Teslim olan DAİŞ mensupları arasında İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Azerbaycan, Türkistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan, Suudi Arabistan ve Türkiye başta olmak üzere pek çok ülke vatandaşı var. Teslim olanlardan Elçin Ilıkgül, “DAİŞ’in elinde bir şey kalmadığı için teslim oldum’’ diyor.
HABER MERKEZİ – Suriye iç savaşının başması sonrası 2013 yılından itibaren ülkenin ve Irak’ın büyük bir kısmını kontrol eden DAİŞ’e karşı Demokratik Suriye Güçleri’nce (QSD) yürütülen operasyonlarda artık sona yaklaşıldı. Bölgede terör estiren varlıklarına adım adım son verilen DAİŞ üyeleri, yürütülen operasyonlar neticisinde bugün sadece Dêra Zor bölgesinde küçük bir alana sıkıştırılmış durumda.
10 bin sivil kurtarıldı
Zor durumdaki bu DAİŞ üyeleri, ayakta kalmak için ise sivilleri kalkan olarak kullanıyor. Bu nedenle sivillere zarar gelmemesi için operasyonlarını son derece dikkatli yürüten QSD güçleri, bugüne kadar yaklaşık 10 bini aşkın sivili DAİŞ’in elinden kurtardı.
Bir yandan DAİŞ’e dönük operasyonlara devam edilirken, diğer yandan açılan koridorlardan örgütün elindeki siviller kurtarılıp, güvenli bölgelere taşınıyor.
Operasyonlarda yakalanan yada aileleri ile birlikte teslim olan DAİŞli sayısı 2bin civarında. QSD güçlerinin eline geçen bu örgüt mensuplarının tümüne savaş hukuku kuralları doğrultusunda yaklaşılıyor. Kamyonlara bindirilip, operasyon bölgelerinin dışına çıkartılan DAİŞ’liler, güvenlik nedeniyle önce tek tek üst aramasından geçiriliyor.
Çorumlu Türk
Teslim olan yada yakalanan DAİŞ mensupları arasında İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Azerbaycan, Türkistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan, Suudi Arabistan ve Türkiye başta olmak üzere pek çok ülke vatandaşı var.
Teslim olan DAİŞ’lilerden biri olan Mehmet Elmas isimli Türk, aslen Çorumlu. Yaşadığı kentte DAİŞ adına çalışmalar yürüten Elmas, 4 yıl önce Suriye’ye gelerek örgüte katılmış. Kilis’in Çobanbey sınırından Suriye’ye geçiş yapan Elmas, DAİŞ içerisinde yer alıp, bugüne kadar Reqa, Dêra Zor, Musul, Tabqa ve Minbic başta olmak üzere birçok alanda savaşmış.
Dêra Zor’daki çatışmalarda ayaklarından yaralandıktan sonra QSD güçlerine teslim olan Elmas’ın anlatımlarına göre DAİŞ artık yenildi!
Babası ile birlikte katılmış
İstanbul Bağcılar’da yaşarken babası ile birlikte DAİŞ’e katıldığını söyleyen 17 yaşındaki Hasan Ok ise 2016 yılında Suriye’ye geçmiş. Antep sınırından Suriye’ye geçtiklerini anlatan Ok, o dönemde Suriye-Türkiye sınırının neredeyse büyük bir bölümünün DAİŞ’in denetiminde olduğunu belirtti.
Bu nedenle birçok kez rahat ve sorunsuzca Türkiye’ye gidip geldiğini söyleyen Ok, Halep, Suriye’de çoğunlukla Reqa ve Dêra Zor gibi bölgelerde kaldığını ifade etti. Babasını da Reqa’da kaybettiğini anlatan Ok, “DAİŞ her savaşta alan ve güç kaybetti. Çoğu kişi de kaçtı. QSD, DAİŞ’in hilafetini yıktı. Şimdi ben de teslim oldum. Beni gönderebilirlerse Türkiye’ye giderim” diye belirtiyor.
DAİŞ’in elinde bir şey kalmadı
Azerbaycanlı olup, uzun süre Rusya’da yaşayan Elçin Ilıkgül ise, 44 yaşında. 3 çocuğu ile birlikte 4 yıl önce Antep’ten Suriye’ye geçmiş. Eşi daha önce QSD tarafında oluşturulan kampa götürülen Ilıkgül, DAİŞ’e katılmadan önce Kürtlerle savaştıklarını bilmediğini iddia ediyor.
“DAİŞ’e katılmadan önceye kadar bu kadar Kürtlere saldırdıklarını bilmiyordum. Buraya gelince öğrendim. Bir şey kalmadığı için teslim oldum. DAİŞ’in elinde bir şey kalmadı” diyen Ilıkgül, ellerinde bulundukları QSD üyelerinden herhangi bir zarar görmediklerini dile getirdi.
