HABER MERKEZİ
Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tarihi içerisinde, geçirdiğimiz 2011-2012 yılları oldukça belirgin bir yer tutmaktadır. Çözüm arayışlarında ciddi tıkanmaların yaşandığı bir dönemdi.
Hatırlanacağı üzere 2008’de Türk ordusu Medya Savunma Alanları’nın kalbi olan Zap alanına bir operasyon düzenledi ve gerillanın kahramanca direnişi üzerine büyük bir yenilgiye uğradı. Tük ordusunun Zap alanındaki bu yenilgisi, TSK tarihinde ciddi bir kırılmanın başlangıcıdır. Hareketimiz açısından ise Zap direnişi, AKP ve ABD ortak planı doğrultusunda 2003’te yaşanan iç tasfiyeciliğin yarattığı otorite kaybını ortadan kaldırdı. Her ne kadar 1 Haziran 2004 hamlesiyle iç tasfiyeciliğin geliştirdiği ve dış güçlerin içine girdiği “artık savaşamazlar, direnemezler, ayakta kalamazlar” gibi beklentileri boşa çıkarılmaya çalışıldıysa da, Türk ordusunun Zap’a yaptığı askeri operasyon bu beklentilerin hala devam ettiğinin göstergesi oldu. 2008’deki bu askeri operasyon Türk ordusunun “yenilmezlik” imajını sarstığı gibi hareketimize karşı gelişen “artık savaşamazlar, direnemezler” beklentisini de ortadan kaldırarak hareketin yeniden ciddi bir iradi güç kazanmasına yol açtı. Askeri alandaki direnişin ortaya çıkardığı güçlü duruş harekete karşı büyük bir inanç ve güven oluşturdu.
Oluşan bu inanç ve güven kendisini 2009 yerel seçimlerinin sonuçlarına da güçlü bir biçimde yansıttı. Yaklaşık 100 belediyenin DTP tarafından kazanılmasının yarattığı moral üstünlük de eklenince AKP hükümeti yerinde duramaz oldu. KCK, Önderliğin yerel seçimler ardından hareketin bir ateşkese gidebileceğini belirten görüşlerini esas alarak 13 Nisan 2009 günü yeni bir ateşkes süreci başlattığını deklare etti. Ateşkes deklarasyonu dünya gündemine düşerken AKP hükümeti ertesi gün yani 14 Nisan 2009 günü KCK adı altında siyasi soykırım operasyonlarını başlatarak hareketin bu ateşkes adımına karşılık verdi. Hareket çözümü gündemleştiren iradi güçte iken, hükümet çözüm için hala kararsız ve hazırlıksızdı.
O dönem açısından Türk devleti ve AKP hükümeti, hareketin kazandığı güçlü, iradeli konumu ve giderek daha da güçlenme olasılığını kabullenemiyor ve bu olasılığı ortadan kaldırmak istiyordu. Özgürlükçü Kürt cephesi, gerilla sahasında güçlü direnmiş, siyasi sahada da güçlü bir seçim sonucu ortaya çıkarılmıştı. Moral üstünlük sağlamıştı. Özerklik tartışılıyordu. Özerkliğin en temel ayağı halk örgütlenmesi olacaktı; Serhildan örgütlenmesi olacaktı. Gerilla ateşkes yaptığına göre o zaman serhildan önde olacaktı. AKP hükümeti, yerel seçim sonuçlarından yola çıkarak bu siyasi güçlenmeyi fark etti ve serhildan gücüne darbe vurmak istedi. Tam bir siyasi soykırım süreci başlattı. Özgürlükçü cephede yer alan Kürtler’i adeta cezalandırdı. Özgürlükçü Kürtlerle dostluk yapan, onlara sempati duyan, sosyal alış-veriş içinde olan çevrelerden alakalı-alakasız binlerce insanı zindanlara doldurdu. “Onlara bildiri okuyacak tek bir insan bile kalmamalı” diyerek her gün yüzlerce insanı tutukladı. Neredeyse Kuzey Kürdistan’da gözaltına alınmayan, sorgulanmayan, cezalandırılmayan insan kalmadı. Hukukçusundan gazetecisine, akademisyeninden gazetecisine, siyasetçisinden dernekçisine, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine ve çocuklara kadar herkes bir şekilde cezalandırıldı. Ahmet Kaya’nın “Dokunma Yanarsın” mısraları sanki daha çok da o dönem için yazılmış gibiydi.
Tek taraflı ateşkes ise sürmekteydi. AKP bir taraftan siyasi soykırım operasyonlarını gerçekleştirirken bir taraftan da “açılım” demagojisini ortaya attı. Sorunun çözümü için kamuoyuna kapalı olarak çeşitli düzeylerde bazı görüşmeler yapıyor ama gereklerini de yerine getirmiyordu. 2009 sonbaharında Önderliğin istemi üzerine bir Demokratik Barış Grubu Türkiye’ye gönderildi. Devlet önce grubu tutuklamadı. Ama süreci tutarsız yürüttü. Bunun üzerine Önderlik tavır koyarak ikinci grubun Avrupa’dan gitmesini durdurdu. Kandil ve Maxmur’dan gönderilip Habur sınır kapısından Türkiye’ye giren ve büyük bir halk görkemiyle karşılanan Demokratik Barış Grubu sonra tek tek tutuklanmaya başlandı.
Bu arada Türkiye genel seçimlere hazırlanıyordu. Önce anayasa referandumu sonra da genel milletvekili seçimleri yapıldı. Anayasa’da ciddi bir değişiklik yapmamasına rağmen sanki 12 Eylül cunta anayasasını değiştiriyormuş gibi lanse ederek büyük bir kafa karışıklığı oluşturmaya çalıştı. Cunta anayasasının değiştirilmesinin savaşını, Türk devletine karşı yıllardır Özgürlük Hareketi veriyordu. Ama AKP’nin paketinde değişiklik adına da ciddi bir değişiklik yoktu. Kürtler değişikliği destekleyecek mi, karşısında mı duracak şaşırmıştı herkes. Bu, AKP’nin genel seçimlerde Kürtlere ve demokratik çevrelere dönük geliştirdiği büyük bir parçalama taktiğiydi o dönem. Önderlik sayesinde bu politikaya gelinmedi. Özgürlükçü Kürt cephesi sözde yeni anayasa referandumuna ne “evet” ne de “hayır” demedi. Referandumu “BOYKOT” ederek “cunta anayasası göstermelik değil, daha kalıcı daha kökten değişmeli” dedi. Şuanda anayasanın tekrar değiştirilmesinin gündemde olması özgürlükçü Kürt cephesinin o dönemde yapılan sözde değişiklikleri “BOYKOT” etmiş olmasıyla yakından ilgilidir.
Anayasa referandumu ardından yapılan genel seçimlerde oluşturulan Demokrasi Bloku önemli sayıda milletvekili çıkardı. AKP hükümeti kendince Demokrasi Bloku’na bir sınır çizmişti ancak seçim sonuçları AKP’nin bu sınırını epeyce aşmıştı. Bundan dolayı tutuklu olup seçimlerde halk tarafından milletvekili olarak seçilen Kürt milletvekilleri günümüze kadar da serbest bırakılmadı. Özgürlükçü Kürtlerin her başarısı bu biçimiyle sürekli cezalandırılıyordu. Önderlik, seçimlere kadar AKP hükümetine fırsat tanımıştı. Ateşkesi uzatmıştı. Hareket, 1 Mart 2011’de ateşkesi resmi olarak kaldırdı. Ama Önderliğin ve demokratik çevrelerin istemi üzerine fiiliyatta bir tür eylemsizlik devam etti. Genel seçimler ardından Önderlik, Meclis’in tatile girmemesini ve oluşan yeni meclisin Kürt sorununun çözümünü gündemine almasını talep etti. Çünkü o döneme kadar devletin bir heyeti Önderliğimizle İmralı’da görüşüyordu. Ulaştıkları belli ortak kanaatler de vardı. Bu ortak anlayış ve kanaatler üzerinden üç temel protokol hazırlanmıştı. Bu protokoller hareket yönetiminden tam destek aldı. Ancak devlet adına ikinci taraf olan AKP hükümeti ve başbakanı Erdoğan, devletin üst kurum temsillerinden oluşan heyetin Önderlikle ulaştığı mutabakat metnini kabul etmedi. Desteklemesi halinde konuyu Meclis gündemine koyup müzakereleri başlatacaklardı. Ancak Erdoğan’ın retçi tutumundan kaynaklı protokoller tek yanlı kaldı.
