolojik savaş, sadece düşünsel alanda yapılan propagandalarla gerçekleştirilmez. Psikolojik savaş, eşittir propaganda savaşları dersek yanılırız. Çünkü propaganda psikolojik savaşın sadece bir boyutudur. Nelerin propagandası yapılır? Eylemin, örgütün, yaşamın propagandası yapılır. Çünkü bunlar somut olgulardır. Yani söylem dışında var olan olgulardır. O nedenle düşman, hasım güç olarak ilan ettiklerine karşı psikolojik savaşı yürütürken tüm bahsettiğimiz alanlarda da saldırıya geçer. Yapmış olduğu bir eylem maddi ve askeri anlamda somut bir hedef doğrultusunda gerçekleştirilebilir. O şekilde sonuç da elde edebilirler. Ama yapılan eylemin çok daha büyük etkisi psikolojik amaçlıdır. Türk devleti, gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla, havan toplarıyla vb. sadece fiilen bir savaş mı yürütüyor? Kendisi şu şekilde belirtiyor: “Ben, bu saldırılarla onların alt yapı tesislerini bozmak ve hazırlık yapmalarını engellemek istiyorum.” Bunun anlamı, “ben bu saldırılarla bunlar üzerinde bir psikolojik savaş yürütüyorum.” Demektir.
Düşman, etkisi sadece fiziki, fiili anlamda bir askeri saldırıdan daha çok psikolojik anlamda bir savaş yürütüyor. Bu örgütlenme boyutuyla da böyledir. Eğer bir örgüt gelişiyor, başarılı oluyorsa bunun kadrolarda ve toplumda yaratacağı psikolojik etki güvendir, güç vermedir, izlemedir ve onun çok güçlü bir şekilde harekete geçmesini sağlamadır. Onu güçlendirip, düşmanı zayıflatmadır. Örgütün güçlülüğü, büyüklüğü ve tutarlılığı beraberinde toplum psikolojisi üzerinde bir güvenin gelişmesini sağlarken, daha büyük gelişmelerin de önünü açıyor. Yaşam boyutu açısından bakarsak da öyledir. Düzenli yaşam, disiplin ve tutarlılık toplumun psikolojisini büyük oranda etkiliyor. Çünkü yaşamda bozukluk, tutarsızlık ve sahte gündemler o hedefin sadece örgüt olmasını olumsuz açıdan etkilemekle kalmıyor onun psikolojisini de bozuyor. O ortamda git-gel psikolojisi oluşurken, davranışlarda tutarsızlıklar başlıyor. Bir şeyi, kimin niçin yaptığına dair belirsizlikler oluşuyor. Sahte gündemler, gücün ve enerjinin çok farklı şekilde kullanılmasına neden oluyor. Öylesi yaşamın ve disiplinin bozulduğu koşullarda bir bütün olarak toplumun da psikolojisi bozuluyor.
Devam Edecek
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi