CELLE – Qendîl’de babamın yanına gittiğimde hakikati gözlerimle gördüm. Babam bir gerçeğin kurucuları arasındaydı. Bu gerçeğin ne olduğunu, nasıl olduğunu anladım. Babamla hep onur duydum.
Önümdeki hayatta babam olmayacak. Ama layık olmaya çalışacağım. O bizim için çok şey yaptı. Onu yaşatacağız. Eğer bir şeyler yapmazsak, bir şehidin çocukları olamayız.
Babamın gözlerine baktığınızda, kararlığı görürsünüz. Gözlerinde bir ışık var. Kim onu görmüşse ‘ne güzel bir insandır’ diyor. İşte babam böyle güzel bir insandı.
Hediye Özden, Mam Zeki’nin kızı… 39 yaşındaki avukatlık yapıyor. Almanya’da doğup, büyümüş. Babasını anlatırken, “Bazen Mam Zeki üzerine konuşulduğunda çok uzaktaymış gibi geliyor bana. Herkesin Mam’ı olmuş ama benim babamdı” diyor.
Hediye Özden, Mam Zeki’nin şehit düşmeden önce kendisine gönderdiği mektuptaki sözlerin herhalde son sözleri olduğunu söylüyor. Mam Zeki, mektupta şunları yazmış: “Seninle arkadaş olmak istiyorum. Biz bir baba ve kızı olarak birbirimizi göremedik. Bu yüzden arkadaş olabiliriz…’’
Hediye, “Evet ilkin babamdı, sonra arkadaş. Başkaları tarafından hep heval Zeki’nin kızı olarak tanındım. Babamın bir şeyler yaptığını anlıyor ve toplum tarafından benimsendiğini görmek beni onurlandırıyordu” diyor.
Evi Kürdistan’dı
“Hiç babama, dönebilir misin diyemedim. Fakat onu her zaman görmek istiyordum… Sonra düşünüp hayır dedim, babam halkı için bir şeyler yapıyor, herkes için bir şeyler yapıyor. Kim doğruyu bulmak istiyorsa, doğru yolu ileriye taşıyan kişi babam oluyordu. Böyle bir yolu önüme koyuyordu. ‘Evet belki her gün yanında değilim, ancak sana doğruyu göstermek istiyorum, yaptığımız doğrudur’ diyordu babam.’’
Yıllar sonra Qendîl’de babasıyla görüşen Özden Mam Zeki’yi böyle anlatıyor. Qendîl’deki günlerini hatırlatan Özden, “Günlerce uyumuyordu, çok yoğundu. Orası eviydi. Bu evi gördüm ve bana çok sıcak geldi. İşte evi, Kürdistan dedim. Orası artık benimde evimdi. Babamın yoldaşlarını gördüm ve onları çok sevdim. O zaman anladım, babam olması gereken yerdeydi. Artık kabul ediyorum ve hiçbir zaman ona geri dön demeyeceğim. Sadece hep yaşamasını istiyordum” diye konuşuyor.
Klasik bir baba değildi
Yıllar sonra onu ilk gördüğümde, yoldaşları bana, ‘o senin baban ama burada bizimde babamız olmasını istiyoruz’ dediler. Bugün dönüp baktığımda o sadece benim değil tüm Kürt halkının babası olmuş. Çünkü onlar için çok değerliydi, seviliyordu. Zaten benim için klasik bir baba değildi, hiçbir zaman da olmadı. Gözlerimi kapadım ve bu sıcaklığı hissettim.
Qendîl’den Almanya’ya döndüğümde artık babamı merak etmiyordum. Hakikati gözlerimle gördüm. Biliyordum, babam bir gerçeğin kurucuları arasındaydı. Bu gerçeğin ne olduğunu, nasıl olduğunu anladım. Ben babamla hep onur duyuyorum. Babam çok sıcak kanlıydı. O ne söylese, gerçek olduğunu gözlerine bakınca anlardınız.
Hep yazışıyorduk
Babamın ülkeye gidişi, benim için olağanüstü bir durum değildi. Babam yavaş yavaş yanımızdan ayrıldı. İlkin bir gün, sonra iki hafta derken, zamanla alıştık. Ancak babamı her gördüğümde çok mutlu oluyordum. Hep yanında duruyor, ondan uzaklaşamıyordum. 18 yaşındayken babam ülkeye döndü. Son yıllarda onunla iletişim içindeydim, hep yazışıyorduk. Onu iki kez gördüm; bu sayede babamı tanıdım. Bir kişi babasıyla böyle bir iletişimde olunca kendisini de tanıyor. Ben kimim, sorusuna yanıt buluyor. Bu soruların hepsini babama sordum. Senin için güzel olan neydi, neyi sevmezsin? Tüm sorularımı büyük bir sabırla yanıtlıyordu. Hep sana bir şey söyleyebilir miyim deyip, seni çok seviyorum derdim. Belki kimse bunu direkt söyleyemez ama ben hep söylerdim. Bunu bilmesini istiyordum.