AKP hükümeti ve başbakanı Erdoğan’ın bu tutumu ardından Önderlik çok ciddi bir tavır koyarak “Çekiliyorum, ben söyleyebileceğim her şeyi söyledim. Yapabildiğim her şeyi yaptım. Gerisi devlete ve PKK’ye kalmış” diyerek artık avukat ve aile görüşlerine de çıkmayacağını deklare etti. Önderlik seçim öncesinden de çözüme dair bir gelişme olmazsa aradan çekileceğini belirtmişti. Buna rağmen AKP hükümetinin tutumu değişmedi. Ne protokolleri ele alıp görüştü ne de tutuklu milletvekillerini serbest bıraktı. En son Önderlikle yapılan 27 Temmuz görüşmesinde Önderlik “çekiliyorum” dedi. Daha sonra zaten hiç görüşme olmadı.
Hareketimiz, demokratik çözüm sürecinin gelişmemesi halinde Devrimci Halk Savaşı’na hazırlanıyordu. Şimdiye kadar karşısında savaştığı gücü tanıyordu. Özellikle de AKP hükümetinin sözde “açılım” politikasının bir oyalama taktiği olduğu konusunda kanaatler netti. Ancak devlet düzeyinde Önderlikle yapılan görüşmelere, oluşturulan protokollere şans tanımak açısından Devrimci Halk Savaşı sürecine Önderliğin çekmesiyle beraber girildi.
Devrimci Halk Savaşı’nın 2011 pratiği taktiğe giriş niteliğindeydi. Bunlardan; Kastamonu, Farqin, Şemzinan, Kani Ore ve “Şehit Çiçek Devrimci Operasyonu” olarak nitelendirilen büyük Çelê eylemleri yıla damgalarını vuran eylemler oldu. Bu eylemler, Önderliğin mücadelemiz açısından “varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama” olarak tanımladığı Dördüncü Stratejik Dönem’in her alanda yükseltilmesinde belirleyici bir rol oynadı. Aynı yıl yaşanan büyük kayıplar da oldu. Yaşanan kayıpların nedenlerini hareket kapsamlıca değerlendirdi. Düşmanın yönelimleri kadar gerilla hareket tarzında yaşanan yetersizliklerin de yaşanan bu kayıplarda rolü büyüktü.
2012 yılı ise Devrimci Halk Savaşı’nı daha iddialı bir biçimde yükseltmenin yılı oldu. Pratik boyunca genel anlamda hem Güney’de hem Kuzey’de HPG ve YJA Star güçleri tarafından Devrimci Harekat kapsamında kapsamlı ve oldukça sonuç alıcı eylemler yapıldı. Güneyde Haziran’dan itibaren Şıtaza karakol eylemiyle başlayıp Şemzinan Devrimci Harekatı’yla yükselen hamle, Çelê’de Rindikê karakol eylemiyle ilerledi. Güney alanlarındaki bu birbirini tamamlayarak süreklilik kazanan eylemsellik, Kuzey alanlarında da birbirinden devralırcasına yükselen ve süreklilik kazanan bir performans ortaya çıkardı. Botan, Erzurum, Amed, Serhat eyaletleri oldukça etkili eylemler gerçekleştirdi.
Türk devleti ve AKP hükümeti, gerillanın o dönemde zirveye çıkardığı fedai ruhu, taktik üstünlüğü ve vuruş tarzındaki keskinliği karşısında oldukça sıkıştı. Bahar ve yaz hamlesindeki askeri ve moral üstünlük, siyasi bir parti olan AKP’nin kendi kongresinde bile askeri taktiği tartışmasına yol açtı. Normal koşullarda siyasi bir partinin kendi kongresinde askeri taktiği tartışması görülmemiş bir durumdur. AKP’nin bu duruma gelmiş olması büyük bir sıkışmanın ifadesiydi. Planlanıp çeşitli nedenlerden dolayı gerçekleşemeyen, bir biçimde sabote olan sonbahar hamlesiyle de daha sarsıcı bir darbe vurup ardını getirebilseydik, AKP gerçekten de gidici olabilirdi.
Ardından gelişen kış süreciyle beraber AKP hükümetinin denetiminde devlet adına bir heyet yeniden Önderlikle görüşmelere başladı. Bu görüşmelerin ardından Önderliğin Newroz’da ilan ettiği ve “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa Süreci” olarak tanımladığı yeni mücadele dönemi başladı. Bu dönemin başlatılması elbette kırk yıllık mücadelenin ortaya çıkardığı kazanımların toplamıdır, ürünüdür. Rojava Kürdistan’ında ortaya çıkan Demokratik Özerklik pozisyonu, son iki yılda büyük bedeller pahasına yükseltilen Devrimci Halk Savaşı ve bölgede ortaya çıkan konjonktür sonucu demokratik çözüm süreci temelinde Önderlikle görüşmeler başladı. Devrimci Halk Savaşı süreci ve bu süreçte gerçekleşen askeri eylemlerdeki taktik üstünlük, olağanüstü fedai ruh ve keskin vuruş tarzının şimdi içine girdiğimiz demokratik çözüm sürecinin gelişmesinde rolü büyüktür.