Emre Ozanoğlu Oğuzhan Emre
Bab’da Türkiye ile anlaştık
Oğuzhan Emre, 1974 Ankara doğumlu. Ankara’da bir şirkette muhasebeci olarak çalışırken, 2014 yılında Sincan’da DAİŞ’e katılımları sağlayan Kamil Nuhoğlu tanışır. Ondan sonra DAİŞ’e katılır.
Emre’nin anlatımına göre Kamil Nuhoğlu, Sincan’da işlettiği kitapevini örgüte personel kazandırma amaçlı kullanıyordu. Nuhoğlu, grubuyla birlikte hem DAİŞ’e katılımları yapıyor hem de yabancı uyruklu çetelerin Suriye’ye geçişini sağlıyordu.
Oğuzhan Emre, ‘Gerçek İslam’ın DAİŞ topraklarında yaşanacağı’ söylemlerine inanarak, DAİŞ’e katılma isteğini Nuhoğlu’na iletir. Eşi ve 5 çocuğu ile birlikte Ankara’dan Antep’e yola çıkar. Antep’e ulaştıktan sonra bu kez başka bir araçla sınıra getirildiğini belirterek kendilerine, “Buradan yürüyün, hemen karşı taraf Suriye” denildiğini söylüyor. Bab’a geçen Emre, DAİŞ çetelerine ait bir hastanede çalışmaya başladığını belirtiyor. Emre’nin anlatımı açık bir şekilde gösteriyor ki Türk askerleri, DAİŞ’e katılımlar için sınırda herhangi bir engel oluşturmuyor.
Oğuzhan Emre, Türk devletinin DAİŞ’e ilaç ve tıbbi malzeme desteği verdiğini belirtti ve ekledi: “DAİŞ’in olduğu bölgelerdeki sağlık merkezlerin ilaçlar Türkiye tarafından veriliyordu. Ama bunu gizli bir şekilde yapıyordu. Bu konunun konuşulması imkansızdı. Çünkü ya ajanlıkla ya da başka gerekçelerle kafa kesiyorlardı, öldürüyorlardı.”
Bab takası
Türk devleti, 24 Ağustos 2016, büyük bir medya propagandasıyla DAİŞ’in bulunduğu Cerablus, Bab ve Ezaz’a operasyon düzenledi. Türk ordusu harekete geçmeden önce DAİŞ çeteleri, bölgeden çekilmişti. DAİŞ elemanlarının Tebqa ve Reqa’ya yönünü vermesiyle Türk ordusu ve çeteleri boşaltılan alanlara geçti.
Anlaşmayla birlikte Oğuzhan Emre de ailesiyle birlikte Bab’dan ayrılıp, Tebqa’ya geçer. Emre, Bab’dan çıkışını şu sözlerle anlatıyor: “Yüzlerce aile ağır silahlarla birlikte çıktık ve Reqa bölgesine, Meyadin’e gittik. Biz çıktığımız gibi Türk devleti bölgeye geçti. O zaman anladım ki Türk devleti ile DAİŞ arasında anlaşma olmuştu.”
QSD’ye teslim oldu
QSD’nin Tebqa’yı özgürleştirmek için başlattığı hamle sonrası Oğuzhan Emre de ailesiyle birlikte Derazor’un Meyadin bölgesine geçer. Suriye ordusunun bölgeye yönelik bombardımanları sonrası Hecîn’e gider ve burada, 2018 yılının sonlarına doğru ailesiyle birlikte QSD savaşçılarına teslim olur.
Samanpazarı Grubu
Ankaralı Emre Ozanoğlu eşiyle birlikte 2014’ün sonlarına doğru DAİŞ’e katılır. Ozanoğlu Suriye’ye gitme kararını babasına iletir. Babasının ilişkileri üzerinden DAİŞ ile buluşur.
Ozanoğlu, Türkiye’de DAİŞ’in propaganda faaliyetlerini yürüten çok sayıda grubun olduğunu anlatıyor. Eşiyle birlikte QSD’ye teslim olan DAİŞ’li Ozanoğlu, “Ankara’da Selahattin adında biri vardı. Görevi DAİŞ’e katılımları sağlamak ve yabancı uyruklu çeteleri Suriye’ye geçirmekti” diyor.
Selahattin hakkında fazla bir bilgi sahibi olmadığını iddia eden Ozanoğlu, babasının bu kişi ile irtibatta olduğunu belirtti. Emre Ozanoğlu da Oğuzhan Emre’nin de bahsettiği Kamil Nuhoğlu’nun Ankara’da DAİŞ sorumlusu olduğunu ve propaganda grubunun başında olduğuna dikkat çekiyor.