Bu babamın eli…
İlk önce annemi tanıdım. Her gün annemi görüyordum, hep başımda beklerdi. Anneme çok soru sormazdım, ama çok şey borçluyum. Anneme haksızlık yapardım, eğer incinmezsen ben babamı daha çok seviyorum, derdim. Belki de onu çok görmediğim içindir. Hatta elime bakarken bu babamın elidir diyordum.
Qendil’de 3 hafta
Günün 24 saatini birlikte geçiriyorduk. Baba bana anlat deyip, aklıma gelen her soruyu soruyordum. Babam ‘her gün sana söylememe gerek yok, sana propaganda yapmama da gerek yok, sen benim kızımsın. Sana inanıyorum’ derdi. O biliyordu ve bize inanıyordu. Qendil’de 3 haftayı böyle geçirdim. Onun yanında yatıyordum. Dönüş benim çok zor oldu. Dönmek istemiyordum, ancak savaş bölgesiydi ve benim için endişeleniyordu.
Qendîl’de olduğum dönemde dere taşınca az kalsın kaldığımız ev sular altında kalıyordu. Sudan kurtulmak için dağa tırmanmıştık. Sele kapılan iki gerilla şehit düşmüştü. Çok tehlikeliydi; baba korkmuyor musun bu kayalardan düşebilirim dedim. ‘Hayır bu zorluğu görmeni istedim. Burada bir bardak su almak için ne kadar zahmet çektiğimizi görüyorsun’ dedi.
Hep keyifliydi
Ee, buradan düşüp ölürsem ne yaparsın! Bunu söylerken onun yüreği yandı. ‘Eğer burda senin başına bir şey gelirse bende kendimi öldürürüm. Bunu annene başkaları söylesin.’ Bazen şakalaşıyorduk. Hep keyifliydi. Mutlu olmam için elinden geleni yapıyordu. Orada geçirdiğim üç haftayı hayatım boyunca unutmayacağım.
Hevaller, ‘Sen yatakta uyu, biz yerde yatarız’ diyorlardı. Hayır ne farkımız var, dedim. Şal û Şepik giymiştim zaten. Sivil elbiselerimi geldiğimde bıraktım ve o ailenin bir paçası oldum. O anları nasıl unutabilirim. Bir keresinde babam, istersen Şengal’e gidip gelebilirsin, dedi. Orası benim için cennetti.
Babaya hediye almanın mutluluğu
Bazen yazışmalarımız arasına zaman girince, ‘sen babanı mı unuttun?’ diyordu. Ben nasıl seni unutabilirim, hiçbir zaman seni unutmam. Her zaman diyordum bir şey lazım olursa, lütfen söyle, ben senin kızınım ve sana bir şeyler aldığımda mutlu oluyorum. Bir keresinde kış için parka istedi. Hemen biçimi, rengi nasıl olsun diye sordum. Bezen ise kalem istiyordu. Ve bir şey istediğinde anneme değil, bana sor çok mutlu oluyorum, diyordum.
3 yıldır taşıdığı taş
Dönüşte bana bir saat hediye etti. Erkek saati idi, elime taktım. İstersen ‘abine de verebilirsin’ dedi. Hayır, onlar gelsin ve bir şey alsın ama bu benimdir, dedim. Yanında üç yıldır taşıdığı bir taşı da vererek, ‘Bu taşı bir keresinde gördüm ve çok sevdim’ dedi. Baba bu normal bir taş dedim, yok ben sevmişim ve senin olsun diye ekledi. Böyle küçük şeyler benim için çok önemli. Bazen ‘dünya çok sıcaktır’ diyordu. Baba hava mı sıcak yoksa süreç mi ağır, diye soruyordum. Böyle kelimelerle oynamayı seviyordu.
Onların umuduydu
Babam orada yaşayanların umuduydu. Onların Mamıydı ve o bir Êzîdî’ydi. Şengal halkına bir yol açtı. Babamın gözlerine baktığınızda, kararlığı görürsünüz. Gözlerinde bir ışık var. Kim onu görmüşse ‘ne güzel bir insandır’ diyor. Babam bize yol oldu. Almanya’da doğdum, büyüdüm. Her zaman şu soruyu kendime soruyorum; ben kimim? Kürdistan’dan uzaklaşırsak hiçbir şey oluruz. Köksüz ve topraksız kalırız. Burası evimiz değil, bunun farkındayım. Sorgulama durunca, hayatta dudur. Bu babamın felsefesiydi.