Son iki yıllık Devrimci Halk Savaşı kapsamında her alan kendi imkanlarını zorlayarak katılmakta ve buna göre hedef belirlemekteydi. Zap eyaleti de payına düşen hedefleri değerlendirerek hamleye katılmak için büyük ve orta çaplı bir çok eylem gerçekleştirdi. Her eylemin herkese ve özellikle de düşmana vermek istediği mesajlar vardı. Her birinin çeşitli açılardan kendine has ele alınan yanları oldu. Bu eylemlerin her biri önemli birer pratik olarak ele alınıp örgütsel zeminlere mal edilmiş pratiklerdir.
Çelê merkeze bağlı Rindikê karakol ve tepesine yapılan baskın eylemi de Devrimci Halk Savaşı sürecine etkin katılım pratikleri arasında sayılmaktadır. Rindikê eylemi, Şıtaza eylemi ardından gelişen Şemzinan Devrimci Harekatı’nı tamamlayan bir rol oynadı. Bu eylem daha önce Zap eyaleti YJA Star komutanlığını yapan Arjîn Garzan arkadaş şahsında Garzan eyaletinde şehit düşen on beş kadın arkadaşa adandı. Eylemin sonuçları başarılıydı. Hem karakol hem de tepesi kısa süre içinde düşürüldü.
Eylemde yer alan arkadaşlarda büyük bir adaptasyon ve kilitlenme oluşmuştu. Devrimci Halk Savaşı sürecini kavramaya dönük büyük çaba sahibi olan arkadaşlardı. Özellikle de eyleme öncülük edip şehit düşen birçok arkadaşta süreci sadece teorik olarak anlamakla yetinmeme ve sürecin ruhunu yaşama vardı. Dönemin kaçınılmaz kıldığı fedai ruhu, birçok arkadaş kendi ruhunda hissedip yaşıyordu adeta. Her arkadaşta kesin başarıya kilitlenme vardı. Başarısızlığa ihtimal verme yoktu.
Jîn arkadaş eyalet karargahında geçirdiği bütün kış boyunca kendisini yılın pratiğine hazırlıyordu. Her arkadaş pratiğe hazırlanıyordu kuşkusuz ama Jîn arkadaşın hazırlanma ve motivasyon düzeyi oldukça özveriliydi. Büyük Çelê eyleminde yine Kırk dokuz adlı karakola yönelik eylemde şehit düşen arkadaşların anılarına oldukça bağlıydı. Yine baharın başında Kayseri gibi yeşil sermayenin kalbi sayılan bir yerde fedai eylem yaparak sürece hakim olacak olan fedai çizgiyi kendi eylem duruşlarında ortaya koyan Eriş ve Andok arkadaşlardan oldukça etkilenmişti. Jîn arkadaşın özgün kadın gerçeği üzerine yoğunlaşmaları vardı. Kış boyunca eyalet kadın karargahında derinleştirdi kendisini. Yılın pratiğine kadın cephesinden nasıl güçlü katılım sağlayacağımıza dair oldukça yoğunlaşıyordu. Rojhilat kadınının sosyolojik yapılanmasından aldığı bazı özellikleri devrimci duruşla harmanlamayı başarabiliyordu. Tespit ettiği ya da kendisi için yetersizlik olarak gördüğü ve ikna olduğu konularda kendisini aşma çabası gösteriyordu. Kadın kurtuluş ideolojisini öğrenme ve bir kadın duruşu kazanma yönünde de yoğunlaşmaları giderek derinleşiyordu. Kendi istemi ile pratik birliğe girdi. Birliğin kadın sorumlusu olan Viyan Cudi arkadaşın bir düşman pususunda şehit düşmesi ardından kendisini bu birliğe önermişti. Viyan Cudi arkadaş ve aynı pusuda şehit düşen Dünya ve Mazlum arkadaşın şahadetinden çok etkilenmişti ve onların bulunduğu alanda intikam alırcasına sürece katılmak istiyordu. Bulunduğu alanda Rindikê eylemi planlanınca kendi önerisiyle eylemin en önünde yer aldı. Jîn arkadaşın hem zekası hem de fiziği gerçekten de çok esnekti. Girdiği arazileri hemen kavrıyordu. Taktik yanının gelişkinliğini ise eylemde açığa çıkan duruşu bize öğretti. Öncesinden bu yanını keşfedememiş olmayı bir yoldaşı olarak şahsen kendim için özeleştiri konusu olarak görüyorum.