Kamil Nuhoğlu’nun liderliğini yaptığı ve “Nuhoğlu Grubu” olarak bilinen Samanpazarı Grubu’nun “Ankara’daki en güçlü grup” olarak biliniyordu. Milliyet Gazetesi’nin 2016’daki haberine göre, bu gurup içinde DAİŞ’le bağlantılı yaklaşık 300 kişi Suriye’deki çatışma bölgelerine gitti.
Kamil Nuhoğlu, QSD’nin zaferle sonuçlandırdığı Reqa’yı özgürleştirme hamlesinde öldürülmüştü.
Buluşma noktası Antep
Ozanoğlu, Antep’e gidene kadar yalnızca Ankara çıkışında kimlik kontrolünden geçtiklerini, 15 dakikalık bir kontrol ve şoför ile polisin sohbetinin ardından Antep’e kadar aynı araçla devam ettiklerini ifade etti.
Antep’e ulaştıktan sonra ‘terzi Ahmet’ adlı kişinin, beraberinde getirdiği aileleri, Antep’teki DAİŞ’lilere teslim ettiğini anlatan Ozanoğlu, hiçbir engelle karşılaşmadan sınırı geçerler. Ozanoğlu sınırdan geçişini, “Rai bölgesine geçtik. Sınırda hiçbir askeri kuvvet görmedik” diyor.
Emre Ozanoğlu ve beraberindekiler Rai’ye geçtikten sonra kadınlar ve erkeklerin birbirinden ayrıldığını söylüyor. Ozanoğlu, babasıyla birlikte bir odaya alındığını, orada farklı ülkelerden DAİŞ’e katılmak üzere gelenlerin olduğunu söylüyor. Ozanoğlu’nun anlatımına göre bir gün sonra babasıyla birlikte Türklerin bulunduğu bir birlik içinde askeri eğitim için Hemam bölgesindeki Şihêtat köyüne gönderilir.
İstanbul Grubu Kürtler ile savaşıyordu
Şihêtat’ta gördüğü eğitimin ardından Ozanoğlu, çoğunluğunu İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinden gelenlerin oluşturduğu ‘İstanbul Grubu’na katılır. Daha sonrasında Dêra Zor’da bir dönem daha askeri eğitim gören Ozanoğlu, Bab’a gider. Bab’dayken, Türk DAİŞ’lilerden oluşan bir tabura katılır. Yine Ozanoğlu’nun anlatımına göre çete sayısı 70’ten fazla olan bu tabur, Girê Spî çevresinde YPG-YPJ savaşçılarına karşı savaşmakla görevliydi.
Ozanoğlu, YPG-YPJ savaşçılarının DAİŞ çetelerine karşı gösterdiği ilerleyişin kendi üzerinde yarattığı etkiyi ise şu sözlerle anlatıyor: “Savaşta çok korkuyordum. O yüzden arka cephede yer almak istiyordum. Girê Spî’de YPG’nin karşısında duramıyorduk. Biz çok sayıda ölü verince geri çekilmek zorunda kaldık.”
Girê Spî’nin YPG-YPJ savaşçıları tarafından özgürleştirilmesi sonrası Ozanoğlu, babası ve eşiyle birlikte Reqa’ya gider. Burada oto sanayinde babasıyla birlikte kaynakçılık yapar. QSD savaşçılarının Reqa’yı özgürleştirme hamlesini başlatmasıyla birlikte ailesiyle bu kez Meyadin’in yolunu tutar.
Babası, canlı bomba oldu
Meyadin’e geldikten sonra Ozanoğlu’nun arka cephede kalma şansı olmaz. Ya DAİŞ’in intihar saldırısı yapan birimlerine girecekti ya da ön cephede yer alacaktır. Babası Rıfat, intihar saldırısı yapan gruplara katılma kararı alır.
Babasının nasıl canlı bomba olduğunu Ozanoğlu şöyle anlatıyor: “Azeri aksanıyla konuşan biri babamı, Meyadin’de rejim birliklerine karşı bir istişhad (intihar eylemi) yapması için ikna etmeye çalışıyordu. Onu ‘ucunda cennet var amca, yapabilirsin’ diyerek heveslendirmeye çalışıyordu. Babamı, böyle bir şey yapmaması için çok ikna etmeye çalıştım, ancak beni dinlemedi. Sonrasında babam gitti ve ondan haber alamadık. Meyadin’deyken 20 gün sonra bir arkadaşımdan duydum ki babam, bomba yüklü bir araçla Suriye rejimi askerlerine saldırmış.”
QSD savaşçılarının Derazor’a yönelik başlattığı Cizre Fırtınası Hamlesi’yle birlikte DAİŞ çeteleri üzerindeki çemberin daralmasıyla, Emre Ozanoğlu ve eşi Başak, QSD’ye teslim olur.