Onlar hiçbir zaman ölmez
İlk önce Kürdüm, sonra Êzîdî bir kadınım. Önümdeki hayatta babam olmayacak. Babama layık olmaya çalışacağım. O bizim için çok şey yaptı. Artık bizimde onu yaşatmamız gerekiyor. Eğer bir şeyler yapmazsak, bir şehidin çocukları olamayız. Savaşçılar hiç bir zaman ölmez. Onların açtığı yol ve fikirlerle hayatımıza devam edeceğiz. Babam ‘hiç bir zaman şikayet etmeyin. Bu zordur! Bir sorun varsa çözümüde mümkündür’ derdi.
Annem bizi babamızın yolunda büyüttü
Kardeşler arasından Şengal’de babasının cenaze merasimine katılan Edip 32 yaşında. O da tüm kardeşleri gibi babasına doyamadı. Babasını en az gören çocuğu. Çünkü daha 14 yaşında iken babası Kürdistan’a dönmüştü.
‘’Aslında babamı benden büyük kardeşlerim daha çok tanır. Biz 7 kardeştik. Annem için çok zordu tabi. Biz bu mücadeleyle doğduk ve büyüdük. Babamla mutlu olduk ve üzüldük. Babam eve gelince mutlu olurdum, heyecanlanırdım. Hiçbir zaman babamın sadece bizim için yaşamasını düşünmezdik. Ona destek veriyorduk. Bu destek, annemiz tarafından bize aşılanıyordu. Annem bizi babamızın yolunda büyüttü. Annemde babamla onur duyuyordu ve başı dik.
Şengal Mam’a sahip çıktı
Biz savaşla büyüdük. Böyle bir durumla karşılaşacağımızı biliyorduk. Şehadeti bizi çok yaraladı. Şengal’e gidişimiz çok zordu. Maxmur’a vardığımızda orada halk, çok öfkeliydi. Açıklamalar yapıldı, acımız paylaşıldı. Şengal’e geçtik, orada kitlesel bir merasim yapıldı. Bizim için çok değerli bir gündü. Biz ne kadar üzüntülü de olsak, halk Mam’ın yaptığı hizmeti görmüştü. Rojava tarafından on binlerce insan sınırlara akın edip cenaze törenine katılmak istedi. Ve böyle bir tören yapıldı. Şengal halkı da şehitlerine, Mam’ına sahip çıktı. Halkın bu derece şehitlerine sahip çıkması kutsaldı bizim için. Babamızla onur duyuyoruz. Dünyanın her yerinde insanlar ayağa kalktı. Bu bize güç verdi.
Onun yolundayız
Biz Şengal’e gittiğimizde Musul’dan geçtik. Irak’ta birçok kent yerle bir olmuş, her yerde güvenlik kuleleri vardı. Ancak yıllar sonra Şengal’i gördüm. 2004 ile 2018 yılları arasındaki farkı gördüm. Bu farklılıkta, babamın payı büyüktür. Kendisini herkese kabul ettirmişti. Tüm cemaat ve inanç önderleri babama saygı duyuyordu. Kimse babamın sözünü kırmıyordu. Biz babamın isteklerini yerine getireceğiz. O rahat uyusun. Halkımızın öyle bir Mam’ı olduğu için mutlu olsun. Babamız gibi olabileceğimizi düşünmüyorum ama onun yolunda ve Êzîdîliğin bilincinde olacağız. Düşmana vereceğimiz en büyük karşılık birlik olmamızdır. Mam Zeki hep bizimle yaşacak.
Babam okula kadar kovaladı
Bir anımı anlatayım; babam, bir gün eve gelmişti. Anemle oturuyorlardı. Okula gitmeyeceğim, dedim. Babam evde olduğu için gitmek istemiyordum. Babamın yanında oturmak istiyordum. Babam ve annem, ‘mecbursun okula gideceksin’ dedi. Babam okula çok önem verirdi. O zamanlar 7 yaşındaydım. Gitmeyeceğim, diye tuturdum. Baktım tartışma çıkacak, ‘tamam gidiyorum’ dedim. Odadan çıktım ama kapıda gene bekledim. Kulaklarım onlardaydı, bakalım ne diyecekler diye. O sırada babamın mücadele arkadaşı Xanê Agal geldi. Yanımdan geçti ve babama neden aşağıda olduğumu sordu. Bunu duyan babam, okula kadar beni kovaladı. Babam durunca bende duruyor, yürüyünce bende yürüyordum. Okul kapısına kadar böyle sürdü. Yıllar sonra bu olayı babama anlattım. Babam gülüyordu. O zaman dile getiremiyordum, senin yanında kalmak istediğimi söylemeye.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Egid Eren