Jîn arkadaş, Rindikê karakolunun saldırı kolundaydı. Eylem sırasında mevzileri düşürürken yaralanmıştı. Harcayamadığı bombaları yanındaydı. Karakol düşürüldükten sonra saldırı gruplarının geri çekilmesi sırasında karakolun etrafında kaçıp saklanmış olan, yine çatışma ortamının paniği ile kendinden geçmiş olan askerlerin tekrardan bir araya toplandığını görüyor. Geri çekilmek yerine askerlerin içine dalıp bombasını patlatıyor ve toplu bulunan asker grubunu da böyle fedai tarzda imha ediyor. Jîn arkadaşın geliştirdiği bu fedai eylemi genel eylem planlamasının dışında gelişiyor. Koordineyle bağlantı içinde de değildir. Tümden kendi inisiyatifi ve esnek zekasının ortaya çıkardığı kendine has bir tarzdır. Kahramanca gerçekleştirilmiş bir eylemin içinde genel planlamayı aşan bireysel bir kahramanlık örneğidir. Gözünü sadece başarıya diken, kendi başarısında kadının ve halkının kurtuluşunu gören ve bu uğurda en ufak bir beşeri zaafiyet göstermeyen bir tarzdır. Jîn arkadaşın eyleme bu düzeyde kapsam kazandırması onu dönem taktiğinin simgesi haline getirdi. Sürece kadının yaptığı öncülüğü de kendi şahsında somutlaştırdı.
Aynı eylemde şehit düşen Viyan Penaber arkadaş daha önce de alanda gerçekleşen birçok eyleme katılmıştı. Viyan arkadaş, Zap’tan orta silah eğitim okuluna gitmişti. Eğitim görüp tekrar kendi istemi ile Zap’a geri döndü. Tercihini sürece Zap’tan katılma biçiminde yapmıştı. Eğitimden gelir gelmez sonbaharda büyük Çelê eyleminde B-7’ci olarak yer aldı. Daha sonra eyaletin kadın gücünü bölük bölük dolaşarak uzmanlık alanı olan B-7 silahının eğitimini verdi. Kışın oluşturulan eylem birliğindeki kadın timindeydi. Bu timdeyken yoğunlaşmalarını derinleştirdi. Önderliğe ve hareketin öncü kadrolarına oldukça bağlı bir arkadaştı. Mücadeleyle duygusal bağı oldukça güçlüydü. Kışın yapılan Kırk dokuz karakolu eyleminde yer aldı. Şubat ayında yapılan bu eylemde şehit düşen Şayan, Viyan Wan, Diren, Umut ve Rojhat arkadaşların anılarına oldukça bağlıydı. İntikam duygusuyla kendisini sürece katmak dışında başka bir şey düşünmedi hiç. Başka türlü katılım olasılıklarına hiç yanaşmadı. Katıldığı bu eylemlerde epeyce tecrübe edinmişti. Jîn arkadaşla beraber o da Rindikê eylemine kendi istemiyle katıldı. Eylemin hazırlık sürecindeki katılımı çok temiz ve çok özlüydü. Viyan yoldaş melek gibiydi adeta. Eylem sırasındaki katılımı da kahramancaydı. Eylemin geri çekilmesi esnasında şahadete ulaşarak şehitler kervanına katıldı.
Eylemde bir de Delil Çınar arkadaş vardı. Eylemin öncülerindendi. Kendisini oldukça kilitlemişti. Kış sürecinin başında Mazlum Doğan okulundan gelmişti. Mazlum Doğan okulunu yürüten Rüstem Cudi arkadaşın hava saldırısındaki beklenmeyen şahadeti onu derinden etkilemişti. Pratik birlikten sorumluydu Delil arkadaş. Pratik öncesi de ağır silah birliğinden sorumluydu. Çok eski ve değerli bir yoldaştı. Mücadele içerisinde büyük emekleri vardı. Kuzey’de de Güney’de de birçok alanda çeşitli sorumluluklar almış tecrübeli bir arkadaştı. Dürüst ve bağlıydı. Hamleye öncü düzeyde kendisini hazırlamıştı. Eylemin de öncüsüydü zaten. Eylem esnasında o da kahramanca çatışarak Jîn ve Viyan yoldaşıyla beraber şehitler kervanında buluştular.
Karwan arkadaş ise tam altı yıldır Zap alanındaydı. “Ben Zap’ın demirbaşıyım” diye espiri yapıyordu bazen. “Beni kışın bir ideolojik eğitime göndermez misiniz” diye sormuştu bir keresinde. “İstersen şimdi gönderelim” cevabına karşın “hayır şimdi eğitim değil, hamleye katılım zamanıdır” demişti. Genç, enerji dolu, gelişmeye açık, hızla ilerleyen girişken bir arkadaştı. Kadın arkadaşlardan biraz çekinirdi. Ama çekinmesi saygısından ileri gelirdi. O da hamleye katılmak dışında bir şey düşünmüyordu. İhtiyacı olan eğitimi bile bunun için ertelemeyi tercih etmişti. “Hamleye katılayım, değerlendirecek bir pratiğim olsun ki eğitimde çözümleyeyim” diyordu. Karwan arkadaş da diğer üç can yoldaşı gibi eylem sırasında kahramanca çatışarak şehitler kervanındaki randevusuna gecikmeden gitti.
Rindikê eyleminde toplam on dört can yoldaş kahramanca şehit düştü. Bu arkadaşların isimleri; Jîn Rojhilat, Delil Çınar, Evindar Berî, Viyan Penaber, Karvan Hallac, Brûsk Serhat, Şiyar Tatvan, Zerdeşt Amanos, Argeş Delîla, Baran Gabar, Zinar Karlos, Botan Makû, Fırat Kobani, Şahin Baz yoldaşlardır. Bu arkadaşların fedai bir saldırı ruhuyla hem tepeyi hem karakolu kaldırmış olmaları o dönem açısından düşmanı oldukça zora sokmuştu. Rindikê Karakolu ve tepesine baskın eylemine paralel olarak eş zamanlı Çelê’ye bağlı birçok düşman hedefi de vuruldu. Yüze yakın düşman kaybı vardı. Ancak arkadaşların somut olarak üzerine gidip gözle görerek saydıkları 67 askerdi -sonradan bu sayı bilgi netleşmesiyle değişmiş olabilir.- Kırktan fazla silah kaldırılmıştı. Ancak geri çekilme sırasında esir alınan korucularla birlikte bir arabaya yüklenmiş, yolun bir yerinde karşıdan gelen düşman gücüyle yeniden çatışmaya girilmiş, arkadaşların çatışmaya girişini fırsat bilen esir korucular, düşman üzerinden kaldırılan silahlarla dolu arabayı kaçırmışlardı. Dolayısıyla eylemde kaldırılan silahlardan sadece tepeden kaldırılanlar ulaştı. Sonuç olarak Rindikê karakol ve tepe eylemi, Devrimci Halk Savaşı sürecinin yükseltilmesinde önemli bir rol oynadı. Arkadaşlar günlerce araziyi kontrolde tuttu. Düşman operasyona çıkma cesaretini gösteremedi.
Eylemde şehit düşen her arkadaş, eylemin başarı düzeyinin süreci etkileyeceğini bilerek katıldı. Halkın kaderi üzerinde etkili olacağının bilincindeydiler. Bundan kaynaklı kendini feda etmekten çekinmediler. Belki de eylemde on dört arkadaşın şahadetine yol açan etkenlerden biri de her birinin kendinde yarattığı bu fedaice kilitlenme düzeyiydi. Geri dönüşe yoğunlaşmamış olmaktı. Sürecin başarıya ulaştırılması kaygısı, kendini çabuk gözden çıkarmaya yol açmış olabilir. Her biri yürek parçası olan bu can yoldaşların ardından, tarihe bu notu da düşmek gerekmektedir: Bu kahramanları anlatmaya ayrıca güç gerekmekte, yürek gerekmektedir. Bu yazıda anlatamadığım arkadaşları da onları iyi tanıyan yoldaşlara bırakıyorum. Özellikle de Evindar yoldaşı.
Anıları önünde saygıyla eğiliyor, bağlılık sözümü yeniliyorum.
Zilan Sterk